SEN BENİM HÜZÜN YANIMSIN

30 Eylül 2012

SEN BENİM HÜZÜN YANIMSIN


Sen benim hüzün yanımsın. Güneşin vurmadığı gölgede kalan yanım. Kimselerin bilmediği kendime sakladığım. En çok ayazda kalmış olup da rüzgara savuramadığım, alıp alıp defalarca sineme sardığım yanımsın. En çok kanayan yarama sarmaya çalıştığımsın. Sardıkça kanayan kanadıkça sardığımsın…

Sen benim hüzün yanımsın. Her doğan günle bir kez daha ümidimi yıkan tarafımsın. “Olmadı olmayacak” dedirten hain düşmanımsın. “Ah çıksa gelse şimdi…” diyecek kadar kendimi kaptırdığım saflığımsın. “Çıksa ve gelse, alsa ve götürse…” diye çırpan kanadımsın. Ve her defasında kendime kırk kez söyleyip kırk kez yanıldığımsın.

Sen benim hüzün yanımsın. Söküp atamadığım umut çiçeklerini gömdüğüm toprağımsın. Bahar gelir yeşerir diye yağmur, çamur, kar kış demeden suladığımsın. Olur da bir gün açarsın diye beklediğim sevdamsın. Sevda çiçekleri açar mı bilinmez ama umuduna umudumu bağladığımsın.
...


Sen benim hüzün yanımsın. Dar vakitte bulup tez zamandaki kaybımsın. “Ne olur kal benimle” dedirtecek kadar yalvardığımsın. “Sensiz hayatı istemiyorum” diyecek kadar uçurumdan kendimi attığımsın. Geceyle gündüzümü, yanlışla doğrumu karıştıran arafımsın. Sahi sen benim soldan soldan vuran yanımsın.

Sen benim hüzün yanımsın. Sensizken anlamını yitirdiğim hayatımsın. Bütün kelimelerime yüklediğim anlamsın. “Sen” diye başlayıp da bitiremediğim üç noktamsın. “Sen, sen ille de sen” diye durup durup nefes aldığımsın. “Sen varsan ben varım” dedirtecek kadar kendimi hiçe saydığımsın. Kaderi kaderime yazılsın diye her gün Yaratıcıya yalvardığımsın. Aklımda, yüreğimde ve duamda olansın.

Sen benim hüzün yanımsın. Bakışına hasret kaldığım, sesine özlemle bağlandığımsın. Özlemim, hasretim, bakmaya doyamadığımsın. Bahtıma doğanımsın. Olmazsa olmazsımsın. Nefretim, öfkem, kinim, sevincim, umudum, düşüm, rüyam, hayalim ama en çok ağlatan, en çok da kanatansın… Sen tarifi imkansız aşkımsın. Cansın… Candasın…

yusuf DUMAN

ŞÜKÜR

29 Eylül 2012

ŞÜKÜR
Başına ne gelirse gelsin, karamsarlığa kapılma. Bütün kapılar kapansa bile sonunda "O" (c.c) kimsenin bilmediği patikalar açar. Sen şu an göremesen de, dar geçitler ardında nice cennet bahçeleri var. Şükret! İstediğini elde edince şükretmek kolaydır. Sûfi; dilediği gerçekleşmediğinde de şükredebilendir..

Şems-i Tebrizi

MURATHAN MUNGAN

28 Eylül 2012

MURATHAN MUNGAN



Ey uzak akrabalarım, üvey aşklarım
Mevsim sonu dostlarım, işporta malı ayrılıklar
Arkadaş ölümleri, dost hançerleri, talan ettiğimiz zulalar
Gece telefonları, ıssız konuşmalar
Mağrur incelikler, vurgun yemiş ilişkiler
...

Bırakılmış mektuplar
Ve yurdumun her karış toprağında tefrika edilen karanlık
Ey hayatıma girenler ve çıkanlar
Uçurum duygusuyla yaşadığımız hayat ey

O kadar çok anlattım ki
Kendime kaldım anlatmaktan...
Bunaldım kendisiyle boğuşmasını
Başkalarında çözmeye çalışan insanlardan
Usandım sözcük oynamalarından, tılsımlı sıfatlardan,
Ofset duyarlılıklardan
Kaç zamandır bir ermiş dinginliği havalandırıyor dizelerime
açılan pencereleri,
Durup bakıyorum akşam sularında zaman kavramlarına,
Zamanı düşünüyorum;koyuluyorum
Anlamını yitiriyor "şimdiki zaman"ın boşyüceliği,tarihin unutkan
sayfalarındaki mürekkep lekeleri
İşimin başına dönüyorum içimde ıssız bir gönül erinci

Kaç zamandır duru, yalın, çalışkan, iyi insanlar özlüyorum
"içtenliğin" yada "dünya görüşünün" kirletmediği
Kendime bir yeni yıl kartı yazarak bunları diliyorum.

Murathan Mungan /Bir Yılın Son Günleri IV

OKUDUM -7- GECE KELEBEĞİ/ HAYDAR KARATAŞ

24 Eylül 2012

OKUDUM -7- GECE KELEBEĞİ/ HAYDAR KARATAŞ

İLETİŞİM YAYINLARI
4.BASKI 2011
255 SAYFA

RÜZGARA DOĞRUNUN Kitaplaşalım etkinliğinden gelen hediye bir kitaptı. PİNUCCİASBOOK teşekkür ederim. Küçük bir kızın dersim olaylarından sonra annesi ile verdiği yaşam mücadelesini anlatan bir kitaptı. Severek okudum.

ALTINI ÇİZDİKLERİM.




SAYFA 220 - Cem tutulduğu zaman insan turna kuşu gibi kanatlanıp uçarmış. Birde turna kuşu sadıkmış. Kerbela yasını bir tutan oymuş. Turna unutmazmış yoldaşını bırakıp gitmezmiş. Turna kuşunu yakalayıp kafese koysan aynı al keklik gibi çat diye çatlarmış. O çatlayıp ölünceye kadar eşi beklermiş. Kendine başka bir eşde bulmazmış. Eşi ölmüş turna kuşu turna sürüsüyle uçsa dahi yapayalnızmış. Otuz yıl yas tutarmış. Turna birde soyunu çok severmiş.
SAYFA 229- Öfkede din iman yok, öfke düşmana duyuluyormuş gibi durur ama sahibine düşmandır. Düşmanı bitirmeden sahibini bitirir.
SAYFA 229- İnsan yiğit insanla ölüme gider, Yiğit insanla ölüm ölüm değildir.
SAYFA 233 - Öfke tanrıyı dahi yakacak kudrete sahiptir.
SAYFA 233- İnsan öfkesi kendisini yakmadan durmaz.
SAYFA 246- Umut olmadan insan yaşar mı? umut olmadı mı insan bu zavallı zelxe gibi delirir. Söyler söyler inanır, sonra inancının boş olmasına dayanamayıp çatlar.

Alık  ile Fatığun masalları ve Fecire ana ile kızı  Gülizarın hayatta kalma mücadeleleri . Zor hayat koşulları  daha ne diyeyim alın okuyun.
Serinin 2. kitabı da ON İKİ DAĞIN SIRRI daha sonra alıp okumayı düşündüğüm bir kitap.


KIZILDERİLİLERİN ATASI TÜRKLER Mİ?

15 Eylül 2012

KIZILDERİLİLERİN ATASI TÜRKLER Mİ?



Kızılderililerle Türkler arasında birçok benzer kelime var. İddiayı iki taraf zirvede tartışacak.

Kızılderililerin Türk olduğu yönündeki iddia, ilk kez her iki tarafın da katılacağı bir zirvede ele alınacak.

İstanbul Üniversitesi Mezunlar Derneği Başkanı Ali Çınar'ın girişimleri ile 26 Ocak'ta Türkevi'nde yapılacak zirveye, George Washington Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Türker Özdoğan, Amerikan İçişleri Bakanlığı Kızılderililer Doğu Yakası Daire Başkanı Frank Keel, Michigan Devlet Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Timur Kocaoğlu, Birleşmiş Güney ve Doğu Kabileleri Başkanı Brian Paterson, Araştırma Profesörü Marjorie Mandelstam Balzer ve Amerikan Kızılderilileri Araştırma Bölümü Arizona Devlet Üniversitesi öğretim üyesi Doçent Carol Lujan katılacak.


Ali Çınar konu ile ilgili açıklamasında, "Yıllardır Türk ve Kızılderililerin benzerliklerini ve bağlarını konuşuruz. Şimdi her iki taraftan da araştırmacıların katılımıyla bu bağların ne olduğunu öğrenip, herkese duyurma imkanı bulacağız" dedi.

İŞTE O BENZER KELİMELER

Öte yandan Kızılderililerin Türk olduğunu öne sürenler, gelenek benzerliklerin yanı sıra dillerdeki ortak kelimeleri de delil olarak ortaya koyuyor. İşte o kelimeler: "Yatkı: Ev, yatılan yer, Dodohişça: Dudak, Lı-ık: Vatan, ili, Tamazkal: Hamam, temiz kal, T-sün: Uzun, Hogan: Kerpiç ev, Hopan, Missigi: Mısır, Tepek: Tepe, Hu: Selam, Tete: Dede, Türe: Türe, Töre, Atış-ka: Ateş, Yanunda: Yanında, Aş-köz: Yemek, Tapa: Tuba, Yu: Su, yu-mak, yıkamak, İldiş: Dişleme, Kün: Gün, Tepek: Tepe, Kuşa: Kuş, Köç:Göç"

Kızılderililerin atası Türkler mi?
Kızılderililerin atalarının Türkler olduğuna dair çeşitli iddialar öne sürülürken, her iki toplumun efsaneleri arasındaki benzerlikler dikkat çekiyor.

Çeşitli kaynaklardan yapılan derlemeye göre, Türklerle Kızılderililer arasındaki efsanelerin benzerliklerinin yanı sıra el sanatı motifleri ve kelimeler arasındaki benzerlikler, eski çağlarda 12 hayvanlı takvimin kullanılması her iki toplumun akraba olup olmadığı yönünde araştırmacıların ilgisini çekiyor.

Geçen ay ABD'nin New York kentinde düzenlenen ''Türklerle Kızılderililer Arasında Ortak Bağlar'' adlı panelde, iki millet arasında çok ilginç benzerliklerin olduğu bir kere daha ortaya çıkarken, bu konuda yazılan kitap ve yapılan bilimsel çalışmalarda da ortak noktalara gözler önüne seriliyor.

EFSANELERDEKİ BENZERLİKLER

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde Arzu Yetim tarafından geçen yıl yapılan ''Türk ve Kızılderili Mitolojilerinde İnsan Doğa İlişkisi'' konulu yüksek lisans tezinde, her iki toplumun efsanelerindeki benzerliklere yer veriliyor.

Kızılderililerdeki ''doğaya saygı'' kavramının eski Türk inancında da görüldüğü belirtilen tezde, Orta Asya ve Sibirya'dan Bering Boğazı aracılığıyla Amerika kıtasına göç eden toplulukların Şamanizmi bu bölgeye taşıdıklarının çeşitli bilimsel araştırmalarla ortaya çıktığına işaret ediliyor. Hastalığa çare bulma, hastalık sırasında ayrılan koruyucu ruhun geri getirilmesi, kurbanları tanrılara ulaştırma gibi çeşitli dinsel törenleri icra etme görevini üstlenen Şamanların, her iki toplumda de son derece ayrıcalıklı bir yere sahip olduğu belirtiliyor.

Şamanist inanç temelinde doğanın kutsallaştırılması Türk ve Kızılderili mitolojilerinin genel çerçevesini oluşturduğu kaydedilerek, benzerlikler şöyle sıralanıyor:

''Her iki toplumun mitolojilerinde de doğada canlı veya cansız var olan her şeyin bir ruhu bulunulduğuna inanılmaktadır. Gök her iki toplumda da yaratıcı, en yüce tanrı olarak düşünülmüştür. Gök tanrı yükseklerde ve ulaşılamazken, yer tanrıçası da insanları ve tüm diğer varlıkları bağrına basmaktadır. Bu nedenle tanrıça toprak ana olarak adlandırılmaktadır.

Doğadaki her unsurun kutsal sayıldığı Türk ve Kızılderili mitolojilerinde bazı yerler ve bölgeler çeşitli nedenlerden daha ayrıcalıklı ve kutsal sayılmıştır.''

Türk ve Kızılderili topluluklarda kutsal olan dağların yeryüzünün merkezinde yer aldığı ve dünyanın eksenini oluşturduğuna inanıldığı belirtilerek, iki toplumun yaşadıkları bölgelerdeki dağları kutsal saydıkları ve bu dağların bir ruhu olduğuna inandıkları ifade ediliyor.

Türk toplulukları dağların ve tepelerin bulunmadığı yerlere oba adı verilen yapay tepecikler oluşturduğu ve ibadetlerini burada yaptığına işaret edilerek, taşların yığılmasıyla yapılan yapay tepeciklere Kızılderili kabileler arasında da rastlandığı belirtiliyor.

SUYUN HAYAT VERİCİ GÜCÜ

Suyun hayat verici gücü ve arındırıcılığına olan inanç Türk ve Kızılderili mitolojilerinin her ikisinde de yer alırken, Kaliforniya Maiduları ve Winton Kızılderililerin mitolojisinde ölümün var olmadığı bir zamanda insanların ''hayat suyu''nda yüzerek gençliklerini geri kazanabildikleri ifade ediliyor. Türk mitolojisinde de ''hayat suyu'' kimi zaman ölüleri diriltip hastaları iyileştiren, kimi zaman da ihtiyarlara gençlik veren biçimde yer aldığı kaydediliyor.

Suyun hayatın kaynağı olarak algılanmasının Türk ve Kızılderili mitolojilerindeki yaratılış mitlerinde de açıkça görüldüğü belirtilerek, Altay yaratılış efsanesinde, ''Dünya bir deniz idi ne gök vardı ne bir yer! Uçsuz bucaksız sular içreydi her yer'' sözleriyle başladığına işaret ediliyor. Benzer bir biçiminde Crow Kızılderililerinin yaratılış mitinde de her yerde su ve yaratıcı Yaşlı Adam Coyote olduğu ayrıca Yakime yaratılış mitinin de ''Dünyanın başlangıcında her yer suyla kaplıydı'' ifadesinin bulunduğuna dikkat çekiliyor.

Suyun kirletilmesinin pek çok Türk topluluğunda yasaklandığı kaydedilerek, Amerika'nın Büyük Göller bölgesinde yaşayan Sokaogon kabilesinde de su kaynaklarının saflığını korumak dini bir görev olduğu belirtiliyor.

TAŞLARIN ÖNEMİ

Taşların da gerek Türk gerekse Kızılderili mitolojisinde kutsal sayılan maddeler arasında yer aldığına dikkat çekiliyor.

Dakota Kızılderilileri, tüm kutsal varlıkların en eskisi olduğuna inandıkları taşları, buhar banyolarında iyileştirme amaçlı kullandıkları belirtilerek, Türk mitolojisinde de taşların iyileştirme amaçlı kullanımının örnekleri olduğu ifade ediliyor.

Ahmet Ali Arslan'ın ''Ataların İzi İle'' adlı eserinde Saha Sire'de (Yakutistan) kutsal olarak bilinen ve özel bir saygı gören ''serge'' adlı direklerin, Kuzey Amerika Kızılderili totemleri ile olan benzerliğine dikkat çekildiği de kaydedilerek, Türk ve Kızılderililerde Şamanist inanç içerisinde hayvanlar son derece önemli ve ayrıcalıklı bir yere sahip olduğu belirtiliyor.

Türk ve Kızılderili topluluklarının hayranlık ve saygıyla yaklaştıkları hayvanlara yaratılış mitlerinde de ayrıcalıklı bir yer verildiği anlatılarak, hayvanlara atfedilen kutsallık ve ayrıcalık Türk ve Kızılderili ulusların takvimlerine ve astrolojilerine de yansıdığına yer veriliyor.

Oniki hayvanlı Türk takviminde her yıla bir hayvanın isminin verildiği anımsatılarak, Chippewa Kızılderililerinin ise ayları hayvan isimleriyle adlandırdıkları ve her iki toplumun mitolojilerinde kurt, kartal, at, ayı gibi ortak hayvan sayısının fazla olduğu vurgulanıyor.

DELİ DUMRUL VE DELİ ATIN BENZERLİĞİ

Ahmet Ali Arslan'ın eserinde Türkler ve Kızılderililerde kahramanlık anlayışının ve yapılan kahramanlıkların sonucu kazanılan lakapların paralellik gösterdiği belirtiliyor.

Dede Korkut öykülerinde yer alan ''Deli Dumrul''un iyi bilinen bir Kızılderili kahraman olan ''Deli At'' arasındaki benzerliğine işaret edildiği ve her iki toplumda ''deli'' lakabının ''gözünü budaktan sakınmayan er kişi'' manasında kullanıldığına dikkat çekiliyor.

KONUYLA İLGİLİ BİR BAŞKA BİLİMSEL ÇALIŞMA

Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde Nurhan Toprak tarafından 1998 yılında hazırlanan bir başka yüksek lisans tezinde de her iki toplumun mitolojilerindeki benzerliklere işaret ediliyor.

Türklerin eski dini olan Şamanizm esasları ile Kızılderililerin inançları arasında benzerlikler şöyle sıralanıyor:

''Gök tanrı inancı evreni ve insanı tek tanrının yarattığına inanılması, tanrılar ve ruhlar, put-fetişler, yer-su tanrıları, Şamanların ayinleri yönetmesi ve kötü ruhları kovması, ateşin kutsallığı ve kutsal ateş etrafında ayinlerin yapılması, Şamanların ruhlarla irtibat kurmaları, belli başlı ayin, tören ve bayramların bulunması, Şamanların kurban edilen hayvanların iç organlarına göre geleceğe dair yorumlarda bulunması, yağmurun kutsallığı ve yağmur duaları, evlenme ve doğum törenleri, ölüm ve ölüler kültü, ata ruhların kutsallığı, tanrının isteklerini rüyalar vasıtasıyla insanlara duyurduğuna olan inanç.''

-Alıntı-

SUYA NİYET

10 Eylül 2012


Suyun hafızası var.. ‘Benim endişelerimi temizlesin’ düşüncesiyle içilen su, bedende bu komutu yerine getirir.

Suyun hafızası var.. Su bütün evrenin ve kainatın başlangıç noktasını oluşturuyor. Ve insanı bedenlenmesinde etmen olan en önemli madde.

Su olmadan ne yeryüzü, ne gökyüzü, hiç bir canlı olamazdı.

Bedenin yüzde 70′i su ama beyinle birleştiğinde bu su anlam kazanıyor. O zaman H 2 0’dan çıkıyor. Ve ona hangi dalga boyunu yüklersen o frekansa bürünüyor. Moleküler yapısı dönüşüyor, bedene şifa katıyor.

Örneğin zihninizden “Bütün kuşkularım, korkularım arınsın, bedenim bunlardan temizlensin” diye geçirip, suyu içtiğinizde, o kesin şifadır. Çünkü, sözlerle suya frekans yüklemiş oluyorsunuz. Düşündüğün anda beyin onu tanımlayarak bir dalga boyu yayıyor. Ve sen suya doğru bakarak bunları söylediğinde kayda alıyor. Bütün bunlar düşünülerek içildiğinde, bedenin ihtiyacı olan bir işleve bürünüyor. “Beni üzüntülerimden temizlesin” diye içildiğinde bedene o şekilde aktarılıyor ve komutu yerine getiriyor.

Huzura kavuşmak, dertlerden kurtulmak için önce derin bir nefes almak, yaşam enerjisini bedene aktarmak sonra da bu düşüncelerle suyu içerek şifa bulmak mümkündür.


İnsanların huzura kavuşması için bedeni arındırmak çok önemli. Bir insana şifa olsun diye frekans yükleyerek verdiğimiz su, o kişinin bedenini temizler.

Suyla ilgili uygulamalar onlarca. Örneğin büyüyü çözer, akıp gitmesini sağlar. Eve konulan bir kase su, bütün odalardaki negatif enerjileri yok eder.. Bedene doğru bir şekilde yüklendiğinde şifa aracıdır. Nasıl ilaçlar şifa katıyorsa, ”SU” bunlar arasında en önemli maddedir.

Yarın için düşüncelerinizi, niyetlerinizi ve dileklerinizi bir kağıt bardağın üzerine yazın, suyun bunların tezahürüne yardım etmesi için. Bazen bu, “yarın şaşırtıcı şekilde yaratıcı olacağım ve sevgiyle parıldayacağım” gibi genel iyi bir prensip olabilir veya “yarın bu durum ile zorluğumu çözmeyi diliyorum” gibi spesifik olabilir.

Bunu tam bir zihinsel berraklık ve şükran ile yaptıktan sonra, suyun yarısını için ve suyun büyük yoğunluk ile yansıttığını ve evrene büyütücü bir anten olarak davrandığını bilerek uykuya dalın. Bedeninizdeki içtiğiniz su sizin niyetinizi taşıyor ve hala ”HER ŞEY” e bağlı olan bardakta kalan su ile bağlantılı ve mesajınızı evrene göndermenize yardım ediyor. Onun yapısı düşüncenizi gerçekten değiştiriyor ve bu bilim tarafından kanıtlanabilirdir.

Siz uyurken, bilinçaltı zihniniz hem bedeninizdeki suyla hem de bardaktaki suyla iletişim kurmaya devam eder ve sizin konsantre olduğunuz şeye yapısını değiştirir, sabahleyin uyandığınızda ve bardakta kalan suyu içtiğinizde, tam tamına hayallerinizi içiyor olursunuz !

Bu, onları tüm varlığınızda daha da güçlü yansıtır. Bunu her gece yapın ve nelerin olduğunu görün, mucizeler katlanır ve sağlık daha hızlı şekilde güçlenir.

Su, insanların sahip olduğu en güzel, değişken ve düşünceden etkilenen fiziksel maddedir.

Su, varlığımızın hologramında nihai fiziksel tezahürdür ve eğer suyunuzu severseniz, o da sizi sever ve yolunuzda size yardım eder.

Su canlı ve farkındadır.

NİYET ÖRNEKLERİ:

***Suyun yüksek benliği ile bağlantı kuruyorum ( bunu reiki bilenler sembollerle yapıyorlar) bu suyun kendi ph değerini 7,5′e yükseltmesini ve ben bu suyu içtikçe suyun bedenimdeki tüm dna dizilişlerini orjinal haline getirmesini, dokuları onarmasını istiyorum… şifa olsun, şifa olsun, şifa olsun, oldu bile çok şükür.. teşekkür ederim, teşekkür ederim, teşekkür ederim..

**Yarın ………….. duruma çözüm üretmeyi ve yaratıcı eylemlerle bu sorunu halletmeyi seçiyorum.

***Bütün kuşkularım, korkularım arınsın, bedenim bunlardan temizlensin.

***Suyun ruhu, zihni ve bedeni seni çok seviyorum… bedenimi dna sarmallarımdan başlayarak, tüm hücrelerimi ve dokularımı yenilemeni, bedenimin bütün fonksiyonlarını dengelemeni istiyorum.. şifa olsun, şifa olsun, şifa olsun, oldu bile çok şükür.. teşekkür ederim, teşekkür ederim, teşekkür ederim.


Kaynak: İnternet

TÜRK ASTROLOJİSİNE GÖRE BURÇLARINIZ

07 Eylül 2012

TÜRK ASTROLOJİSİNE GÖRE BURÇLARINIZ


Türk astrolojisine göre burcunuz :- TORUK (21 Mart-31 Mart) İrade sahibi, gururlu, şerefli, iyi yüreklidir.İyi bir yöneticidir,biraz hayalci, birazda küfürbazdır.


- HIMMIY (1 Nisan-10 Nisan) İyimser, idealist, romantik, yaratıcıdır.


- HUTTUS (11 Nisan-20 Nisan): Hassas, mantıklı, dürüst, kıskanç ve irade
sahibidir.


- HUNTA (21 Nisan-30 Nisan): İnatçı, zevk sahibi, kırılgan ve duygusaldır.

- ÇOLPANCI (1 Mayıs-10 Mayıs): Duygu tutsağıdır. Çocuk ruhlu temiz kalpli ve sadıktır.


- KÖLKÖL (11 Mayıs-21 Mayıs): Enerji dolu, aşkta şahane, kahraman yapılı ve iktidarcıdır.

- ÇAMAY (22 Mayıs-31 Mayıs): Mantıklı, temiz ahlaklı, idealist,fikirde önder, yeteneklidir.

- KÜYLÜ (1 Haziran-10 Haziran): Düzeni sever. Güç sembolüdür.İhaneti kabul etmez.

- KUŞMUŞ (11 Haziran-21 Haziran) Mantıklı, parlak, iyimser,eleştirici,şen ve şanslıdır.

- SEZGEK (22 Haziran-30 Haziran) Mızmız, tatlı dilli, içine kapanık,inatçı,yetenekli,şendir.

- KUŞDÜGER (1 Temmuz-11 Temmuz) Duyguları mantığından üstündür.Yemeği sever;
sanata ve siyasete yeteneklidir.

- GONDARAY (12 Temmuz-22 Temmuz) İyi bir hafızaya sahiptir, bilge ve dehadır, his dünyası zengindir; dürüst ve hoşgörülüdür.

- ÖTGÜR (23 Temmuz-31 Temmuz) Zeki, gururlu, çekicidir. Maddi problemlerini büyütür.

- KÜSÜMMÜ (1 Ağustos-12 Ağustos) Dedikoduyu, işte önder ve bir numara olmayı sever.

- KÜNLÜ (13 Ağustos-23 Ağustos) Duygusal, gururlu ve aşkta önderdir.Psikolojiye meraklıdır.

- SINÇIMA (24 Ağustos-1 Eylül) Şerefli, dürüst, insancıl, yaratıcı,zeki ve otoriterdir.

- ATÇAK (2 Eylül-13 Eylül) İyimserdir ama depresyona da müsaittir.Gururlu ve hassastır.

- KILLI (14 Eylül-23 Eylül) Otoriter, gururlu, sabit fikirli, süper zekalı ve insancıldır.

- CANAKKI (24 Eylül-3 Ekim) Sorumluluk taşır. Yetersizlik kompleksi vardır. Gösterişi sever.

- BAN (4 Ekim-12 Ekim) Duygusaldır, zor işte arkaya bakmaz. Aşk tutsağıdır.

- CEMİŞ (13 Ekim-23 Ekim) Altıncı hissi kuvvetlidir. Uygun zamanı seçmekte üstüne yoktur.

- BATIK (24 Ekim-1 Kasım) Çift karakterli, cesur, gaddar, önderdir.Mükemmel arkadaştır.

- HIRTLI (2 Kasım-12 Kasım) Çabuk karar verir ve kararlarını bozmaz.Suç komplekslidir.

- TUTAMIŞ (13 Kasım-22 Kasım) Dinci, idealist, değişkendir. Mistik konulara meraklıdır.

- USLU (23 Kasım-2 Aralık) Objektiftir. Hoşgörülü, gözlemci,otoriter bir yapısı vardır.

- KUTAS (3 Aralık-12 Aralık) Mistik, sabit fikirli ve kıskançtır.Anlaşılamaz huylara sahiptir.

- TUSANAK (13 Aralık-21 Aralık) Güçlü bir karakteri vardır.İktidarcıdır.Emir vermeyi sever.

- TUTAR (22 Aralık-1 Ocak) Dürüst. ketum.zor durumlardan kolayca çıkar. Sık küser.arkadaşı cok ama dost dedigi azdır. Aile onun icin herseydir.

- BEÇEL (2 Ocak-12 Ocak) Karamsardır. Dışı ve içi farklıdır. Kötülüğün karşısında zayıftır.

- PIRSIUAY (13 Ocak-20 Ocak) Geniş bir mantığa sahiptir. Uzun yaşar.Şan sever.

- BALAUZ (21 Ocak-1 Şubat): Mantıklı, gaddar, önder ve dehadır.Bilim adamı olabilir.

- CANTAY (2 Şubat-10 Şubat) Titiz, mantıklı, zekidir. Astronomiyle ilgilidir.

- ERGÜR (11 Şubat-18 Şubat) Aşkta hayalcidir. Önder fikirleri vardır. Psikolojisi hassastır.

- SÖNEGEY (19 Şubat-28/29 Şubat) Dengesizdir. Çekici, gizemli,kurnaz, nazik ama serttir.

- CANNAN (1 Mart- 9 Mart): İyi yürekli, tatlı dilli, zarif ve hüzünlüdür.
Başkalarına baskı yapabilir. Mistik ve pratik hayat arasında bocalar.

- ŞATIK (10 Mart-20 Mart) Sanatkar, özgür, depresif ve şehvet
düşkünüdür.Rahatsız bir ruha sahiptir. Sinir hastalıklarına yakalanabilir.

TEMİZLİK YAPTIM BUGÜN

06 Eylül 2012

TEMİZLİK YAPTIM BUGÜN




Temizlik yaptım bugün...
Hem de tüm benliğimde
Bütün kaslarımı,sinirlerimi, kemiklerimi hatta kanımı bile temizledim.

Kırgınlıklarımı dışarı çıkardım ilk önce.
... Görmenizi isterdim.
Nasıl da çok yer kaplıyorlarmış inanmazsınız.
Bağışlamayı yerleştirdim yerine özenle.
Titizlikle her birinin üstüne ektim tohumlarını.
Her yere görebildiğim göremediğim her yere serptim.
Atarken kırgınlıklarımı bakmadım neydi onlar diye.
Gelecek geçmişten çok daha fazla yaşanası.
Bakmadım merak da etmedim.
Bağışlamayı ekerken tekrar kırılmaktan korkuyordum belki.
Kıskançlığımı çıkardım.
Meğer ben ne az kıskançmışım.
Çok kolay oldu. Sevindim.
Sanki kaybetmiş bir eşyamı bulmuş gibi oldum.
Çok şükür ki kin ve nefret yoktu yüreğimde.
Nasıl temizlerdim hiç bilmiyorum.
Sıra korkularıma gelmişti.
Çıkarmaya bile korktum önce.
Ne de çok alışmışım onlarla yaşamaya.
Bunca acı ve endişeye nasıl alışılır İçten içe bir sevgi nasıl duyulur anlayamadım.
Yerini toprağını sevmiş mor bir menekşeydiler.
E... ne de olsa iyi bakmıştım onlara.
Her gün yeni yeni korkular ekleyip endişelerimle sulamıştım.
Mutluluklarımı ümitlerimi ne de çok ihmal ettiğimi anladım o an.
Bu ilgiyi onlara verseydim her gün onları düşünüp birer umut daha ekseydim;
almadan verip beklemeden sevseydim.

Her şeyden önce içimdeki gücün ve sevginin daha fazla farkında olsaydım böyle bahar temizliklerine ihtiyacım kalmazdı.
Çok zorlandım korkularımla.
Birbirlerinin içine halkalar misali girmişlerdi.
Kenetlenmişlerdi adeta.
Ama onları da sevgiyle çıkardım. .
ve onları yaşamaktan hem de bir zamanlar bir kabus gibi yaşamaktan pişmanlık duymadan çıkardım. .
Kızsaydım onlara bağırıp çağırsaydım. yine dönüp dolaşıp geleceklerini biliyordum.

Temizlik yaptım bugün. .
Bahar temizliği.
Neşe ektim hoşgörü güven sevgi ektim. .
Almadan vermeyi sevilmeden de sevmeyi paylaşmayı ektim. .
Korkusuzlukları ektim alabildiğine...
Saatlerce ektim korkusuzluğu...
Mutluluk ektim doğallık. Sonsuzluk...
Bağışlama ektim.
Sevgi ektim her hücreme.
Coşku heyecan sessizlik ektim.
Tüm güzel fikirler sessizken geliyor bana...
Kabullenme ektim.
Baş eğme değil.
Olduğu gibi kabullenme ...

EDWARD MORRISON

KÜRŞAT ZAMAN

05 Eylül 2012

KÜRŞAT ZAMAN



Kürşat Zaman Karikatürleri: Ölüm...: İniş çıkışlarla,üzüntü ve mutluluklarla, duraksamalar,gerilemeler ve yükselmelerle geçer yaşamımız... Güzel olan ; ''Stop'' tuşumuzun bası...

YA AKLIN BAŞKA YERLERDEYDİ YA YÜREĞİN...

04 Eylül 2012

YA AKLIN BAŞKA YERLERDEYDİ YA YÜREĞİN...


Seninle olmanın en güzel yanı ne biliyor musun?
Elin elime değmeden avuçlarımı terleten sıcaklığını taa içimde hissetmek.
Seninle olmanın en kötü yanı ne biliyor musun?
''Seni seviyorum'' sözcüğü dilimin ucunu ısırırken her konuşmamızda boş yere
saatlerce havadan sudan söz etmek.
Seninle olmanın en heyecanlı yanı ne biliyor musun?
Aynı şeyleri seninle aynı anda düşünmek birlikte ağlamak gülmek.
Ve buradayken bile seni çılgınca özlemek...
Seninle olmanın en acı yanı ne biliyor musun?
Seni hiç tanımadığım bir sürü insanlarla paylaşmak.
Senin yanında olan, seninle konuşan herkesi çocukça kıskanmak.
Seninle olmanın en mutlu yanı ne biliyor musun?
Tanıdık birileriyle karşılaşma tedirginliği ile yollarda yürümek yan yana...
Elimdeki şemsiyeye inat yağmurda
ıslanmak birlikte.
Elimde kır çiçeğiyle seni beklemek...
Aynı mekanlarda aynı yiyecekleri yemek.
Seninle olmanın en romantik yanı ne biliyor musun?
Sensiz gecelerde sana söyleyemediklerimi yıldızlara aya anlatmak...
Okuduğum kitabın sayfalarında dinlediğim şarkıların türkülerin şiirlerin her
mısrasında seni bulmak.
Seninle olmanın en zor yanı ne biliyor musun?
Seni kaybetme korkusuyla hayatta ilk kez tattığım o tarifsiz
duygularımı umut denizinin ortasında küreksiz bir sandala hapsetmek.
Sevgili yerine yıllarca dost kalmayı başarmak.
Yalın ayak yürümek bıçağın en keskin yerinde.
Kanadıkça tuz yerine gözyaşlarımı basmak yüreğime.
Seninle olmanın tek yan etkisi ne biliyor musun?
Nereden bileceksin?
Sen benimle hiç olmadın ki.
Olsaydın avuçlarım terlemezdi...
Isırmazdım dilimin ucunu...
Özlemezdim seni
yanımdayken...
Kıskanmazdım.
Korkmazdım yollarda yürümekten.
Islanmazdım yağmurlarda...
Yıldızlara aya dert yanmaz,
böyle her şarkıda sarhoş olmazdım.
Korkmazdım seni kaybetmekten
ayaklarım kan revan atlardım sandaldan denize...
Ve her kulaçta haykırırdım seni..
Ama sen hiç benimle olmadın ki...


YA AKLIN BAŞKA YERLERDEYDİ YA YÜREĞİN...


can yücel

ONLAR MI ENGELSİZ? BİZ Mİ ENGELLİYİZ?


Bu hafta senelik iznimden bir hafta izin kullanıyorum. Sabahları aynı saatte kalkmak ve yürüyüşe gidebilmek güzel bir olay. Kışın spor salonlarına tıkılıyoruz, oysa yazın öyle değil. Öğlen çarşıya inerim diyordum, aldığım bir mesaj ile çarşıda dolaşma isteğim kaçtı gitti. Daha önceden benimle aynı şehirde yaşayan, sonra farklı bir şehre iş dolayısıyla taşınan sema ablamın eşi vefat etmişti. Arkadaşlar bana da haber verdiler sağolsunlar, hemen telefonlar çalışmaya başladı, cenazenin ikindi namazında kalkacağı öğrenildi. Biz 4 arkadaş o şehre doğru yola çıktık. Hayatımda cenazeleri hep evde taziye etmişimdir, ilk defa bir cenaze için cami avlusunda toplandık. Ablamıza  başsağlığı ve sabır dileklerinden sonra cenaze namazının kılınmasını ve cenazenin mezarlığa götürülmesini beklemeye başladık. Dikkkatimi çeken 2 kişi vardı cami avlusunda. Umarım sözümü doğru kullanırım.2 zihinsel engelli erkek kardeşimiz.Neden burdalar, acaba aileleri de mi burada derken ben bunları gözlemlemeye başladım. Her gelene başın sağolsun abla sözü ile yaklaşıyorlar, insanlar ilk başta tedirgin oluyor, uzaklaşıyorlar. Hoca efendi ikindi namazını kıldırdı, tabutun başına geldi, İlk defa bir cenaze namazı gördüm. 3 Allahü ekber, hak helali ve fatiha dan sonra yüklendiler tabutu götürdüler. Bu kadar kısa yani öylemi????????? ve bu 2 zihinsel engelli kardeşim, erkekler ile saf tutup cenaze namazı kıldılar ve asla diğerlerinden geri kalmadılar. Anladım ki ; bu 2 kardeşim benden daha fazla cennetlik.................. sonra biz arabayı beklerken 1 tanesi yanıma geldi, abla benden korkma dedi elimi aldı öptü, benden varsa bozuk para istedi. Çıkardım bir miktar kağıt para verdim. Kulağıma eğildi SEN BENİ SEVİNDİRDİN, ALLAHTA SENİ SEVİNDİRSİN dedi. Neydi bu şimdi????????????????

BİLDİKLERİNİ UNUT DİYOR DOST

03 Eylül 2012

BİLDİKLERİNİ UNUT DİYOR DOST


Bildiklerini unut. ” diyor DOST.Gel al eline bir silgi, şu yeni başlayan güne bilgilerini silmekle başla. ”
Zanlarını, yargılarını, önyargılarını ve dahi bütün genellemelerini koy bir çuvala ve hepten terk et. Gıybet etme sakın,… bil ki dedikodu denilen şey mıknatıs gibi kötü enerji çeker.
Kimsenin aleyhine konuşma, uzaktan atıp tutma, insanları kem dille yargılama, bil ki yanılırsın.
Birini nekadar çok aşağılar yahut dışlarsan, onun durumuna düşme ihtimalin o kadar artar.
Kainatın matemetiğidir.
Bir koyar, bir alır insan.
Bilmeden kendi hesabını dürer ” diyor DOST… ”
Hiçbir konuda emin olma ”
Kendini ayrıcalıklı sayma.
Konumuna ya da mevkine, ismine veya şöhretine güvenme.
Şu hayatta tüm zahiri kisveler sabun köpüğünden ibarettir.
Nazlı nazlı yükselir köpük, derken pat diye sönüverir.
Herzaman başkalarından öğrenmeye açık ol.
En iyi bildiğin konularda bile köşeli düşünme, büyük konuşma.
Cümlenin sonuna nokta değil, ünlem değil, virgül yahut üç nokta koy.
Açık bir kapı bırak daima.
Ne kadar bilsen de hiçbirzaman yeterince bilemeyeceğini unutma.
Tevazudan şaşma.
Ancak ozaman kurtulabilirsin bilginin cehaletinden. ” diyor DOST…
Şems-i Tebrizi.___


HAYAT

02 Eylül 2012

HAYAT

Hayat bir sevdadır… Onu yaşa!
Hayat bir hediyedir… Onu al!
Hayat bir bilmecedir… Onu çöz!
Hayat bir fırsattır… Onu yakala!
Hayat bir şarkıdır… Ona eşlik et!
Hayat bir bahçedir… Onu der!
Hayat bir iyiliktir… Ona karşılık ver! …
Kendine bir iyilik yap. Herkese Gülümse…
Çünkü…
Samimi bir sevginin yerini başka ne tutabilir bu hayatta…
Birine karşılıksız iyilik etmenin hazzını başka hangi şey yaşatabilir insana…
Hangi intikam daha güçlüdür kötülüğe iyilikle cevap vermekten…
İnsan yaşadıkça zaten, vazgeçemeyiz ki sevmekten…
Biliyorsun, küçücük bir tebessümle değişebilir bütün dünya bir anda…
Biliyorsun, insanlığımız büyüdükçe büyür iyiliğin sıcacık kucağında…
İyilik üzerine yazılar, hikâyeler, şiirler, öneriler, güzel sözler ve daha neler neler…
Hadi, kendine bir iyilik yap. Herkese Gülümse…
~Shakespeare~

SİZİN OYUNCAĞINIZ NELER Dİ?



Çocukluğumuz da hepimizin değişik oyuncakları olmuştur. Bizim oyuncaklarımız ayçiçek kafalarından yapılma arabalar, topaçlar, panayırlardan alınma dabrukalar, folklor giysili ve mendilden yapılma bebeklerdi. Ben oyuncak kelimesinin genişliğini isviçredeki dayımın kızı bizde ilkokulu okumaya geldiğinde görmüştüm. O nasıl oyuncaklardı öyle peluş ayılar, sarı saçlı bebekler hemde ağlayan:))) ama ne yazık ki sahibi ben olmadığımdan dolayı uzaktan bakmıştım hep onlara, kendisi kıskanç biri olduğu içinde kesinlikle oynatmazdı. Daha sonra çocukluktan çıktık, büyüdük ama oyuncak yönünden ruhum hep çocuk kaldı. Zaman zaman kazık kadar olsak ta oyuncak almaktan alıkoyamadım kendimi. Geçenlerde komşuda oturuyoruz bahçe de. Kendisi 40 gün ara ile hem eşini hem oğlunu kaybetti geçtiğimiz yıllarda. Yaşlı annesi ve kızı kaldı geride ona arkadaş. Kızı evli, ondan birde torun sahibi. Torunumuzun ismide ÖYKÜ. Şimdiki çocuklar çok bilmişler. O çeneleri hiç durmuyor konuşuyor. Aynanın karşınsına geçiyor ;
- Ayna ayna söyle bana benden güzeli varmı diyor?
Egosunu bir güzel şişiriyor. Siz mi öğrettiniz diyorum yok diyorlar, herhalde TV 'den filan kapıyorlar. Doğum günü vardı geçenler de. Oturduk sevişiyoruz bir ara elimden kaçtı.
- Biliyormusun özlem abla?
- Neyi?
- Benim hiç bebeğim yok.
- Almadılar mı sana anneannen yada annen dedim.
Elini kaldırdı,şöyle bir salladı
-Nerdeeeeeeee Hep pazara giderken alıcam, alıcam  diyor ama almıyorrrrrrrrrrrr
Aramızdaki bu konuşmadan sonra çocukluğum aklıma geldi. Bitişikteki evde bir fatma ablam vardı, rahmetli oldu. Annem bir yere gideceği zaman beni ona bırakırdı o da , bana mendilden bebekler yapardı oynardık birlikte. O gün çarşıya indim bizim ÖYKÜ kıza bir doğum günü hediyesi aldım. Adı ESRA

Bizim kız havalara uçtu. Hani derler ya küçükleri sevindir diye.Bir el basınca şarkı söylüyor, bir el basınca masal okuyor. Şimdi bu bebekle yatıp kalkıyoruz, ben de kendilerine gittikçe şapur, şupur öpülüyorum efendim.
Sizinde çocukluğunuzdan kalma oyuncaklarınız ya da oyuncak hatıranız var mı ? yorumlarınız ve bloglarınızda paylaşıp beni de haberdar ederseniz okumaya gelirim efendim.
 Karşımızdaki insanların YÜREKLERİNDEN ÖPELİM daima efendim...........

ERKEKLİK Mİ? GEREKLİLİK Mİ?

01 Eylül 2012

ERKEKLİK Mİ? GEREKLİLİK Mİ?


"Her seferinde bir daha olmaz diyorum
Bile bile, göre göre aynı yanlışı tekrar yapıyorum
Erkeklik mi? gereklilik mi? bilmiyorum
Güzellere zaafım var evet aşık oluyorum..."

Mehmet Yılmaz'ın yazısı için tıklayınız

şarkı için tıklayınız