HAYATTA EN GÜZEL ŞEY YAKININDADIR

22 Ekim 2015



İnsan Vazgeçebildiği Şeylerin Karşısında Güçlü Durur!

“Madrid’de bir otelin duvarında bir levhada şöyle yazıyor: Şarkı söylemek yasaktır. Rio De Janerio havaalanının duvarında bir levhada şöyle diyor: Bagaj arabalarıyla oynamak yasaktır. Yani bu devirde hala şarkı söyleyen insanlar var, hala çocuk ruhunu kaybetmeyip oyun oynayan insanlar da!” Bu cümleler Eduardo Galeono’nun “Yürüyen kelimeler” adlı kitabından. ‘Her şey ve hiçbir şey olmanın’ arasında gidip gelen, yazarın kıvrak zekâsıyla işlenmiş baş döndürücü, düşündürücü hikâyelerin olduğu bir kitap bu. Kitabı okursanız özellikle ‘baş melek’ karakterine dikkat etmenizi öneririm. Dünyaya bir görev için gönderilen baş melek, dünyevi zevklere öyle dalıyor ki melek olduğunu unutuyor! Hırslarıyla egosunun tuzağına düşerek zaaflarına yenilen, çıkmaza girerek istemediği hayatı yaşayan, yaşamı keyifli hale getirmek için değil de mevcut memnuniyetsizliklere kendince mantıklı açıklamalar bulmaya çalışan pek çoğumuzun hayatından kesitler sunuyor. Peki, baş melek neden, bu duruma düşüyor? Hayatın zevklerinden vazgeçemediği için!

Evet, vazgeçmek daha ilk duyulduğu anda kulağa hoş gelmeyen kelimelerdendir ve içinde önyargı besler. Tibetli bir bilge vazgeçmeyi şuna benzetir “Birisine vazgeçmekten söz etmek, bir domuzun burnuna sopayı indirmekten farksızdır. Bundan hiç hoşlanmaz!” Çünkü vazgeçmek günlük yaşamın küçük zevklerinden yoksun olmanın, şunu ya da bunu yapmamanın, oraya veya şuraya gitmemenin diğer adıdır. Kısaca, zevk alma özgürlüğünü kısıtlayan bir dizi buyruk ve yasaklamadır. Çoğumuz için bir şeylerden vazgeçmek bu anlama geldiği için hayatımızda kullanmadığımız eşyalardan hatta bazen hiç bir faydamıza olmayan insanlardan bile vazgeçemiyoruz ya! Vazgeçip yeniye yer açmak yerine o şey’leri dolaplarda, kalbimizde, çekmecelerde, aklımızın bir köşesinde, tavan arasında saklıyoruz!

Hayatımız sonu gelmez bir sürü etkinlikle dolu. Çalışmak başta geliyor elbette. Çalıştıkça para kazanırız. Kazandığımız paranın miktarı arttıkça, bizimde hayatımızda vazgeçilmezlerin oranı artmaya başlar! Yenilemenin, almanın, değiştirmenin, gelmenin, gitmenin hesaplarını yapar dururuz! Belirli bir kazanç düzeyine geldiğimizde, sahip olduğumuz şeyleri durmaksızın çoğaltmamız gerektiğine inanırız sanki. Dinlenme fırsatı bulup kendimize vakit ayırdığımızda n’apıyoruz peki? Dinleniyor muyuz gerçekten yoksa avizeleri değiştirmekle, beyaz pencere panjurlarını bu sene moda diye kahverengiye çevirmekle mi uğraşıyoruz ya da paramızın son kuruşuna kadar alışveriş yapmanın telaşında mıyız? Ya da hazır dinlenmek için oturmuşken, hiç gerekmediği halde 2 yıl oldu yeter düşüncesiyle arabamızı neyle değiştirsek iyi olur diye web sitelerini, dergileri mi karıştırıyoruz? Daha çok eşyaya, daha çok giysiye, zevkle döşenmiş bir eve, daha incelikle düzenlenmiş bir mutfağa sahip olmak bize zevk verir elbette, ama ne pahasına hiç düşünüyor muyuz? Zamanımızı, enerjimizi yitirmek, dikkatimizi dağıtmak pahasına olmasın sakın?

İşte bu noktada ‘vazgeçebilmeyi‘ bilmek devreye girebilirse, bunların getirdikleri ile götürdüklerini tartabiliriz, yaşamımızda değiştirebileceğimiz birçok şey olduğunun farkına varırız; daha iyi, gereksiz şeylerden daha fazla arınmış bir yaşama kavuşmak için üzerimizden atacağımız daha birçok şey olduğunun farkına varırız. Sonuçta vazgeçmek, hoş olan her şeye ‘hayır’ demek, kendimizi çilekli dondurmadan ya da dağda yaptığımız yürüyüşten sonra güzel bir yemek ziyafeti çekmekten yoksun kılmak anlamına gelmez. Vazgeçmek, yaşamımızdaki bazı öğeler hakkında kendimize ‘yapmak beni mutlu kılacak mı’ diye sormaktır. Özgün bir mutluluk, yaşamın hayhuyları arasında sürüp gidebilmelidir. Bir şeyi arzu etmeyi kendimize yasaklayacağımıza, daha fazla arzu edilir olanı bulup kucaklamalıyız.

Vazgeçmek, alışkanlık sonucu zevk olarak kabul ettiğimiz şeyleri inceleme, onların bize gerçekten huzur verip vermediğini doğrulama cüretine ve akıllığına sahip olmaktır. Vazgeçen kişi, iyi olan her şeyi kötü kabul eden bir mazoşist değildir. Hem böyle bir budalalığı kim yapar? Vazgeçen kişi, kendi içine bakmaya zaman ayırıp yaşamının bazı yanlarının onlara asılıp kalmaya değmediğini gözlemleyendir. Kendine ve hayatına karşı dürüst olabilendir.

“Hayatta en güzel şey en yakınındadır: Burun deliklerindeki nefes, gözlerine vuran ışık, ayakucundaki çiçekler, ellerindeki vazife ve hemen önündeki doğru yol… Bu yüzden, yıldızları kapmaya uğraşma! Onun yerine hayatını basitleştir, halkın yararına olan işlerde çalış, günlük işler ve günlük ekmek parası hayattaki en tatlı şeylerdir.” diyor yazar Louis Stevenson. Vazgeçmek, özgür olmak ve daha basit yolunu bularak yaşamak demektir aslında. Kolay bir şey olmadığı muhakkak ancak vazgeçemediğimiz, bizi esir alan o bırakamama/ayrılamama durumu yerini derin bir doymuşluğa bıraktığı zaman kuşlar gibi özgür olduğumuzu hissediyoruz… Sonra uçup gidiyoruz yepyeni enfes yerlere, Ayten Mutlu’nun dizelerindeki gibi nefis bir hayat yaşamak için bağıra çağıra şarkılar söyleyerek gidiyoruz…

“Morötesi sözcüklerle gidelim, yalanların ürkünç gece kuşlarının uğramadığı orman yalınlığına, art arda örülmüş duvarların ötesine geçelim, okşayan yalımına otların, karanlık sokakların kıvılcımına içimize gidelim ateşin ve külün barıştığı toprağa. Biz oraya gidelim, elma kokularına yitirilmiş ne varsa çağırsın aşk adımızı güzelliğe sora sora gidelim!”

Sağlıcakla ve yüreği özgür kalalım hepimiz.

Yazan: Hülya Konar / hPozitif

4 yorum:

  1. Çok güzel ve düşündürücü bir yazı. İnsanda tokat yemiş hissi uyandırıyor. Sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hayatta en güzel şey en yakınındakidir sözüne daima inanmışımdır.
      Sevgiler,

      Sil
  2. Simyacı kitabında ki hazineyi arayan kahraman aslında fark ediyor ki hazine en yakınında :)

    YanıtlaSil
  3. Vazgeçmek gerçekten insanın sorunsalı... Acı veren aşktan, anlaşamadığın sevgilinden, midene dokunan yemekten, kazanmaya çalıştığın paradan vazgeçmeyerek aslında hayatın kendisinden vazgeçmiş oluyoruz, bunu fark edince her şey için geç oluyor. Ne acı...

    YanıtlaSil