MUTLU BİR YAŞAM , SAKİN BİR YAŞAMLA MÜMKÜN OLUR, ÇÜNKÜ GERÇEK HOŞNUTLUK ANCAK SAKİN BİR ORTAMDA YEŞEREBİLİR. (BERTRAND RUSSELL)

27 Nisan 2025

MUTLU BİR YAŞAM , SAKİN BİR YAŞAMLA MÜMKÜN OLUR, ÇÜNKÜ GERÇEK HOŞNUTLUK ANCAK SAKİN BİR ORTAMDA YEŞEREBİLİR. (BERTRAND RUSSELL)

 
Her Şey Şifadır.
Ve sen de öylesin.
İçinde, bu kırılmışlığı iyileştirme gücüne sahip derin bir bilgelik taşıyan bir ruh var.
İsmini değiştirebilirsin, hikâyeni de…
Ama yalnızca kendi şifan, içindeki özü değiştirebilir.
Şifanı bulduğunda, unuttuğuna inandığın tüm dağılmış parçalar seni yeniden hatırlayacak.
Şifanı bulduğunda, bütüne dönüş yolculuğun başlayacak — kendine dönüş yolculuğun...
Kolay bir yol değil bu.
Unutulmuş benliğinin otlarıyla sarmaş dolaş, bilinçaltı korkularının ektiği, dökülmemiş gözyaşlarınca sulanmış bir patikadır bu.
Yol, karanlık bataklıklar ve dönemeçlerle örülüdür; kimi yerde çökmüş, kimi yerde tamamıyla yok olmuştur.
Ama ruhun bilir yolu.
Şifan iz bırakır ardında — eğer görmeyi bilirsen.
Ve bir kez güvendiğinde,
şifanı izleyip ruhunun en derin kıyılarına vardığında,
işte tam orada bulursun SEN’i.
Çoğu insan anlamayacak bu yolculuğunu.
Anlayamazlar.
Çünkü bu yol onlara ait değildir.
Yolları zaman zaman seninkine dokunabilir,
yan yana uzun mesafeler alabilir,
hatta birbirine şaşırtıcı biçimde benzeyebilir.
Ama yine de, hiçbir zaman kendi yollarından ayrılıp seninkini yaşayamazlar.
Ve ancak yaşanmışlık getirir hakiki anlayışı.
Bazıları seni yüreklendirecek, destek olacak.
Ne güzel.
Onları yakınında tut.
Çünkü onların şifası, seninkini tamamlar.
Ama diğerleri öyle olmayacak.
Kimileri seni küçümseyecek, terk edecek, incitecek.
Olsun.
Unutma; onlar da kırık ve yaralıdır.
Kendi şifalarını görecek gözlere sahip değildirler —
kaldı ki seninkini anlayabilsinler.
Bu seni yıldırmasın.
Şifandan vazgeçmeye de kalkışma.
Çünkü sende yalnızca sana ait olan kutsal bir öz var.
Sen, herkesin anlayabileceği bir şifa değilsin.
Şifan, onların değilse,
onları sevgiyle uğurla.
Ve kendi şifalarını bulabilecekleri yola bırak.
Kalbini hınçla karartma,
çünkü hınç, ruhu zehirler; şifayı bozar.
Onlara kendi şifalarını tattırmaya kalkma.
Çünkü o zaman, seni zehirlediğini sanacaklar.
Öylesine yabancılaşmışlardır ki şifaya,
ne olduğunu bile anlayamazlar.
Acının burukluğu fazla gelir,
özlemin ağırlığı taşınamayacak kadar büyür.
Bu yüzden, onlara kendi şifanı sun.
Eğer yalan söyledilerse, şifan doğruluk olsun.
Eğer incittilerse, şifan iyileştirsin.
Eğer zalim oldularsa, senin şifan merhamet olsun.
Eğer öfkelilerse, senin şifan sükûnet.
Eğer kırgınlarsa, şifan empatiyle sarılsın.
Eğer kaygılılarsa, senin şifan huzur taşısın.
Eğer sabırsızlarsa, senin şifan sabırla süzülsün.
Eğer küsmüşlerse hayata, şifan samimiyetin sesi olsun.
Başkaları ne olursa olsun,
şifanı dengeyle ve uyumla akıtmaya niyet et.
Çünkü şifana sarıldığında yalnızca kendini iyileştirmezsin,
çevrendeki dünyaya da iyileşmenin ta kendisi olursun.
Bunu soyut, büyük, evrensel bir anlamda değil —
bizzat yaşadığın, dokunduğun, karşılaştığın dünyada yaparsın.
Her gün yüz yüze geldiğin insanlarla birlikte.
Sen ŞİFASIN.
O, sensin.
Sadece bir parçan değil;
TAMAMEN sensin.
Senin özünün merkezidir o.
Ve bunu fark ettiğinde,
her şey mümkün olur.
Bu yüzden sadece yaşamakla yetinme.
Ruhunu dünyaya aç.
Ve şifanı yaşa.
İşte ancak o zaman,
en yüce potansiyeline kavuşursun;
ilahi özüne, gerçek amacına varırsın.
— Kristin Smith 


Hepinize güzel bir hafta diliyorum, sağlıklı mutlu, huzurlu geçsin. 23 Nisan'da bir deprem yaşadık, o an ben çarşıda idim bir cafede oturdum kahve içiyordum, dışarıda olduğum için hissetmedim, hesabı ödemek için içeri girdiğimde dükkanda tavandan iplerle sarkan renkli taşlar şakır şakır çarpıyorlar deprem oldu dediler, tam hesabı ödeyeceğim ikinci büyük deprem oldu ve ben hesabı ödemeden caddenin karşısına kendimi attım, dışarıda elektrik direklerini izledik ne zaman durdular o zaman dükkana döndüm, ivedelikle hesabı ödedim ve minibüs duraklarına geçtim, eve ulaşamadım telefonla tam minibüs geldi bindim ağbim aradı geliyorum merak etmeyin dedim, eve geldim annem diyor alttan vurdu, çıkmışlar dışarı kuyu başında oturuyorlar. Ne kadar yer evi olsada insan tedirgin oluyor yinede, 99 depreminin sesini ben hiç unutmuyorum evin 2 çıkış kapısını da açamamıştık, Allah izin vermedi açmaya deprem bitti ondan sonra açabildik. Babam rahmetli Bulgaristandan geldi sanmıştı sallantıyı, daha sonra tv yi açıp ülkemizde olduğunu görünce ağlamıştık beraberce günlerce. Akabilinde İstanbul'da bir projede görevlendirildim. Haftanın 4 günü Merterde görev yapıcaktım yeni yıla kadar. Hotelde yer ayıralım dediler, yok dedim deprem İstanbulda'da bekleniyor, ben her gün gider gelirim. Sabah 4 te kalktım 5 otobüsü ile gittim gece kaçta biterse işim son araba saat 10 da idi gece eve saat yarımda dönüyordüm sabah tekrar tekrarını yaşıyordum. 3,5 saatlik uyku ile gittim geldim hep. İşte düzce depremine de orada çalışırken yakalandım 2. katta idik alt kata indik fakat orada da turnike açılmadı inanırmısınız, tıkandık kaldık, bekledik güvenlik uğraştı biraz ve açtı dışarı çıktım, sakin olup aşağıya inmeyenler vardı, dışarıdan da akşam yemeği siparişi geçilmişti onlar geldi, 2. kattan arkadaş camı açtı gel hadi yemeğin geldi dedi bende ona boşver sen yemeği benim montu çantayı kap gel beni otogara bırak öleceksem evimde öleyim:)) 26 yıl sonra o günleri tekrar yaşadım diyebilirim.
Annem odamda kitaplığa doğru kafamı veripte yatmamı istemiyor:)) kitaplar devrilse kafama gelirmiş:)) hakkaten kitaplığım tek bölüm zaten okuduklarımı kütüphaneye götürüyorum, burada olan kitaplar daha henüz okumadıklarım, bende kağıt malzemeleri satan yerden 4 koli satın aldım, kitaplığın üstünde yer alanları kolileyip başka bir odaya koyacağım, hem kütüphane envanteri de çıkarmış olurum :))
 

Geçen haftayı ailecek hasta geçirdik, ilk önce ben hastalandım, ateş, öksürük, hapşırma, gece aşırı terleme derken yatmak istemedim ki çarşıya inme sebebim de dolaşma idi, yatarsam hastalık bitene kadar yatarım diyordum, ama C vitamini ve KETEM'de  2 yılda bir yapılan kanser taramalarımı yaptırmıştım onların sonuçlarını almak için gittiğimde, sonuçları aldım okudum doktora gösterdiğimde bana sorular sordu kağıdı okuduğum için cevaplarını verdim, aferim aldım:)) bilmediğim bir konuyu da o açıkladı ben dinledim. Aynı binada aile hekimimizde var ondan da sıra aldım hepimize, ağbim de rahatsızlanıyordu çünkü. Doktorumuz hemen ilaçlarımızı yazdı, annemede koruyucu bir ilaç verdi kapmasın virüsü diye. Ben en son astım kontrolüm için doktoruma gittiğimde üzerimde kırıklık vardı, doktor bu seneyi hasta olmadan bitirdin dedi, dedim kırıklığım var sen şimdi nazarda değdirirsin bana bir ilaç yaz, boğaz gargarası ve şurup yazayım demişti onları alıp hastalığımın başlangıcında kullandığım için ve bir gece sabaha karşı aşırı da terlediğim için fazla ağır yaşamadım bu virüsü.
 Ağbim bizden kötü oldu, erkek kısmının hastalığı ağır oluyor hemen saliyorlar kendilerini, kendi hastalığımı bıraktım onunla uğraştım. Cuma iyileştik diyebilirim, cumartesi için pazara gidelim mi hacıyı arayım dedi, tamam dedim. Cumartesi akşamı yani dün eve bir geldik annem yatmış kalkamıyor virüs ona da bulaşmış, hemen takviye ilaçlarla ona da yardımcı oldum, şu an daha iyi. Fakat biz ne olur ne olmaz diye yarın ki yani pazartesi günkü pazara gitme durumunu iptal ettik, önümüzdeki cumartesi de fuar olduğu için pazar kurulmayacak yani tam bir hafta tatildeyiz anlayacağınız.
 

Kütüphaneden aldığım yeni kitaplarım...
 

 
Bardağın Neşeli Öyküsü
 ✿¸.•°*”◠‿◠˜˜”*°•.•.¸✿
"Bardak dolu" ( Optimist )
"Bardak boş" ( Pesimist )
"Bardak yok " ( Nihilist)
"Bardak benim olmalı" ( Emperyalist )
"Bardaktan seri üretime geçelim" (Kapitalist)
"Bu bardak ne yenir be" ( Mazohist )
"Bardağı alın oradan kırarım yoksa"(Sadist)
"Bi bardak su versene" ( Konformist )
"Bardağın güzelliğine bak, aynı ben" ( Narsist )
"Bu bardağı da bulamayanlar var" (Hümanist )
"Bardağı bize vermezseniz onu bir daha göremezsiniz" (Anarşist)
"Bardağı yoldaşlarla birlikte kullanalım" (Komünist)
"Bardağı yıkarken kırmayalım" (Sosyalist)
"Yarısı dolu yarısı boş bardak ne demek? kırın gitsin" (Faşist)
"Bazen öyle bi bardak düşlüyorum ki" (Ütopist)
"Kadın bardağı aldı ve narin dudaklarına götürdü (Senarist)
"Bu bardak sadece benim" (Egoist)
"Bi kere ince belli bardak ne demek?" (Feminist)
"Bu bardaktan bir gün öyle çok olacak ki (İdealist)
"Bardak gibi görünüyor da test edelim bakalım bardak mı?" (Pozitivist)
"Bu bardağın asıl sahibi kimse fikrimi ona söylerim" (Despotist)
"Bardak yenmez ağızı kesilir, insan eti mi bu (Kanibalist)
"Bardağı metal tercih ederim, bu hemen kırılır" (Militarist)
"Bardakları asıl yüz yıl sonra gör bak nasıl olacak" (Fütürist)
"Bardağın çizgileri çok keskin" (Kübist)
"Bardak güzel de biraz büyük" (Minimalist)
"Bardak kesin bizim imalatımız, kimse böyle yapamaz (Şovenist)
"Bardağı odanıza yolluyorum efendim" (Resepsiyonist )
"Bardağın altında karşıt renkten bir örtü koyamadınız mı?" (Sitilist)
"Kolay bir obje; rahat çizilir" (Karikatürist)
"Bardağın orada duruyor olması asla bir tesadüf değil; döngü gereği" (Determinist)
"Bardağın şekli güzel; bir fotosunu çekeyim lazım olur" (Oportunist)
"Alelade bardak işte" (Sürrealist)
"Bardak camdır, cam da kum ve burada hayat gizli" (Panteist)
Nası diyo siz, su istiyo ben (Turist)
Bu bardak ne? Niye kristal değil (Assolist)
Hemen atlamayın; bardak olmayabilir o (Sofist)
Altı üstü yarısı dolu bi bardak Amma uzattınız (Realist)
 Biraz Felsefe Biraz İnsanlık

 

Kısa bir migros ziyareti 
 

 



 

OKUDUKLARIM 2025/15 DOĞAYA BİR BİLET

25 Nisan 2025

OKUDUKLARIM  2025/15 DOĞAYA BİR BİLET

 

 
Doğaya bir bilet lütfen! Bugün sürdürülebilir bir yaşamın anahtarlarını arıyoruz. Yaşanabilir bir dünyanın kapılarını başka türlü açamayacağız. Bu kitapta edebiyatımızın çok değerli kalemleri, daha güzel bir dünyanın kapılarını aralayacak öyküler yazdılar sizler için. Her öykü sizleri farklı bir dünyaya götürecek, sürdürülebilir bir gelecek için hayaller kurduracak. 
 13 Yazar 13 Öykü  
Ahmet Büke – Aslı Tohumcu – Ayşe Sarısayın – Barış İnce – Bedia Ceylan Güzelce – Burcu Aktaş – Ece Erdoğuş Levi – Gülşah Elikbank – Melisa Kesmez – Özge Lokmanhekim – Sima Özkan – Sunay Akın – Yalvaç Ural
 
KİTAP HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİM;
 
Doğa ve sorunları ve çözümleri ile ilgili okuduğum 13 güzel öykü var kitapta. 
 
KİTAPTAN ALINTILAR;
 
İnsanların dünyanın sahibi değil, bir parçası olduğubu bildiği günlere yeniden kavuşmak istiyoruz.
*****
Atımı beğenmeyenin eşeği olsa.
*****
Umutsuz yaşanmaz, çare her zaman vardır!
*****
İnsanlığa en büyük sevinci ve huzuru yaşatan şeyin doğa olduğunu çok geç farketmişlerdi. Kimse gülmezdi, insanlığın mirası devasa bir pişmanlık yüküydü. Büyük felaket çağında doğa, maddiyatla değiş tokuş edilmişti. Oysa yeni dünyada para da yeryüzünden silinmişti. Çünkü gidilecek bir yer, yenecek güzel bir yemek kalmamıştı. Ekranlara düzenli yüklenen puanlarla sipariş edilenlerle her şey hallediliyordu. Çocuklara artık birer efsane gibi dilden dile anlatılan meyve ve yiyeceklerin isimleri veriliyordu.
******
Yeni dünyada merakta az yaşanır bir duyguydu.
*****
Dünya böyle devam edemez, insanlık kendine gelmeli, evrenin insan olmadan da varlığını devam ettireceğini ama bizim bir dünya olmadan yaşayamayacağınmızı herkes anlamalı.
*****
İnsanın insandan başka düşmanı yok.
*****
Doğa bizim en güzel, en yakın, en bilge arkadaşımızdır.
*****
Dünyamızın geleceği ülkeleri yçnetenlerin sözlerinde değil, çocukların hayallerindedir.
*****
 

OKUDUKLARIM 2025/14 SIRADAN İNSANLAR MÜZESİ

23 Nisan 2025

OKUDUKLARIM 2025/14 SIRADAN İNSANLAR MÜZESİ

 

 
Yitirdiğiniz sevdiklerinizin geride kalan eşyalarını saklayacak yeriniz yoksa ve onlardan kurtulmanız tek çareyse bu kitap tam size göre. Hâlâ annesinin ani ölümünün etkisinde olan Jess, şimdiye kadar yaptığı en zor şeyi yapmak üzeredir: satılabilmesi için çocukluğunun evini boşaltmak. Jess bir ömrü barındıran hatıraları gözden geçirirken bir türlü ayrılamayacağı bir şeyle karşılaştığında her şey durur: eski bir ansiklopedi seti. Tamamen geri dönüşüme hazır, yıpranmış sayfalar. Jess’e göre ise sevgiyi ve annesinin her zaman sahip olmasını istediği geleceği temsil eden kâğıtlar. Jess kitaplara yeni bir yuva bulmaya çalıştığı esnada mektuplarla, fotoğraflarla ve eski eşyalarla dolu, depo olarak kullanılan ve Sıradan İnsanlar Müzesi olarak bilinen bir mekân keşfeder. Kendisini bir anda deponun gizemli sahibiyle birlikte müzenin resmi olmayan sorumlusu olarak bulur. Bakımını üstlendikleri ve korumaları altındaki objelerin geçmişini araştırırken yalnızca nesillere ve kıtalara yayılan yürek burkan hikâyeleri çözmekle kalmaz, eve ve kendilerine dair uzun süredir gömülü sırları da gün yüzüne çıkarırlar. Mike Gayle’in terk edilmiş bir hatıra kutusundan ilham alan ve gerçek bir hayat hikâyesine dayanan romanı Sıradan İnsanlar Müzesi, anılar ve kayıplar, geride bıraktıklarımız ve kendimiz için yarattığımız gelecek hakkında dokunaklı bir roman.
 
KİTAP HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİM;
 
Gerçek bir hayat hikayesi olması, 2. Dünya savaşı ve hikayenin sonunda Auschwitz'te bağlanması beni etkiledi.,
 
KİTAPTAN ALINTILAR;
 
Kederle ilgili kimsenin size söylemediği şey şuydu: Ne kadar açgözlü olduğu. 
*****
Sevdiğin insanları kaybetmek her daim zordur.
*****
Korkunun, kararını etkilemesine izin verme.
*****
Belki anlatsan daha iyi olurdu. Bazen konuşmak iyi geliyor. Farklı bir bakış açısı kazandırabilirdi.
*****
İnsanlarla ilgili anılarımız, sonunda ebedi uykuda oldukları yere değil, belki de onlara ait olan şeylere ya da eskiden birlikte gittiğimiz yerlere bağlı.
*****
Yalan ne kadar uzun sürerse inanması o kadar kolay oluyor.
*****
Bence nefret, minnetten çok daha yıkıcı.
*****
 
  

HİÇBİR ŞEY KENDİNİ KANDIRMAKTAN DAHA KOLAY DEĞİLDİR ÇÜNKÜ NEYE GÖNÜL VERMİŞSEK TAM DA ONA İNANMIŞIZ. (CİCERO)

20 Nisan 2025

HİÇBİR ŞEY KENDİNİ KANDIRMAKTAN DAHA KOLAY DEĞİLDİR ÇÜNKÜ NEYE GÖNÜL VERMİŞSEK TAM DA ONA İNANMIŞIZ. (CİCERO)

 

 
**Sabır ziyaret etti beni**  
Ve hatırlattı ki,  
Güzel şeyler meyve vermek için zamana ihtiyaç duyar  
Ve sağlam adımlarla yavaşça büyür.  
 
**Huzur ziyaret etti beni**  
Ve hatırlattı ki,  
Hayatın fırtınalarında sakin kalabilirim,  
Etrafımı saran kaosa rağmen.  
 
**Umut ziyaret etti beni**  
Ve hatırlattı ki,  
Daha iyi günler yakındır  
Ve o, her zaman bana rehberlik edip beni yükseltecektir.  
 
**Tevazu ziyaret etti beni**  
Ve hatırlattı ki,  
Onu, kendimi küçültüp azaltarak değil,  
Dünyaya hizmet ederek ve etrafımdakileri yükselterek bulabilirim.  
 
**Nezaket ziyaret etti beni**  
Ve hatırlattı ki,  
Kendime ve çevremdekilere karşı  
Daha yumuşak, bağışlayıcı ve şefkatli olmalıyım.  
 
**Özgüven ziyaret etti beni**  
Ve hatırlattı ki,  
Başkalarını rahat ettirmek için  
Yeteneğimi ve hediyelerimi saklamamalıyım,  
Beni ben yapan şeyleri kucaklamalıyım.  
 
**Odak ziyaret etti beni**  
Ve hatırlattı ki,  
Başkalarının güvensizlikleri ve benim hakkımdaki yargıları  
Benim sorunum değil,  
Ve dikkatimi başkalarından tekrar kendime çevirmeliyim.  
 
**Özgürlük ziyaret etti beni**  
Ve hatırlattı ki,  
Zihnime, düşüncelerime ve esenliğime  
Benden başka kimse hükmedemez.  
 
**Ve sevgi ziyaret etti beni**  
Ve hatırlattı ki,  
Onu başkalarında aramama gerek yok,  
Çünkü o zaten içimde saklı.  
~ Tahlia Hunter-
 
 
Herkese güzel, mutlu, başarılı, sağlıklı, huzurlu bir hafta dilerim. Yaz geldi diyelim artık, yukarıdaki ilk çiçek eşşek çiğdemi bahçede açmasını bekliyordum, kurudumu soğanlar derken baktım açtılar, çalıştığım fabrikanın arka bahçesini komple kaplıyorlardı, fabrikanın kapanacağı söylentileri başlayınca, elimde bir kürek bir kaç kök zorla çıkardım soğanları, çünkü soğanlar çok dipteydi ve getirdim bahçeye ektim, gördüğünüz gibi her senede açarlar. İkinci çiçeği de kendime hediye ettim. Pazarda bu aralar çiçek ve fide çok fazlasıyla var. İşler bu aralar kesat, ağbime müşteri yok dediğimde, arpacık soğanı ekme zamanı, çiçek fide zamanı, okul açılış zamanı bizim işler olmaz diyor. 
 

Seni sevmeye hazır olmayan insanları serbest bırak.
Seni sevmeye hazır olmayanlara sevgini vermeyi bırak.
Değişmek istemeyen insanlarla zor sohbetler yapmayı bırak.
Varlığına önem vermeyen insanlar için görünmeyi bırak.
Hayatını güvenli bir sığınak yap,
Sadece seninle uyumlu kişilere izin ver...
                                                                             Anthony Hopkins
 

📜Platon’a Göre İdeal Yönetim ve Eğitimin Rolü
Platon, en iyi yönetim biçiminin bilgeler tarafından yönetilen bir aristokrasi (bilgelerin yönetimi, yani filozof kralların yönetimi) olduğunu savunur. Ona göre:
1️⃣Eğitim, bireyleri ahlaki ve entelektüel olarak geliştirerek iyi yöneticiler yetiştirmelidir.
Halkın çoğunluğu, yönetime doğrudan katılmamalı, ancak eğitimli, bilge yöneticiler tarafından adil bir şekilde yönetilmelidir.
2️⃣Bilge yöneticiler, kişisel çıkarlar yerine devletin uzun vadeli refahını düşüneceklerdir.
 

Minik kızımız sırma hanımla tanıştırayım sizi, henüz daha gözleri bu hafta açıldı, gördüğünüz gibi tüm gün sütünü içip sırt üstü yatmaktadır, doğumu nerede yaptı bilmiyorum kedimizin birkaç gün ortada yoktu, sonra bir sabah mutfaktayım kapı önü mıyk mıyk ses geliyor kuşmu dedim, birde çıktım dışarı bizim kızın ağzında sırma hanım var. Burası ocaklık önünde tepsi vardı, düşürdü tepsiyi ocaklığa yavrusu ile yerleşti. Kül içinde bebe büyütmeye karar verdi:)) Neyse annem dışarı çıkardı onu, külü temizledi eski bir kumaş yerleştirdik içine, tekrar yerleştiler. 
 

Herman Hesse demiş ki;
"Bilgi, bir başkasına aktarılabilir; bilgelikse hayır. Bilgelik keşfedilebilir, bilgelik yaşanabilir, bilgelik el üstünde taşıyabilir insanı, bilgelikle mucizeler yaratılabilir ama bilgelik anlatılamaz ve öğretilemez."
Herman Hesse'nin bu sözleri, bilgelik ve bilginin ne kadar farklı olduğunu düşündürüyor.
Bilgi, öğrenilip paylaşılabilirken, bilgelik yalnızca yaşanarak, tecrübe edilerek kavranabiliyor.
Bilgelik, hayatın içinde, insanın kendi yolculuğunda keşfettiği bir şey. Bu yüzden bilgelik, başkalarına aktarılamaz ama onların kendi yollarını bulmalarına ilham olabilir.
Bilgelik, yalnızca akılla değil, kalbin ve ruhun rehberliğinde anlam kazanır. Sevgiyle yoğrulduğunda, insanı hem kendisiyle hem de çevresiyle uyum içinde bir varoluşa taşır.
Bir bilgenin sessiz duruşu veya eylemleri bile çevresine ışık saçar, başkalarını kendi içsel yolculuklarına davet eder.
Hayatın sunduğu her deneyim bir bilgelik tohumu taşır. Önemli olan, bu deneyimlere açık olmak ve onların bize anlatmak istediğini duymaktır.
Belki de burada sormamız gereken en önemli soru şu: Hayatımızda bilgeliği keşfetmek için neler yapıyoruz?
Daha fazla farkındalık mı, yoksa daha derin bir sevgiyle mi ilerliyoruz?
Bilgelik yolculuğu, herkes için eşsiz ve kişisel bir yol.
Hesse’nin dediği gibi, anlatılamaz ama yaşanabilir. Bu yolculukta herkese huzur ve içsel bir aydınlanma diliyorum.
 

Tipik bir migros ziyareti...
 

Hayatınızda bir fırtına koptuğunda ve dünya size sırtını dönmüş gibi göründüğünde, sizi anlayan bir dostun nazikçe sarılması ve kalbini dinlemesi her şeyden daha anlamlıdır ve size güç ve umut verir.
Yolculuğumuzda yalnız savaşçılar olmamız gerekmiyor. Gerçek bir dost tanrısal bir armağandır, kılık değiştirmiş bir melektir... Bir olun ve bir tanesine sahip olun.
 
🏻 Yazan Hantie, Bir Arkadaş
 

Yeniler.....
 

 
 

Bahçenin kıştan çıkmış eseri....
 

Bu da annemin eseri, maşallah deyin 80 kusür yaşında bahçenin otunu çapaladı, oradaki sandalyede yorulduğunda oturmak için, birtek kazılması kaldı ki onun için adam tutacağız. Bu arada görülen yeşillik naneler onlar da hıdrellez sabahı biçilecek.
 
 
Bahçede oturma sezonunu açmış bulunmaktayım.
 

Hoşçakalın....
 

 

OKUDUKLARIM 2025/13 UMMADIK TAŞ BAŞ YARAR

16 Nisan 2025

OKUDUKLARIM 2025/13 UMMADIK TAŞ BAŞ YARAR

 

 
Müzehher Vâ-Nû’nun, Nihal Karamağaralı müstearını kullanarak eşi Vâlâ Nureddin (Vâ- Nû) ile müşterek yazdığı “Güler G. ve Anberbu Dadı” polisiyeleri ilk defa kadın hafiyelerin bir serinin öznesi olması sebebiyle önemli bir yerde durur. Akşam ve Cumhuriyet gazetelerinde 1952-1956 yılları arasında tefrika olarak yayımlanan bu eserlerde, genç bir gazeteci olan Güler G. ve Güler’in dadısı, Arap halayık Anberbu Dadı’nın hafiyelik ve kadınlık deneyimlerini de içeren bir anlatı mevcuttur. Burada serinin ilkini yayımladığımız, Akşam gazetesinde 17 Mayıs 1952 ile 4 Ağustos 1952 tarihleri arasında 78 sayı tefrika edilen Ummadık Taş Baş Yarar, dönem İstanbul’u günlük yaşamını ve sosyolojik çeşitliliğini de yansıtan keyifli bir hikâye sunar.
 
KİTAP HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİM;
 
Severek okuduğum bir Osmanlı polisiye kitabı idi. Köşkte uyuşturucu yapan bir grup, gizli geçitlerden geçerek bu işi yapmaktalar, arasıra yaşayanlar ile karşılaşırlar, curcuna başlar.  Arap kalfa var, cinler var:)) dedektifler var, perili köşk var. Özellikle eski kelimelerin aynı sayfada açıklamasının bulunmasını beğendim.
 
KİTAPTAN ALINTILAR;
 
İnsan bulunduğu yerin tarihini bilmeli.
*****
Hayattan alınma bir hikayeyi yazmak uydurmaktan daha kolay.
*****
İnsan ansiklopedik olmalı.
*****
Bir insanı hürriyete kavuşturmak münasiptir. 
*****
Aşk hiçbir zaman gülünç değildir.
*****
 

OKUDUKLARIM 2025/12 YETİŞKİNLER

09 Nisan 2025

OKUDUKLARIM 2025/12 YETİŞKİNLER

 

 
Yetişkinler, prestijli Ungdommens Kritikerpris ödülüne layık görüldü ve on dört ülkede yayımlandı. Ida; bekâr, çocuksuz bir mimar. Kendini genç hissediyor ama artık orta yaşa yaklaşmanın ilk belirtilerini fark etmeye başladı. Biyolojik saati işliyor. Annelik onun için önemli bir konu, uzun süreli bir ilişkisi olmamasına rağmen sürekli bunu düşünüyor. Bu arada önünde yaz tatili, sıcak hava ve göl evinde kutlayacakları annesinin doğum günü var. Rahatlamak, hayat ve gelecek üzerine düşünmek için güzel bir ortam gibi görünüyor. Oysa bu tatil bambaşka şeylere gebe. Kız kardeşi Marthe de sevgilisi ve üvey çocuğuyla orada. Ida tam da anne olmakla ilgili verdiği kararı aile üyelerine açıklamayı planlarken kız kardeşi kendisiyle ilgili harika haberi veriyor. Marthe aile mutluluğunu Ida’nın burnunun dibine sokunca bomba patlıyor ve hayal kırıklığına uğrayan Ida, onun cennetini baltalamaya başlıyor. Yetişkinler; zedelenmiş aile bağlarının, kıskançlığın, kendini keşfetme ve hepsinden önemlisi sevgi eksikliğinden kaynaklanan utancın hikâyesidir. Marie Aubert bize, bir noktada seçeneklerin daraldığı, eş ya da anne olmanın dışında kabul gören çok az sosyal rolün kaldığı modern toplumda bekâr bir kadın olmanın ne anlama geldiğine dair de eşine az rastlanır türden bir roman sunuyor. “Aubert, daha açılış sahnesinden itibaren hikâye anlatımındaki ustalığını gösteriyor. Diyaloglar o kadar keskin ki edebî bir alay komedisi gibi garipliğin sınırlarında geziniyor.” -Ungdommens Kritikerpris jürisi “Başta tatlı görünen kısa bir roman... Sonrasında Aubert'in hafif ve zarif bir şekilde felakete doğru sürüklediği, neredeyse gerilim dolu bir aile hikâyesine dönüşüyor.” -
Dagens Nyheter
 
KİTAP HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİM;
 
Merhaba çok severek okuduğum @yanpasajyayinevi nden yine çok güzel ve ödüllü bir kitap olan #yetişkinler paylaşımı ile geldim. Kısa ama akıcı bir kitap, prestijli Ungdommens Kritikerpris ödülüne layık görülmüş ve on dört ülkede yayımlanmış. Kitap ana karakteri Ida ile başlarken ailesi ile beraber devam etmekte.
 
KİTAPTAN ALINTILAR;
 
İnsanlar çocuklara o kadar sinirleniyorlar ki anlamıyorum. Çocukların çocuk olmasına izin verilmeli. 
*****
 Yine dene, yine yenil, daha iyi yenil
*****
İnsanın bedenini dinlemesi çok önemlidir.
*****
Bence hayat güzel,. İyi bir hayata sahip olmanın bir çok yolu vardır.
*****
Tek bir aşk olmak zorunda degil ,önemli olan kiminle uyum içinde olduğun. 
*****
Yaşlanmak tembellik bahanesi değildir,ne kadar spor yapacağın ona verdiğin oncelige bağlıdır,
*****
Yalnız olmak çok iyi olmalı dedi; bu insana kendini tanıma imkanı verirdi, başkasını tanımanın da iyi olabileceğini düşündüğümü hatırlıyorum.
*****
 Kendime her şeyin düzeleceğini söylüyorum,her şey çok iyi olacak
*****

Ama Yalnızlık giderek büyüyen bir çember oluyor.
*****
 
      

 

OKUDUKLARIM 2025/11 KUŞ UÇAR KANAT AĞLAR

08 Nisan 2025

OKUDUKLARIM 2025/11 KUŞ UÇAR KANAT AĞLAR

 

 
Buradan dağlara bakarım. Gün, eteklerini toplayıp giderken bir küçük anne gelir. Yatağındaki boşluğa bakar. Tülbentlerini açar, katlar. Kırlentleri düzeltir. Kitapları toplar. Çocukları sorar. Gözyaşımı kurular. “Göğsümdeki çiçeklerin dili yok, unutma.” Evine gülümser. Alın çizgilerimi düzeltir. Sonsuzluğun ağzıyla öper. Yalnızlığımı alır. Yalnızlığını verir. “Ölüler, yaşayanlarda yaşar, bunu hiç unutma.” Buradan dağlara...
 
KİTAP HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİM;
 
Ara ara şiir okuyalım ruhumuza, çiçeklenelim.  
 
KİTAPTAN ALINTILAR;
 
Göğsümdeki çiçeklerin dili yok, unutma
*****
Ölüler, yaşayanlarda yaşarlari, bunu hiç unutma.
*****
Sözcüklerden duvar örülmezmiş.
*****
Yaşlanmanın da ötesinde, insan zaman kılığında bir ölüm hecesiymiş.
*****
İnsan geçmişini sevmeden yaşayazmış.
*****
İnsan erken öğreniyor gözyaşını
*****
Balam, taşa dokunacaksan, elin sıcak mı diye yüreğinin üstüne koy, taşın da canı var.
*****
Toprak hayatı sevdirir, sonra unutturur.
*****
Üzülme kardeşim, hayat her yerdedir.
*****
Yaralayan ölene dek yaralanmıştır.
*****
Dünya bir kibir fotoğrafıydı.
*****
Çocukluğu olmayanın, büyüklüğü de olmazmış.
*****
Nasıl sevdin bu kadar yalan insanı,
*****
Biçim veremediğimiz şeylerin biçimini almak.
*****
Dünya, insanlardan yapılmış yalnızlıktı da bunu anlamak için akşam ve yağmur gerekiyordu.
*****
İnsan yaşıyorken özgürdür.
*****
İnsan bazen sevgi sözü söylerken bile korkuyor.
*****
Mazlumun acısını zaman bir yaşama gücüne gücüne dönüştürür de, zalimin kötülüğü ölümden sonra da sürer gidermiş.
*****
Şimdi dünya herkesten yapılmış bir gönül yorgunluğu.
*****
İnsan sevdiğinin bir sözüne küser mi… İnsan sevdiğinin söylemediği sözüne de küserdi...
*****
Gövdemizde çiçeklenen ne varsa, kal­bimizde yaprak dökmektedir aynı anda.
*****
Kötü bir yalnızlık seni incitmesin diye avuçlarındaki hayat çizgisinden sessizce öptüm…
*****
Şükür cehalet bitti! Kimse okumuyor, herkes yazıyor. Kimse öğrenmiyor, herkes biliyor. Kimse susmuyor, herkes konuşuyor. Kimse çekilmiyor, herkes ortada. Kimse kederlenmiyor, herkes şenlik. Kimse yere bakmıyor, herkes gökyüzü. Kimse sevmiyor, herkes arzu ediyor. Kimse gözyaşı değil, herkes küfür. Kimse eşik değil, herkes ufukların ötesi. Kimse gölge değil, herkes ışık.
*****
Herkes bilgi zehirlenmesinden öleceki iki söz arasında kirpacak, aksırık, tıksırık, toz-pas gibi sesler duyulsa da, herkesin siyasetten iklime , aşktan ölüme, hukuktan petrole, karıncalardan kutuplara.... büyük düşünceleri var. 
*****
İnsan kendisini sevmeden başkasına dokunabilir mi hiç.?
*****
Neden yalnızlığımızı birbirimize gösterirken utanırız.
*****
 Gülmüyorsun da gökyüzü yıldızlarını döküyor üstümüze..
*****
      
 

TEK REALİTE SEVGİDİR, ONUN DIŞINDAKİ HERŞEY İLÜZYONDUR

06 Nisan 2025

TEK REALİTE SEVGİDİR, ONUN DIŞINDAKİ HERŞEY İLÜZYONDUR

 

 
SON GÜNLERDE YAŞANAN DEJENERASYONUN NEDENLERİ!…

Neye baksam ben görünür,
Nereye baksam yol,
Suret dersen dağılır gider,
Hal değil bu hal…
Duvar çıkar kapı olur,
Taş görünür yastık olur,
Yola revanda yorgunluk,
Bilinmeze mestlik olur.
Kim ne söyledi diye bilmek ne ki?
Söylenmeyeni işitir ol.
Yeter ki sen yolunda ol...
Şimdilerde insanlık ailesi olarak kıyamı yani uyanışı yaşamaktayız. Kıyamet sadece fizik boyutta doğal afetler, seller, depremler ve sonunda da kıtaların yer değiştirmesinden ibaret değildir. Bu fiziksel tezahür çünkü dünyamız da kendini yenilemeye ve ona verdiğimiz hasarı onarmaya çalışıyor, o da hareket halinde… Uyanış yani diğer adıyla Kıyamet bütün boyutlarda, varlığın hem iç hem de dış boyutunda aynı anda meydana gelir. Sarsıcı olaylar hem dış hem de iç dünyamızda değişimlere neden olur. Amaç bakış açımızı değiştirerek eylemlerin değişmesi ve evrensel yasalara uygun bir yaşama geçilmesidir.
Ve şunu unutmamak gerekir ki;  asıl kıyamet uyanıştır, yükselmektir, ayağa kalkmaktır. Bir yükselme hazırlığıdır…
Adeta bir yayın gerilmesi olayında olduğu gibi anlayış seviyemizin yükselmesi için bir hazırlık yaşıyoruz.  Yay gerilip gerilip boşaldıktan sonra bir sıçrama, fırlama, merkeze yönelme meydana gelir. Haksızlıkları, adaletsizlikleri, her türlü hile ve yalan dolanı yaşayarak ve  bu tip bir anlayışın ne kadar zararlı olduğunu, sebep sonuç yasası gereği sonuçta yine bize döndüğünü deneyimleyerek anlamak gerçek manada uyanıştır.
Üst üste, seri olarak oluşan yığınla dejeneretif, yok artık dedirtecek olaylar dizisi insanoğluna neyi yapmaması gerektiğini ders olarak öğretiyor. Daha önce sadece maddi kıymetler nedeniyle gözümüzü kapattığımız ve görmezden geldiğimiz hakikatler bugün bu olaylar aracılığı ile bize bir yüzleşme yaşatıyor.  Bunlar da şuurlanmanın hızını meydana getiriyor. Hızla uyanıyor ve artık adaletin, hak, hukuk ve insanca yalansız dolansız bir düzenin parçası olmak arzumuzu pekiştiriyor. Demek ki bu arzu ve istek yeterince güçlü değilmiş. Kimse görmeden samanaltından su yürüterek, köşe dönmek, daha fazla maddiyata sahip olmak isteyenlerin sayısı hiç de az değilmiş. Bu realite yaşanmadan, zararları hep birlikte görülmeden yeniye geçilmiyor. Çünkü yeni adil realiteyi koruyacak ve yaşatacak olanlar yine bizleriz yani biz değişmeden hiçbir şey değişmeyecek. Ne kadar hızlı değişirsek, olayların şiddeti o kadar azalır.
Bu gezegende ve bu ülkede, çok farklı realitede milyonlarca insan olduğumuz için sadece bizim iyi, doğru, ahlaklı ve dürüst olmamız yeterli değildir. Öncelikle kendi ülkemizi ele alacak olursak, hep birlikte ülke olarak adaleti, hak ve hukuku gözetmek isteğimizin çok yükselmesi gerekir ki, yeni bir düzen oluştuğunda o düzeni koruyalım. Orasından burasından çekiştirip yine eski hale dönüştürmeyelim.
İyi kalpli, sevecen. ahlaklı insanlar elbette çok zorlanıyor. Hassasiyetleri de yüksek ama bütünün hayrı için sabırlı olmak, iyi niyetli çabalardan vazgeçmemek gerek. Tabii ki kendimizi ve ailemizi korumak en doğal hakkımızdır. Ama yaşananlarla bizde helak olursak, asıl yapmamız gerekeni yapmamış oluruz. Bizim umutlu, dirayetli, ayakta, dimdik duruyor olmamız gerekir ki, yoluna bir türlü bulamayanlar için gerekli olan destek, enerjetik düzeyde sağlansın.
Sevgi dolu, adil, hakkaniyetli hem kendi toplumunun hem dünyanın hem tüm yaratılmışların iyiliğini isteyen enerji üretmek ve yaymak, doğal bir akış içerisinde gerçekleşmelidir. Bunu da bize sağlayacak olan şey, varlık sevgisidir. Eşyaya, doğaya, hayvana,kurda, kuşa ve tüm yaratılmışlara karşı  olan sevgidir. Bu sevgi enerjisinin samimi bir şekilde kendi varlığımızda oluşmasına destek verirsek, yani bu konudaki engelleri, rezistansları ortadan kaldırabilirsek, kaldırma gayreti içinde bulunursak o zaman kendiliğinden enerji üreten, enerji yayan, enerji yaratan bir hale geliriz ki zaten bu bizim tekamülümüzü sağlayacak en önemli hususlardan biridir. Ve aslında yaşarken yapmaya çalıştığımız, yapmış olduğumuz iş de budur.
Kendine Yolculuk Atölyelerimizde Bilinçli Farkındalık adı altında yaptığımız söyleşiler ve meditatif çalışmalar asıl olarak bu amaca kapsamaktadır. Bilgiden yararlananlar daha ileri seviyelerine de geçerek, hem kendilerine hem toplumlarına daha yararlı olmak isteyebilirler. Kişisel seçimdir, herkes kendi kararını özgür iradesi ile kendi verir…
Gezegenimizde bu dönem kıyamet yaşandığı için her varlık daha büyük bir atılım yapabilmenin hazırlıkları içindedir. Artık geçmişiyle bütün bağını kesmek zorunda olduğunu fark etmeye başlamıştır. Geçmişi de, şimdiye kadar elde etmiş olduğu şuur halidir, anlayış seviyesidir, eski kalıp düşünceler eskimiştir onları bilgi aracılığıyla yenileri ile değiştirmek gerekir.  Anlayış seviyemizi aştığımız zaman geçmişimizi de aşarız. Hint geleneklerinde buna "karmık telafi" denir. Dünya bütün bir gezegen olarak bir karmik telafi  yaşıyor dersek yanlış bir şey söylemiş olmayız.
Bu olup bitenler, geçmişte yapılmış hareketlerin  yani  yaratılmış sebeplerin bu hayat içinde sonuç olarak ortaya çıkmasıdır. Bazı telafiler yapılmadan geçilecek yeni realite bir süre sonra yine aynı dejeneratif etkiler nedeniyle eski haline dönüşür .
Farkına varalım ya da varmayalım, kıyamı derin bir şekilde yaşamaktayız. Ancak, öyle bir koruyucu sistemi var ki, hem fizik planların icaplarını yerine getiriyoruz hem de onun bize sağlamış olduğu olaylardan yararlanarak kendi seviyemizi yükseltiyoruz. Zor oluyor mu? Elbette oluyor. Kıyametin yani uyanışın kolay olacağını hiçbir öğreti söylememiştir. Sabırlı ve dirayetli olmaktan başka çare yoktur…
Yardımlaşma ve Dayanışma Yasası gereği, dışsal olmasa da içsel olarak birbirimize destek vermekten, elimizi tutmaktan, düşeni kaldırmaktan başka çare yok. Umutsuzlukla ilerlemek mümkün değil. Herşeyin Bütünün Hayrı için olduğuna inanmamız ve bu inancı hergün beslememiz gerekiyor. Herşey çok güzel olacak, bunların hepsi geçecek, ülkemiz bir yıldız gibi bayrağındaki hilal ve ay gibi pırıl pırıl parlayacak...
Daha çok fizik planın icaplarına konsantre olduğumuz için kendi kendimize soruyoruz: "Bu toplumun anlayışının neresi yükseliyor?" Eğer siz kendinizi sadece duyularınız vasıtasıyla fizik planla ilişki kuran bir varlık olarak görürseniz, bu sorunuzda haklısınız. Ama insan sadece duyularıyla temasta olan bir varlık değildir. Duyularımızla dünyanın olaylarından ve onun etkisinden algıladığımız şeyler, aşağı yukarı yüzde ondur. Geri kalanını iç varlığımız mükemmel bir şekilde emmektedir. Ve çeşitli ezoterik ve astrolojik bilgiler bizlere 2026 dan sonraki yıllarda bir yükseliş yaşanacağını, alınacak derslerin tamamının alınıp, yeni, ışıklı, umutlu, dürüst ve ahlaklı bir toplum düzenine geçerek, örnek olacağımızı haber veriyor. Yaşayalım görelim…
İnsanlar ve gruplar, öğretiler ve okullar sadece bir dünya günü kadar kısa sürelidir.
HAKİKAT ise efsanevi sert kayanın en üstüne yerleştirilmiş olarak tek başına sonsuz ve yücedir.
 
H. P. Blavatsky

                        Derleyen: ...`Fulya  Aykaç ´ ♥¸.•°*”˜˜”*°•. 


Hepinize merhaba, güzel, sağlıklı, mutlu bir hafta diliyorum. Ben bildiğiniz gibiyim hayatımda bir değişiklik yok, cumartesi pazarda idim sergi açtık ama bugün yani pazartesi günü açamayacağız, hava çok soğuk gösteriyor, hatta civarda kar var Kofçazda yağmış nette resimlerini gördüm. 2-3 derece sıcaklık ve kar yağışı gösteriyor bugünden için bakalım yağacakmı? Doğalgaz kapatırım diyordum ama kapanmıyor geçen ay 2 aylık birden (sokak kapısını akşamları kilitliyoruz, okumanın olduğu gün açmayı unutmuşuz kilidi okumacı es geçmiş bizi.) 6.744 TL ödedim bu ay da ödemeye devam edeceğiz. 
Bahçe ot içerisinde halen yağmur yağıyor, bahçede oraya buraya yürürken elime gelen büyük otları çekerek köküyle çıkarıyorum, annemde bugün çapa yapmak için girdi ama yağmur birkaç gün önce yağdığı için pek çapalanmıyor, bu iş için kendime pazardan yeni bir çapa aldım. 
Bugün ekmek bayiine ve markete gittim, alışveriş yaparken yağmur döktü yine, yürüyerek eve gelemedim, minibüs beklemek zorunda kaldım. Eve gelincede poşetleri mutfağa bıraktığım gibi bahçeye koştum, otlar arasında kaybolan bir baş yeşil soğan ve biraz nane kopardım. Biraz çamura bulandı terlikler ama olsun. Zira annem naneli yeşil soğanlı kuru fasulye yap bana demişti. Emir büyük yerden olunca istek yemek hemen yapıldı.


 
Sahaf ziyaretimiz.
 



Migros ziyaretinden
 
 
Pazaryerinde ki kedim, araba sergi açma yerine yanaşınca hemen geliyor. Mama arabanın içinde poşet kolisinde, mal inmeyince koli de ortaya çıkmıyor. Kenarda bekle koli ortaya çıksın vericem diyorum, akıllı kız bekliyor. Karnını doyurduktan sonra da pazar tahtasında böyle uyuyor:)) 
 

Kesinlik Birliğin Düşmanıdır.
  Kesinlik Toleransın Ölümcül Düşmanıdır.
  Eğer Şüpheye Hiç Yer Bırakmayan Bir Kesinlik Varsa,
  Bilinmeyen Hiç Bir Şey de Yoktur.
  O Zaman İmana da Gerek Kalmaz!
  Öyleyse Yaratan'a Dua Edelim ki;
  Bize Şüphe Edebilen Bir Papa Bağışlasın.
  Bize Hata Yapan Pişman Olan,
  Ve Yoluna Devam Edebilen Bir Papa   Bağışlasın.''
 
CONCLAVE Filminden Kardinal Lawrence'in Konuşması...