HAYAT SENİ GÜÇLÜ KILIYOR

31 Ağustos 2022

HAYAT SENİ GÜÇLÜ KILIYOR

 

 
BEN HİÇ ARKAYA BAKMAM

Çok teşekkür ederim herkese, her şeye, ama hayat devam ediyor.
Bir yolculuk ve ben de onun içinde gidiyorum, ne zaman biter bilmiyorum, ama ben gitme haline, yolculuk haline çok inanıyorum.
"Böyle iyi, burada kalalım" demek istemiyorum hiç bir zaman.
Bir tanecik hayatımız var, o yolculuğa dahil olmak istiyorum.
Eski fotoğraf bakmaktan nefret ederim, video kayıtlarından hoşlanmam.
Benim tutmam gereken iyi şeylerin hepsi aklımda, aklım giderse o da gider, yapacak bir şey yok.
Bir şeyleri saklamak, bir şey bırakmak ondan hiç hoşlanmıyorum.
Hatta isterim ki, yaptığım resimler bile bir gün kendini yavaş-yavaş yok etsin.
Ben yaprak gibi olmak istiyorum hayatta.
Nasıl önce onun yeşiline vuruluyoruz, sonra koyulaşıyor, damarları çıkıyor, şekil değiştiriyor, sonra pat diye olağanüstü bir renkle yere düşüyor ve toprağa karışıyor.
Ben de o sirkülasyonda, o doğallıkta ilerlemek istiyorum.
 
ZERRİN TEKİNDOR
 

 
Hepinize hafta ortasından merhaba. Akşamları bol bol gökgürültüsü ve şimşek ile geçiyor...
 
Lüleburgaz sayfasından bir görüntü ;
 
 
Yağmur bir kaç dakika çiseliyor, o kadar...
Aslında bu basık sıcak havaya kuvvetli bir yağış gerekiyor.
Arkamızda inşaat halen devam ediyor, 2. katı çıktılar bile...
 

Bu geçen hafta olan düğünden bir görüntü, mahallenin bu yaz ilk ve son düğünü idi. Bir daha böyle düğün olurmu bilmem, çünkü önümüzdeki bu boş arazide müteahhite verildi. Düğün süslemesi arkadaşım Güldal'ın çiçekçi dükkanına ait.
 

Bu da giydikleri kıyafetler, pembe şalvar, beyaz gömlek yada bluz, önünde de fıta vardır. Bu Bizim karşı komşu Fatma'nın kıyafeti, kendisi doğuştan engelli bir kardeşimiz, yüzümü çekme dedi, çekmedim bende. Fıtayı annesi bir başkasına ördürmüş. Boncuk süslemelerini ben yaptım, biraz hava verdik fıtaya. Bu kıyafeti Trakyanın Bulgaristan sınırına yakın köylerden gelenler kullanıyor ki, o kısma Balkan diyoruz. Bu kiyafeti kına yakarken ve ahret çiçeği alırken giyerler. Ahret nedir diye sorarsanız yaşıt durumdaki kızlar ahret olurlar, arkadaşlıkta birbirlerinin her konuda yardımına koşarlar. Düğün zamanı evlenen kişiye ahreti hazır çiçek alır yada ağaç dallarını vs süslerler. Aşağıdaki netten bir örnek...
 
 
Düğün evinden gelin yada damat ve arkadaşları ki bunlarada sağdıç denir, davul zurna eşliğinde oynaya oynaya ahretinin evine giderler ve bu çiçeği alırlar, yine oynaya oynaya düğün evine geri dönerler.
 
 
Kalp kalbe karşı çiçeğim açıyor....
 

Sabah yürüyüşünde rastladığım güzelliklerden biri...
 

 
Zeytinağacı ve mezarlık isimli iki diziyi izledim, siz benden önce izlediğiniz için pek bir açıklama yapmıyorum. 



Azimle rejime devam ediyorum, yolum daha çok uzunnnnnnn:))
Bugün diyetisyende idim tam tamına 17.05.2022 den bu yana 20 kilo verdim ki bu 4 beden değişmek demek. Bir ayda 6.5 kilo verdim.  Bugün ödül günümdü, istediğin bir tatlıyı yiyebilirsin dedi, bende suspangleden yana kullandım tercihimi, ama beyaz kremasını yemedim.
 
Yarın veya öbür gün kırmızı kapya biber ve patlıcam közleyeceğiz tüm gün ateş karşısında olacağım.

 
Ağustos ayında okuduğum kitaplarım...


Sahaftan edindiğim kitaplar. Geçen gün 1000 kitapta okumadığım kitapları kütüphanem kısmına kayıt ettim. Görünen kitaplarımı girdim okuyacağım 275 kitap var ki, bunun haricindede bir o kadar daha vardır 2 dolap dolu kapaklarını açmadım, kitap almayım diyorum ama dayanamıyorum, birde kütüphaneden alıp okuduklarım da hariç yani.....
 
GEÇEN HAFTA DİNLEDİKLERİM;
 
ELİF BUSE DOĞAN "UZAYLILARA İNANMAK NORMAL DEĞİLDİR!

https://www.youtube.com/watch?v=MNCynk_qRzk

RADYO TİYATROSU PODCAST (SPOTİFY)

Amatör hafiye
Cinayet enri
Hırsız
Korku
Tenis kortu
Cadde de iki adam
 
Hepinize güzel günler diliyorum...
 
 


 


AĞAÇ EV SOHBETLERİ # 158

30 Ağustos 2022

AĞAÇ EV SOHBETLERİ # 158

 

 
Sevgili  DEEPTONE tarafından organize edilen Ağaç Ev Sohbetleri etkinliğinin bu bölümüne bende katılayım istedim. Bu haftanın konusu sevgili Taha Akkurt'tan geliyor:

"Çocukluğunuza dair neler hatırlıyorsunuz? Nasıl çocuktunuz?" 

Hatırlaya bildiklerimi yazayım, bakalım neler çıkacak ortaya.
197.. doğumluyum diyeyim yaşım çıksın ortaya:))) 40 günlük bebekken İzmir' e taşınmışız. Orada benimde soyadını taşıdığım babamın 2 ağbisi var. Kendilerinin kemeraltında dükkanları var. Bu kişilerden birinin hanımı bizi İzmir'de istememiş. Ne getirdiniz bunları, bunlar sizi göçertecek diyormuş hep eşine bunu da annemin yanında söylüyormuş ( kendileri çokkkkkkkkkkkk varlıklı olup bir ağbisinin 2 fabrikası olduğunu biliyoruz.) Neyse annem dayanamamış bu işkenceye babamı ayartmış, bir gece gizlice kamyona eşyaları yüklemişler, tekrar doğduğum şehre gelmişler ve şu anki evimizi yapmaya başlamışlar. 
Arsayı İzmir'e göçmeden almışlar. Ben 1,5 yaşında imişim annem evin inşaatında ustalarla çalışıyormuş, tuğla taşıyor, harç karıyormuş. Beni evsahibimize bırakıyormuş, acıkıp ağlamaya başlarsam inşaata getiyormuş ev sahibi, ustalarda anneme bırak işi kızı doyur diyorlarmış, oburluğum oradan geliyor yani:))

 
Annem akşamları çevre evlerin kuyularından fıçılara su taşıyormuş, başka bir komşu selminaz hanımın kızları hayvanları otlatmaya çıktıklarında fıçılarıda deviriyorlarmış. Annem ertesi sabah gelip durumu gördüğünde, hem ağlar hemde tekrar su taşırmış. Bu yüzen selminaz hanım ve kızlarını sevmeyiz.
Çevremiz boş tarlalık, buğday var, ayçiçeği var. Buğday tarlasında biçerdöver buğdayı biçer, ben elimde teneke ile arkasında dolaşırdım, tavuklara düşen başakları toplar yem yapardık, daha sonra romanlar tavuklarımızı çalınca bu işi bıraktım. Bu sefer gündöndü tarlasına gözümü diktim, biçerdöver yine biçiyor gündöndüyü ben gene arkada, ufak çekirdek dolu kafa peşindeyim. Sonra da sopalarını iple sırtımıza bağlayıp eve getirip, ya araba yada bahçe duvarı yapma derdindeyiz:)))  sizin hiç gündendi sopasından arabanız oldu mu?
 

Bebekken çok ağlarmışım, bir gün yoldan geçen yaşlı roman bir teyze anneme getir o kızanı bana, bir makarada ip getir demiş. Annem beni ve ipi vermiş, teyze benim sırtımı açmış, dizine yatırmış, ipi sırtımda gezdirmiş.( bayanlar kuaförde kaş alma olayında bu işlemi görmüşlerdir.) Bu işlemden sonra benim ağlamalarım kesilmiş. 
 
Hasta oluyordum çok, özellikle bademciklerim çok şişerdi. ( yüksekokulda iken yağmurda ıslanıp, komaya girmiştim evde, 2 gün kendime gelmemişim, arkadaşlar çok korkmuşlar) Babam rahmetli beni sırtına aldığı gibi Doktor Behzat amcaya veya Fikri amcaya götürürdü. Onlardan çok iğne yediğimi hatırlarım. 
Bronşit hastası idim, İsviçreden dayım bu hastalıkla ilgili bir iğne getirmiş, o iğneyi olduktan sonra daha çok kilo almaya başlamışım. 
 

Eski ev sahibimizin ( bulgaristan göçmeni idi, bu insanların ve evlerin kendine has bir kokuları olur) akıtmalarını çok severdim.
 
Birde sobanın üstünde, fırın tepsisinde pirinçli bir börek yapardı, muhteşemdi. yine oburluğum tuttu:)))

 Onun evine gittiğimizde evin fazla ışık almamasından dolayı devamlı uykum gelir, uyurdum. Annem eve dönsede beni götürmezdi, ne zaman uyanırsam kendim eve o zaman dönerdim. 
 
 
Yollarımız çamur içinde idi. Arka taraflarda bir yerlerde dere vardı. Yağmurlardan taşar, bahçeleri evleri su basardı. 
Sokak çeşmeleri vardı, suyunu alırdın, kilimlerini orada yıkardın.
 
 
Bu tezgah varya bu tezgah beni çok uyutmuştur, bir komşumuzun kullandığı araçtı, sesi ninni gibi gelirdi. Kilim dokurdu, kendisine gittiğimizde bana şekerli ekmek verirdi, hem yer hemde uyuklamaya başlardım. Kimi zaman bu tezgah için uzun yolda ipleri sarardı, atkı ve çözgüydü galiba isimleri. Kendi evinin önünden taaaaaaaaaaaaaa şerife ablaların evine ( kendi evi ile birlikte 8 ev yan yana hesap edin) kadar, rahmetli Emine abla gider gelir ip çekerdi. O iplerin sarıldığı silindire ipleri sarmaya başlamadan önce ipler birbirine karışmasın diye iplerin son noktasına, iplerin üstüne bir çamaşır leğeni koyar, içine bir biriket yerleştirir, kendi evinin oraya gider, ipleri silindire sarmaya başlardı, en sevdiğim şey briketin üstüne oturmak, emine abla ipi çektikçe leğenle seyahat etmekti. 
 
Bu karlı havadaki versiyonu oluyor:)))
 
Kız çocuk fazla yoktu, hep erkek yaşıtlarım vardı, pek fazla takılmazdım onlarla. Sağolsunlar pek rahat ettirmezlerdi insanı, ya saç çekecek, ya itecek:))

 Önümüz boş arsa orda oynardım. Karnım acıktımı yolu geçip eve gelmek zor gelirdi, hemen rahmetli Fatma neneye bağırırdım;
- Nene karnım acıktı, bana şırlan yağ ile üstüne kokulu tozlu ekmek ver derdim. 
Rahmetli hazırlar verirdi. Kokulu toz her zaman bulunan birşey değildi, ( şimdi pazarda satılıyor, ağbimde müptelası oldu) taaaaa balkanlardan köyden gelirdi.
 

Hafta sonları mutlaka leğende banyo olayı vardı, kış günleri peçkada su ısınır, leğende banyo yaptırırdı annem bana.
 
Peçka sobada pişen yemeğin, korda pişen sucuğun, patatesin, böreğin tadı hiçbir şeyde olmazdı.
 
 
Kilimci Emine ablanın yanında bir müteahhit otururdu, mahallede tv onda vardı. Salonun perdesini sonuna kadar çekerdi, bende bahçe duvarına tırmanır Tv izlerdim. Böyle bir gün izlerken, ağbimin sesi geldi;
-Özlemmmmmmmmm
baktım at arabasında ağbim, babam, birde ne göreyim uzun bir tv anteni :))
 
Televizyon almış babam:))) atladım at arabasına eve kadar bende gittim. Tv kuruldu tahmin ederseniz ki yüksek yere konuldu:)) çocuklar karıştırmasın bozulmasın:))
74 Kıbrıs barış harekatında ben çift kişilik somyada uyurken, ayak ucumda Mişon Hasan ağbinin, Ali dedemin Tv izlediklerini gayet iyi hatırlıyorum.
 
Ali dede demişken kızı rahmetli Fatma abla geldi aklıma, annem hamama filan giderken, beni ona bırakırdı, bez mendilden bebekler yapardı benimle oynardı. Asla güzel bebeklerim olmadı, babamın sattığı plastik folklorik bebek ile oynarken ben, İsviçreden bize gelip ilkokulu bizde okuyan Sevginin (dayımın kızının) ağlayan bebekleri vardı ve bana asla oynamam için asla vermezdi. Çok kıskançtı, Kendisine yılbaşında büyük bir koli gelirdi İsviçreden babasından, içinde çeşit çeşit çikolatalar, boya kalemleri, boya kitapları ki 70 li yıllarda boyama kitabı diye birşey hatırlamıyorum ben, bebekler gelirken bana sadece 2 paket çikolata gelirdi. Boya kalemlerindeki renkler asla Türkiye'de yok, iyi hatırlıyorum babamdan isterdim, o da pazarlarda boya kalemi falan satardı. Faber castel marka;
-Olsa ben kızıma İstanbula mala gittiğimde almazmıyım derdi, ama yoktu Türkiye'de. Çikolata bile İstanbuldan alırdı bana annem parça parça verirdi. Yirmili yaşlarda arkadaşlarım gerçek bebek sahibi iken, ben lahana bebek peşindeydim:)) bebek koleksiyonu yaptım.
 
Panayırlar olurdu, babamda giderdi 3 gün panayırda kalırlardı. Bizde günübirlik giderdik, ben serginin altında yatakta yatmasını çok severdim. Tabii oburluğum üzerine kuzu çevirme yemek isterdim, rahmetli babam kelle alır gelirdi, kelle yerdik. Bazen önüme ufak bir sandık koyar, üstüne defter, kalem, kuru boya kalemi, suluboya koyar, hadi sat. Utanır sıkılır bağıramazdım, Babam müşteri gelip benim önümdekilerden sergiden almak isterse, git kızdan al derdi ki,  satış yapayım sevineyim diye. Kalıcam diye tutturursam beni daimi müşterilerine emanet eder, onların evine gönderirdi. Onlarda Pomak ( yunanistan göçmeni) idiler, pomakça konuşurlar ben öylece bakardım onlara:)))

Köye az gittim, çünkü dayım kız kardeşlerini eşlerini ve çocuklarını köye istemezdi, mal almayamı geldiniz derdi. Gülerek giderdi annem, ağlayarak gelirdi.
Bir gün yaz tatilinde nenem götürdü köye beni, onu dayım dövdü, bembeyaz saçlarının kan içinde kaldığını hatırlarım. Niçin beni getirmiş. Nenem kendini ve beni mutfağa kilitlemişti. Gitmedik bizde bir daha, yalnız nenem, yine bizde öldü, her tarafı dayaktan mordu geldiğinde ( döve döve elinden mallarını ve paralarını aldılar hep). Bir gece kaldı, ertesi sabah öldü. Annem polise haber verelim dedi, babam Allah havale et, ölüye işlem yaparlar günah dedi. Öyle yaptı annemde Allah'a havale etti. İflah olmadılar....
Köyden hatırladığım tek olay, nenem tavuk kümesinde tavuklara rahat vermeyen baykuş buldumu çuvala koyar vura vura öldürürdü. Bir inek doğum yapacaksa bunun buzağısı sizin kızanım derdi, ama asla bizim olmazdı, dayım ve çocukları her şey bizim derdiler.

Sokak kapıları demirden değil tahtadandı, annemin kurduğu salıncakta sallanırken düşüp kolumu kırdığımı hatırlıyorum. Alçıda durdu bir süre...
 
Bu arabada da çok gezmişimdir, roman hammal bir amcamız vardı Kerim isminde. Babamın mallarını almaya gelsin, kolileri buna yükler, bana da atla Özlem köşeye kadar senide götüreyim derdi. Çocukluğumun en lüks seyahat aracı idi:))
Romanlar şimdiki gibi insanlara fazla rahatsızlık vermiyorlardı. Babam İstanbul'a mala giderken otobüs devrilmiş Çatalcada. Babamın eve getirildiği duyan yukarıdan bir kaç roman tanıdığımız bizim eve koştular. Kimi, zeytin dövdü, kimi kasaba koştu et mi derimi ne aldılar. Babamı sardılar, sarmaladılar eziklerini, çürüklerini iyileştirdiler.
 
 Sonra Uzun adam diye bir efsane vardı buralarda bir zaman. Uzun boylu birisi, ayaklarının altında yay olduğu söyleniyordu. Bir zıplıyormuş ikinci kata filan ulaşıyormuş diye anlatılırdı. İnsanlar çok rahatsızdı o yıllarda, emniyette peşinde idi. Bir hafta sonu babam mala İstanbul''a gitti. Öyle hemen de dönemiyorsun o yıllarda bir gece kalıyorsun. O gece yarısı bizim kapımız çalındı, Roman bir aile vardı yukarıdan, onun oğlu. Kapıya nasıl vuruyor parçalayacak. Anneme sesleniyor beni içeri al, uzun adam peşimde diye. Annemde açtı kapıyı aldı onu içeri, hepimiz bir odaya toplandık, ışıklar kapalı, korkuyoruz. Birinin el feneri ile odalara ışık tuttuğunu gayet iyi hatırlıyorum. Sabaha kadar korkudan uyumadık o gece...
 
Yaz tatillerim İstanbul'da geçerdi ya Kavacıkta idim, ya ümraniyede idim, ya da küçükçekmecede idim. Kavacıkta isem, bol bol büyük yuvarlak güneş gözlükleri takan, boğazlarında fular olan amca kızlarının fotoromanlarını okumaya bayılırdım, birde amcamın ayakkabı tamir dükkanının yapıştırıcı kokusuna. Yandaki boş arazide bir tek ağaç vardı, onun altında oturur boğazı izlerdim. Bahsettiğim yerde şu an ikinci köprünün ayaklarından biri var. 
Ümraniye de isem mutlaka Şileye ptt kampına giderdik. Eniştem posta dağıtıcısı idi Moda'da. O kampa ilk gittiğimde sırtımın güneşlenmekten su topladığını bilirim. Rahmetli teyzem eve dönünce sırtıma yoğurt sürerek tedavi etmişti beni.
Küçükcekmece de isem hergün tren seyahti var demekti.  Amcamın tahtakalede dükkanı vardı, orada da şu bayanların çember oyalarında kullandıkları naylon bobinleri saran makinalar vardı. Tüm gün makinalara karton bobinleri takar ip sarardık, etiket koyup naylonlar, kutulara yerleştiridik. Trene binip çekmeceye dönerdik, bazen elektrikler giderdi trende kalırdık:)) orada da bol bol tenten maceralarını okurdum:))

Çocukluğum için içimde kalan tek olay bisiklet kullanmayı öğrenemem olmuştur. Kiloluyum düşerim diye hiç cesaret edemedim.
 

Ben 50 küsur yaşında olsamda hala çocuğum:))) bugünkü alışverişim:)))




 

 
 

30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI

29 Ağustos 2022

30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI

 

 
30 Ağustos Zaferi; işgal altında, direnişle geçen, kan ve gözyaşı dolu yılların ödülüdür. İnsanlık tarihinin özeti de budur: Bedel ödemeye hazır, inanmış kitleler zafere ulaşır ama işbirlikçilik fırsatı için bekleyenler tarihten silinir. Zaferin eşsiz komutanı Atatürk’e minnetle...

 

OKUDUM DERGİ 2022/21 BAYAN YANI AĞUSTOS 2022

OKUDUM DERGİ 2022/21 BAYAN YANI AĞUSTOS 2022

 

 




 

OKUDUM DERGİ 2022/20 POST ÖYKÜ

OKUDUM DERGİ 2022/20 POST ÖYKÜ

 

 



























 
 
DERGİDE BAHSİ GEÇEN FİLMLER;
 
Stalker -1979 yapımı 
Inglourious Basterds - 2009
Sonsuzluk ve Bir Gün - 1988
 
DERGİDE BAHSİ GEÇEN KİTAPLAR;
 
Kırmızı saçlı kadın - Orhan Pamuk
Şahmeran'ın bacakları - Murathan Mungan
Kehribar geçidi - Nazan Bekiroğlu
Şah&Sultan - İskender Pala 
İsmail - Reha Çamurluoğlu