HAZİRAN AYI DÖKÜMÜ

30 Haziran 2021

HAZİRAN AYI DÖKÜMÜ

 

 
SEVİYORUM
 
Haziran ayını seviyorum çünkü içinde doğum günümü barındırıyor.
 
 
YİYORUM
 
Son günlerde komşu Müyesser yengenin poğaçasına taktım hep yapıyorum.
- 2 yumurta 1 sarısı üstüne
- 1 bardak yoğurt
-1 çay bardağı sıvıyağ
- Yarım paket sanayağ erit
- 2 yemek kaşığı tereyağ erit
- 1 çay kaşığı tuz
- 1 kabartma tozu 
- Aldığı kadar un
 

 
İÇİYORUM
 
Bol bol çay, kahve, buz gibi su
 
 
HİSSEDİYORUM
 
Geçen ayın sorunlu günlerini bu önümüzdeki ay yaşamak istemiyorum, işleri düzelttiğim için de huzurlu hissediyorum.
 

YAPIYORUM
 
Hiçbir şey yapmıyorum sıcaklardan, ancak ev işi, yemek bile istemiyor insanın canı, domates peynirle geçiştiriyorsun günü.
 
 
 
DÜŞÜNÜYORUM
 
Ne olacak bu memleketin hali, belediye ile yaşadığım olaylardan sonra kimseye güvenim kalmadı.
 
 
HAYAL EDİYORUM
 
Ufak bir sahil kasabasında kafamı dinlemeyi hayal ediyorum.
 
Kekova üçağız  köyü
 
DİNLİYORUM
 

 

OKUYORUM
 
Geçen aydan elimde kalan Esir şehrin insanlarını okuyorum daha..

 
İZLİYORUM
 
Pek bir şey izlediğim yok sıcakta ekran karşısına geçemiyorum.
 
HOŞÇAKALIN
 





 


HAZİRAN AYI MAVİ LALE ETKİNLİK (OKUDUKLARIM 36 İZLEDİKLERİM 26 )

HAZİRAN AYI MAVİ LALE ETKİNLİK (OKUDUKLARIM 36    İZLEDİKLERİM 26    )

 

 

 
 Ben ilkokula gittiğim yıllarda öğretmenimiz bize Kelime Defteri tuttururdu. Alfabetik fihrist formunda, ince uzun bir defterdi bu. Türkçe dersi sırasında karşılaştığımız yeni bir kelimeyi ve onun anlamını günlük defterimize değil Kelime Defteri'ne yazar, karşı tarafta cümle içinde kullanırdık. Böylece kendimize ait sözlüğümüz oluşurdu.

Şimdi ben de kendi kelimelerimi merak ediyorum ve onları bir araya getirerek cümle içinde kullanmayı deniyorum. Bir tür Kelime Defteri çıkarmak istiyorum kısacası. Bir de merak ediyorum, acaba fark etmediğim kelimelerim de var mıdır benim? Yoksa hepsinin farkında mıyımdır?

İşte benim Kelime Defteri'm...

Aşk: Ezelden beri aşk olduğu için kelimelerin en başına yazıldı.
İnsaniyet: Her türlü davanın üstünde.
Tabiat: Yarı ölü düştüğüm bahçede yabani bir lâvanta çiçeğini saçlarımın arasına takma arzusunu duyduğumda, beni taşıdığım can hatırına onaracak olanı da tanıdım.
Nergis: Gül devrim, lâle devrim geçti. Şimdi nergis devrimdeyim.
Karadeniz: Karadeniz'in ayrı bir kimliği var. O yüzden Kelime Defteri'nde Deniz'e rağmen Karadeniz var. İçinde Fırtına.
Çay: Çayı yaratan Allah'a hamd olsun. Ya yaratmamış olsaydı!
Yazı: Hayatımın merkezinde duran şey yazıdır, yazarlık değil.
Defter: Bitti. Oysa benim daha çok kelimem kaldı. Su gibi. Ateş gibi.
 
KİTAPTAN ALINTILAR;
 

Akıl ve Kalp: Aklıma yaslansam kalbim, kalbime yaslansam aklım yarı yolda bırakıyor.

Acı: Kendimiz için çekersek bizi bencilleştirir. Kendi acımızda bütün evrenin acısını tecrübe edersek olgunlaşırız. Acıdan acıya fark var.

Empati: İnsan olmanın ilk şartı. İnsan kendini başkasının, dahası kurdun börtü böceğin kırık dalın yerine koyabiliyorsa insandır.

*****

Dinin direği namazsa köprüsü zekattır.

*****

Oysa iç ahlakla dış ahlak arasındaki mesafenin büyümesi ahlaksızlığın ta kendisidir.

*****

Tartışmak muafiyetin kapısını açar.

*****

Romanla hayat arasındaki en kavranabilir fark hayatta ilgili her şeyin bir yığın halinde durması. Roman ise o yığından ilgileri dairesinde bir kurgu çıkarır.

*****

Her aşk doğası gereği boğacak bir şey arar, bulamazsa kendi kanında boğulmaya temayül eder.

*****

Her aşk biterken önce aşkı inkar eder. Ama ne yenilgi.

*****

Buğday tanesi yeşermek için toprağa düşmek mecburiyetindedir.

*****

Resim, gereksiz ayrıntıları bir tarafa atarak zamanı dondurmanın bir yoludur. Açıkça yüze vurmanın dili.

*****

Her şeye rağmen, hayat onurla tamamlanması gereken bir şeydir.

*****

Gerçeğin kelime biçiminde görünmesi gerekir, hiç olmazsa düşüncede. Kelimeler bu yüzden önemli, yazmak bu yüzden ölümcül bir eylemdir.

*****

Seyretmek okumaya göre daha kolaydır. Sayfa karıştırmak, hafıza zorlamak, geri dönmek, not almak, zihni emek sarf etmek gerekmez seyirde, Sanat yerini eğlenceye bırakırken ana akım sinemanın, dizi mantığının romanı kendisine benzetmesi demektir bu.

*****

Sanatın değeri, dağınıklığı aşıp tutarlı bir bütüne varabilmesinde.

*****

Terkip: Aklın onayı

*****

Hiçbir şair kendi vaktinde doğmaz. Doğarsa şair olmaz.

*****

Bir şairle karşılaşmak her zaman hayırlıdır. Çünkü şair dervişin kardeşidir.

*****

Duygunun dile dökülmesi düşüncenin dile dökülmesinden daha zordur her zaman için.

******

Aristoteles; dilde olmayan düşüncede yoktur.

Alain’e göre; Dil düşüncenin evidir.

Darmesteter; sözcük düşüncenin hizmetkarıdır.

Saussure, dil ve anlamı bir kağıdın iki yüzüne benzetir.

*****

Kalbe sığan dile sığmaz çünkü, dil duyguları ifadede yetersizdir, 
duygular sınırsız ama kelimeler sınırlıdır, hal kale uymaz,

 

****

Mutlak ahlakın tartışması yoktur.

*****

Alemlerin rabbi olan Allah sanal aleminde rabbidir.

*****

Aşk bireysel mizaçlar kadar toplumsal reflekslerin de miyarıdır.

*****

Aşkı reddetmek vefasızlıktır belki ama onu fark etmemek ve ciddiye almamak, düpedüz ahlaksızlık.

*****

Onur ancak beyefendilerin sahip olabileceği bir lükstür.

*****

Hayat kitaplardaki gibi devam etmez.

*****

Aşk hiçte bir yazgı değildir.

*****

Devlet kavramı hukuktan esinlenen ilişkilere dayandırılmalıdır; yoksa anlamsız bir sözcük, imgeleme yetisini yıldırmaya yönelik bir korkuluk olur çıkar diyordu. İnsanlar düşüncelerini özgürce açıklama hakkından yoksun iseler, o düşüncelerini öfke ve kızgınlıkla dile getirirler ve çoğu kez hükümet açısından canavarca ve çileden çıkarıcı sayılan bir biçimde. Ama basın ve vicdan özgürlüğü verilsin, o zaman herkesin arzuladığı yatışma gelir ve uzun süremeyecek olsa da bizim ömrümüz kadar sürecektir kuşkusuz.

******

Ne fizik ne akıl ne mantık, hiçbir şey bizi bir şeye ikna edemez.

******

Bütünlüklü bir olayı ve karakterleri tamamlayabilmemiz için onları zihnimizde alışıldık perspektifin içine yerleştirmemiz, sıralamamız, bir araya getirmemiz gerekir.

******

Tembellik doğamızda var.

*****

İntihar, ölümü özlemek değil ama yaşamaya tahammül edememek noktasıdır.

*****

Romanın, okunanı yaşama arzusu uyandırmak gibi tekinsizce bir yanı vardır çünkü.

*****

Aşk, bireyin yörüngesine gireceği bir cazibe merkezine kendini gönüllü teslim etmesi demektir. Üstelik o merkez de, kendini cazibe merkezine alarak onun etrafında dönecektir.

******

Kalem kimin elindeyse tarihi ve romanı o yazar ama gerçek bir hikayenin hiçbir zaman tek anlatıcısı olamaz.

*****

Değil kelime, bir harf bile tene değebilir, onu incitebilir. Yaşam ya da ölüm gücüne sahip olabilir.

*****

Kendi acısını başkasının mısralarında okumanın sağaltıcı etkisinin biricikliği azımsanamaz.

*****

Kelimeler sağaltıcıdır. İçimizden ırmaklar gibi taşan manayı kelimenin sırtına vurmazsak boğar bizi.

*****

Mektup yazmayı bilmeyenlerin acıları ebedidir.

*****

Aşk susmayı seçmekle biter. Kavga varsa kelimeler var, yani ümit vardır. Bu yüzden değil mi bazen on tedavi seansında bulamadığımız dermanı bir şarkının sözlerinden, bir şiirden çekip çıkarmamız.

*****

Öven ne kadar büyükse övülenin değeri o kadar artar ve şairin büyüklüğü övülenin de teminatıdır bir bakıma.

******

Karekter ve samimiyet ise her dönemde saygınlığı hak eder.

*****

Aşkta kadın kısmının fazla zenginliği iyi değildir.

*****

Düşüncenin dilde karşılığı olmak zorunda ama duygunun böyle bir mecburiyeti yoktur. Düşünce dile sığmak mecburiyetinde ama dil çok defa duyguyu karşılayamıyordur. Kısaca dil, düşünceyi kapsarken duygunun altında kalıyordur.

*****

Dile gelmek düşüncenin şartıyken duygunun şartı değildir. Dilsiz düşünce yoktur da duygu çoğu kez dilsizdir.

*****

Ben yazmazsam kim yontar bu sessizliği

Kim havalandırır kınalı keklikleri

Kim kanat takar yaban kazına

Kim ad verir çavuşkuşuna, sakaya

 

Faruk UYSAL

*****

Kalbe değeni var değmeyeni var.

 


PENCEREDEKİ KADIN 2021

 

A. J. Finn’in romanından uyarlanan filmde,Anna adında genç bir kadının dört duvar arasında yaşadığı sakin ve rutine dönüşmüş hayatının nasıl bir an da değiştiğini odaklanıyor. 
4k filmlerimizden birisi olarak sizler için hazırladığımız filmde Anna, New York’da bulunan sıradan bir apartmanda tek başına yaşayan ve ne etliye ne de sütlüye karışmayan birisidir. Anna dairesinden dışarıya çıkmaksızın bir hayat sürmektedir. Sabah uyanmakta, kahvaltı, kitaplar, biraz içki ve sıra mahalle gözetlemeye gelir. İşte Anna’nın hayatı bu döngüden ibarettir. Komşularını izlemeyi alışkanlık haline getirmiş olan Anna tam da canı sıkılıyorken yeni taşınan komşuları sayesinde neşe bulur. Bu yeni komşular Anna’nın dairesinin tam da karşısına taşınmışlardır. Bu Anna için yeni simalar ve yeni gözetleme saatleri demektir. 
Anna bu ailenin Russell isimli bir aile olduğunu öğrenir çünkü Jane Russell onu ziyarete gelmiştir ve aralarında kısa da olsa bir sohbet gerçekleşmiştir ve Anna kısa sürede bu aileye hayran kalmaya başlar. Bu aile Anna için aslında idealinde olan bir ailedir. Sürekli olarak onlara odaklanan Anna günlerden bir gün hiç ama hiç şahit olmaması gereken bir olaya şahit olur ve her şey Anna için o andan itibaren korkunç bir olaylar zincirine doğru sürüklenir. Dışarı çıkma korkusu olan Anna gördükleri karşısında şoka girer çünkü komşusu gözleri önünde öldürülmektedir. Dışarı çıkamadığı için hemen polisi arayan Anna komşusu için delice endişelenmektedir. Ancak her şey bu noktadan sonra garipleşmeye başlar. Polis eve Bay Russell ile gelir ve Bay Russell karısının gayet iyi olduğunu ve isterse onu görebileceğini söyler. Buna inanmayan Anna, Jane’i karşısında bulur ancak ortada ters giden bir şeyler vardır, o da Jane’in bir süre önce Anna ile sohbetleştiği Jane olmadığıdır!

Güzeldi..