OKUDUM 17 SOLGUN KARANFİL

30 Nisan 2018

OKUDUM 17 SOLGUN KARANFİL

Arka Kapak Yazısı (Tanıtım Bülteninden)

Fikret onun solgun yüzüne bir öpücük kondurdu. “Sen hiç merak etme. Ölmek için değil, düşmanı ezmek için çıkıyoruz dağlara. Bir gün yanına sağ salim döndüğümde sana özgürlüğü getireceğim...”
Aferdita sözünü kesti. 
“Unutma aşkım,” dedi yeşil gözlerinden yanaklarına yaşlar süzülürken. 
“Her tercih bir vazgeçiştir. Ama vazgeçilen hep alacaklı kalır!”
O söğüt ağacının altında birbirlerine söz vermişlerdi kumrular gibi yuva kuracaklarına. Ama Naziler memleketlerini işgal edince gölge düştü mutluluklarına. Vatansız yaşanmazdı ki sevda! Bajgora Dağlarına doğru yollara düştü Fikret özgürlük uğruna... Kalbinde Aferdita’sı, aklında vatanıyla…

İncir Kuşları, Piruze gibi çok okunan kitapların yazarı Sinan Akyüz, yürek yakan son romanı Solgun Karanfil’le aşkı anlatırken bizi savaşla yüzleştiriyor ve soruyor: “Yaşanmışlıkları kaybetmek mi daha zor, yoksa hayalleri mi?”

"İnsanoğlu böyledir oğlum. Kendisine yaşama, savaşma umudu verilince daima gülümser."
*****
"Allah,yükseklerde de olsa görür.Onun gözü her yerde olanı görür.Kötüleri de,iyileri de gözler..."
*****
Oysa hayat bir okuldan ibarettir. Egitim her zaman düşmana karşı bir silah gibidir.
*****
"Hiçbir savaş,hiçbir zulüm sonsuza dek sürmez"
*****
“Meğerse insan bir soluktan ibaretmiş. Hatta en güçlü çağında bile. Boş yere çırpınır, mal biriktirir, kime kalacağını bilmeden.”
*****
"Unutma,çocuk bağ gibidir.Bir bağ nasıl ki bakım ister,çocuk da eğitim ister.Çünkü eğitim kutsaldır..."

17. HAFTA

29 Nisan 2018

17. HAFTA

Bu ara bloğu bayağı bir boşladım, havalar ısındı kendimi saldım. Bahar temizliğindeyim. Bir taraftan da bahçe işleri...
Sobayı çıkardık, tüller güneşlikler, halılar vs yıkandı..
Şehrimize yeni bir alışveriş merkezi açıldı. En çok istediğim şey DR. gelmesi idi ama olmadı yine başka bahara kaldı umutlarım. Kitapları yine internetten ya da sipariş sistemi ile alacağım. Tek güzel yeri alışveriş merkezinin Alaçatı muhallebicisi...  İzmir kumru gelmiş sevindim burası açılınca. Doğru dürüst bir mekana daha sahip olduk. Sinema güzeldi PİNK sinemaları imiş, koltuklar muhteşem rahattı.



Vakit buldukça kitap okuyorum. ASLI ERDOĞAN / HAYATIN SESSİZLİĞİ Kitabını yarım bırakmak zorunda kaldım, sarmadı beni.

17. Hafta sorusu: KENDİNİZLE İLGİLİ SEVDİĞİNİZ ŞEYLER NEDİR?
- Dost canlısıyım, yeni arkadaşlıklara açığım. 
- Hediye vermeyi çok severim
- Empati, yani kendimi karşımdaki insanın yerine koyup düşünüp hareket etme kabiliyetim oldukça geniştir.
- Karşımdaki insanla ters düştüğümde onu kırmamak adına bazen alttan alırım.
-Anneme çok düşkünüm.
- Bahçeye ve çiçeklerin bakımlarına oldukça elim yatkın.
- Kilolu olmama rağmen pek dert etmem. Hatta kendimle dalga geçerim.

daha ne yazacağım aklıma pek bir şey gelmedi.


Sinan AKYÜZ / Solgun Karanfil kitabından.


OKUDUM 16 RUMELİDE HAZAN MEVSİMİ

OKUDUM 16 RUMELİDE HAZAN MEVSİMİ


Mehmet Necati Demircan, “Rumeli’de Hazan Mevsimi”ni, dedesinden dinlediği savaş öykülerinden yola çıkarak kaleme almış.

Balkan savaşlarında Bulgarların eline esir düşen dede Ahmet Demircan’ın, yaşadığı acıları, şahit olduğu olayları ağlayarak anlatması, torun Mehmet Demircan’ı daha çocuk yaşlarda etkilemeye başlamış. 
Dedesinin yaşadığı olayların tarihin sayfalarında kaybolup gitmesine gönlü razı olmamış, karanlıkta kalan sayfalara ışık tutmayı kendisine borç bilmiş. Demircan, yaşayan tarih olan dedesinin anlattıklarından aldığı notları biriktirmiş, zamanı geldiğinde iki yılı aşan süren araştırma ve incelemeden sonra yazma süreci başlamış. 

       “…Yüz yıl önce yaşanmış hazin bir dönem anlatılıyor bu romanda. Balkan Savaşı’nın hüzünlü hatıralarını dedelerimizden dinleyerek büyümüş bir nesiliz.       Bu romanda Rumeli’de yüzyıllarca Osmanlı idaresinde, Osmanlı coğrafyasının en güzel topraklarında kardeşçe yaşayan halkların Osmanlıya karşı nasıl kışkırtıldığı, nasıl silahlandırıldığı ve Rumeli’nin kaynayan bir kazana dönüştürüldüğü anlatılmaktadır… (Arka kapak yazısından.)”


İNSANLAR DOĞRULARI İŞLERİNE YARAMADAN GÖREMEZLER

21 Nisan 2018

İNSANLAR DOĞRULARI İŞLERİNE YARAMADAN GÖREMEZLER

Uyku çiçekleri diğer bir adı ile yabani yonca, çiçeklikleri kapladı resmen.
Hayat her zamanki gibi devam ediyor. Tek farklılık havaların iyileşmesi ve bahçe işlerinin çoğalması. Asma yaprakları çıktı sulanmak ister, ceviz sulanmak ister, nane sulanmak ister, cücükleyen soğanlar ekildi. Bahçe kazılıyor sebze ekimine hazır hale getiriliyor. Film izlemedim bir süredir. Bu arada saç derimde egzama başlamış onun tedavisini olmaya başladım. Sıkıntı ve stres yapıyormuş bu olayı ben ilk başta kepeklenme sandım, kepek şampuanları kullandım kesilmedi yok olmadılar. Sonra kuaförde dip boya yaparken burcu dedi abla bunlar egzama galiba diye soluğu doktorda aldık, egzama imiş. Hap ve şampuan tedavisine başladık.
İhşallah iyileşir yayılmaz. Doktor önleyebiliriz ama tekrar olmayacağı konusunda garanti veremiyorum dedi. Bu arada ben pinpirikli Egzama lafını duyunca her tarafım kaşınmaya başladı:)))))))



Bunlar anneme hediye aldığım asya laleleri fideleri idi açtılar. Yıllar önce birinden fide istemiştim bunlardan vermemişti. Bende bu sene Migrosta görünce hemen aldım. 


Kahve eşliğinde parkta veya bahçede kitap okumalara devam...


Beyazı, lilası ile mis gibi kokan leylaklar açtı.


Yeni okumaya başladığım kitap...


NOT: Başlık Vedat TÜRKALİ Tek kişilik ölüm kitabından.

16. HAFTA

20 Nisan 2018

16. HAFTA

Daha az yapsam dediğiniz 5 şey
  • Daha az tatlı yemek
  • Daha az nete takılmak
  • Daha az uyumak
  • Daha az hareketsiz kalmak
  • Daha az konuşmak...

OKUDUM 15 BEYOĞLUNUN EN GÜZEL AĞBİSİ

OKUDUM 15 BEYOĞLUNUN EN GÜZEL AĞBİSİ


Beyoğlu'nun En Güzel Abisi Ahmet Ümit
Okudum  8,0/10  (1.203 Oy) ·  4.024 okunma  ·  1.068 beğeni  ·  14.775 gösterim
Yılbaşı gecesi işlenen bir cinayet... Tarlabaşı'nın arka sokaklarında bulunan bir erkek cesedi. Öldürülmüş erkeklerin en yakışıklısı, belki de en kötüsü. Karanlık sırların ortaya çıkardığı utanç verici bir gerçek. Gururlarının kurbanı olmuş erkekler, onların hayatlarını yaşamak zorunda olan kadınlar. Bu cinayetler yatağında, bu kötülükler bahçesinde, bu insan eti satılan can pazarında masumiyetini korumaya çalışan bir adam. Bir zamanlar İstanbul'un en gözde yeri olan Beyoğlu'nun hazin hikâyesi. 

Karanlık... Soğuk havayla iyice ağırlaşan bir karanlık. Uzaklardan şarkılar geliyor kulağına, neşeli kadın çığlıkları, ayarını yitirmiş sarhoş naraları, biri küfrediyor belki ana avrat, belki ağlıyor biri hıçkıra hıçkıra, belki biri sessizce ölüyor bu gürültünün, bu hengâmenin ortasında. Umurunda değil. Hepsinden sıyrılmış, sadece öfke... 

Nereye gittiğini bilmeden yürüyor, nefret tarafından kuşatılmış olarak. Kıskançlık denen o canavar, çelikten pençesine almış yüreğini, habire sıkıyor. "Kadınlar," diyor bir ses zihninin derinliklerinden... "Kadınlar, onlarla oynayamazsın... Oynadığını zannedersin ama bir de bakmışsın, asıl oyuncak sen olmuşsun." Hayatına giren kadınların yüzleri beliriyor sokağın zemininde. Birer birer düşüyor görüntüleri ayaklarının dibine. Hepsinin boynu bükük, hepsinin gözlerinde keder. Hepsi üzgün... Aldırmıyor, bir su birikintisiymiş gibi basıp geçiyor üzerlerinden ama yeniden düşüyor görüntüler zemine. "Kadınlar," diyor o ses yine, "Kadınlardan asla kurtulamazsın, hayaletleri hayatın boyunca seni takip eder."


"Aşk nedir, Başkomiserim?"
"Bilmiyorum ki... Sevip de kavuşamamaktır, isteyip de alamamaktır, ne bileyim. Bir insanı yanında istemektir... Ama herkesin kendine göre bir aşk tarifi var."
*****
"Kadınlar," diyor bir ses zihninin derinliklerinden. "Kadınlar, onlarla oynayamazsın .. Oynadığını zannedersin.. 
"Kadinlar," diyor o ses yine. " Kadınlardan asla kurtulamazsın , hayaletleri hayatin boyunca seni takip eder."
*****
"Şiddeti kullanarak ideal bir toplum yaratamazsın. Çünkü kullandığın yöntem, kendine benzetir seni."
*****
"Paran varsa her şeyi satın alabilirsin, elbette en başta da insanları. Doktorları, hakimleri, savcıları, polisleri, yanlış anlamayın herkesi. Bu ülkenin sorunu ahlaksızlık, şeref yoksunluğu, onur kaybı..."
*****
Ama insanın söz geçiremediği duygular vardır, engelleyemediğimiz düşünceler. Nezaket başkadır, insanın içinden geçenler başka.
*****

YALNIZLIK, TİRYAKİSİNDEN BAŞKASINA YARAMAZ

12 Nisan 2018

YALNIZLIK, TİRYAKİSİNDEN BAŞKASINA YARAMAZ

İşte baharı ve yazı sevmemin en güzel tarafı bunlar, her yer rengarenk çiçek oluyor. Bahçeyi yavaş yavaş düzene sokuyoruz. Diğer taraftan bahar temizliği yapıyoruz. Sobalar kalktı, yerine temizlik işi geldi. Tüller, perdeler vs yıkanıp yerine takılıyor.  Bu gün camları sildim, yarın sabah kapıları sileceğim. Bu arada yürüyüş yapıyoruz. Günde 1:30 dakika yürüyoruz. 10.000 veya 11.000 adım atıyoruz. Altıgen hırkamı hala örmeye devam ediyorum.



Yürüyüşte çektiğim bir resim...


Okuduğum kitap.....



15. HAFTA

11 Nisan 2018

15. HAFTA


Şu an üzerinizde ne var?
Ne olabilir ki:)) siyah eşofman, üstü çizgili tshirt....

OKUDUM 14 İĞNE OYASI

08 Nisan 2018

OKUDUM 14 İĞNE OYASI


Serra Menekay; “Aluşta’dan Esen Yeller” ve Kuşbakışı”ndan sonra yeni bir roman ile okuyucularıyla buluşuyor… “İğne Oyası, Bir 12 Eylül Romanı”

Serra Menekay yeni romanını şöyle tanıtıyor okuyucularına;

“…12 Eylül’e giden o süreçte ülkemiz tam bir iğne oyası titizliğiyle işlendi. Aynı iğne oyası gibi düğümler ata ata, tek tek, ince ince işlediler bizi. Atılan her birim düğüm ülkenin geleceğe çıkan yollarını tıkamayı, kendi kaderini belirleyecek aydın nesillerin önünü kapamayı ve geleceği geriye dönüşsüz biçimde değiştirmeyi amaçlıyordu. Biz de izin verdik oramıza buramıza iğnelerin batmasına. Ne kaldı geriye? Ne uğruna savaştığını bilmeden harcanmış gencecik hayatlar, bitmeyen bir yas, temellerinden sallanmış bir ülke ve bu ülkenin tarihinden sökülemeyen, üzerinden bir türlü temizlenemeyen 12 Eylül adında kara bir leke.”

İğne Oyası, cahil bir köylü kadını olan Dürdane ile 12 Eylül’e giden süreci “çekirdekten solcu” olarak yaşayan üniversite öğrencisi Mehmet’in sıra dışı şekilde birleşen hayatlarının sürükleyici öyküsü…

Serra Menekay yine ustalıklı kurgusu ve akıcı diliyle Dürdane ve Mehmet’in dertlerinin penceresinden ülkemizin karanlık bir dönemine ışık tutuyor.
(Tanıtım Bülteninden)


14. HAFTA

14. HAFTA



CANLI AKILDA KALAN BİR RÜYANIZI PAYLAŞIN.

Cumartesi gecesi beyaz spor ayakkabılarımı çaldırdım. Ertesi gün amcamın ölüm haberini aldık.

İÇİ DOLDURULMAMIŞ CÜMLELERLE KENDİ KENDİME KONUŞUYORUM.

İÇİ DOLDURULMAMIŞ CÜMLELERLE KENDİ KENDİME KONUŞUYORUM.

Herkese merhabalar, biraz ara verdik tekrar geldik.
İzmir'e günübirlikte olsa cenazeye gittik. Gideceğimiz gün bir güzel dolandırıldık. Ağbim terminale gidip biletleri alacaktı evde yoktu. Bahçede biri seslendi, teyze çocuğuna para getirdim diye. 
( bizimkiler pazarcı, arkadaşları ile aralarında para alışverişleri olur) 
Anneme sen bana 300 getir para üstü,  ben sana bin tl vereceğim demiş. Bizimki de oğlan yola çıkacak birinden para alacağı vardı da onu getirdi zannedip 200 tl vermiş, ben ne parası derken mutfak kapısına gittiğimde el çabukluğu ile ( buna tırnakçılık deniyormuş) 200 tl yi şu düğünlerde dağıtılan 100 tl ler ile değiştirmiş. Ben yanına gittiğimde fayans işi için para istemiş ağbiniz onu getirdim dedi. Ben de yanlış adres benim ağbim değil dedim gönderdim. Adam gitti birde  baktım paralar sahte, peşinden koştum nafile sokakta yoktu. Polise haber verdik, geldiler oradan da bir sonuç çıkmadı.
Birde yolculukta nerde ise ölüyorduk. Koru dağında kaza yaptık. Allaha şükür otobüs harici kimseye bir şey olmadı. ( ölen kişi sevdiklerini de yanına alırmışya. Ağbimi severdi belki de, beni zannetmem sevsin)
Cenaze defninden sonra gece hemen döndük. zaten hiçbir zaman kaldığımızı da hatırlamam. Bir kuzenin düğünü hariç hep düğün ertesi gün dönmüşüzdür. Fazla misafirlik bıktırır derler.

Yukarıdaki çiçek bahçeden çiğdem...


Ot dergisinden


Kütüphaneden aldığım kitaplar...



BİR SÜRE YOKUM

01 Nisan 2018


İZMİR 'deki  amcamın vefatı dolayısı ile oraya gidiyorum, bir süre yokum. ALLAH taksiratını affetsin.