OKUDUKLARIM 2024/70 KEŞKESİZ BİR YAŞAM İÇİN İLETİŞİM

01 Kasım 2024

OKUDUKLARIM 2024/70  KEŞKESİZ BİR YAŞAM İÇİN İLETİŞİM

 

 
 
“Keşke”siz Bir Yaşam İçin İletişim Donanımları...

“Keşke çocuğumla daha çok zaman geçirseydim!”

“Keşke vicdanımın sesini dinleseydim!” “Dilim tutulsaydı da keşke söylemeseydim!”

Ne kadar sık duyarsınız ‘keşke’ sözcüğünü. “Şimdi bildiğimi keşke gençliğimde bilseydim!” diyen kişi, verdiği yanlış kararlardan duyduğu pişmanlığı dile getirir. Haksız mı? Bize verilen şu ömürden başka neyimiz var?

‘Keşke’siz bir yaşam için kim olduğunu ve ne istediğini bilmek yetmez, varoluşunu yaşamayı ve paylaşmayı da bilmek gerekir. Düşünürseniz, pişmanlıklarınızın çoğunun insan ilişkilerinden kaynaklandığını görürsünüz.

İletişim Donanımları, ailede, işyerinde ve toplumda sağlıklı insan ilişkilerine önem veren, ‘keşke’siz bir yaşam isteyen insanlar için yazıldı; yaşamınızın sonunda, “Keşke kendi hayatımı yaşayabilseydim!” dememeniz için!
 
KİTAP HAKKINDAKİ DÜŞÜNCEM;
 
Yazarın en sevdiğim yanı farklı yazarların metinlerini vererek metin üzerinde anlattıklarını pekiştirmesi oldu.
 Yazarımız kitabın ilerleyen kısmında insanın varoluşunun 5 boyutu olduğunu söylemekte ve bunları uzun uzun açıklamaktadır.
Bunlar
1. Kaale alınmak, umursanmak:
- kişi hem kendinin, hem de sınırlarının ve sorumluluğunun hesaba alınmasını ister.
2. Kabul edilmek:
- kişi yargılanmadan olduğu gibi kabul edilmek ister.
3. Değerli görülmek:
- kişi, kendinden daha büyük bir bütünün vazgeçilmez parçası olmak ister.
4. Yeterli görülmek:
- kişi güçlü ve güvenilir olmak ister.
5. Sevilmek:
-kişi özlenmek ve sevilmek ister. (Sayfa 190)
Kitabı genel hatlarıyla beğendim. "Çocuk nasıl yetiştirilmelidir?" Sorusuna bir yanıt niteliğinde yazılmış. 
 
KİTAPTAN ALINTILAR;
 
Fotoğrafçıda gülümseyin. Bir gün mutlaka alırlar selamınızı
Üstün Dökmen
*****
Bir elmanın yüreğinde gizlenen tohum, görülmez bir elma bahçesidir. Ama bu tohum bir kayaya rast gelirse, ondan hiçbir şey çıkmaz.
Halil Cibran
*****
Bu çocuk kendi özel yetenekleri ve eğilimleriyle bu dünyaya gelmiş bir varlık, bir potansiyel yumağıdır. Bu potansiyelin ne olduğunu anlamamız ve daha sonra onu geliştirmemiz çok önemli. Bu çocuk müzik, spor, matematik, soyut düşünce, resim gibi alanların birinde veya birkaçında yetenekli olabilir. Çocuğu yakından gözlersek hangi alanda yeteneği olduğunu anlayabiliriz ve bu yeteneğin gelişmesine yardımcı olabiliriz. Onun gelişmesine uygun ortam oluşturmak, bizim sorumluluğumuzdur.
*****
İnsan, muhteşem bir potansiyeldir ve bunun bilincinde olan toplumlar, eninde sonunda diğerlerinden daha üstün olur.
*****
İnsanın anavatanı çocuukluğudur.
Cemil Sönmez
*****
Kalıplanmış ve inatçı insanların tam aksine gelişmiş, öğrenmeye açık, birbirine saygılı kimselerin evliliğinde algılama farklılıkları istenir; algılama farklılıklarının yaşamlarını zenginleştirdiği kabul edilir.
*****
Kültürden gelen zeminler, biz farkına varmadan algılamalarımızı belirler. Kültürden gelen zeminlerin algılarımızı belirleme süresinin bilincinde değilsek, birer kültür robotu olarak yaşarız. Kültür robotu olmaktan insanı kurtaran tek şey, kültüründen gelen zeminlerin farkına varabilmesidir.
*****
Zeminler ortak olmadığı sürece birbirimizi anlayamayız. Onedenle, çocuğunuzla konuşurken, bir de çocuğunuzun gözüyle (zeminiyle) eşinizle konuşurken, bir de eşinizi gözüyle, yöneticinizle konuşurken, bir de yöneticinizin gözüyle olaya bakarsanız daha rahat anlaşırsınız.
*****
Zemin ve algı dışarıdan gözlenemez, kişinin sinir sisteminde yer alır ve ancak onun tarafından doğrudan farkına varılabilir; yani algılama bireyin mahremiyetinde yer alır. Bu nedenle insanın algılamasının değişmesi ancak bireyin kendisinin zeminin, değiştirmesiyle mümkündür.
*****
Nasıl zemin algılamaya bir anlam veriyorsa, algı da davranışlara bir anlam verir. Suratımızı asmamızın nedeni kızmamamız, gülümsememizin nedeni mutlu olmamızdır.
Ancak kişiler, birçok nedenden dolayı algılamalarına uymayan davranışlarda bulunmak zorunda kalabilirler. Bu nedenlerin çoğunun temelinde korku yatmaktadır; istediğini elde edememe ya da dışlanma, ayıplama korkusu gibi. 'Mış gibi yaşamlar' daha sonra bu kitapta kısaca irdeleyeceğimiz korku ortamlarının karekteristik özellikleridir.
Davranışın anlamı, kişinin algılanmasında gizlidir. Anlamı olmayan davranışlar çabucak söner, yok olur. Anababalar, öğretmenler, yöneticiler bunun sürekli farkında olarak, çocuğun, öğrencinin, çalışanın fenomen dünyasını dikkate alıp onun algılamasına konuşmalıdırlar. İnsanın en önemli çoşku ve motivasyon kaynağı, yaşamındaki anlamdır. İnsanoğlu, anlamlı bir yaşam için doğmuştur.
*****
Yaşama ne verirsen sana onu yansıtır. Yaşam senin davranışlarının bir aynasıdır. Eğer yaşamında daha çok sevgi istiyorsan, insanları daha çok sev. Eğer sana saygılı davranılmasını istiyorsan, insanlara saygılı davran. Eğer başkaları tarafından anlaşılmak istiyorsan, önce başkalarını anlamaya gayret göster. Eğer insanların sana hoşgörülü ve sabırlı davranmasını istiyorsan, önce sen insanlara karşı hoşgörülü ve sabırlı olmalısın. Oğlum, yaşamda ne ekersen onu biçersin. Bu doğa yasası, yaşamın her yönü için geçerlidir.
*****
Anlamla beslenmeyen davranışlar zamanla söner.
*****
Yeni bir algılamaya ulaşmak için yeni bir zemin kazanmak gerekir. Değişim psikolojisinin temelinde zemin, algılama, davranış ve sonuç ilişkisi yatmaktadır.
*****
Beslenmeyen davranış zamanla sönmeye başlar.
*****
Çocuk, müthiş bir sinir sistemi potansiyeliyle doğmaktadır. Biz insanların beyinlerinin potansiyelini bir bilgisayarda yaratmaya kalksak, 2001 yılında okuduğum bir makaleye göre, yerküreden daha büyük bir bilgisayar yapmak gerekiyormuş. Doğuştan böyle muhteşem bir beyin potansiyeliyle doğuyoruz.
*****
Ceza yöntemi kullanan anababa, öğretmen ya da yönetici, karşısındakinin korkusuna; karşısındakine saygı duyanlar ise onun algısına konuşur.
İster çocuğun korkusuna konuşalım ister algısına, her iki halde de çocukla iletişim içinde olmak zorundayız.
İnsanların birbirine ulaşabilmesi için iletişim içinde olmaları gerekir.
*****
İki insan birbiriyle konuşursa iletişim vardır.
Halbuk.i, iki kişi arasında, mesaj alışverişinin olduğu her zaman iletişim vardır.
Peki mesaj nedir?
Anlamı olan her şey mesajdır.
İki insanın birbirine bir şey demesinin, birbirinin yüzüne bakmamasının anlamı yok mu?
Tabi ki var. Anlam alışverişinin olduğu her durumda iletişim gerçekleşir. İletişimi, anlam alışverişi olarak tanımlayabiliriz.
*****
Yaşamın dokusunu insan ilişkileri oluşturur.
*****
Adam yerine konma gereksinmesi karşılanmayan kişinin bireyselliği gelişemez, bireyselliği gelişmeyen insan, olgun ve dengeli bir yetişkin olmakta zorluklar çeker; duygusal olgunluğa erişemez, yetişkin çocuk olarak kalır.
*****
Her bir insanın bu öznel duyguları kendi mahremiyeti içinde taşıyabilme hakkı olmalıdır; bu hak kutsaldır ve saygı görmelidir. Çağdaş laik bir toplumun özünü bu felsefi anlayış oluşturur.
*****
Unutmayalım, sürekli iletişim içindeyiz. İnsanlar birbirinin farkına vardığı andan itibaren iletişim başlar ve mesajların kaynağı kişilerin kendisi olduğu kadar, onların oluşturduğu ortamlarda olabilir.
*****
Evet sürekli iletişim içindeyiz ve bakışımızla, yüz ifademizle, giyiniş tarzımızla, el kol hareketlerimizle, oturuşumuz, ve kalkışımızla karşımızdakilere ve çevremizdekilere sürekli mesaj veririz.
Bakışlar, gözlerin dili, gönül ilişkilerinin başlamasında ne kadar önemlidir.
*****
Hoşlandığımız bir yiyecek bizde olumlu duygular uyandırır. Sevdiğimiz yiyecekleri hazırlayanları severiz, kendimize değer verildiğini düşünürüz. İtici bulduğumuz yiyecekleri önümüze koyanları sevmeyiz.
*****
Gözden gelen mesajlar ilk izlenimin %55 ini,
Kulaktan gelen mesajlar %38 ini oluşturmaktadır.
 Kişinin söylediğini belirten içerik ise, ilk izlenimin ancak %7 sini oluşturmaktadır.
*****
Evlenmeden önce insanlar birbirlerine hep 'ütülü yüz' lerini gösteriyorlar.
***** 
Yaşamda anlamını bulan ilişki size heyecan verir.
*****
Çocuğun içindeki ne ise, dilindeki ve yüzündeki de odur. Onun için, "Çocuktan al haberi!" demişler.
*****
Akıllı insan dürüsttür.
John Clarke
*****
Herkes, " ne kadar güler yüzlü biri" derken aslında o, kendisinin içten içe öfkeyle dolu olduğunu ve korktuğu için bu duyguları sakladığını bilir. Gerçek olan öfkedir, gülen yüz, öfkeyi saklamak içindir, bu yüzden sahtedir. Bu nedenle kişi, kendi gözünde gerçekliğini kaybeder.
*****
Kendi hayatını yaşayabilmek önemlidir. İnsanın içinde olduğu tüm yaşam çabasına, kendi hayatını yaşayabilme çabası adı verilebilir. Biri için, "Özgün bir yaşamı var" dediğimizde, anlatmak istediğimiz budur: Bu kişi, iç dünyasında düşündüklerini ve hissettiklerini sözlerinde ve davranışlarında yaşayabilmektedir. Bu düşünce ve davranışlara sahip kişiye özgün insan deriz.
Özgün insanın yaşamında stres azdır.
Özgün yaşamı olmayan insan, iç dünyasında hissettikleri ve düşündüklerini davranışına yansıtamaz; bu insanın söyledikleri ve yaptıkları kendi iç dünyasından değil, başkalarının ondan beklentilerinden kaynaklanır. Bu kişi başkalarının kendisinden duymak istediklerini söyleme zorunluluğunu hisseder; onların görmek istediklerini yapar. Onun yaşamında sosyal yüz baskındır ve can geriye itilmiştir; yalnızdır.
*****
İç huzura sahip olmak ve kendiyle barışık yaşamak, kişinin sağlığının temelidir.
*****
Bir işyerinde insanlar iç dünyalarını paylaşabiliyorsa o işyerinde açık iletişim vardır. Açık iletişimin olduğu işyerinde güven yüksek, varoluş stresi düşüktür.
İnsanlar birbirine güven duymadığı toplumlarda, kişiler arası ilişkilerde stres fazladır.
Birbirlerine güven duymadıkları için de, ilişkilere, dürüstlük ve açık sözlülük yerine, yalan ve hile yön verir. Ama birbirlerinin yüzlerine sürekli dürüst olduklarını söylerler.
*****
İnsanlarla münasebetin ateşle münasebetin  gibi olsun. Çok uzaklaşma donarsın; çok yaklaşma yanarsın.
Sadi Şirazi
*****
Ait olmanın baskın olduğu aile ortamında 'sen merkezli' kişiliksiz, kendini sürüden biri olarak gören insanlar yetişir. Bu insanlarda sınırlar ve sorumluluk bilinci gelişemez.
*****
Sınırlar ve sorumluluk bilinci gelişmemiş kişiler, yaşamına, başkaları ne der? gözlüğüyle bakar ve bu gözlükle karar verir.
*****
Birey olmanın ağır bastığı aile ortamında, ben merkezli kendinden başkasını düşünmeyen, karşıdakini önemsemeyen, dinlemeyen insanlar yetişir. Bu insanlar ise karar verirken diğer insanların düşüncelerini hiç hesaba katmaz. Yani bu insanda da sınırlar ve sorumluluk bilinci gelişmemiştir.
*****
Düştüysek itibardan
Ölmedik ya, yaşıyoruz işte.
Rıfat ILGAZ
*****
İlişkinin, bir bitki gibi beslenmesi gerekir.
*****
Kişinin sınırlarını belirlemesi ve sınırları içinde kalan şeylerden sorumluluk alması, doğuştan değildir, öğrenmeyle oluşur.

Devamı yarın