OKUDUKLARIM 2024/66 EBABİL KIŞI

19 Eylül 2024

OKUDUKLARIM 2024/66 EBABİL KIŞI

 

 
Dün, ilk gün, sonraki günler, cenaze günü ve bugün. Hayatım beş parçadan oluşuyor şimdi. Beşinin toplamı ediyor mu on yedi gün, bilmiyorum. Hiç sanmıyorum. Bir ömür yetmez o günlere. Yarın yok, yarını düşünmüyorum. Yarını düşlemek en büyük hayal kırıklığı insana. Bunu henüz öğrenmedim, yine de söylüyorum, söyleye söyleye öğreneceğim belki de; Bekliyorum…. Ne tarih öncesi ne sonrası; ne Ay ne Güneş, ne miladi ne de rumi takvimlerde yer almayan, zamanın olmadığı, Dünya’nın Güneş’in çevresinde dönmediği bir mevsimde. Buz gibi bir yangın yerinde, kardelenlerin bile açmaya utandığı, dağların yeşermeye gücendiği bir iklimde, EBABİL KIŞI’nda , BEKLİYORUM…. Burcu Alpaslan 7 Temmuz 1990 tarihinde İstanbul’da doğmuştur. 2009’dan beri birlikte olduğu hayat arkadaşı Mert Alpaslan ile 2015 senesinde evlenmiştir. 2019 senesinin aralık ayında , eşi Mert Alpaslan, Uludağ’da çıktığı zirve yürüyüşünde trajik bir şekilde hayatını kaybetmiştir. 17 gün süren olağanüstü arama sürecini, önceki hayatım diye adlandırdığı anılarını ve hayat arkadaşının vefatı sonrası, bu coğrafyanın bir kadını olarak yaşadığı zorlukları anlattığı Ebabil Kışı yazarın ilk kitabıdır.

KİTAP HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİM;
 
Acıklı bir hayat hikayesi, eşini uludağda yitirmiş bir bayanın kaleme aldıkları...Hiç yaşanmasını dilerdim, yıllar önce bir akrabamında benzer bir kaybı olmuştu aklıma o geldi. Süt ablam yeni evlenmiş ve doğum yapmıştı. Eşi ziraat mühendisi idi Karadeniz bölgesinde görevli idi. Denize gidiyorlar ve enişte denizde vefat etti. 40 günlük bir kızla kaldı. Kız 2-3 yaşında iken ikinci evliliğini yaptı, bize gelmişlerdi, kız yeni babasına sarılıyor ve sen bunca zamandır nerdeydin baba, niye hiç gelmedin, niye hiç aramadın dediği anda biz ağlamaya başlamıştık bunu unutmuyorum hiç.
 
KİTAPTAN ALINTILAR;
 
Birdenbire düşlerden, ışıklardan yoksun kalmış bir dünyada insan, kendini yabancı bulur.
Albert Camus, Sisifos Söyleni
*****
Kurtaramamak ne ağır bir yüktür insana
*****
Evlilik büyük bir olay .... İnsanın tek bir imzayla sahip olduğu; aşkın, sevginin yeterli gelmediği, her otorite, her kurum karşısında ve tüm kürsülerde doyumsuzca sahip olmak istediğin bir eşya.... Ve eşya, hep yüktür insana.
*****
Acı kimilerini küçültür, kimilerini de bilge yapar.
*****
 Ne büyük haksızlıktır ne acımasız bir boş boğazlıktır.
*****
Sevginin olduğu yerde ümitsizlik olmaz
*****
Sanki ruhum, yetemediğimiz isteklerin ve memnuniyetsizliğin içinde yavaş yavaş kayboluyordu.
*****
İstemeyi öğren
*****
Acı her şeyi yapma hakkı vermez insana.
*****
Dile dökülmeyen dualar da var.
*****
Kalbin sesini ağzından çıkan ses gibi duyabilir mi insan?
*****
Düşünce değilmiş umut, akıl dışı, sırf kalbi bir duyguymuş.
*****
Gülmekle ağlamak kardeştir.
*****
Ayı; bazı Uygur efsanelerinde adaletli ve sözü dinlenen kabile reisi olarak da tasvir edilir.
*****
Şamanlık anaerkil toplumsal yapının izlerini taşır. Hem kadın hem erkek. Şamanlar hep var olmuştur fakat kadın Şamanların daha güçlü, kutsal, önemli ve saygın oldukları kabul edilir.
*****
Herkesin bir tesellisi ve ölüme dair bir fikri vardı çünkü. Herkesin bir beklentisi vardı.
*****
Gizlice en çok korkulan şey, hep gerçekleşir sonunda.
Cesar pavese, yaşama uğraşı 
*****
İnsan, aklındaki ihtimalden yeterince korkarsa gelecek olanı ya da geleceğini sandığını engelleyebileceğini düşünüyordu.
*****
Sevdiğimiz bir kişi öldüğü zaman,  sağ kalmak suçunun kefaretini, yüreğimize işleyen yeğin bir pişmanlıkla öderiz.
Simone de beauvoir, sessiz bir ölüm
*****
Döner de okurum, okur da öğrenirim, yaşar da deneyimlerim.
*****
    Ve benim birdenbire yüzünü değil gözünü değil senin sesini göresim geldi.
Nazım Hikmet, Taranta-Babu
*****
Uyku dediğin, verilmiş en güzel lütuf ölümlü dünyada insana
*****
Hayatına  olması gerektiği gibi devam ederken, yargılar, fikirler, hayat dersleri savurmak çok kolaydır.
*****
 
 
KİTAPTAN MÜZİKLER;
 
 



OKUDUKLARIM 2024/65 BENİ İNCİTEMEZSİN

18 Eylül 2024

 


 
İNCİTMEK DİYE BİR ŞEY YOKTUR, İNCİNMEK VARDIR. KIRMAK DİYE BİR ŞEY YOKTUR, KIRILMAK VARDIR. YARALAMAK DİYE BİR ŞEY YOKTUR, YARALANMAK VARDIR. Merkezinde duran, başkasının savaşına müdahil olmayan, esnek ve sakin bir insanın incinmesi, kırılması, yaralanması mümkün değildir. İnsan incinmemek uğruna güçlü, sert ve katı bir savaşçıya dönüştükçe daha fazla incinir. Korunma kalkanları daha da korunmasız kılar insanı. Gerçek gücünüzü dışarıdan edindiğiniz zırhlarınızdan değil, merkezinizdeki esneklikten alırsınız. Peki ya merkez neresi? Bu kitap kendini arayan insanlar için yazılmadı. Merkezini yitiren insanlar için yazıldı. Dışarıya gidip aramak için değil, içeriye dönüp bulmak için kaleme alındı. İnsan merkezini dışarıda bulamaz, merkez içeridedir, bulmaya karar verdiğinizde dönüp onu yeniden keşfedersiniz. Merkezinde olmayı bilen insan için kaos yoktur, kaygı yoktur, çaresizlik yoktur, güvensizlik, yetersizlik ve korku yoktur. 
 (Tanıtım Bülteninden)
 
KİTAP  HAKKINDAKİ DÜŞÜNCEM;
 
 Roman tadında bir kişisel gelişim kitabı bitirmiş bulunmaktayım :)
 
Hayır diyebilme sanatı
Seni yoran herşeyi bırak 1, bölüm 2. bölüm
Bırak olduğu gibi gelsin hayat
Beni incitemezsin 1. bölüm
 
Kitapları bir seri, şu ana kadar 2 tanesini okumuş oluyorum bununla birlikte  
 
KİTAPTAN ALINTILAR;
 
Mukayese etmeyin, kıyaslamayın.
Başka hiçbir yol sizinki değildir.
Diğer bütün yollar sizi kandırır ve ayartır.
Ruhunuzdaki yolu takip etmelisiniz.
Carl Gustav Jung
*****
1984 yılında bir araştırma yapılmış. İnsanlara "Hayatında güvendiğin kaç kişi var?" diye sorulmuş.
En çok verilen cevap üç
2004 yılında bir kez daha araştırma yapılmış sonuç
Sıfır!!!!!!!!!!
Erich Fromm ;
"İnsana inanmıyorsak, yalnızca makineye olan inancımızla kurtulamayız."
Başkalarına güvenmek içinse kendimize güveniyor olmamız gerekir öncelikle.
*****
Arzular; önemli bir konu ....
Seçimlerimiz, davranışlarımız, yönelimlerimiz konusunda son derece önemli roller üstlenen, çok güçlü duygudur arzu.... Çünkü insan zihni, kuvvetli biçimde arzuya/hazza/ ödüle meyillidir.
*****
Sosyal çevre ve kültür, beyindeki arzuları etkilemede önemli bir rol oynar. Toplumun beklentileri, değerleri ve kabul edilen davranışlar, kişilerin arzularını ve isteklerini şekillendirebilir.
******
İnsan merkezini dışarıda bulamaz, merkez içeridedir, insan karar verirse dönüp onu yeniden keşfeder.
*****
İnsan merkezinden ne kadar uzaklaştığını ne zaman anlar biliyor musunuz?
Hayatı tarif ettiğimiz şu korkunç trafiğe dönüştüğü an. Yani artık adım atmaktan bile çok korktuğu, kendine güvenemediği, çaresiz kaldığı, yol bulamadığı ve bir trafik ışığından bile yoksun olduğunu gördüğü an.
Merkezinde olmayı bilen insan için kaos yoktur, kaygı yoktur, çaresizlik yoktur, güvensizlik, yetersizlik ve korku yoktur.
*****
Dünyada olup biteni anlamak için kapıdan çıkmak bile gerekmez. Göklerin yolunu görmek için pencereden bakmak bile fazla. Ne kadar uzağa gidersen o kadar az bilirsin.
Lao Tzu
*****
Kötülük üreten kötülük üretmeye devam eder ve bununla sadece etrafını değil kendini de yok eder. Ne kadar yaralı da olsam, başkasının yoluna odaklanmam, başkasının eylemlerinden etkilenip tepki geliştirmem, yolumdan sapmam, benim kendi doğamdan/merkezinden uzaklaşmam gerekmiyor.
*****
Bazen bir şey yapmayarak da çok şey yapmış oluruz. Eylemsizlik de bilinöle tercih edildiğinde, bilinçle yapıldığında son derece güçlü bir eylemdir. Yapmamayı tercih etmek, önemli bir karar ve uygulamadır.
*****
Wu Wei, eylemsiz eylem;
Wu Wei öğretisi, bir kişinin iç huzura ulaşmasına ve hayatın akılında daha fazla başarı elde etmesine yardımcı olabilir. Bu öğreti, zorluklarla karşılaşıldığında zorlamaktan ve çaba harcamaktan ziyade, olayların doğal akışına güvenmeyi teşvik eder. Doğal akışa uyumlu olarak hareket etmek, gereksiz stres ve kaygıyı azaltabilir, daha verimli ve etkili bir şekilde çalışmayı sağlayabilir.
*****
Liderler, kontrolü bırakma ve doğal akışa uyum sağlama konusunda rehberlik ederek daha etkili liderlik yapabilirler. Zorlamak ve baskı yapmak, liderlikteki gücü azaltabilirken, içgüdüsel ve uyumlu bir şekilde hareket etmek, takım üyelerinin daha yüksek bir motivasyona ve perfonmasa ulaşmasına yardımcı olabilir.
*****
Yaşayan insanlar yumuşak ve hassastır. Cesetlerse ser ve katı....
On bin şey; Yaşayan otlar, ağaçlar, yumuşaktır, esnektir. Ölünce kuru ve kırılgan....
Oyüzden sertlik ve katılık ölüme aittir, yumuşaklık ve hassasiyet hayata.... Sert kılıç kırılır, eğilmeyen ağaç devrilir. Sert ve yüce göçer gider. Yumuşak ve zayıf ayakta kalır.
Lao Tzu, Tao The Ching
*****
Bu kadar okuyup da âlim olamayan tek insan olabilirsin şu hayatta.
"Çünkü o bir savruk okuyucu tatlım benim.... Savruk okuma ne âlim eder ne adam.
*****
Çok okumak iyi bir okur olduğu anlamına gelmez. 
"Eline geçen her şeyi okumak sürekli okumak, okuyamayacağın kitapları bile satın alıp eve yığmak, yıllar içinde bile kapağını açacak fırsatını bulamamak insanı kaliteli bir okur yapmaz."
*****
Kaliteli bir okur hangi kitabı neden okumak istediğini bilir. Ona göre seçer, ona göre de okur. Bilinçlidir. Onu manipüle edemezsin. Bir kitap çok satıyor diye millet onu çok beğendi diye, herkes onun hakkında konuşuyor diye editörler bunu okumadan evvel ölmeyin diyor diye okumalar  yapmaz. Kaliteli okurun nedenleri vardır.... Soruları vardır, bu yüzden bir okuma disiplini ve tarzı vardır.
*****
Cehalet mutluluk getirmez.... Ama bazı şeyleri bilmemeyi tercih etmek mutluluktur.
*****
Arzuların karşılık bulması olağanüstü bir tatmin duygusu yaşatırdı insana.
*****
İnsanların onay vermesini önemserseniz, onların mahkumu  olursunuz. İşinizi yapın ve geri çekilin. Dinginliğe giden yegane yol budur. 
Lao Tzu
*****
Yaşadığımız en büyük korku ölüm değildir, gerçekte kim olduğumuzu ifade etmekten korkuyoruz en çok.... Hayatlarımızı başkalarının isteklerini yerine getirmek için yaşamayı öğrenmişiz, tam da bu yüzden kabul edilmemekten çok korkuyoruz der
Don Miguel Ruiz
*****
Aranıza katılamadığım sohbetlerden hoşlanmıyorum.
*****
Aşk çok soru sormaz, düşünmeye başlarsak, içimize korku düşer. Bu korku açıklanamaz, onu sözcüklerle açıklamaya çalışmak boşuna olur. Belki de aşağılanma korkusudur bu, kabul edilmeme, büyüyü bozma korkusu. İnsana gülünç gelebilir, ama böyledir. Bu yüzden soru sorulmaz, yalnızca davranılır.
Paulo Coelho, Piedra Irmağının kıyısında oturdum ağladım.
*****
Düzeni bozanı kimse sevmez, dengelerle oynayandan kimse hoşlamaz. şımarıklık edene ilgili iyi duygular beslenmez, çıkıntılık edene herkes antipati duyar, huzur bozanı kimse kendi ortamında istemez, arkasından da kimse iyi konuşmaz, kuyusunu kazar, ayağını kaydırır, bir şekilde ortamdan uzaklaşmasını sağlarlar....
*****
Ne kaybettinse onu kazanmışsındır.
Ne kazandınsa onu kaybetmişsindir.
Lao Tzu
*****
İyi bir çocuk olmuştu, çünkü annesinin hoşgörüsüz düzeni altında yaşarken sevilmeme korkusu çektiği için iyi olmak zorundaydı.
Julia Samuel, Bu da Geçecek
*****
Sevilmeme korkusu öylesine içimize işlemiş ki, sürekli dışarıda bizi beğenecek bir bakış arıyoruz. Halbuki eskiler kemgözden korkardı. Başkasının göz ve tecessüsünden korumamış gereken iç sınırlarımız, hayat alanlarımız var. Hayâ büyük bir muhafızdır. Özgürlüğün yolu, mahremin ve sınırların korunmasından geçiyor. 
Kemal Sayar- Başı Sunuklar İçin Kılavuz 
*****
İnsanlar genellikle kabul edilmeme korkusu yaşadıklarında, başkalarının onları reddeceğini düşünürler ve bu düşüncelerle birlikte çeşitli duygusal tepkiler geliştirebilirler.
*****
Kaybetme korkusu, insanların sosyal ortamlarda kendilerini ifade etmelerini engelleyebilir, yeni ilişkiler kurmalarını zorlaştırabilir ve sosyal fobiye yol açabilir.
*****
Özgüven eksikliği, düşük özsaygı, olumsuz deneyimler yaşamakla veya geçmişte yaşanan reddedilme deneyimleriyle de ilişkilidir.
*****
Kabul edilmeme korkusu, zaman içinde sosyal izolasyona ve yalnızlığa da yol açabilir.
*****
Kabul edilmeme korkusuyla nasıl baş edilir?
Kendini kabul etme
Duygusal zeka
Olumsuz düşünce kalıplarının farkına varma
Geçmişi geride bırakma
Empati kurma
Yardım ve destek alma
Risk alma cesareti
Gerçekçi hedefler belirlemenin gücü
Sosyal beceriler geliştirme
İçdünyayla bağlantı kurmanın önemi
Dışarıdan onay alma ihtiyacından kurtulmak
Başkalarının kabulü.
*****
 Mutlu ve haz dolu olduğunuzu düşleyin. Kendinizle ve diğer insanlarla uyumlu bir yaşam sürdüğünüzü düşleyin. Kendi rüyalarınızı ifade etmekten korkmadığınız bir yaşam düşleyin. Başkaları tarafından yargılanmaktan korkmadığınız, istediğiniz zaman evet, istediğiniz zaman hayır diyebildiğiniz bir yaşam düşleyin. Kimseyi yargılamadığınız, herkesi kolaylıkla affettiğiniz bir yaşam düşleyin. Haklı olma ihtiyacı duymadığınız bir yaşam düşleyin. Kendinize ve başkalarına saygı duyduğunuz ve başkalarından saygı gördüğünüz bir yaşam düşleyin. Sevme korkusu ve sevilmeme korkusu ve kabul görme ihtiyacı duymadığınız, özgürce seni seviyorum diyebildiğiniz bir yaşam düşleyin. Risk almaktan korkmadığınız ve yaşamı keşfetmenin hazzını duyduğunuz bir yaşam düşleyin. Risk almaktan korkmadığınız ve yaşamı keşfetmenin hazzını duyduğunuz bir yaşam düşleyin. Yaşamaktan da ölmekten de korkmadığınız bir dünyayı düşünün.
Don Miguel Ruiz, Dört Anlaşma
*****
Öz değer duygusu zayıf, benlik algısı yeterince güçlü olmayan, hayatın doğal akışına karşı savunmasız, yaşamsal becerileri gelişmemiş, kendine güvenmeyen, kaybetme korkusu yüksek, dışlanmayla ve reddedilmeyle baş edemeyeceğine inanan, krizden çok korkan insanlar, doğal olarak kontrolcü bir yaklaşım gösterirler. Her şeyi bilmek, denetlemek, her şeyden haberdar olarak her ihtimali gözden geçirmek ve ihtimaller silsilesini denetim altında tutmak gibi mantıksız ve imkansız bir tutum içindedirler.
*****
Aşırı düşünme, düşüncelere takılma, bir şeylere takma ve orada debelenip durma bir noktada özgüvensizliğin, öz değer kaybının bir getirisidir.
*****
Tanıdığım en güzel insanlar yenilgiyi, acıyı, mücadeleyi, kaybı yaşamış olan ve diplerden çıkış yolunu kendileri bulmuş insanlardır. Güzel insanlar öylece ortaya çıkmazlar, onlar oluşurlar.
J. E. Ross
*****
Öfke yatışınca geriye kocaman bir kırgınlık ve keder duygusu kalıyor.
*****
Şantaj... Bir kadına yapılabilecek en ahlaksız, en namuzsuz tür de bir şantaj
*****
Sadece aldatmak bir ilişkinin sonu olabilirmiş gibi bir katiyet var insanlarda, asıl bunu anlamıyorum ben. Güvenmiyor olmak bir ilişkiyi sonlandırmak için başlı başına güçlü bir neden... Aldatılmadığın sürece güvenmediğin bir ilişkiye devam etmek ikiyüzlülüktür asıl. Gerçek bir ilişkiden söz edemeyiz orada. İçinde huzur ve güven olmayan bir ortaklıktır o. Gerçek ilişkiler güven doludur, huzur doludur.
*****
Hayatın gerisine düşmemek gerekiyor.
*****
Herşeyden milyonlarca var. Milyonlarca dizi var, milyonlarca film var, kitap var, fenomen var, ünlü var, yaşam biçimi var, sevgili var, ilişki türü var, akım var, ekol var, bilgi var.... Her şeyden milyonlarca olunca devasa bir çöplüğün içinde kaybolup gidiyor insan. Kendi hayatı da çöplüğe dönüşüyor. Bütün dizileri izlemeye kalkıyor, bütün kitapları okumaya çalışıyor, bütüb akımları bilmeye, bütün tatları denemeye, bütün bilgileri öğrenmeye çalışıyor ama olmuyor. Çünkü insan her şeyi bilemez. Bütün dizileri izleyemezsin, bütün kitapları okuyamazsın, bilgileri öğrenemezsin, bütün dilleri konuşamazsın, her tadı deneyemezsin, her şeyi bilemezsin, dey,mleyemezsin. Gerçekten bilmeye değer olanın ne olduğunu bulmak zorundasın kendin için.... Kendi sorularının cevabını veren kitapları okumak gibi, kendi sorularına cevap aradığın dizileri izlemek gibi....
*****
Yalnız kalmayan insan sürekli meşgul çalan bir telefon gibidir ama farkında değildir. Kendini aramak aklına bile gelmez. Rehberinde koca bir dünya vardır ama kendisi yoktur. Kendini bulmasın, görmesin ve hissetmesin diye belleği bünyesini tarumar eder, hafızası oyunlar oynar.
Kendiyle baş başa kalamadığı her an mutlu görünmek zorunda hisseder. Oysa mutsuzsan mutsuzsundur. Nedir bu mükemmel görünme telaşı?
Hiçbir ihtiyacın yokmuş gibi, her şete sahipmişsin, aşkların en güzeline ve pahaların en biçilmezine sahipmişsin gibi yaşamanın bir bedeli olmayacak mı?
Çok ağır bir bedeli var oysa:
Sen kendine dost değilsin....
*****

Devamı gelecek

 
 
 
 



 

OKUDUKLARIM 2024/64 NOHUT ADAM

17 Eylül 2024

OKUDUKLARIM 2024/64 NOHUT ADAM

 

 
Orman halkı gür ve uzun saçlarıyla meşhur. Nohut Adam ise orman halkından çok farklı. Onun hiç saçı yok. Taş gibi göbeği, kısa kolları ve gözlüklerinin arkasına gizlenen masmavi gözleri var. Onu kendilerinden farklı görenlerden, aynalardan ve bir türlü barışamadığı görünümünden kaçıyor. Kendi tasarladığı ve kulaklarını dışarıda bırakmayacak şekilde kafasını örten şapkaların altına saklanıyor. Nohut, daha önce kimsenin görmediği güzellikte şapkalar tasarladığında orman halkı onu fark ediyor. Tabii o da kendi güzelliğini... Farklılıklara karşı saygının ve hoşgörünün önemini vurgulayan Nohut Adam, zorbalık kavramı üzerine düşündüren kalpleri ısıtan bir hikâye...
 
KİTAP HAKKINDAKİ DÜŞÜNCEM;
 
Nohut Adam’ın neler yaşadığını merak ediyorsanız mutlaka okumalısınız! 
Ayrıca resimleri de o kadar tatlıydı ki… 
Şapkaların hepsine hayran kaldım
 
KİTAPTAN ALINTILAR;
 
"İnsanlar bazen kendini güçsüz ve mutsuz hisseder. Böyle durumlarda elinden gelen en iyi şeyin onu rahatsız eden şeylerden kaçmak olduğunu düşünür. Oysa hiçbir şeyi kaçarak çözemez." Problemler kaçtıkça artar ve daha kalabalık bir şekilde onun peşine düşer.
*****
Problemlerin senin peşine düşmesin, sen çözümlerin peşine düş. Hiç pes etme! 
*****
Dostluk mühimdi.
*****
O sadece bir şapka. Kusur olarak gördüklerimizi örter, onları düzeltmez.
*****
Umut olmadan yaşanmazdı. Birine umut olabilmek dünyanın en özel şeyiydi.
 
 

 

ATILACAĞINIZ EN BÜYÜK MACERA KENDİNİZE DÖNDÜĞÜNÜZ MACERADIR

15 Eylül 2024

ATILACAĞINIZ EN BÜYÜK MACERA KENDİNİZE DÖNDÜĞÜNÜZ MACERADIR

 

 
Kirpi İkilemi (Hedgehog's Dilemma)

Kirpi İkilemi, Sigmund Freud tarafından kavramsallaştırılan, insanların başkalarıyla olan yakın ilişkilerinde karşı karşıya kaldıkları ikilemi anlatan bir metafordur. İnsanlara çok yaklaştıkça dikenlerinin batması ama insansız da kalamıyor oluşumuz bu ikilemin en yalın ifadesidir.
Kavramın kökeni, filozof Arthur Schopenhauer tarafından kirpiler hakkında anlattığı bir gözleme dayanır:
"Soğuk bir kış sabahı çok sayıda oklu kirpi, donmamak için birbirine bir hayli yaklaştı. Az sonra oklarının farkına vardılar ve ayrıldılar. Üşüyünce birbirlerine tekrar yaklaştılar. Oklar rahatsız edince yine uzaklaştılar. Soğuktan donmakla, batan okların acısı arasında gidip gelerek yaşadıkları ikilemi, aralarındaki uzaklık, her iki acıya da tahammül edebilecekleri bir noktaya ulaşıncaya kadar sürdü. İnsanları bir araya getiren, iç dünyalarının boşluk ve tekdüzeliğidir. Ters gelen özellikler ve tahammül edemedikleri hatalar onları birbirinden uzaklaştırır. Sonunda, bir arada var olabilecekleri, nezaket ve görgünün belirlediği ortak noktada buluşurlar."
İnsanların karşılıklı olarak sıcaklığa ihtiyacı var. İnsan olmak, yakınlık kurmak ve şefkat beslemek demektir ancak hem sosyal kurallar hem de insan doğası bizi başkalarına gerçekten yaklaşmaktan alıkoyuyor. Yalnızlık ölümcül bir yara gibi lakin yalnızlıktan kurtulmak için bir araya geldiğimizde sürtüşme, kızgınlık, saldırganlık ve hatta savaş riski de artar. Bu kötülükler temel insan doğasının yan ürünleridir ama kaçınılmazlar...
Freud özellikle bu ikilemle çok ilgilenmiştir. Neden sevdiklerimizden geri çekiliyoruz? Neden incinmekten bu kadar korkuyoruz? Kaygı ve depresyondan mustarip olanların başkalarından yardım araması neden bu kadar zor? Bu ikilemi ebeveynlerle çocuklar, arkadaşlar, kardeşler ve sevgililer arasında sıkça görebiliriz. Meşhur Japon anime dizisi Neon Genesis Evangelion'da da ifade edildiği gibi: "Ne kadar yakınlaşırsak, birbirimizi o kadar derinden yaralarız."
Genellikle Kirpi İkilemi, insanın başkalarına karşı iç duvarlarını yıkmadaki acizliğinin bir metaforu olarak görülür. Şadi Şirazi yüz yıllar önce "insanlarla münasebetin ateş ile münasebetin gibi olsun; çok fazla yaklaşma yanarsın, çok fazla uzaklaşma donarsın" demişti!
İnsanın cehennemi de yalnızlık cenneti de. İnsan doğası garip ve anlaşılmaz; bir yandan da başkalarının kesin yokluğunu arzularken öte yandan dostluğun güven veren sinyallerinden mahrum kalmayacagimiz kadar da yakınımızda bulundurmak için muazzam bir altyapı inşa ediyoruz. Buna bazıları networking diyorlar.
Hep ikisini bir arada istiyoruz: Bir yandan dikkatimizi kendi başarısızlıklarımız ve yapılacaklar listelerimizden başka yönlere çekerken, diğer yandan başkalarının varlığının ve ihtiyaçlarının doğurduğu o zahmetli yükümlülüklerden kurtulmak istiyoruz. O zahmetli yükümlülüğünün adına daha akademisyen olanlar toplum, bazıları "elalem ne der", bazıları da mahalle baskısı diyor!

Kaynak: Journal of Personality and Social Psychology
 

Hepinize güzel, sağlıklı ve mutlu bir hafta diliyorum. Kış hazırlıkları ile uğraştığımız için pek yazı giremiyorum. Hatta kütüphaneden aldığım bir kitabı bitiremedim, teslimata gittiğimde tekrar aldım.
Haftada 2 gün pazar işine devam, bundan 15 gün önce sergide ağbimle konuşurken benim adımın seslenilmesi ile saç diplerimden ayak parmaklarına kadar ateş attım. 10 yıl öncesi çalıştığım şirkette bana mobing uygulayan, benimle, ailemle, evimin mevkisi ile alay eden kişi idi. 16 yıl çalıştığımız şirkette bana hal hatır sormayan kişi bana nasılsın diyordu, yüzüne bakmadan iyi iyi dedim elimlede yürü git hareketi yaptım gitti. Bu dedim şimdi bana takan bayana da haber verir, bayan da haftaya damlar diye düşündüm ve dediğim gibi oldu, haftasına da bayan geldi, pazar yerinin 6 tane giriş kapısı var ne hikmetse direkt benim olduğum taraftaki kapıdan girdi. Ben bunu görünce kafamı çevirmedim, direkt bakışlarımı karı koca onların üstünde tuttum. Kadın bana bakmıyor ama kocası bakıyor ve benden haberleri karısına iletiyor, benim sergiyi geçtiler karı koca kahkayı bastılar, gülünecek ne varsa artık. Böyle kocalarda var demekki karısının peşine takılıp takıştığı bayana getiren pislikler. Zaten ilk yapan bir terbiyesiz gördünse gördün beni ne haber veriyorsun, sana müjde parasımı veriyorlar yoksa?
İnsan üstüne insan salmak diye buna diyorum. 96 haftadır sergi açıyoruz, gelmedi de senin gelmenden sonra niye teşrif etti???????
 
Tam yaram kapandı derken yeniden yaramı açtılar:((((
 
Biliyoruz ki bütün acılar bir gün geçer.
Bütün fotoğraflar sararır. Yara kabuk tutar kapanır. Bir sabah yine taze ekmek ister canın kahvaltıda. Bir fincan sade kahve. Demli bir çay ister akşam üstü olunca. Sokakta mevsimi fark edersin aynada kendini. Önceleri belli belirsiz sonra gamzene kadar gülersin. Şarkılar mırıldanır, çekmecelerde renkli kalemlerini ararsın. Kuşlar gelir konar dallarına. Kırıldığın yerden çiçek açarsın.
Bütün acılar bir gün geçer. Ya da alışırsın...!
Frida KAHLO
 
 
Birinin sizi ne kadar sevdiğini bilmek istiyorsanız, size karşı ne kadar sabırlı olduğunu görmelisiniz. İnsan sevgisinde sabır şu anlama gelebilir: "Seni olduğun kişi için seviyorum, hatta olma potansiyeline sahip olduğun kişi için daha da çok seviyorum ve bu nedenle senin yanında kalmak ve en iyi versiyonuna ulaşmana yardımcı olmak istiyorum." Sabırlı sevginin güzel yanı, zaman geçtikçe daha da güçlenmesidir. Bu güzel bir korelasyondur. Tütsü gibidir, ne kadar çok yanarsa o kadar güzel kokar. Sabırlı sevgi, tohumu ağaç olmadan önce bile sevmek demektir. Sabırlı bahçıvana ağacın meyvelerinin verilmesi doğrudur, onlar ağacın en iyisini hak ederler. Tohum toprakta gözden kaybolduğunda bile onu sürekli sulamış ve onunla ilgilenmişlerdir. Belki tohum bile kendinden şüphe etmiştir ama sabırlı bahçıvan, etrafı toprakla çevriliyken ve kendini yapayalnız hissederken bile onunla ilgilenerek ona güvence vermiştir.
Gerald Rapsing
 

Erdemli kişinin "pişmanlıklarımdan kurtulayım" diye niyet etmesine gerek yoktur. Kişi erdem geliştirmeye başladığında pişmanlıklar kendiliğinden yok olur.
Pişmanlıklarından kurtulmuş bir kişinin "halimden memnun olayım" diye niyet etmesine gerek yoktur. Kişi pişmanlıklardan kurtulduğunda halinden memnuniyet kendiliğinden doğar.
Halinden memnun olan insanın, "neşeli olayım" diye niyet etmesine gerek yoktur. Kişi halinden memnun olduğunda neşe kendiliğinden doğar.
Neşeli olan bir insanın "bedenim huzurlu ve rahat olsun" diye niyet etmesine gerek yoktur. Kişi neşeli olduğunda huzur ve rahatlık kendiliğinden doğar.
Huzurlu ve rahat olan insanın "içsel mutluluğa ulaşayım" diye niyet etmesine gerek yoktur. Kişi huzurlu ve rahat olduğunda içsel mutluluk kendiliğinden doğar.
Mutlu olan kişinin "samadhi'ye (derin bilinç hali) gireyim" diye niyet etmesine gerek yoktur. Kişi içsel mutluluğa ulaştığında samadhi kendiliğinden doğar.
Samadhi'ye giren kişinin "olguları gerçekte oldukları haliyle göreyim (bilgeliğe ulaşayım)" diye niyet etmesine gerek yoktur. Kişi samadhi'ye girdiğinde olguları kendiliğinden gerçekte oldukları haliyle görür.
 
Buddha
 

 Size geçenlerde yaşadığımız bir olayı anlatayım, ama ilk önce bunu bir okuyun.


Geçen pazartesilerden bir gün sergiyi açtık, sergi açtığımız yerde böyle bir rögar kapağı var. Sergi kurarken demir ayaklarda bu kapağı yarılıyorum ben. Oturuyoruz, ağbimde serginin rögar kapağı tarafında oturuyor. Gözleri görmediği için beyaz bir boruyu (doğalgaz borusu)  baston olarak kullanıyor. Hacı ağbiyle şaka yollu bu baston bu kapağın deliğinden aşağıya düşerdi düşmezdi konuşması var ve bayağı güldük bu konuşmaya.  Hacı ağbi gitti saat 13:00 oldu, ağbim acıktım dedi. Erzak çantam var soğutuculu içinde nevale ekmek falan var, ekmek arası birşeyler hazırladım, yedi, suyunu içti yine oturduğu aynı yere oturdu, elindeki bastonu sergi üstüne yan tarafa koymuştu, o sopa sergiden rögar kapağına doğru hareket etti ve deliklerden birinden  içeri düştü. Saatler önce gülüştüğümüz olay gerçekleşti ve biz şaştık kaldık. 

 
Kütüphaneden yeni aldıklarım...
 




Altını çizdiklerimden bir parça...
 
 
Pazartesi migrosa gittiğim günlerden bir gün..
 


Markette 320 TL ye gördüğüm kitabı 200 TL ye kırtasiyede görünce kaçırmadım....
 
Tekrardan iyi haftalar....
 


ALTINI ÇİZDİKLERİM

14 Eylül 2024

ALTINI ÇİZDİKLERİM

 













ALTINI ÇİZDİKLERİM

13 Eylül 2024

ALTINI ÇİZDİKLERİM