Eski yargıcın ölümünden sonra Nevada'nın 5. bölgesine yargıç olarak
atanan avukat Kim Wheeler. Ölümle ilgili soruşturma yoğunlaşırken,
Kim'in yerel genelevi işleten kız kardeşi baş şüpheli haline gelir.
Sıradan bir filmdi. Puanım:3
THE COLOR PURPLE 2023
Film, 1930’larda Güney Amerika’da yaşayan Celie ve diğer
Afrikalı-Amerikalı kadınların ırkçılığa karşı verdikleri yaşam
mücadelesini konu ediyor. Yıllar boyunca birçok erkekten zulüm gördükten
sonra kendisini yeniden keşfetmeye çalışan Celie’nin hayatına
odaklanılan film, Alice Walker’ın Pulitzer ödüllü romanından beyaz
perdeye uyarlanıyor.
Müzikli güzel bir filmdi. Puanım:4
SHIRLEY CHISHOLM 2024
Shirley Chisholm kongre üyesi olarak seçilen ilk siyahi kadın olmasının
ardından 1972'de Demokrat Parti'nin ABD başkan adayı olmak için çığır
açan bir yarışa girişir.
Güzeldi beğenerek izledim.. Puanım:4
TOPRAK ANA 2023
Hamile olduğu bir dönemde iki çocuğu koruyucu aileye verilmiş olan bekar
bir anne, hayatının en zorlu mücadelelerinden birini veriyor. Öncelikli
hedefi, güçsüz olduğu bir dönemde ellerinden alınan çocuklarını geri
kazanmak. Ancak bu süreç, hiç de kolay bir şekilde ilerlemiyor. Yaşadığı
zorluklar ve çıkmazlar, onu daha da güçlü bir hale getiriyor. Bir
yandan çocuklarını geri alabilmek için sistemle savaşırken, diğer yandan
ise toplum baskısı ve ön yargılarla uğraşıyor. Fakat bu durum, onun
mücadele azmini azaltmıyor. Aksine, Körfez Bölgesi'nde yaşayan topluluğu
kucaklamasına, bu süreçte onların desteklerini almasına yol açıyor.
Ailesini yeniden bir araya getirebilmek için çıktığı bu yolda, kendisine
destek olan toplulukla bir bütün oluyor ve bu süreci birlikte aşmayı
hedefliyor.
ÖFKE ile nasıl baş ettiğimizin SAĞLIĞIMIZ üzerinde çok ciddi etkisi var Travma uzmanı Dr Gabor Mate, 'İYİ İNSANLAR'ın' Otoimmün hastalıklara yakalanma olasılığının daha yüksek olduğunu, 'KADINLAR' ın ise çok daha fazla olasılık taşıdığını söylüyor Kadınların öfkelerini bastırdıkları ve uyumlu olmalarının beklendiği için bundan etkilenme olasılıklarının daha yüksek olduğunu, başkalarını kendilerinin önüne koyma ve öfkeyi bastırma gibi "toplumsal olarak belirlenmiş bir role" uymanın bilinçsizce stres yaratmaya yol açtığını ve bunun hastalığa "davet" ettiğini söylüyor. Sağlıklı bir öfkeyi baskılamak, zapt etmek bir hastalık için büyük bir risk faktörüdür. Bu durum kesinlikle İmmun sistemi baskılar. Lupus, romatoid artrit ve tiroid hastalığını da içeren otoimmün hastalıklardan muzdarip milyonlarca kişinin beşte dördü kadındır. "Zihin ve bedenin birbirinden ayrılamaz olduğu, yani duygularımızın fizyolojimizi etkilediği gerçeği bilimsel olarak kanıtlanmıştır ve tıbbi uygulamada tamamen göz ardı edilmiştir." diyen Dr. Maté kitabının bazı bölümlerini akciğer, meme, prostat ve cilt kanseri gibi çeşitli hastalıklara ayırıyor; multipl skleroz, romatoid artrit, irritabl bağırsak sendromu ve astım; ve amyotrofik lateral skleroz (ALS) ve Alzheimer hastalığı... Duygularımızın rehberliği ile tehlikeli ve hoşlanmadığımız şeyleri dışarda tutmak isteriz. Temel olarak duygularımızın görevi budur. İmmun sistemin görevi de sağlıksız olanları uzak tutmak-, bakteri veya kanser hücresi gibi- ve sağlıklı olana izin vermektir, vitaminler, besleyici gıdalar gibi. İMMUN SİSTEM DUYGULARIMIZ NE YAPIYORSA AYNISINI YAPIYOR. Bizi koruyor ve içeriye ihtiyacımız olan şeylerin girmesini sağlıyor. Yani şu çok aşikar ki birini baskıladığında diğerini de baskılamış oluyorsun. YANİ DOLAYISIYLA İNSANLAR ÖFKELERİNİ BASTIRIRSA İMMUN SİSTEMLERİNİ DE BASKILAMIŞ OLURLAR. Duygular karmaşıklaştığı için İmmun sistem karmaşıklaşır. Bizim aleyhimize döner ve OTOİMMÜN DENİLEN HASTALIK ORTAYA ÇIKAR. Zihin ve beden ayrılamaz. Dolayısıyla beyindeki duygusal merkezler bağışıklık sistemi ile, hormonal sistem ile ve sinir sistemi ile ilişki içerisindedir. Bilim artık bize duyguların ve fizyolojinin etkileşiminin sağlığı nasıl etkilediğine dair bir anlayış kazandırdı. Yeni bir disiplin olan psikonöroimmünoloji, beynin duyguları işleyen bölgeleri, hormon salgılayan bezler, sinir sistemi ve bağışıklık aparatı arasındaki bağlantıları inceliyor. Duyguların verimsiz işlenmesinin her türlü hastalığa zemin hazırladığı gözlemi geçmişte pek çok klinisyen tarafından fark edilmişti. Pek çok araştırmanın konusu olmuştur ve bunların tümü ana akım tıp ve psikolojik dergilerde yayınlanmıştır. Birçok farklı ülkede yapılan çeşitli çalışmalarda binlerce hastayla görüşen psikologlar, bireyin öfke duygusunu ve ifadesini ne ölçüde bastırdığına dayanarak kimin kansere yakalanıp kimin yakalanmayacağını çok büyük bir kesinlikle tahmin edebildiler Duygusal baskı hastalığa nasıl zemin hazırlar? Stresi algıladığımızda, hipotalamusumuz kortikotropin salgılayan hormonu (CRH) salgılar ve bu da hipofiz bezimizi adrenokortikotropik hormonu (ACTH) salgılaması için uyarır. ACTH daha sonra adrenal korteksimizi, vücudumuzdaki hemen hemen her dokuya etki eden kortizol ve diğer kortikoid hormonlarını serbest bırakması için uyarır. Hipotalamus, hipofiz bezi ve adrenal bezlerin bu işlevsel bağlantısına HPA ekseni denir. HPA ekseni stres tepkimizin merkezinde yer alır ve duygularımızın sağlığımızı etkilediği mekanizmadır. Psikonöroimmünoloji henüz çoğu tıp fakültesinin müfredatına girmemiştir. Hastalıklara yalnızca fiziksel tezahürleri açısından bakılır. Bunların gerçek insanların gerçek yaşamları bağlamında ortaya çıktığı nadiren dikkate alınır. Sanki bir kişinin ilişkilerinin, duygusal yaşamının ve günlük streslerinin, vücudunun biyolojik düzeyde nasıl çalıştığıyla hiçbir ilgisi yokmuş gibi. Hastalar, bilimsel olarak kanıtlanmış zihin ve beden bütünlüğüne hiç dikkat edilmeden yıllarca uzmanlara başvurabilirler. Peki bu ihmal neden?..
Hülya Reis
Herkese güzel bir hafta diliyorum, hayırlı ramazanlar ayrıca. Ben bildiğiniz gibiyim, havalar iyi gittikçe işe geleceğiz, gerçi bugün için yağmur gösteriyor ama bakalım kısmet.
Sizin geçen haftanın birkaç gülme olayını anlatayım.
Her zaman sergide durunca sıkılıyorum diyebilirim ama çoğunluk sergideyim. Hacı ağbi saat 14:30 gibi geliyor, o gelince ben pazarı turlamaya ayrılıyorum. Fiyatları tamamen bilmiyorlar, yeni gelen çift kişilik yastık takımı hediyeli lastikli çarşaf var. Normal satış fiyatı 250 TL diyelim, ben yokken müşteri geldiğinde onlar 200 TL söylüyorlarmış. Bide şöyle ekliyorlarmış:))
-Bu fiyat iyi şimdi aldın aldın, malın sahibi gelirse daha yüksek söyler fiyatı diyorlarmış:)))
Bilin bakalım malın sahibi kim:))))
Hacı ağbinin kulakları az duyuyor, bazen tam duyuyor ama. Geçen hafta 10 TL ye yastık kılıfı vardı (normal ölçüden dardı, ancak içine elyaf yada pamuk koyup dikerek kullanabilirsiniz) bu yastıkları satarken insanlar kalabalık oluyor tabi, kadının biri kaç para diye soruyor, hacı ağbi yastığın eşini sorduğunu anlıyor:))) verdiği cevap aynen şu;
-Karıştır karıştır bulursun :))))
Ağbim sergi kenarında telefonla konuşuyor, kapattığında hacı ağbiye dönüyor;
-Hacııı
diye sesleniyor:) Siri faaliyete giriyor,
-pardon kimi arayacağız anladım diyor:)))
buna da kahkaha atıyoruz.
Umarım hayat güzel şeyler sunar daima hepimize.
Güneşi gören kedilerden biri. Bahçedeki kedilerden biri rahatsızlandı, belediye veterinerine teslim ettik.
İlginç bir haberdi benim için, kulak yenildiğini bilmiyordum.
Bulgaristan sınırımız, köprünün bir ayağı bulgaristanda...
Kuzeybatı Pasifik'te sırt çantalarıyla uzak bir geziye çıkan ve
uğursuz olaylarla karşı karşıya kalan genç bir çifte odaklanıyor.
Çiftin keyifli başlayan tatilleri, yerle ilgili birçok şeyin göründüğü
gibi olmadığını fark etmeleriyle bambaşka bir hal alır.
Evrak Çantası, Murathan Mungan’ın düzyazılarını bir araya getiren kitapların sonuncusu. Kurgu ve kitaplaştırma mantığıyla özellikle Güne Söylediklerim, Hayat Atölyesi ve Tuğla ile süreklilik gösteren Evrak Çantası, 11 yazıyı bir araya getiren beş “göz”den oluşuyor:
“Deneme kitaplarımın her biri kendinden öncekiler ve kendinden sonrakiler arasında, yazı yaşamım boyunca yöneldiğim farklı ilgi alanları, ardına takıldığım temalar, söz almak istediğim konular, kişisel meraklarım konusunda iç bağlantılarla çatılmış bir süreklilik oluşturarak bir yazar olarak düşünce dünyama ilişkin bir profili bütünlüyor.”
(Tanıtım Bülteninden)
KİTAP HAKKINDAKİ DÜŞÜNCEM;
Mungan'ın bu kitabında (Evrak Çantası) yazarın hayatında önem verdiği kişilere, ideallere, şiirlere, yazarlara dair görüşlerini anlatıyor.
KİTAPTAN ALINTILAR;
Erkekler düşüncelerini, duygularını, arzularını serbestçe ifade ederken kadınlar daha çok mahçubiyet içinde, içe dönük ve alçak sesle ifadeye mecbur bırakılmışlardır.
*******
İnsan sorumluluktur.
*******
İtibar da bir "Hayat kıymetidir" çünkü.
*******
Bana göre insanın hayatta en büyük başarısı kendini gerçekleştirmesidir. Hayalleri, seçimleri, düşümceleri, duyarlıkları, öncelikleri, ilkeleri ve eylemleriyşe kendiyle gurur duyan biri olması ve buna uygun yaşamasıdır.
*******
Renk -insanda olduğu gibi- yemekte de sıhhat alâmetidir.
********
İnsan uhrevi de yaşamalı, dünyevi de!
*******
Kimi güçlü duygular, birbirlerine zıt olsalar da akrabadırlar; bu da diğerine transfer etmede kolaylık sağlar.
*******
İnsanın kendini tanıması bir süreçtir, zaman alır ya da birçok örneğinde olduğu gibi, hayat gereken zamanı tanısa bile insan kendisini yeterince tanımadan ölür gider.
*******
Başarı kendinizden nasıl biri yapmak istediğinizle, hayatta nelere göz koyduğunuzla, ne uğruna evet, ne uğruna hayır dediğinizle ilgilidir. Bana göre insanın hayatta en büyük başarısı kendini gerçekleştirmesidir. Hayalleri, seçimleri, düşünceleri, duyarlıkları, öncelikleri, ilkeleri ve eylemleriyle kendiyle gurur duyan biri olması ve buna uygun yaşamasıdır.
Gençlere hatırlatmak ne kadar doğrudur bilmem ama, inanın hayat çok kısa ve zaman hepimiz için çalışıyor.
*******
Yaşayamadığım bir şeysin sen,
elinden tutup sokağa çıkamadığım
Barış Pirhasan
*******
Zulmün hükmü şimdiki zamana geçer.
******
Arkamıza dönüp bakmadan ne şimdi geldiğimiz yer tam olarak anlaşılabilir, ne yolun devamı için harita size yeterince yol gösterir.
Sumerolog Muazzez İlmiye Çığ, bu kitabında, Tevrat, İncil ve Kur'an'da geçen "İbrahim Peygamber" konusunu ele almaktadır. Yazar, konuyu arkeolojik buluntular, çiviyazılı kaynaklar ve Mısır-Kumran metinleri ışığında ve birbiriyle karşılaştırarak incelemektedir. Kitapta yanıt aranan sorulardan bazıları şunlardır:İbrahim Peygamber kimdir?Neden ve nasıl Yahudilerin, Hıristiyanların, sonra da Müslümanların atası olmuşturL? Kendisi, çocukları ve torunları hakkında Tevrat'tan önce ne gibi kaynaklar vardır? Sumerlilerle bir ilgileri var mıdır?...Muazzez İlmiye Çığ, bu önemli çalışmasında, "İbrahim Peygamber"in özellikle Sumerlilerle ve onların etkilemiş oldukları kültürlerle bağını incelemektedir.
KİTAP HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİM;
3 dinin de bahsettiği İbrahim peygamberin anlatıldığı bir kitap. Yahudilik, Hristiyanlık ve Müslümanlık dinlerinin bir şekilde Sümerler’le bağlantısı olduğunu gösteren bu kitap Tevrat’ta’ İncil’de ve Kuran’da bahsi geçen birçok olayın Sümer tabletlerinde de yazdığını aslında dinlerin bir şekilde daha önceki yaşamış olan kavimlerde, yaşan hikayeleri duyup tekrardan yazdığını anlatıyor.
KİTAPTAN ALINTILAR;
"Biliyorsun neden öğretmiyorsun?
Boş vakit geçirdin neye yaradı?"
Sümer atasözü
*******
Bütün araştırmacıların karşılıklı belgelere dayanarak, korkmadan, çekinmeden doğruyu ortaya çıkarmaları gerek, isteyen inancına devam eder. Gerçeği bilmek isteyenler de okur, araştırır. Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bulmaya çalışır.
********
Romalılara göre, Bap 4: 1-14'e göre, İbrahim sünnetsiz iken iman etmiş. Sünnet şeriat kabul ediliyor. İman şeriattan önce geldiği ve İbrahim de sünnetsiz iken iman ettiği için Hıristiyanlıkta sünnet kabul edilmemiş.
******
İbrahim hikayesinden önceki bölümlerde buluna evrenin, insanın yaratılışı, Havva'nın Adem'in kaburga kemiğinden var edilişi, cennetten kovulma, Habil-Kabil hikayesi, Tufan, tek dil konularının hepsi Sümer efsanelerine dayanmaktadır.
*******
Sümerlilerde Tanrıların bahçesi Dilmun. Tevrat'ta Tanrı'nın yeri Aden, her ikisinde de su yok. Tevrat'ta, yerden buğu çıkıp toprağı suluyor. Sümer'de de Güneş Tanrısı yerden su çıkarıyor.
Tevrat'ta, Tanrı, Aden'e meyve ağaçları ve yenmesi yasak olan ağacı dikiyor. Sümer'de de Yer Tanrıçası sulanan bahçede yenmesi yasak bitkiler yetiştiriyor.
Tevrat'ta bu bahçenin toprağından yaratılan Adam, onun kaburgasından meydana getirilen kadın, yılan tarafından verilen yasak meyveyi yedikleri için buradan kovuluyorlar.
Sümer'de de insan çamurdan yaratılıyor ve orada Tanrıların görüntüsünde yalnız Tanrılar bahçesindeki yasak bitkileri yiyen ve lanetlenen Tanrı, adı kaburganın hanımı olan bir Tanrıça, Tanrının kaburgasını iyi ediyor.
*******
İncinmişliği derin olanın, sükûtu da büyük oluyor.
*******
Aslında tek tanrı düşüncesine doğru ilk adımı Babilliler atmışlar. Kendilerinin var ettikleri Tanrı Marduk'a, Sümerlilerin 50 tanrısının adını vermişler. Bu da İslam'da Allah'a verilen 99 adla paralel görünüyor.
******
Bazı bilginlere göre İbrahim, İshak, Yakup hikâyeleri, bu addaki kabilelerin hikâyeleri. Bazılarına göre de şahısların hikâyeleri. Bunlar Homer'in Truva (Troia) savaşları hakkında yazdıkları gibi yüzyıllar boyunca destan şeklinde ağızdan ağıza gelerek en az 1500 yıl sonra yazıya geçmiştir. Bu süre içinde yeni olaylar, yeni gelenekler, efsaneler bunlara karıştırılmış, eklenmiştir.
******
Urfa dolaylarında Nevaliçeri ve Göbekli Tepe kazılarında, çanak çömlek yapımı bilmedikleri halde yerleşik düzene girip bir inanç düşüncesi geliştirmiş bir halkın İsa'dan 10bin yıl önce oturdukları kanıtlandı. Buna göre bu kadar erken çağda bu yörelerde bir inanç düşüncesinin oluşturulmuş olması, daha sonraki çağlarda buraların bir din merkezi haline gelmesine neden olmuş olabilir.
Eğer bir bardak suya, bir avuç dolusu tuz atarsanız, o su içilmez olur. Ama bir avuç tuzu bir nehre atarsanız, insanlar hala o sudan içip, yemek pişirebilirler. Nehir kocamandır, kabullenme ve dönüştürme yetisi vardır. Kalbimiz küçükse, anlayışımız ve merhametimiz limitlidir, ve bu bize acı verir. Diğer insanların eksiklerini kabullenemez ve değişmelerini bekleriz. Ancak kalbimiz büyüdüğünde, aynı şeylerden daha az acı çekeriz. Anlayışımız ve şevkatimiz bollaştıkça başkalarını daha çok kucaklamaya başlarız. Onları oldukları gibi kabullendiğimizde, onlara değişmeleri için bir fırsat tanımış oluruz.
Sevgimizi Beslemek
Mutluluğu ve sevgiyi besleme sanatını hepimiz öğrenebiliriz. Her şeyin yaşamak için besine ihtiyacı vardır; sevginin bile. Sevgimizi nasıl besleyeceğimizi bilemezsek solar gider. Mutluluğumuzu besleyip kollarken sevme becerimizide besleyip kollamış oluruz. Bu yüzden sevmek, mutluluğu besleme sanatını öğrenmekten geçer.
Sevginin Özünde Anlamak Vardır
Bir insanın acısını anlamak ona verebileceğimiz en güzel hediyedir. Anlamak sevginin öteki adıdır, anlamazsanız sevemezsiniz.
Gerçek Sevgiyi Tanımak
Gerçek sevgi bize güzellik, tazelik, dayanıklılık, özgürlük ve huzur verir. Gerçek sevgi kendi içinde, yaşadığımıza dair derin sevinci barındırır. Sevgiyle birlikte bunları hissetmiyorsak bu sevgi gerçek değildir.
Sevgimizin Özünde Saygı Yatar
Asyadaki geleneklerden biri eşinize, bir konuğunuza gösterdiğiniz gibi saygı göstermeniz gerektiğini söyler. Bu, sevdiğinizle uzun zamandır birlikte olsanız da değişmez. Karşınızdaki insan her zaman tam bir saygıyı hak eder.
Sevgimizin Özünde Saygı Yatar.
Sevgi Genişleyicidir
Bir ilişkinin başında sevginiz sadece sizi ve karşınızdaki insanı kapsıyor olabilir. Ama gerçek sevgiyi uygulayıp yaşadıkça baştaki o sevgi hepimizi içine alarak büyür. Büyümeyi bıraktığındaysa ölmeye başlar. Bir ağaç gibidir sevgi; ağaçta büyümeyi bıraktığında ölmeye başlamış demektir. Sevgimizi nasıl besleyeceğimizi ve onu büyütmeye nasıl devam edeceğimizi öğrenebiliriz.
Sevgi Organiktir
Sevgi yaşayan, nefes alan bir şeydir. Şu ya da bu şekilde büyümeye zorlamanınsa bir anlamı yoktur. İşe, öncelikle kendimize karşı nazik ve hoşgörülü olarak başlarsak, gerçek sevginin o sağlam, iyileştirici gücünün içimizde bir yerlerde olduğunu görürüz.
Dikkat Dağıtıcılar
Başkalarına karşı çoğu zaman gerçekten sevip anladığımızdan değil, çektiğimiz acıları unutmak için ilgi duyarız.
Gerçek Sevginin Dört Unsuru
Gerçek sevgi dört unsurdan meydana gelir: sevgi dolu bir iyilik, şefkat, sevinç ve ılımlılık. Sanskritçe de bunlara maitri, karuna, mudita ve upeksha denir. Sevginiz bu unsurları içeriyorsa iyileştirici ve dönüştürücü olacaktır ve içine kutsallık unsurunu da alacaktır. Gerçek Sevginin, her koşulda iyileştirip dönüştürmeye ve yaşamlarımıza derin anlamlar getirme gücü vardır.
Sevgi Dolu İyilik
Gerçek Sevginin ilk unsuru sevgi dolu iyiliktir. Bununsa özü mutluluk sunabilmektir. Başka birinin üzerine güneş gibi doğabilirsiniz, fakat mutluluğu kendiniz bulmadan başkasına sunamazsınız. Öyleyse kendinizi kabullenerek ve kendinizi sevip iyileştirmeyi öğrenerek içinizde bir yuva inşa edin. Kendi beslenmeniz için gerekli mutluluk ve sevinç anlarını yaratacak bir farkındalık geliştirin, işte o zaman karşinizdakilere de sunacak bir şeyiniz olur.
Şefkat
Gerçek Sevginin ikinci unsuru şefkattir. Şefkat hem kendi acılarınızı hem de başkalarınınkini anlama becerisidir. Kendi acınızı anlarsanız başkalarınında acılarını anlamasına yardım edebilirsiniz. Acıyı anlamak beraberinde şevkati ve iyileştirmeyi getirir. Farkındalığınızın üzerinde durup daha derine bakmayı ögrendiğinizde kendi acılarınızı dönüştürebilir, başkalarınında acılarını dönüştürmesine yardımcı olabilirsiniz.
Sevinç
Gerçek Sevginin üçüncü unsuru sevinç sunma becerisidir. Nasıl sevinç yaratacağınızı ögrendiğinizde bu sevinç hem sizi hem de başkalarını besler. Temiz hava gibi, baharda açan çiçekler gibi ya da masmavi gökyüzü gibi sizin varlığınız da bir lütufa dönüşür.
Ilımlılık
Gerçek Sevginin dördüncü unsuru da ılımlılıktır. Buna kapsayıcılık ve fark gözetmemek te dahildir. Derin bir ilişkide sizinle karşınızdaki arasında hiç bir engel kalmamıştır. Siz osunuz, o da sizdir. Sizin acınız onun acısıdır. Kendi acınızı anlamanız sevdiğinizin de daha az acı çekmesini sağlar. Acı ve mutluluk artık bireysellikten sıyrılmıştır. Sevdiğinizin başına gelen her şey sizin de başınıza geliyordur. Sizin başınıza gelen her şey de sevdiğinizin başına geliyordur.
Saygı ve Güven
Gerçek Sevginin geleneksel dört unsurunun yanında iki unsuru vardır ki onlar da saygı ve güvendir. Aslında diğer dört unsur bunları da içerir ama ayrıca değinmekte fayda vardır. Birini sevdiğinizde ona güvenmemiz de gerekir. Güven olmadığı bir sevgi henüz gerçek bir sevgi değildir. Fakat elbette ki güveni ve saygıyı önce kendi içinizde bulmak zorundasınız. İyilik ve şevkat dolu bir doğanız olduğuna güvenin. Siz evrenin parçasısınız; sizin hammaddeniz yıldızlardır. Sevdiğinize baktığınızda onun da yıldızlardan yapıldığını ve içinde sonsuzluğu barındırdığını görmelisiniz. Sevdiklerimize bu şekilde baktığımızda hissettiğimiz şey derin bir hürmettir. Gerçek sevgi kişinin kendine ve karşısindakine güven ve saygısı yoksa var olamaz.
Thich Nhat Hanh
(Resim netten alıntıdır)
"Sonuçta bu dünyadan geçip giderken geride sadece şu kalır: Toprağa bir ağaç mı diktin, yoksa oradan ağaç mı söktün? Hak mı yedin, hak mı dağıttın? Gönül mü kurdun, gönüller mi yıktın? Hayat bu kadar sade ve basittir.." ~ Buket Uzuner, Hava Hepinize güzel haftalar, hayırlı ramazanlar. Ben de değişik birşeyler yok, haftada 2 gün pazardayım ama bir hafta ara verdik gitmedik, bir gün hava durumuna aldandık, bilgisayar kötü gösterdi maşallah günlük güneşli bir hava oldu aksine. Diğer günde ramazanın ilk günü idi ağbim iş olmaz dedi gitmedik. Bir bu cumartesi gittik, bulgarlar çoğalmaya başladı pazarda. Allahtan hem pazartesi hem cumartesi sergi komşularımız bulgaristan kökenli satış konusunda hemen yardım ediyorlar. Edirne cuma pazarı çok pahalılanmış, burası daha uygunmuş fiyat konusunda. Vijdan ablam var başka sırada açıyor, o da bulgaristan kökenli fiyat verirken yüksek söyle diyor:)) 10 levaya buraya geliyorlar hemde zamanında bizleri sınır dışı ettiler diyor:)))
Cumartesi sergiyi topladık, hacı ağbi ile yükledik, arabaya binince dedim hacı ağbi şehrin üst kısmında yer alan mezarlık yolundaki ekmek fırınına gideceğiz, tamam dedi. Kavşakta sola döneceğiz yaya da geçmeye çalışıyor,
-Şişt gelme oğlum gelme diyor:)) sanki yaya duyacak.
Ben bastım kahkahayı korna yapsana diyeceğim, konuşamıyorum o derece kahkaha attım :)))
Buranın pidesi bizim mahallenin ordaki fırına göre daha güzel oluyor. Artık pazara gittiğimiz günlerde güzel pide alacağız, hem hacı ağbiye hem bize...
Yalnız trafikte çok yanlış bir uygulama var, araçlar akış halinde iken yaya geçidinde yaya varsa durup geçiş hakkı vermek gibi. Başımıza geldi geçide gelinceye kadar yaya aheste aheste yürürken karşıya geçemedi, frenli duruş yaptık neredeyse arkadaki bize vuracaktı. Geçenlerde böyle bir kazada duran araca arkadan gelen hızını kesemeyen motorsiklet öndeki araca çarpıyor, gencecik çocuk vefat ediyor. Bence yaya geçitleri yerine üst geçit olmalı transit yollarda.
Atiila Atasoy'u Handan hatırlattı bana babasının bir bestesi ile tüm gün onun şarkılarını dinledim diye bilirim.
Kütüphaneye yeni kitaplar gelmiş, zaten KOHA sistemine girilenleri takip ediyordum, oradan 150 kitap okumak üzere excel dosyasına notumu aldım. Baktım instagramdan müdüremiz de bana mesaj atmış kitap resimlerini atlamamam için. (resimlerden birini örnek koyuyorum, alınan tüm kitaplar bu şekilde resimlenip kullanıcıya kütüphane adresinden bilgi veriliyor.)
Elimdeki kitaplar bitmişti ayın 1 inde (nisan) iade etmem gerekirken hemen kitaplar ile soluğu kütüphanede aldım, yeni kitaplara kavuştum böylece.
Geçen gün evden çıktım fırına gittim, kapıdan girmeden önce ufaklığa babası bak diyor gökyüzünü gösteriyor, bunlar leylek diyor:)) bildirenden Allah razı olsun bende gökyüzüne baktım, eve gelince sitrin taşını kestim cüzdana koydum, ipi de cüce çiçek açmış erik ağacına astım. Martçenika dileğim yerine ulaşsın lütfen.
"Babam okulda hademeydi. Annem çamaşıra giderdi, onun bunun çamaşırına.. Önüne dağ gibi çamaşır yığarlardı, karşılığı bir lira.. Deterjan yok o zamanlar, küllü su vardı, küllü su elini parçalardı, akşam bir lirayla mutlu mutlu gelirdi. O yoksulluk içinde annemin üç çeşit yemeği vardı, etli bulgur, otlu bulgur, sütlü bulgur.. Etli bulgur dediğim, et yok, annem ekmeğin kabuğunu kuyruk yağında kızartırdı, bulgur içine dizerdi, Alllahhh, oldu sana etli bulgur, çatır çutur yerdik. Seyhan'ın kıyısından ebegümeci toplardım, otlu bulgur olurdu. Sütlü bulgur ise, aslında ayranlı bulgur, paramız bir kase yoğurda yeterdi, bir kase yoğurda bolca suyu karıştır, o ayranı yedi insanın yiyeceği bulgura karıştır, güya sütlü bulgur.. Ama dedim ya, sevgi öylesine çoktu ki evde, sevgi karnımızı doyuruyordu..
Muzaffer İzgü
"Topraktan yaratıldığınız için alçakgönüllü,
yıldızlardan yaratıldığınız için asil olun." -Sırp Atasözü-
2023 yılı hayali gitar çalan kanguru olarak yılın resmi seçilmiş.
Eşek çiğdemi açmış, neden eşek çiğdemi demeyin komşum adını öyle söyledi....
Özgürleşmek için yuvadan uçmak gerekirdi, özgür olmak içinse oraya dönebilme cesareti.
Amerikan edebiyatının en önemli isimlerinden, Nobel ve Pulitzer ödüllü Toni Morrison kölelik ve özgürlük mefhumlarını bu kez "aidiyet" ile ilişkilendirerek yorumluyor: İnsana yuva olan topraklar gün gelir bir hapishaneye dönüşürse, bu kuşatılmışlıktan kurtulmak adına her yol bir başka esarete sürüklenmek pahasına cazip görünebilir; kanlı bir savaşa girmek bile.
Zincirlerinden kurtulabilmek uğruna büyüdüğü toprakları terk edip Kore Savaşı'na katılan bir gencin, döneminin "Odisseus"unun köklerine dönüşünün hikâyesi Yuva, ilk kez Türkçede...
KİTAP HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİM;
Yazarın okuduğum ilk kitabı, konu ırkçılık üzerine idi. Şiddet, yoksulluk, geçim derdi, adaletsiz gibi pek çok konu bir aile üzerinden anlatılıyor.
KİTAPTAN ALINTILAR;
Eğer o kendine saygı duymuyorsa, bir başkası neden duysundu ki?
******
Hiçbir aşağılamanın ya da küçümsemenin seni sarsmasına, yolundan etmesine izin verme.
******
Ölüm kesindir, ama yaşamda onun kadar kesindir. Sorun, bunu önceden bilememenizdir.
******
Özgürsün. Seni senden başka hiçbir şey, hiç kimse kurtarmak zorunda değil. Kendi tarlanı ek.
******
Algılar değişir,Yaş büyüdükçe araziler küçülür.
******
İçinde bir yerde özgür birey yatıyor. Bul onu ve dünyaya bir iyilik yapmasını sağla.
******
Taşralı bir budaladan daha budalası yoktur.
*******
Acıyı uzaklaştırmak için uğraşmaya mecbur değiliz. Uzaklaşması yok olması gerekmiyor. Vermesi gereken acıyı vermeli.
18. yüzyıl Alman edebiyatının önde gelen isimlerinden Friedrich Schiller dramlarıyla Alman tiyatrosunun standart repertuvarında yer alır. Aynı zamanda bir öykücü de olduğu pek bilinmez.
Schiller, dramlarında olduğu gibi öykülerinde de sahicilik arayışına girer ve karakterlerinin psikolojik gelişimine odaklanır. Ceza ve yargı sistemi de dahil olmak üzere toplumsal meselelerin salt insanı göz ardı ettiğini düşünen Schiller, insan psikolojisine eğilir. Bu öykülerde ahlaki ikileme düşen, umutsuzluğa sürüklenen, suça itilen insanın açmazını yaşarız.
Ihlamurlar Altında Gezinti başlığı altında topladığımız bu küçük kitap, Schiller’in 1782-1792 yılları arasında kaleme aldığı öykülerini içeriyor.
KİTAP HAKKINDAKİ DÜŞÜNCEM;
5 öyküden oluşan kısa bir kitaptı. 72 sayfa olmasına rağmen okumak zaman alıyor, felsefi ve psikolojik öyküler mevcut.
KİTAPTAN ALINTILAR;
Öylesine yalın, aynı zamanda da öylesine karmaşıktır ki insan kalbi.
*******
Yaşamın bilinen acıları ile sonsuzluğun bilinmeyen korkuları arasında sıkışmış,yaşamayı da ölmeyi de aynı derecede beceremez.
******
Ölümden de korkmuyorum,ama bana korkunç gelen şey yaşamadan ölmek
******
Tiyatro eserleri ve romanlar, insan kalbinin en parlak taraflarını gözlerimizin önüne sererler.
*******
Kim bilir belki de ideal bir dünyadaki bu sahte varoluş, gerçek dünyadaki varoluşumuzun altını oymaktadır.
*******
Yargıçlar kanun kitabını açıp bakmışlardı, ama içlerinden birinin bile aklına davalının ruh haline bakmak gelmemişti.
*******
İnsanlık tarihi külliyatında akla ve kalbe en fazla ders veren bölüm, insanın yanılgılarının kaydedildiği yıllıklardır.