MUTLU YILLAR SİZİN AMA MUTLAKA SİZİN OLSUN.

30 Aralık 2012

MUTLU YILLAR SİZİN AMA MUTLAKA SİZİN OLSUN.





Yeni yılın size ve sevdiklerinize umut ettiğiniz, istediğiniz her şeyi getirmesini diliyorum.

SAĞLIK
  MUTLULUK
ÇOCUK
KEDİ
KÖPEK
KUŞ
İŞ
EV
ARABA
PARA
BOLLUK VE BEREKET

Herşey, ama herşey sizin olsun.
Dileklerinizi kağıtlara yazın, yakın, küllerini savurun, gece kapınızda nar patlatın.
Benim yılbaşı programım evde







VE TABİKİ YILBAŞI GECELERİ YOLDAŞIM..........




OKUDUM -18- TESS GERRITSEN / RUH KOLLEKSİYONCUSU

OKUDUM -18- TESS GERRITSEN / RUH KOLLEKSİYONCUSU

2012 yılının bitirdiğim son kitabı. İlk defa okuduğum bir yazar TESS GERRITSEN, beğendim bundan sonraki kitap alışverişlerimde yer alacak kendisi.




Boston’da bir müzenin bodrumunda iki bin yaşında olduğu sanılan bir mumyanın keşfi kamuoyunda büyük ilgi uyandırır. Ancak bilgisayarlı tomografi taraması, mumyanın bacağında iki bin yıl öncesine ait olamayacak bir cisim ortaya çıkarır: Bir kurşun.
Dedektif Jane Rizzoli ile adli tıp uzmanı Maura Isles’ın yolları bir kez daha kesişiyor. Arkeoloji Katili’ni yakalayamazlarsa vahşi cinayetler son bulmayacak.


KİTABI 2. EL OLARAK 9 TL SATIYORUM.


Altını çizdiğim cümleler

SAYFA 17: Kalpleri sonuçlarını pek fazla değerlendirmeden seçimlerini yapar.
SAYFA 31: Ölüm insanı daha kırılgan yapıyorve ölümün sizden çalabileceklerinden daha fazla korkmanıza neden oluyordu.
SAYFA 44: Bazı insanlar kötülük yapsalar da asla adaletin karşısına çıkmazlar.
SAYFA 51: İnsanların bir yeri öğrenmesi için cinayet kadar etkili bir şey olamaz.
SAYFA 57: Sahip olduğumuz bazI şeyleri unutmamız şaşırtıcı değildir.
SAYFA 96: Sahip olamayacağın bir adama aşık olduysan hayal kırıklığından başka ne elde edebilirsin ki?
SAYFA 141: Bildiğin yere gidersin ve gittiğin yeri de bilirsin.
SAYFA 164: Ebeveynler zor seçim yapmaya mecburdur.
SAYFA 172: Her zaman rüyalarını dikkate al. Rüyalar zaten bildiğin şeyleri sana söyleyen seslerdir, henüz önemsemediğin tavsiyeleri fısıldayan seslerdir.
SAYFA 186: Bazı suçlar haklı nedenlere dayanır.
SAYFA 287: İnsana en büyük mutluluğu verebilecek kişi hiç dikkat etmediği biri oluyor, belli bir mesafede, sabırla bekleyen biri.

Yeni başlayacağım kitap FATMA ERDEK/ MELEKLER ZAMANI kitabı.
Bugün başlarım diyemem, çünkü annemi eniştem ve teyzemin oğlu getirecekler istanbuldan. Çarşıya inip biraz alışveriş yapmam lazım. Evde meyve kalmadı, salatalık malzeme kalmadı, en önemlisi ağbim burada dayımların köfte dükkanında yediği köfteleri çok sever. Dayıma, dükkana inip ızgara köfte alıp, onlar geldiğinde fırında ısıtıp yemek olarak vermeliyim. Hayat her ne şekil olursa devam ediyor, kimi sevdiklerimizi kaybetsekte onlardan bize yadigar kalan sevdiklerimiz hala yanımızdalar. ...

Geçen hafta içerisinde İNSTAGRAM'da paylaştığım 2 yazıyı ekleyerek, sizlere güzel bir pazar diliyorum.








BİR AÇARSIN Kİ MUTLUYUM

28 Aralık 2012

BİR AÇARSIN Kİ MUTLUYUM

Sen gidiyorsun ya işine yetişmek için,
Saçlarını, gözlerini, ellerini.
Neyin varsa toplayıp gidiyorsun ya,
Her seferinde bir şey unutuyorsun, sıcak,
Termometred...
e yükselen çizgi çizgi.
Kimbilir nerelerde soğuyorsun.

Senin gözbebeklerin var ya, kadın kadın gülen.
İnsan insan bakan gözbebeklerin,
Beni tutsa tutsa gözlerin tutar ayakta,
Beni yıksa yıksa gözbebeklerin yerle bir eder.

Ne gelirse onlardan gelir bana,
Çalışma gücü, yaşama direnci.
Mutluluk gibi kazanılması zor,
Mutluluk gibi yitirilmesi kolay.

Bir açarsın ki mutluyum,
Bir kaparsın her şey elimden gitmiş.

Rıfat Ilgaz


NOEL AĞACI SÜSLEMEK BİZ TÜRKLERE AİT...

27 Aralık 2012

NOEL AĞACI SÜSLEMEK BİZ TÜRKLERE AİT...



Kültür ve İlim tarihimizin yaşayan abidesi, dünyaca ünlü Sümerolog Dr. Muazzez  İlmiye Çığ, yine ders niteliğinde açıklamalarda bulundu. Çığ, Noel Ağaçı'nın kadim dönemlerden kalma bir Türk geleneği olduğunu gösterdi.


Fatih Altaylı ve Murat Bardakçı'nın Teke Tek Özel'ine konuk olan Çığ, kendisinin profesörlüğünü dillendirenlere de kendisinin her zaman prof. olmadığını söylediğini, bunun kendisine yakıştırıldığını sadece Dr. olduğunu söyleyerek başladı.
''Ortaokul mevzunu olup kendisini profesör diye gösterenler varken siz gönüllerin profesörüsünüz'' diyen Altaylı ile Bardakçı, program biterken Hayrettin Karaca'nın müsammahasına sığınarak Çığ'ı yanaklarından öptüler.


Dr. Muazzez İlmiye Çığ, Habertürk'teki programda Altaylı'nın masasına süslenmiş bir çam ağaçı getirdi ve  Noel adeti kabul edilen çam süslemeyle ilgili gerçekleri açıkladı. Program sırasında gelen bazı maillere sinirlenen Altaylı ise ağaça bağlanan dilek süslerinden en tepedekinin ''Dangalakların programını izlememesi'' olduğunu söyledi.

Sümerolog Dr. Çığ ise kadim Türklerdeki geleneği anlattı:

''Çam ağacı süslemek tamamıyla Türk adetidir. Yeni Türk devletleriyle münasebetimiz bize yepyeni şeyler öğretiyor. Eski Türklerde yerin göbeğinden göğe kadar bir ağaç tasavvur ediliyor. Bu hayat ağacı. Bir ucunda göktanrısı duruyor. Türklerde güneş kutsal ama tanrı olarak kabul edilmiyor. 22 Aralık'ta güneş yeniden fazla olarak dünyayı aydınlatmaya başlayacak. Günler uzamaya başlayacak. Türklerin göktanrısı gün ile geceyi tanzim ediyor gökte. Sözde gün ile gece sürekli münakaşa halinde. 22 Aralık'ta gün geceyi yeniyor. Bunu Yeniden Doğuş Bayramı  Türkler kutluyorlarmış.

Türkistan'da bir ağaç varmış, akçam, ve bu akçam başka yerde yetişmiyormuş.

Akçam getirip eve koyuyorlar, akçamın altına o sene Tanrı onlara güzel şeyler verdi, güzel bir yaşam verdi diye Tanrı'ya hediyeler koyuyorlar. Dallarına da ertesi sene için Tanrı'dan niyaz ettikleri şeyler, adak olarak istedikleri şeyler için paçavra veya kurdela koyuyorlar.

O günlerde büyük bayram, şenlik yapıyorlarmış. Aileler toplanıyor, büyükler varsa ziyaret ediliyor, özel yemekler yeniliyor, güzel elbiseler giyiliyor.

Bu adet Türkler yoluyla Avrupa'ya geçti. Konunun Noel'le alakası yok.

İznik Konsili'nde pagan adeti görülen bu adeti İsa'nın doğuşu olarak kabul edelim diyorlar ve bu adet Hristiyanlara geçiyor. Ama ağaç süsleme pek yok, 16. yy'da Almanya'da başlıyor, daha sonra Fransa'ya geçiyor ve dünyaya yayılıyor."

OKUDUM -17- IKINCI MESİH / GLEEN MEADE

26 Aralık 2012

OKUDUM -17- IKINCI MESİH / GLEEN MEADE




Bir önceki postumda belirttiğim gibi canımdan bir parça bu dünyada ki görevini tamamlayıp, sonsuzluk alemine intikal etti.
Eniştemi arasam da artık teyzem evdemi? sorusunu yöneltemeyeceğim. Senelik izinlerde ilk aklıma teyzem düşer, gider 1 gecede olsa kalır gelirdim. Şimdi ise sadece mezarını ziyaret edebileceğim. Allah kabrini nurlu ve geniş yapsın ihşallah. Bundan sonra sesini duyup kendisini göremeyeceğim ama, hem gözyaşlarımda hem de dilimdeki dualarda olacak. Ölüm haberini aldığım pazartesi günü, haberi almadan önce bitirdiğim kitap ile ilgili yazımı gece yazarım diye düşünüyordum. Ölüm haberini alınca, teyzemin köye mi? istanbula mı defnedileceği kararlaştırılana kadar hiçbir yere hareket edemedik. İşten apar topar izin alıp eve annemin yanına döndüm. O da kardeş işte, içine bir sıkıntı düşmüş, teyzemin kalbi durup doktorların müdahale ettiği anda teyze oğlunu aramış, haberi sonra ben aldım. Anneme alıştıra alıştıra söyledik. Teyze oğlu anneme ablasının vefat haberini verememiş. İstanbula defnetmeye karar verilince apar topar ilk otobüsle ümraniye ye geçtik. Bizim eve varmamız gece 9 du. Sabaha kadar da uyumadık zaten. Öğlen namazına müteakip te cenaze defnedildi.
Bu yüzden bu kitapla ilgili postu ancak bu gün yayınlayabiliyorum. Okuduğum kitabı hatırlarsanız eğer GLENN MEADE'nin İKİNCİ MESİH kitabı idi. Yine rahmetli teyzemi ziyarete giderken otobüste okumaya başladığım bir kitaptı.Severek okudum sizlerede tavsiye ediyorum.





Bunca yıldır kitap okuyorum, bu kitabın ilk defa cildini dağıttım. Sorun tabi ki bende değil, kitapçım tansu'ya gösterdim. Üzüldü, abla özür dilerim falan dedi, ama allahtan tamir sözü verdi. Şimdi yarın akşam götüreceğim, o da eski kitapları tamir ettiği gibi bunu da tamir edecek.





Kitabın konusu çok güzeldi. İsrailde Lut gölü yakınlarında bulunan, HZ. İSA'nın kimliğini ve varlığını anlatan parşömenleri bulan bir arkeoloğun grubunda işlenen cinayet ve çalınan parşömenin bulunması ile bu parşömende sözü edilen ikinci mesih, dünyadaki dengeleri alt üst edecektir. MOSSAD ve VATİKAN'ın da olayların içine karışması ile gelişen olaylar sonucu gerilim dolu olan bir roman. Okumanızı kesinlikle tavsiye ederim. Altını çizdiğim cümleler aşağıda bakalım sizinde kabulleneceğiniz cümleler var mı?



SAYFA 12: Bazen geçmişi gömülü bırakmak daha hayırlıdır.
SAYFA 27: Keder taşınması en güç haçtır.
SAYFA 30: Geçmişimizden asla kaçamayız.
SAYFA 41: Sevdiğin insan günün birinde kapıdan çıkıp gidiyor ve sen onu bir daha göremiyorsun. Bu kadar ani, bu kadar beklenmedik olduğu için geride öylesine çok cevapsız soru, o kadar çok söylenmemiş şey kalıyor ki! Bazen alışmak çok, ama çok güç. İçimize kapanıyor, olanlardan hiç bahsetmiyoruz.(ölüm ile ilgili)
SAYFA 48: Oysa geleceğimizi değiştirebiliriz. Ve geleceği değiştirirken de geçmişimizin yanlışlarını düzeltebiliriz.
SAYFA 60: Bazen din cehenneme gidemeyecek kadar korkaklar içindir, oysa ruhaniyet oraya gidip gelmişleri ilgilendirir.
SAYFA 121: Bizler maymun, kaza ürünü ya da doğanın garip yanlışları değil, Tanrı tarafından bilerek ve bir amaca yönelik yaratılmış varlıklardık.
SAYFA 122: Yüreğimde sadece senin bilebileceğin sırlar var rabbim
SAYFA 172: Şeytanla yemek yiyen, kaşığının sapını uzun tutmalı.
SAYFA 173: Ne kadar az bilirsen, yükün o kadar az olur.
SAYFA 205: Bütün erkekler fermuarları açık doğar. Şu ya da bu biçimde, hepimiz günahkarız. Hiçbirimiz hayatın dürtülerinden kaçamayız. Asıl önemli olan bütün kalbimizle hayatı doğruluk, vakar ve saygıyla yaşamak, onun izinden gitmek. Hepimiz bunu yapsak, kusursuza yakın bir dünyada yaşardık.
SAYFA 206: Kendi ıstıraplarımız bize acımayı öğretir ve acımak ta bizi insan yapar. İnsan olmak, sevginin tadını gerçekten almamıza imkan verir. Burada bulunmamızın amacını. bu evrendeki varlığımızın nedenini açıklayabilirim. Ruhlarımızı aydınlatmak ve Tanrı'nın bize bağışladığı ebedi sevginin kefaretini ödemek için. Sevgi yeteneği gerçekten ebedidir.
SAYFA 206: Erdemli bir yolun bedeli yüksektir ve bu bedeli ödemeye hazır çok kişi yok.
SAYFA 210: Özel hayatım bana ait.
SAYFA 215: Yürek hep en çok acı  çektiği yere döner. OSCAR WILDE
SAYFA 273: Bana karşı gelinmemiş bir kural söyle.
SAYFA 301: Ölüler huzurludur, canlılar da onlara yakında katılacaktır.
SAYFA 372: İncil bize tarihten tek parça olarak kalmış bir kitap değil ki. O da evrim geçirdi.
SAYFA 385: Topraktan geldik ve hepimiz toprağa döneceğiz.
SAYFA 388: Her seferinde kanıt bulunamayacağını ve bazen suçlunun da serbestçe dolaşabileceğini en az benim kadar biliyorsun.
SAYFA 407: Bağışlamak, günahın kefaretini ödeme yolundaki ilk adımdır.
SAYFA 456: Her kara bulutun gümüşten astarı olur.
SAYFA 457: Hiçbir şey planladığın gibi olmaz.
SAYFA 459: İyi bir nişancıydı ama nişancılığını övünülecek bir erdem olarak görmüyordu.


                         





VEFAT

25 Aralık 2012

b i r  n e f e s  s e v d i c e g i m  t e y z e m i  b u g u n  s o n s u z l a g a  u g u r l a d i m .
 i s ta n b u l  b i r  s e v d i g i m i  a l d i n  y i n e  b  e n d e n .
y i n e   g o z y a s l a r i m i   c a l d i n  b e n d e n . . . .

HAYATA KARŞI HEP KIRIĞIZ GALİBA....

24 Aralık 2012

HAYATA KARŞI HEP KIRIĞIZ GALİBA....


  • Hayatın değerini biliyor ve hayatımız için gerekli özverileri yapabiliyor muyuz?
  • Başkalarına gerekli tavsiyeleri verip bizler ne kadar bu tavsiyeleri uyuyoruz?
  • Başkalarını sevdiğimiz kişiler kategorisine yerleştiriyoruz da, onlar tarafından da, biz aynı kategoriye yerleştirilebiliyor muyuz?
  • Hayatın yaralarını iyileştirmeye çalışıyor muyuz? Yoksa kanattıkça kanatıyor muyuz?
  • Yalnızlığı seçiyor muyuz? Yoksa yalnızlığa itiliyor muyuz?
  • Hayata ve insanlara karşı samimiyiz? yoksa ikiyüzlü müyüz?
  • Soğukkanlı mıyız? yoksa sıcakkanlı mıyız?
  • Saklayıp kuruttuğumuz acılarımız, devamlı yeşerttiğimiz sevinçlerimiz var mı?
  • Yüreğimiz de nefret mi fazla? Yoksa şefkat duygusumu az?
  • Daha çok yardım edip, daha çok paylaşımcımıyız? Yoksa  rap bana hep bana diyenlerden miyiz?
  • Kendimize özen gösterip bedenimize iyi bakabiliyor muyuz?
  • Başkalarını anlamak için çaba gösteriyor muyuz? Yoksa aman bana ne mi diyoruz?
  • Başkalarını afediyor muyuz? Yoksa biz mi o kişiler tarafından affediliyoruz?
  • En sevdiğiniz çocukluk oyuncağını hatırlıyormusunuz?
  • Sorumluluk alabiliyor musunuz?
  • Şu anda neyi değiştirmek isterdiniz? değiştirmeyi denediniz mi?
  • Hayatınızın çöp kutusunu zaman zaman boşaltıyormusunuz?
  • Büyülü bir bahçe mi hayal ediyoruz? Yoksa kendi mutluluk bahçemizi kendimiz mi yaratıyoruz?
  • Doğru mu anlaşılıyorsun yoksa yanlışmı?
  • Hayatınız bir kitap olsa kitabınız hangi kategoride olurdu? komedi mi? dram mı? vs mi?
  • Bir bardak güzel çayı yudumlarken neler geçirirsin aklından?
  • Pişmanlıkların mı fazla? yoksa iyiki yapmışım dediklerin mi?
  • Kendinle barışıkmısın yoksa dargınmısın?

HAYATINI ONARIYORMUSUN?
YOKSA KOPTUĞU YERDEN KOPSUN MU DİYORSUN?

Söyle bekliyorum...........



HER DAİM AYDINLIK OLAYIM, KARANLIK DEĞİL

23 Aralık 2012

HER DAİM AYDINLIK OLAYIM, KARANLIK DEĞİL
Kozamı delip, gün ışığına çıktığım günleri çok seviyorum. Bir fincan kahve de olsa, bunu evin dışında içmeyi daima gerçekleştiriyorum. Bugün işlerimi bitirip bilgisayar başına oturmak istediğim de elektrikler kesildi. Eh el mahkum bize de, giyinip kusanıp biraz çarşıya inmek farz oldu bu durumda. Şehrin yeni yıl alışveriş çoşkusunu biraz da biz izleyelim dedik. Çarşıya indiğimde Kongre meydanında yine geyiklerimizin, kızağımızın, ağacımızın, kuğularımızın ve evimizin yıllardır olduğu gibi yerleştirildiğini gördüm. Küçük çocuklar aileleri tarafından kızakta ve geyikte resim çekiliyorlardı. Her yer kırmızılara bürünmüş, çamaşırlar kırmızı, şapkalar kırmızı, noel baba figürleri kırmızı, en fazla yoğunluk nerde derseniz, tabi ki çamaşırcı da :)))))) inanmadığım bir olay olduğu için rağbetim yok bu konuya.
Ama bu sene nar patlatmayı düşünüyorum bereket için bakalım ne olacak:))






Şehrimizin mecburiyet caddesinin yılbaşı süslemeleri aşağıdaki gibi olmuş. Henüz karanlık çökmediği için pek fazla belli değil ama yine de görünür durumda.






Dün TEKİRADAN aldığım oje mi, aleti kullanaraktan sürdüm. Verevli bir çizgi desen oluşturdu. Nasıl olmuş?






Bugün de LOREAL kampanya yapmış 3 al 2 öde şeklinde, fondötene ihtiyacım vardı onu aldım. Rujunu kullanıyorum çok memnunum, bir rengini daha aldım. Rimelim eskimişti birde rimel aldım. 2 de yeşil ve mavi ton kalem aldım.
Deryacığım beni gördü şaşırdı.
- Sennnnnn makyaj yapmışsınnnnnnn, seni devamlı böyle görmek istiyorum abla. Bir dahakine allık ta sür tamam mı.
:))) allık varda bizim derya kadar yoğun kullanamıyorum. Az kullanıyorum, o da yolda uçuyor zaten:)))












KİŞİSEL KIYAMETE HAZIRMISINIZ?

2012'nin ayak sesleri daha o gelmeden gelmişti... Ve çıkarken, ayak sesleri gümbür gümbür...

...
Sosyal medya dışında diğer "medya" ailesinden uzakta yaşıyorum. Eski bir gazeteci olarak hazin bir durum:)
Anlıyorum ki, medya da sevmiş bu esrarengiz durumu. Korku diz boyu... Girip çıktığım ortamlarda duyuyorum; 21 Aralık kehaneti, birilerinin gerçekliği olmuş bile...

Biliyorsunuz, yeni çağ dediğimiz bu süreçlerin en öne çıkan yanı, hemen her şeyin "bireyselleşmiş" olması.

Neden?

Yakın zamanları düşünün; o kadar başkalarına odaklı yaşanıyordu ki; birey ortada yoktu. Yeni yeni, "birey" denilen kavram doğdu. Birey tarafını keşfedenler, "ben de varım; benim ihtiyaçlarım, benim beklentilerim var. Kendim için anlamlı bir yaşam istiyorum" demeye başladı.

Bir “farkındalık”tır başladı…

Bu “kendini var etme” arayışı, mutsuzluğu getirdi. Çünkü artık biliyoruz ki, huzursuzluk ve rahatsızlık değişimin kaynağıdır.

Mutsuzluklar neyi anlatıyordu?

Fiziksel hedeflerin, paranın, maddiyatın tek başına işe yaramadığını…

İlişkilerde gerçekten kendimizi ifade edemediğimizi; dolayısıyla birbirimizi anlayamadığımızı, anlaşılamadığımızı…

Zorunluluklarla örülü bir hayattan kendimize hapishane yarattığımızı…

Sevmediğimiz işi yaparken, özel hayatımızda da mutlu, huzurlu olamayacağımızı…

Yaratıcı tarafımızla üretmeden, potansiyelimizi ifade etmeden, gerçek anlamda doyum sağlayamayacağımızı…

Maneviyat eksikliğimizi…

Hepsini üst üste koyun; kişisel kıyametler için en uygun ortamı yaratırsınız.

Ve bunun sonucu olarak, ilişkilerde erezyon başladı, boşanmalar arttı.

Erkek, var gücüyle iş kimliğine tutunmuş yaşarken, kendince oyalanıyordu. İş, o kadar hayatını dolduruyordu ki, başka alanların varlığını anlaması kolay olmuyordu. İş hayatı, para, politika, futbol, kadınlar, cinsellik, arabalar, teknolojik aletler ; erkekler için zihinsel oyuncaklardı.

Kadınsa, anne ve eş kimliğinden başka kimliklerinin varlığını keşfetti. Genç kızlığının ardından okul hayatı, ardından evlilik, evin sorumluluğu, ardından çocuk.. ve çocukle geçen yarı ömür…
Sonra dönüp bakınca hayatına, gördü ki, kendi yoktu.

İşte kıyamet o zaman koptu!

Kadın için kıyamet, kendini unuttuğunu farkettiği gündür.

Erkek için kıyamet, zihin oyunlarının hemen ardından gelen boşluk ve uçurumdur.

Çoculu çiftler için kıyamet, çeşitli olaylar vasıtasıyla çocuklarının onlara bizzat ders verdikleri gündür. Kendi evlatları tarafından önüne getirirlen gündemin altından kalkamadıkları o gün, hem annenin hem de babanın durumu acıların en büyüğüdür.

Çalışanlar için kıyamet; benimseyemedikleri, sevemedikleri bir iş yerinde çalışıyor olmanın işkencesini yaşama ve isyan etme halidir.

Kıyamet, ayağa kalkma günüdür. Ötelenmiş, yok sayılmış, bastırılmış, dikkate alınmamış iç meselelerimizin, bizim tarafımızdan, yine kendi özgür irademizle halledilmesi gereken zamanlardır.

Kişisel kıyamet dediğimiz, zihin oyunlarına tutunan ve değişimi kabul etmeyenlerin, bu yeni süreçte yeni kararlarıyla başbaşa kalma halidir.

Anlıyoruz ki, yeni çağda kıyamet, bireyseldir.

Ben olmadan biz olamadığımız gibi; kendi iç barışını tesis etmeden, dünya barışını tesis edemiyor insan evladı.

Önce kendi varlığımızı doğru düzgün ifade etmeyi öğreneceğiz, sonra “biz” olarak bütünsel alanda buluşacağız.

Önümüzde açılan yeni kapı; bu yeni sürecin habercisidir.

Bu “Aralık”, bizi birbirimize yaklaştıracak olan kapının aralanması; yeni, anlamlı, pozitif enerjilerin aralık olan bu kapıdan akışıdır.
Her nerede ne yaşıyor olursak olalım; bu aralık yaşadıklarımız ve yaşayacaklarımız dönüşüm davetiyesidir.

Davete uyarsınız ya da uymazsınız; fakat daha fazla artık kayıtsız kalamazsınız.

İsmail Barış Özpazarcık

OKUDUM -16- DERTLER ŞARABI SEVER / KIM GRUENENFELDER

19 Aralık 2012

OKUDUM -16- DERTLER ŞARABI SEVER / KIM GRUENENFELDER
Bu akşamdan itibaren TRAKYA'ya kış gelmiş durumdadır. Babamın deyimi ile bu yağan şey BULGURCUK karın bir başlangıç hali. Spordan çıktığımda durum bu idi dışarıda.
Hava raporu zaten perşembeden itibaren kar gösteriyordu. Hava tahmin raporu tutmuş durumda. İhşallah bu sene düşmem:))) Ben her sene böyle kar yağdığında kayar, bir yerlerimin üstüne usturuplu bir şekilde oturuveririm hemen. Geçen sene bizim akıllı depo işçimiz dışarda kar var, hava dondurucu soğuk, sen kalk depo kapı ağzında içeri giren araçların getirdiği eriyen kar sularını dışarıya çek pas et, buz tut bunu farketmeyen ben idari binadan gelirken çok güzel bir şekilde, bir yerlerimin üstüne usturuplu bir şekilde oturuverdim, aynen şu kayağında kayar gibi yere oturdum.
Bir yerlerimin acıdığına mı yanayım, yoksa edepli bir düşüş yaptığıma mı güleyim şaşırdım kaldım:))))))

Bu hafta diğer çalışma arkadaşı rapor aldığı için yalnızım. Sabahları raporları hazırlarken birden yoğunlaşıyorum, akşam saat 16:00 olduğunu ancak diğer vardiya geldiğinde anlıyorum. Bu arada yerimden pek ayrılma imkanım olmadığı için, yalnız olduğumdan dolayı stajerim sağolsun hep bana çay odasından sıcak su taşıyor. 





Hollywood yıldızı DREW ’in asistanlığını yapan CHARLIE, sevgilisi JORDAN ile ilişkilerini askıya alır. Bu sürede DREW’ in yeni film yapımcısı LIAM’ a karşı bazı duygular beslemeye başlar. JORDAN ile LIAM arasında gidip gelen duyguların anlatıldığı bir kitap.
Bol bol şarap içiliyor romanda belki bunun için kitabın adı DERTLER ŞARABI SEVER………..
SAYFA 9: Bazı günler tamamen hissetmediğimiz gibi davranarak harcanıp gider.
SAYFA 11: Yapılacak doğru şeyin ne olduğunu bilirsin ama yanlış olanı yapmak daha kolaydır.
SAYFA 12: Şımarık zengin çocuklarını kıskanma. İşin yoksa onurun da yoktur.
SAYFA 15: Erkekler tren gibidir: beklersin gelmezler, beklemezsin ikide bir ararlar.
Bir ilişkiye tamamen açık ve arınmış olarak başlaman gerekir; geçmişin seni etkilemesine izin verme, ilişkinin tadını çıkar.
SAYFA 17: Görüntüne fazla takılma, ama görmezden gelme. Müstakbel taliplerin kafanın içini karşıdan göremezler.
SAYFA 21: “Savunmam şudur” lafıyla başlayan bir konuşmadan hayır gelmez.
SAYFA 31: İçine sinmeyen bir şeyi yapma.
SAYFA 32: Kendimi kanıtlamak için bir erkeğe ihtiyacım yok.
SAYFA 46: Hoşlandığın erkeğe buluşma teorilerini hiçbir zaman anlatma.
SAYFA 47: “ Seni seviyorum” diyen birine hiçbir zaman “ teşekkürler” diye karşılık verme.
SAYFA 50: İçinde sakladığı gerçek kimliğini açığa vurmak  insanı gerçekten rahatlatıyor.
SAYFA 58: Evli bir erkekle asla çıkma.
SAYFA 67: Her genç kız 5. Randevusunda aynı şeyle karşılaşırlar “ beni sevseydin yapardın”
SAYFA 71: Aç değilsen asla yemek yeme.
SAYFA 75: Sevgilisinden ayrılan arkadaşına destek olurken daima bir ay kuralına uy: Ayrılığın üstünden bir ay geçmeden, sakın eski sevgiliyi kötüleme. Çünkü eğer tekrar birleşirse, sen kötü olursun.
SAYFA 81: Leyleğin seni bırakacağı bacayı seçemezsin, alışmaya bak.
SAYFA 84: Dindar olup olmadığını bilmiyorum ama, günah nedir sana anlatayım: Kendini yada bir başkasını incittiğin zaman buna günah denir.
Sadece sevdiğin için köpek besle, depresyondan kurtulmak, yada hayatındaki boşluğu doldurmak için değil.
SAYFA 85: Eğer “ sen benim kim olduğumu biliyor musun? “ diye bir soru soruyorsan, bil ki sandığın kadar önemli biri değilsin.
SAYFA 87: Kazandığından az harca.
SAYFA 90: Bu senin hayatın, mutlu sona ulaşabilirsin.
SAYFA 96: Günde 1 saatten fazla TV izleme.
SAYFA 100: Patronuna her zaman saygı göster.
SAYFA 105: Kaliteli bir sabun, lüks şeylerin en ucuzudur. Bol bol alabilirsin.
SAYFA 112: Her kavgada bir sessizlik  anı olur, ilk konuşanın kaybedeceği an. Bu anı iyi kolla.
Hayatımızda fark yaratan şey, tek şey, hala buradayken kime dokunduğumuzdur.
Ne kadar ünlü olursan ol, dünyada ne kadar belirgin bir iz bırakırsan bırak, bir gün unutulursun.
SAYFA 125: Eğer birinin gerçekte ne düşündüğünü bilmek istiyorsan, nasıl konuştuğuna dikkat et.
Karşımızdakinin kelimelerine dikkat ederiz, ama aslında o kelimelere yansıyan ses tonunu iyi duymak gerekir.
Böylece kendimizi korumuş oluruz. Bir erkeğin ses tonundan “ hayır” dediğinde  “ evet” demek istediğini . “peki” dediğinde  “ istemiyorum” demek istediğini ve “ seni seviyorum “ dediğinde “bende nefret etme, ama seni istemiyorum” demek istediğini anlarız.
Sayfa 147: Erkekleri anlamak mümkün değildir, bunu kabul et.
SAYFA 156: Mutluluğun sırrı, beklentileri küçük tutmaktır.
SAYFA 162: Bazı geceler yeni iç çamaşırlarını harcamaktan başka işe yaramaz.
SAYFA 163: Yanlış yoldaysan mutlaka seni uyaran işaretler vardır. Aklını kullan işaretleri dikkate al.
SAYFA 179: Bir gülün ne olursa olsun, dikenleri vardır.
Bir ilişkiye kör göz atlama. Kadınların çoğu, daha ilk randevuda, buluştukları adamla evlenip evlenmeyeceklerini hayal eder. Bu arada erkekler kadınları yatağa atıp atmayacaklarını düşünmektedirler.
SAYFA 181: Aşk hayatını en ince ayrıntısına kadar anlatma. Kimse en ince ayrıntılara kadar dinlemek istemez.
SAYFA 182: Sürekli değişiyor, hep olduğu gibi, asla kazandıklarınla yetinmemeye çalış. Dünya durmuyor.
Çok çalış, iyi biri ol, kimseyi üzme.
SAYFA 186: Bir erkeğe sana dönmesi için asla yalvarma. Senden ayrılan bir erkeğe bırakabileceğin en kötü hatıra, ağlayıp yalvaran görüntündür.
SAYFA 187: Bazen sadece ağlamak istersin, zararı yok.
SAYFA 202: Ayrılık yaşadığın zamanlarda saygınlığını koru. Canın çok yansa bile bırak gitsin.
Başka ırklara, kültürlere, ya da dinlere karşı hoşgörüyle yaklaşmak zeka belirtisidir.
Kötü giden bir ilişkiyi ise hoş görmek ise aptallık belirtisidir.
SAYFA 208: Hiçbir zaman yalnız başına içme.
SAYFA 209: Sessizlik kötü bir şey değildir. Sırf sessizliği bozmak için konuşmaya kalkma.
SAYFA 229: Y emek pişirmeyi öğren.
SAYFA 247: Bir yere giderken yanına fazla eşya alma.
SAYFA 261: Bütün güzel şeylerin bir sonu vardır. Ama bu kötü şeyler için de geçerlidir.
SAYFA 281: Kusursuz güzellik yoktur.
SAYFA 287: Hayatın da en az bir tane kalıcı eserin olsun.
SAYFA 288: Hayatın haftalar, hatta aylar boyunca enterasan bir şey olmadan geçebilir. Bu normal bir şey. Mutlu olmak için illa ki son hız yaşamak zorunda değilsin.
SAYFA 294: Ne ekersen onu biçersin.  Bu iş hayatında da, aşk hayatında da, para konularında da böyledir. Bazen öyle değilmiş gibi gelir. Ama ne kadar verirsen o kadar alırsın. O yüzden neyi ne kadar verdiğine dikkat et.
SAYFA 303: Hata yoktur, ders vardır.
SAYFA 337: Başarı çok çalışmayı gerektirir. Bu hayatın gerçeğidir.
SAYFA 338: İyileşmek uzun bir süreçtir.
SAYFA 340: Geçmişi değiştiremezsin. Ama “ bundan sonra ne olursa olsun, mutlu bir hayat yaşacağım “ diyebilirsin.


UUR BÖCE'NİN MİM SORULARINA CEVABIMDIR.

18 Aralık 2012

UUR BÖCE'NİN MİM SORULARINA CEVABIMDIR.



Sevgili UURBÖCE beni mimlemiş bende kısaca cevaplayım istedim.


1-Mantığın mı yoksa Duyguların mı ön plandadır?







Duygu insanı olduğum için genelde duygularım ön plandadır. Hepimiz et, kemik ve duygulardan oluşuyoruz, fakat yerine göre mantığı da kullanabiliyor muyuz çok ince bir soru????????
O kadar çok yoğun yaşarım ki duygularımı, bazen sessizliğimin içerisinde o gözyaşlarım sel olur....

Bir de internette bir test uyguladım, çıkan sonuç

Test Sonucu:

Dengeli bir insan olduğunuzdan, duygularınızın size aniden hükmetmesine izin vermiyorsunuz. Ancak, duygusal bir durumla karşılaştığınızda, hislerinizi çekinmeden ortaya koyabiliyorsunuz. Dozunda bir duygusallığa sahip olduğunuzu söyleyebiliriz. Düşüncelerinizi kendinize saklamayı sevmiyorsunuz ama gereksiz açıklamalardan da kaçınıyorsunuz.


2-İnsanlar niye mutlu değiller?Niye gözlerinin önündeki mutlulukları görmüyor ve şükretmesini bilmiyorlar?





*Bana göre insanlar devamlı bir başkası ile yarış halinde oldukları için, beklentilerini yüksek tuttkları için ve insani değerlerini yavaş yavaş öldürdükleri için mutlu değilller.
*Herkesin birbirinden bir çıkar beklentisi var, uygun düşersen çıkarlarına senden iyisi yok, uygun düşmezsen senden kötüsü yok. Akşam kuzenimlede bunu konuştuk biz. İnsan diyalogları azalmış durumda.
*Teknolojiye yeniliyormuyuz sizce? Aklıma çocukluğum geldi. İzmirde rahmetli izzet dayının yaşlıca bir annesi vardı, kadın TV ye arkası dönük otururdu. Sebep olarak ta onu şeytan olarak görmesi idi. Çocukken ahh nasıl olur falan derdik. Yaş kemale erince, sanki biraz hak verir gibi oldum. Tv 'de izlenen hayatları kendilerinde faaliyete geçirebilmek için insanlar çok büyük bir hırs sahibi oldular, çevrelerini yakıp yıkmaya başladılar. Kişiler arası diyaloglar bozuldu diye düşünüyorum. Kendi hayatlarımızı değil, dizilerdeki hayatları yaşamak için yaşıyoruz sadece. Aynı mutfağa sahip olabilmek için, aynı villaya sahip olabilmek için vs.
*Birde reyting sağlayabilmek için yapmayacağımız şey yok nedense. Geçen gün ben odada kitap okuyorum, annemde salonda FOX TV evlilik programı izliyor. Sunucu programa katılan bir beye GAMGAMSTYLE  dansı yaptırıyor. Ardından da, o insanla dalga geçiyor. Bazı insanlar sizce, diğer insanları eğlendirmek için mi bu dünyaya gelmişler?????????
Katılanda hata demeyin, bence bu davranışları yapanlar hatalıdır.
*Çocukların artık birer teknoloji canavarı haline geldiğini görebiliyorsunuz değil mi? Bilgisayar ve oyunlardan başını kaldıramıyorlar. El yazısı ödevler değerlerini yitirdi, yerini bilgisayar çıktısı A-4 kağıtları aldı. Yakında kalem tutmayı unuturlarsa insanlar hiç şaşmayacağım.Oysa önceden bir seksek, yakartop,saklambaç vs gibi karşılıklı oynanan oyunlar vardı.  Arkadaşlık, kardeşlik, paylaşımcılık, yardımcılık gibi değerlerimizi ön plana çıkarırdı bunlar. Kaçınızın çocuğu bunlara sahip?????? Kaçınızın çocuğu markası olmayan bir ayakkabıya vs değer veriyor???
* TV ve İNTERNET acaba belli saatlerde yayın yapılsa da, insanlar sohbetlerini, komşuluk duygularını, akrabalık duygularını geliştirse diyorum. Sanki bu değerler de, yitirilmiş toplumumuz da.
Gün gelmiş amcasının evinde misafir olmuş, yemiş içmiş, bir süre sonra kendisini para açısından geliştirmiş, gelmiş amcasına, yengesine GARİP AMCACIĞIM, GARİP YENGECİĞİM  diye hitap etmeye başlamış, o bir tas çorbanın da hatırı kalmamış demek ki........ Para sahibi olduk ADAM MI olduk?
*Kardeşlik duygusunu yitirmiş bir toplumda yaşamaya başladıysak eğer ahlak değerlerimizi kaybetmiş olmuyor muyuz sizce?
Yeni yeni alışveriş sistemleri çıkardık. HELAL VE HARAM GIDA diye? Size şunu sorsam osmanlı imparatorluğunda yahudi, musevi, müslüman, hıristiyan tüccarlar birlikte çalıştı. Birbirlerinden alışveriş yaptılar. O zaman haram alışveriş yoktu da şimdi niye türedi? Şu an biz türkler ikiye ayrıldık helal gıda satan helal gıda satmayan? Bu mantık nasıl bir mantık??????
*PARAYI ihtiyaç karşılama aracı olmaktan çıkardık, Kişisel gelişimlerimizin en ön noktasına yerleştirdik. Para beni kişisel veya insanlık olarak ne kadar geliştirir? Şöyle geliştirir. 60 liraya çanta alıp çeşit çeşit kullanmak varken 1,5 milyar liralık bir çanta almak ve gösteriş yapmak var.Bilmem hangi ülkede tatil yapmak var, bilmem hangi marka kıyafet kullanmak var, bilmem kaç tane ayakkabı sahibi olmak var, bilmem ne marka araba sahibi olmak var.........
**ALLAHIN SANA TAKDİR ETTİĞİNE KANAAT GETİRMEK VAR.
**HIRS YAPARSAN HEM KENDİNİ HEM  ÇEVRENİ KAYBEDERSİN.
**YARIŞIN SADECE KENDİNLE OLSUN, BİR BAŞKASI VEYA ONUN SAHİP OLDUKLARI İLE DEĞİL.
**SEN SADECE KENDİNİ GELİŞTİR. AMA BUNU GERÇEKLEŞTİRİRKEN DE ÇEVRENDEKİLERİ EZME.
Kitaplardaki bu değerler, kelimeler yok mu oldu? Hani evren yaratılırken ilk önce kelimeler vardı?


3-Çok para harcayıp keşke almasaydım yada harcamasaydım dediğin bir şey var mı?

Olmaz olur mu....... Ben bir çanta hastasıyım. ama sanmayın ki onlarca çantam var. En fazla 3-4 tane. Bu yaza çıkarken POLARİS firmasından krem rengi bir çanta aldım. Yaşadığım şehirde ilk defa açılan bir böyle firma oldu ve bende reklam ve marka olayına kandım. Ben bu yaz o çantayı kullandım, uzun süre kullanırım diye düşünüyordum, Fakat çanta sürtünmekten yer yer soyuldu. Herhalde taktırdım bir yerlere filan dedim üzüldüm. Yine kışa girerken mecburen bir çanta aldım. Niye mecburen onu da açıklayayım. Bu yaşta sırt çantası taşımak abes gelmeye başladı, her ne kadar ruhumuz genç te olsa, büyük çanta düşündüm . Elimdekiler küçük, istanbula vs gitsen yanında yedek çanta taşımak zorundasın bende bunu sevmiyorum, büyük çanta olduğunda bir kaç parça eşyayı atıyorum içine öyle gidiyorum. 2  AY oldu bunda da soyulma var, başka çantacıya gösterdim. ÇİN Malı imiş, kaliteli firma, kaliteli mal diye aldığım yer beni bu konuda resmen şoke etti. Bir daha değil çanta ayakkabı için bile adım atmam. Bir de , bazı insanların çeşit çeşit aldığı yemek takımlarına, fincan takımlarına vs kızarım. Gündelik kullandığın bir, misafir için bir yetmiyor en az 3-4 yemek takımı alıyoruz. 
Aynı misafirin önüne aynı takımla yemek çıkarmaya çekiniyorsak eğer, demekki çevremiş geniş değil ki hep aynı kişileri yemeğe alıyoruz ki yemek takımı çeşitliğine gidiyoruz diye düşünüyorum.......... 
Kitaba verdiğim paraya acımam,
mobilyaya verdiğim paraya acımam,
beyaz eşyaya verdiğim paraya acımam,
hele de gidaya verdiğim paraya hiç acımam, yemeklerim günlüktür, en geç ertesi gün biter, aman arttı dondurucuya kaldırayım, sonra bir ay sonra tekrar çıkarır yerim diye düşünmem. Dondurucum sadece yapılacak besinlere ayrılmıştır, besin artıklarına değil..........
Artan pilavi koyup, 4 ay sonra çıkarıp kadınbudu köfte yapan insanlar tanırım ben ve bu durumu iğrenç bulurum..........
Aynı eşyadan, aynı işlevi gören şeyleri çeşit çeşit evde biriktirmenin anlamı yok. Tek olsun işlevi yerinde olsun yeterli.



4-Haklı olduğun bir konuda hakkını savunur musun yoksa susmak adalet mi dersin?




Tam olarak hak ve adalet insanıyım. Bu uğurda kazandığım sessiz başarılarım vardır. Bazı konularda SUSMAK asaletin göstergesidir. O an için susarsın, ama başka bir zaman o konuda yeri geldiği için söylenmesi gerekeni de söylersin.


5-Tok gözlü müsün yoksa herşeyim olsun diyenlerden misin?





Vallahi para, mal, makam konularında gözüm tok. Olsaydı şimdiye kadar çoktan hırs yapmıştım.
Yeni işe başlayan elemanlarımızdan birisi, dışarıdan 2 yıllığı 4 yıla tamamlamayı düşünüyor. Bu çok güzel bir olay bende destek verdim kendisine. Şöyle dedi, eğer bitirirsem ben bu görevde kalmam, daha yükseğe geçerim. uçtu uçtu kuş uçtuuuuuu:)))))
Amirlerimiz sırtını fazla sıvadı galiba:)))))))))))))))







Bence hedefi yanlış koydu gibime geliyor, ilk önce kendini geliştirmek yerine, bana göre başka hedefler seçti. Umarım istediği gerçekleşir derim, ama maalesef kendinden bir ben değil de bir ....... yaratmak istiyorsa o yanlış diye düşünüyorum. Ayrıca eleman yükseltme limitlerini de tekrar gözden geçirmesi gerektiğini düşünüyorum.
Şimdiden aç gözlülüğümüzü ortaya koyduk bakalım basamak olarak kimleri alacak ayak altına göreceğiz....
Yalakalık mı ön plana geçecek, yoksa kişilik mi ? hep beraber bekleyip göreceğiz.
NASIL İZLEYECEĞİZ?
SESSİZCE KENARDAN İZLEYECEĞİZ:))))

İhşallah mezun olmuşuzdur sorulardan ???????


HAYAT YAŞANMASI GEREKECEK KADAR ÇOK GÜZEL, ONU KARMAŞIK HALE GETİREN SİZLERSİNİZ.


HASTA OLMAK İSTEMİYORSAN BUNU OKUMALISIN

14 Aralık 2012

Eğer hasta olmak istemiyorsan…

Duygularını anlat…

Saklanan veya baskılanan heyecan ve duygular gastrit, ülser, bel fıtığı, bel ağrıları gibi hastalıklara yol ...

açar.
Zamanla, duyguların bastırılması kansere dönüşür. Öyleyse, sırlarımızı, hatalarımızı birileriyle paylaşmalıyız! Diyalog, konuşma, kelime çok güçlü birer ilaç ve mükemmel birer terapidir!

Eğer hasta olmak istemiyorsan…

Karar vermelisin…

Kararsız kişi güvensiz, endişe ve ıstırap içinde olur.
Kararsızlık, sorunları, endişeleri ve çatışmaları çoğaltır. İnsanlık tarihi kararlardan oluşur. Karar vermek, diğerlerinin kazanması için vazgeçmeyi ve avantajları kaybetmeyi kesinlikle bilmektir.
Kararsız kişiler mide rahatsızlığı, sinir hastalıkları ve cilt sorunlarının kurbanıdırlar.

Eğer hasta olmak istemiyorsan…

Olduğundan Farklı Yaşama…

Gerçeği saklayan, rol yapan, her zaman mutlu olduğu görüntüsü veren, mükemmel görünmek isteyen kişi tonlarca ağırlığı biriktirmektedir. Ayağı kilden olan bronz bir heykeldir. Aldatıcı görünerek yaşamak kadar sağlık için kötü bir şey yoktur. Kaderleri ilaç, hastane ve acıdır.

Eğer hasta olmak istemiyorsan…

Kabullen…

Reddedicilik ve kendine saygı eksikliği, kendimizi kendimize yabancılaştırır. Kendimizle barışık olmak sağlıklı yaşamın anahtarıdır. Bunu kabul etmeyenler kıskanç, taklitçi, aşırı rekabetçi ve yıkıcı olurlar.
Eleştirileri kabullen. Bu bilgelik, akıllılık ve terapidir.


Eğer hasta olmak istemiyorsan…

Çözümler bul…

Olumsuz kişiler çözüm bulamazlar ve sorunları büyütürler. Üzülmeyi, dedikoduyu ve kötümserliği tercih ederler. Karanlığı kovmak için kibrit yakmalı.
Arı ufacıktır fakat var olan en tatlı şeylerden birisini üretir. Biz ne düşünüyorsak oyuz. Olumsuz düşünce, hastalığa dönüşen negatif enerji üretir.


Eğer hasta olmak istemiyorsan…

Güven…

Güvenmeyen kişi iletişim kuramaz, açık değildir, derin ve sağlam ilişkiler geliştiremez, gerçek arkadaşlıkları nasıl kurabileceğini bilemez. Güven olmadan, bir ilişki de olamaz. Güvensizlik sendeki inancın azlığıdır.

Eğer hasta olmak istemiyorsan…

Hayatı Üzgün Yaşama…

Mizah. Kahkaha. Huzur. Mutluluk. Bunlar sağlığa güç verir ve daha uzun bir yaşam getirir. Mutlu kişi yaşadığı çevresini geliştirir. “İyi mizah bizi doktorun elinden korur”.
Mutluluk sağlık ve terapidir.

BİR PARÇA EKMEK UĞRUNA

10 Aralık 2012

BİR PARÇA EKMEK UĞRUNA
Rivâyet edildiğine göre, Hazret-i İsa, bir gün bir gençle yolculuğa çıkmıştı. Önlerine bir köy çıktı. Uzun zamandır yolda olduklarından acıkmışlardı. Hazret-i İsa, kendisine bir miktar para vererek yol arkadaşını yiyecek bir şeyler almak için bu köye gönderdi. Genç gidince Hazret-i İsa namaza durdu. Bu sırada yol arkadaşı, üç parça ekmekle geri döndü. Hazret-i İsa'nın namazı bitirmesini beklerken sıkıldı ve dayanamayıp ekmeklerden birisini yedi. Fakat Hazret-i İsa, adamın üç parça ekmek getirdiğini görmüştü. Namazını bitirince önüne konulan ekmeklere bakıp. "-Bunun üçüncüsü nerEde?" diye sordu. Adam yediği ekmeği inkâr edip, iki ekmek getirdiğini söyledi. Bu iki ekmeği aralarında bölüştürüp yediler ve yola devam ettiler. Bir müddet sonra otlamakta olan bir grup ceylan gördüler. Hazret-i İsa onlardan birine seslendi. Ceylan bu sese uyup yanına geldi. Onu pişirip yediler. Hazret-i İsa, yol arkadaşına: "-Bu mucizeyi sana gösteren Allah hakkı için bana söyle; üçüncü ekmek nerede?" Adam: "-Ekmekler iki taneydi." diyerek inkâra devam etti. Yine yürümeye devam ettiler. Bir müddet sonra bu kez önlerine harabeye dönmüş bir şehir çıktı. Hazret-i İsa, Rabbine münâcaat ederek, bu şehrin başına gelen şeyleri kendisine bildirmesini istedi. Allah -celle celâlühû- kerpiçlerden birini konuşturdu. Kerpiç de Hazret-i İsa'nın sorduğu her şeye tek tek cevap verdi. Ekmek hırsızı olup bitenleri hayretle izlemekteydi. Hazret-i İsa, yol arkadaşına tekrar sordu: "-Gördüğün bu mucize hakkı için bana söyle; üçüncü ekmeğe ne oldu?" Adam, inkâr etmeye devamla: "-Ekmekler iki taneydi" dedi. Tekrar yürümeye başladılar. Hayli zaman sonra önlerine büyük bir nehir çıktı. Hazret-i İsa, yol arkadaşının elinden tutup karşıya geçirdi. Adam hayret ve şaşkınlıkla "Sübhanallah!" deyiverdi. Hazret-i İsa tekrar sordu: "-Sana bu mucizeyi gösteren hakkı için bana söyle; üçüncü ekmeği kim yedi?" Adam, bütün ahmaklığı ile inkâr etmeye devam ederek ekmeklerin iki tane olduğunu tekrar etti. Yine yürümeye devam ettiler. Bu defa harabeye dönmüş büyük bir şehre vardılar. Şehrin girişinde üç kum tepeciği vardı. Hazret-i İsa, "Allâh'ın izniyle altına dönüşün!" deyince kum tepecikleri altına dönüştü. Adam, altınları görünce sevinçle: "-İşte servet!" diye çığlık attı. Hazret-i İsa: "-Tepeciklerden biri benim, biri senin, diğeri de üçüncü ekmeği yiyenin olsun." deyince adam, hemen atılarak üçüncü ekmeği kendisinin yediğini îtiraf etti. Hazret-i İsa da "Öyleyse bunların hepsi senin olsun!" diyerek oradan uzaklaşır. Ekmek hırsızı, çil çil altınlarını okşayıp onları nasıl değerlendireceğinin hayalini kurarken, üç eşkıya çıkageldi. Adamı yakalayıp acımasızca öldürdüler. Altınların yeni sahipleri zahmetsizce kondukları bu yeni serveti, aralarında bölüşmeden önce karınlarını doyurmak için içlerinden birini en yakın yerden yiyecek bir şeyler almak üzere gönderdiler. Hava tam da şeytanın beklediği bir ortama dönmüştü. Şeytan vazifesini yaptı, altınların yanındaki iki kişiye arkadaşlarını öldürüp malı ikiye bölmelerini telkin etti. Yine aynı şeytan, yiyecek almaya giden kişiye de alacağı yiyeceklere zehir katıp onları öldürmek sûretiyle malın hepsine sahip olmasını fısıldadı. Adam geri döndüğünde, diğer ikisi planladıkları üzere onu hemen öldürdüler ve malın tamamını bölüşecekleri sevinciyle gelen yemekleri yemeye koyuldular. Kısa sürede tesirini gösteren zehir, her ikisini de öldürdü. Bir müddet sonra Hazret-i İsa geri dönerken son mucizesini gösterdiği bu ibret ve felâket alanına tekrar uğradı. Altına dönüşen kum tepeciklerinin etrafında aç gözlü zavallıların cesetlerini görünce, herkes için nasihat ve ibret şu sözü söyledi: "-İşte dünya, kendisine kul ve esir olanlara böyle yapar!" (Bkz: Şihabuddin Muhammed el-İbşihî, el-Müstatraf fi Kulli Fennin Müstazraf, Kahire 2006, sh: 757-758)