En büyük hikâyeleri zaman anlatır, kaybolan hayallerinizi
ise kalbiniz…
İrlanda 1912… Küçük bir köyün on dört sakini, Amerika’da
daha iyi bir hayat kurma umuduyla rüyalar gemisi Titanic ile denize açılır.
Ancak bu yolculuk, on yedi yaşındaki Maggie Murphy için acıdan ibarettir.
Geleceği, bilinmeyenlerin ülkesine bağlıyken kalbi İrlanda’da, ardında
bıraktığı sevdiğindedir. Batmaz denilen gemi okyanusun serin sularına
gömüldüğünde, Maggie çok az sayıda kurtulan yolculardan sadece biridir.
Amerika’da bir hastanede tek başına gözlerini açtığında hatırladığı şey, gemi
batarken ortalığı kaplayan o korkunç gıcırtı sesi ve buz gibi suda donarak
hayatını kaybeden masum insanların çığlıklarıdır… Hayatta artık tek başına
yaşam mücadelesi verecek olan Maggie, bir daha o korkunç olaydan bahsetmemeye
kararlıdır.
Chicago 1982… Babasının acı kaybıyla yasa boğulan Grace
Butler, artık hayatına yön vermek zorunda olduğunun farkındadır. Çok sevdiği
büyük büyükannesi Maggie, tüm hayatı boyunca kalbinde taşıdığı Titanic
hakkındaki içini sızlatan acıyı onunla paylaştığında, Grace artık nasıl bir yol
izlemesi gerektiğini biliyordur. Belki de artık hayaletlerden kaçmak yerine
onlarla yüzleşmesi gerekiyordur…
En büyük hikayeleri zaman anlatır.
Yaşam kırılgan bir şeydir. Bir kiraz çiçeğinin yaprağından farklı değildir. Bir an büyüyüp çiçek açarken, bir an sonra aniden çıkan bir rüzgarla yere düşebilir. Hayatımızı garanti görmemeli ve kendimizi mutlu etmek için elimizden geleni yapmalıyız.
Bilinmeyen bir yolda, herkesin ayağı yavaştır. Acele etme. Adım adım ilerle.
Asla ardında pişmanlıklar bırakma. Ancak seçeneklerimizin ne olduğunu bildiğimizde bir seçim yapabiliriz. Eğer geri çekilir, arkamızı döner ve saklanırsak, seçeneklerimizin ne olduğunu asla bilemeyiz. En sonunda yaşlandığında merak eder ve pişmanlık hissedersin. Ümit dolu bir hayat yaşa. pişmanlık dolu değil.
hımmm tarihsel okumuyom pek ama ismi ne güzelmiş :)
YanıtlaSilKonusu da güzeldi gerçek hayat hikayesi.
Sil