Baharın ruhumuza getirdiği nefis görüntüler, sesler, kokular yoğun bir şekilde günlük yaşamımızda yerini aldı. Dallar gelinliklerini giymeye başladı yavaş yavaş, hem de rengarenk. Aşağıdaki çiçeklenen ağaç dalını işe giderken komşunun bahçesinden kaldırıma sarkmıştı, oradan çektim. Erikler çiçek açtı:)) Annem ve benim en çok sevdiğimiz meyve, tuzla tuzla ye:)))
Osmanlının zayıfladığı , meşrutiyet döneminin çöküşünde Rumeli de, hayat bulmuş Gülsüm Hanım ve eşi Ali bey'in, çocuklarının balkanlardaki şaşalı yaşamlarının, bir anda çıkan savaş sonucu bozulmasını ve ailenin İstanbula varan serüveninin anlatıldığı bir roman. Osmanlıya tabi olan tebanın, birden bire hürriyetlerini kazanma anında, Rumelide yaşayan türkleri sırtlarından vurmaları, Hanlarda, konaklarda yaşayan türk ailelerinin göç esnasında yaşadığı zorluklar, ümitler, kayıplar, sanki yazarın akıcı anlatımıyla siz de yaşıyorsunuz. Yine her savaş ta olduğu gibi kahrı çeken kadınlarımız oluyor. Zorunlu göç sırasında neler yaşadılar hepsi kitapta....
Koço nasıl döneklik yaptın da Ali Bey'e sana ekmek verene sırtını dönebildin? Nasıl geçirebildin Ali Bey'in çizmelerini ayağına....
Ya Zeynep varamadan sevdalına nasıl kıydılar sana......Sen nasıl sadık kaldın sevgine böyle...
Mihail nasıl düşman oldun sen birlikte yaşadığın aynı havayı soluduğun Türklere?
Hristo sen bir din adamı olarak nasıl yataklık yaptın çete elemanlarına? Hiç mi içinde Allah korkusu oluşmadı...
Trakyada yaşayan ben, özelllikle bir sayfasında LÜLEBURGAZ ismini okuyunca daha bir heyecanlandım okurken, bu kitaptaki anlatımı güzel buldum. A BRE, MARI buralara has kelimeler kitapta çok sık geçiyor, beni de hemen içine aldı. Aşağıdaki satırlar YAZARIN sayfasından alındı. Diğer kitapları içinde yazarın sayfasını ziyaret edebilirsiniz.
”Yattığı yerden yıldızları görebiliyordu. Gece kuşlarının ötüşleri bahçeden doğru oraya kadar uzanıyordu. ‘Ey ağustos böceği! Cümlemizde ötersin. Cümlemizde akşama doğru ölürsün.’ Şiir miydi bu, neydi? Nerde okuduğunu hatırlayamıyordu. Çünkü yıldızlar vardı, çünkü böcekler ötüyordu. Geceleri türküler…
Geceleri Rumeli.. Çökük yıkık köyleri yeni baştan, yeni baştan kuruyorlar… İhtiyarların konuşmaları uykular arasından işitiliyor. O fısıltılar hep Rumeli’yle ilgili. Bağlar bahçelerle, ovalarla donanıyor etrafları ve bir su sesi ince ince akıp yakınlarından geçiyor. Vardar kıyılarında sarı çiçekler… Orada barınanlardan bazıları birer ikişer sokuluyor yanlarına. İşte burası İstanbul’dur. Rumeli bir rüya…”
SAYFA 2: Mürekkep yalamayan kişi adam olur mu?
SAYFA 3: Her şey değişiyor, yalnız biz değişmiyoruz.
SAYFA 6: Hürriyet gülüşlere benzer bir şeydir.
SAYFA 9: Kolay değildir kopabilmek eski topraktan.
SAYFA 10: Akıl nerde ise iman orda idi. Haya da aklın ve imanın bulunduğu yerde idi.
SAYFA 26: Dertlere katlanılırdı.
SAYFA 29: Kişi yaşlanınca çocuktan farksız oluyor.
SAYFA 30: Hürriyet önce kendimizi tanımakla başlıyor.
SAYFA 35: Yaşlı ve düşkün bir insanın gönlünü almak sevaptır.
SAYFA 39: Türkler birbiriyle geçinemezler. Yabancıya karşı ise daima hoşgörülüdürler.
SAYFA 43: İzinsiz kuyuya kova salınmamalıdır.
Çocuğun eli kolu bağlanmaz. Sabrı yoktur.
SAYFA 44: Bildiğini niye saklamalı insan.
SAYFA 45: Gözü pek, cesur biri olmalıyım.
SAYFA 51: Her şey kısmetledir.
SAYFA 55: Dünya her zaman güllük gülistanlık olmaz.
SAYFA 60: İnsanlar yaşlandı mı, geçmişteki hataları unutulur. Hele ölünce....
SAYFA 62: İnsan ayrılmamalı toprak işinden. Buraları yeşertmek, ibadet gibidir.
Yoz toprağa bırakılan tohum nasıl yeşersin? Hem tohum çürük olmamalı.....
SAYFA 66: Kız kısmı gizlendiğinde beğenilir.
SAYFA 68:İçimizdeki ayrılıklar, hırslarımız bizi nereye vardırır?
SAYFA 72: Bir yerde durucu değilsin. Konup göçersin. Göçebe olur senin sevdan bilirim.
SAYFA 73: Dost iken düşman olanlar ellerinden geleni ardına komazlar. Evler yıkar, beller bükerler. Çok zaman uyur bildiğimiz yılan, toprak üstüne çıkmıştır.
SAYFA 76: Sarhoştu, uymamak lazımdı, yanılıp uydum.
SAYFA 78: Allahın buyruğu neyse o olur. Kim var ki; bela yakasından tutmamış olsun.
SAYFA 81: Bu karanlık çekilir gider, gün gelir evlerimize ümit girer, tasalı durma.
SAYFA 82: Ama öfkeler çabuk yatışıyordu. Herkes birbirini bağışlayabiliyordu.
SAYFA 97: Bir şey saklanmak istense ona göre yer bulunur.
SAYFA 105: Belli mi olur kişinin ne düşündüğü?
SAYFA 110: Adetlerimiz devam etmelidir. Cömertliği içimize gömmesinler. Bizi ayakta tutan budur.
SAYFA 111: Şükrederek yiyin.
SAYFA 112: Zorla güzellik olmaz.
Derdini söylemezsen, bir çare bulabilirmiyim.
SAYFA 113: Kadınlarımızın tahsil görmesini, çeşitli vazifelere girmesini de istiyor.
SAYFA 115: Kimisi belli eder sevgisini, kimisi gizli tutar.
SAYFA 116: Sevinip gülmeyi unuttuk. Sevinsek de tez gelip geçer.
SAYFA 117: Bizi bir araya getirecek olan hürriyettir.
SAYFA 118: Bu ölümlü dünyada .... Karnımız doyuyor, şükredip oturacağımız yerde, her şeyi tasa etmek niye?
SAYFA 120: Devir değişti. Niye başını örtmezsin a kızım?
SAYFA 123: İnsanın mensup olduğu milleti tanıması, kadın hakları kadar önemlidir öyle değil mi?
Ecnebi lisanını bilmek gereklidir elbette. Lakin güzel Türkçeyi kağıtlara dökemedikten sonra neye yarar bu tahsil?
SAYFA 124: Ölüm nasıl beklenir ki... Ona nasıl alışılır?
SAYFA 128: Kusursuz insan olur mu?
SAYFA 130: Her şeyi yıkmak değil mi gayeniz? Yıkın bakalım. Yenisi kurulur mu, kolay mıdır deneyin bir?
SAYFA 136: Memleketin elden çıkmasına göz yuman, benim kardeşim değildir. Düşmanımdır.
SAYFA 139: Öfkemiz sevgimize denktir. Aramızda yalnız öfke, yalnız sevgi olsaydı, işimiz kolaydı.
SAFYA 144: Görün hürriyet için neler göze alınırmış.
SAYFA 145: O kadar kolay değil ölüm....
SAYFA 152: Vatanın bölünmesine, elden çıkmasına göz yumacak olanlar hiç bir zaman bu milletin arasından eksik olmayacaktır. Gül ve diken bir dal üzerindedir.
SAYFA 154: İhtiyarlığı bilmek iyidir. Genç kişilerrin ihtiyarlara ihtiyacı vardır. Geçmiş olmadan geleceğe nasıl adım atılır?
SAYFA 156: Kimsenin gönlüne zorla hükmedilmez ki...
SAYFA 157: Bir baba evladına elini vermekten kaçınmamalı.
SAYFA 160: Annenin evlada söyleyeceği söz hiç biter mi?
SAYFA 161: Kimisinin kısmeti kapalı olur.
SAYFA 162: Benim bildiğim hürriyet kahramanı bir yerde durucu değildir. Ona hükmedilmez.
Kaybetmeyen yoktur bu dünyada. Eksiği olmayan yoktur.
SAYFA 165: Yalnız başına tenhada dolaşman hoş değildir.
SAYFA 167: İnsana bir acı yüklendi mi ardı kesilmez.
SAYFA 168: Görmeye, kökten başla.
SAYFA 170: Top tüfek kullanmadan da bir devlet yıkılabilir. İçten içe çürüyen bir ağaç düşün. Onun gibi. Diyelim ki elli yılsonra bir ağaç ansızın devriliyor.
Bu yüzden içimizdeki ikilik ortadan kalkmalıdır. Bu yüzden derlenip toplanmalıyız.
SAYFA 176: Yıllar tez gelip geçiyor.
SAYFA 179: Görmeden hissedilmez.
SAYFA 180: Kırgınlığın girmediği ev var mıdır? Bu da gelip geçicidir. Üzme canını.
SAYFA 186: Kapıları kapadık, benlik derdine düştük.
SAYFA 187: Olmak isterseniz hepiniz bir büyük adam! Memleketin başına geçmek istersiniz. Bu kolaydır. Zor olan memlekete sahip çıkmaktır. Onun geçmişine ve geleceğine sahip çıkmak.
Ağaçlar birlikte soyunur, birlikte giyinirler. Kuşlar birlikte göç ederler. Damlalar birleşip de akabilir ancak.
Ya ittihatçı olacaksın, ya itilafçı. Yahut ikisinin arasında fırsat kollayan biri... Kopmuşuz birbirimizden.... Kopmuşuz.....
SAYFA 188: Varlığı tatmakla yokluk bilinmez. Gün gelir çile de çekeriz, kuluz. Doğruların yanında eğriler çoktur.
SAYFA 197: Bir dilim ekmeği nerde olsa bulur insan.
SAYFA 198: Demek mağlubiyete de alışıyordu.
Biz babamızdan düşmana teslim olmamayı öğrendik.
SAYFA 225: İçimde biri ağlıyor. Hep ağlayacak....
SAYFA 233: Allah ümitsiz bırakmıyor kullarını.
SAYFA 234: Verilmiş sözden caymayız. Sabır gösterin.
SAYFA 235: Bir kenara çekilip ölümü mü beklemeli.
SAYFA 242: Kısmet Gülsüm ana... İnsanın her dileği yerine mi gelirmiş....
SAYFA 257: Harbi kaybettikse bu sizin suçunuz değil! Çürük tahtayla ev kurmaya kalktınız.
Ah oğul kış geçti, ağaçlar dirilmedi, bilirmisin? Bizim o yerlere bahar gelmedi diyebilirim. Duman, ateş ve bela yağdı Rumeli’ye. Ot biter mi oğul toprakta? Tohumlar yok oldu. Rüzgâr alıp çok uzaklara savurdu. Orada yaşadığımız hayat söndü. Tapuları yanımızda getirmiştik neye yarar ki......
SAYFA 259: Düşmanın malı ne yenir ne içilir.
SAYFA 269: Bir şeyin değeri o kaybolmadıkça anlaşılmıyordu.
Bir tarafımız (anneannem) kurumuş bir dal gibi savrulmuş bu dönemde KARADAĞ bölgesinden kağnı arabaları üzerinde buraya, bizde göçmeniz kısaca.......
Yıllardır gezip durduğum topraklarda öyle göç hikayeleri, öyle uzun ayrılıklar ve acılar var ki... Savaşların dağıtmadığı, ayırmadığı insan ; zayisiz aile kalmamış neredeyse...
YanıtlaSilBizlerde savrulmuş bir hayatın ya da göçen insanların ayakizindeyiz; hala savrulmuyor muyuz? Savruluyoruz hem de son resimdeki kuru yapraklar gibi ne yazık ki!
Bloga bıraktığınız Kadınlar Günü kutlaması için çok teşekkür ederim.Geç olduğu için teşekkürü buradan yapayım istedim.
Sevgiler
Savrulmak ki ne savrulmak, insanoğlunun genel özelliği bu galiba. Savaşlar,bozgunlar hep insanları dağıtıyor topraklarından.
Silsevgiler