KİBİR
Zaman zaman yaşamlarımızda çok istediğimiz ama bir türlü olmayan şeyler vardır, ne yapsak, ne etsek gerçekleşmez.Çoğu zamanda o şeyi takıntılı bir şekilde isteriz. Halk arasında, “o sana hayırlı gelmeyecekti o yüzden olmuyor” diye bakış vardır. Ve “Olanın en hayırlı olduğu olmayanın da bizim için en hayırsız olduğu” şeklinde ifade edilir.
O sırada biz ise sadece o şeyi isteriz, hayırlı mı hayırsız mı düşünemeyiz bile. Belki o şeyi elde etmek beni yoldan çıkaracak, hayat planımı alt üst edecek, ama yine de o istek herşeyin önüne geçer. Çünkü insanda çok yüksek KİBİR vardır. Kibir öyle bir şey ki kişi istediklerine sahip olamadığı zaman o istek gerçekleşin diye her şartı kabul eder, şunu şöyle yaparım, bunu böyle yaparım şeklinde verilen sözleri artar, ama o şeyi elde ettiği zaman da kibir saklı olduğu yerden ortaya çıkar. O gerçekleşmeyen istek onun kibirinin artmaması içindir, aslında ona bir yardımdır.
Kibir insanın en önemli sınavlarından biridir. Kibir birden ortaya çıkar ama yoktan var olmaz.
Bazen tekamül açısından olarak o isteğin karşılanmaması konusuna bakarsak kişinin orada egosunun büyümesinin önlemek için burnunun sürtüldüğünü görürüz ki kibirini, egosunu yenebilsin, kontrolü ele alabilsin.
Bazen manevi güçte dini liderlerde olduğu gibi insanın içindeki egoyu uyandırır ve manevi gücü onun için bir kibir aracı olur. Kibir bu yaşamımızda farkında olmadan mücadele ettirildiğimiz önemli bir şeydir.Kibirimizi göremeyebiliriz. Nerelerde ortaya çıktığını, kendimizi nerede üstün gördüğümüzü bilemeyebiliriz.
Bir çok noktada gizli gizli kibirin sinsice çıktığını göremeyiz. Bazen de zaten görmek istemeyiz.Kendimize objektif bakmak gerekir. Kibiri idrak etmek ve kavramak ciddi bir şeydir.
İnsanlığa sayılan büyük günahlar arasında Kibir en baştadır.
Kibire bazen ego diye hitap ederiz. Örneğin; Trafikte görürüz bu egoyu. Birini eğitimsiz bulmak, yol vermemek, hor görmek… gibi sinsi sinsi bir çok noktaya sızabilen yakalamakta çok zorlandığımız bir duygu, düşünce ve davranış olarak çıkar karşımıza.
Kibiri kenara koyabilmek ve alçak gönüllü olabilmek, herkesi eşit görebilmek evrensel yasalar içinde çok önemlidir.
Hepimizin eşit şekilde bu dünyada tekamül etme, var olma hakkı vardır.
Ruhsal Alemde hepimiz aynı mesafedeyiz. Rehberlerimizin herkese eşit mesafede, eşit sevgi ve şifa ile yaklaştıklarını biliyoruz ama gel gelelim ki biz insanlar bu hakkı birbirimize vermiyoruz. İşte bunun içinde kibir var.
Kibri anlayabilmek için kendimize soracağımız bazı sorular vardır.
-İnsanlara üstten bir bakışla bakmasaydım nasıl bakardım?
- Bunun yerine ne söyleyebilirdim.?
- Diğer insanların benden farklı olmalarına nasıl hoşgörüyle yaklaşabilirdim? gibi temel sorular bu konuda kendimizi daha yakından tanımamıza ve objektif bakmamıza neden olur.
Aslında biz hiç kimsenin tam potansiyelini bilemeyiz. Öyle görünüyor ama benden daha derin, bazı noktalarda benden daha üstün olabilir diye düşünmek her zaman insanın kendi üzerinde bir otokontrol kurmasını sağlar.
Bu kadarını yapabiliyor demekte bile kibir vardır. Tıpkı benim gibi bu kadarını yapabildiğim gibi, o da bu kadarını yapıyor demek daha doğru ve sadedir.
Tıpkı benim gibi o ve ben, onlar ve ben hepimiz özde aynıyız. Var olan her şeyi Yüce Rabbimiz gerekli gördüğü gibi yaratmış.Hepimiz bir bütünken, bütünü tamamlarken, bütünün içindeyken iyiyiz. Tarafların hiç biri birbirine yukarıdan bakmıyor olması, birbirine sevgi-saygı duyuyor ve kabul ediyor olması önemlidir...
“Öyleyse Nerelerden Başlamalıyız?” diye soralım kendimize…
Göçmenler, bizimle aynı görüşte olmayanlar ve bunun gibi kimi kendimizden farklı görüyorsak onları kucaklamak, içimize katmak meselesi değil bu mesele… Burada benim içimdeki kibir ne zaman uyanıyor, içimdeki kibirle neden daha aşağıda görüyorum, basit, cahil görüyorum, öyle olsa da böyle düşünmeye hakkım var mı? O beğenmediğim kişilere onlar değişik demem değil mesele, neye göre kime göre değişik sorusunu sormak gerekiyor. Özde benimle eşit şartlarda yaratılmış ama henüz deneyimleri yeterince zenginleşmemiş, incelmemiş olanlara nasıl bakmalıyız? Bunun üzerinde derin derin düşünmek gerekir.
Kendimizi üstün görmemizin, yani kibrimizin sızmayacağı alan yok. O yüzden de diyoruz ki, Kibir Çok SİNSİ.
Kibrimizi farkettiğimizde öz şefkatle kendimizi de sarıp sarmalamak lazım. Burada kimseyi ezmeden, kendime şefkat göstermem de önemli çünkü bu sefer kendimi çok incitirsem yine istenen sonucu alamam. Tamam böyle düşündüm, aşağılamak istedim ama doğru değildi, bir dahaki sefere yapmamaya çalışayım, bakalım o sefer becerecekmiyim diyerek kendimize karşı da anlayış göstermemiz gerek. Buna öz şefkat diyoruz.
Mevlana, “Gel kim Olursan Ol Yine de Gel” demiş... Yüce Rabb’in yarattığı varlığa, kim olursan ol gel diyor ve zengin fakir, cahili ayırmıyor. Hiç kibri olmadan herkese gel demiş.
Hiçbir şeye tutunmamak, bırakmak, sahip olduklarımızı da bırakmak kibri azaltır. Hepimizde bir oranda kibir vardır. Bu anlarda kendimizi yakalamak, farkındalığımızı oluşturmak önemli.
Mutlaka hepimizin kibrimiz olduğu gibi hoşgörülü, iyi niyetli, adaletli ve anlayışlı taraflarımız da var. Ben bunlar arasında gidip geliriz, ruh durumlarımız sık sık değişir. Bu ikilemli ruh halleri arasında gurur, kibirden hoşgörüye, anlayışa geçiş yapıyoruz. “Hem hoş görülüyüm, hem kibirliyim”… Çünkü ben insanım. İnsan olmamın gereği bu. Başta bu gerçeği kabul ederek, bir iç bakış oluşturmaya çalışmakta fayda var. Yoksa sadece kendimizi suçlayarak da bir yere varamayız.
Mütevazi olmaya çaba gösteriyorsak bu kibirden olabilir. Ama gerçekte mütevazi isek bu tevazu, bizim için “Gel Kim Olursan Ol Yine de Gel” kısmına geçiştir.
Eğer birisi çok nazikse, arkadaki büyük öfkeyi yüceltiyor olabilir. Arkadaki öfkeyi nazik olmak ve öfkeyle kapatıyor olabilir. Aşırı nezaket konusuna karşı da dikkatli olmak gerekir.
Yardım etmekte bile ‘sen muhtaçsın ben sana yardım ederim’ kibri olabilir. Hadi bakalım bu seferki erzağın benden diyor ve gururlanıyor muyuz acaba?... Yardımlarda kibri önlemek için kimden geldiğini hiç kimsenin bilmemesi siçik geleneklerimizde bu yüzden çok önemlidir.
Siz ne kadar yokluk ve yoksunluk yaşarsanız o kadar halden anlarsınız. Kibrin ancak öyle üstesinden gelirsiniz. O nedenle bazı acıları çekmek diğer insanları da anlamayı sağlar. Başkasını anlayamamakta o kibir ortaya çıkar.Yapsaymış efendim, ya da yapmasaymış efendim deyiverir, kendini üstün karşıdakini aşağıda görür.Önyargının arkasında da kibir vardır.
Bazen öyle şeyler olur ki, kibre kapılıp hakkında olumsuz düşündüğümüz insan hiç ummadığımız anda ondan beklemediğimiz bir olumlu davranış gösterebilir hatta bize yardım edebilir ve bizi utandırır. Deriz ki, “Ben onun hakkında ne düşündüm ama ne oldu, utandırdı beni”…İçsel bir hicap ve üzüntü duyarız. İşte bu farkındalık anıdır, uyandırıcı bir etki taşır. Bu tarz düşünmedefarkındalık ve gözlem var.
Bu farkındalıklar çoğaldıkça nelerde ne zaman kibire düştüğümüzü daha rahat görürüz. Gördükçe de düzeltmek, değiştirmek ihtiyacımız artar çünkü içsel bir rahatsızlık, bir tür vicdan azabı ya da utanç duygusu verir.
Kibiri aşmak için vicdan azabının doğması olmazsa olmaz bir durumdur. O vicdan azabının ağırlaşabilmesi için de insanın kendini daha fazla yakalıyor olması lazım. İçiniz vicdan azabı ile yanınca birkaç seferden sonra yapmaz olacaksınız. Ama bütün bu değerli, bizi tekamül ettirici, ruhen zenginleştirica haller hemen hayata geçemiyor, olmuyor. İnsanın içi yanıyor soğuyor, yanıyor soğuyor böyle böyle artık o tip düşünce ve davranışı terketmek doğuyor. Yanmadan olmaz. Yanacağız, yanacağız ki kibrimizi öyle göreceğiz. Onu önce kontrol etmeyi sonra da aşmayı ancak bu şekilde öğreneceğiz…
Zaman zaman yaşamlarımızda çok istediğimiz ama bir türlü olmayan şeyler vardır, ne yapsak, ne etsek gerçekleşmez.Çoğu zamanda o şeyi takıntılı bir şekilde isteriz. Halk arasında, “o sana hayırlı gelmeyecekti o yüzden olmuyor” diye bakış vardır. Ve “Olanın en hayırlı olduğu olmayanın da bizim için en hayırsız olduğu” şeklinde ifade edilir.
O sırada biz ise sadece o şeyi isteriz, hayırlı mı hayırsız mı düşünemeyiz bile. Belki o şeyi elde etmek beni yoldan çıkaracak, hayat planımı alt üst edecek, ama yine de o istek herşeyin önüne geçer. Çünkü insanda çok yüksek KİBİR vardır. Kibir öyle bir şey ki kişi istediklerine sahip olamadığı zaman o istek gerçekleşin diye her şartı kabul eder, şunu şöyle yaparım, bunu böyle yaparım şeklinde verilen sözleri artar, ama o şeyi elde ettiği zaman da kibir saklı olduğu yerden ortaya çıkar. O gerçekleşmeyen istek onun kibirinin artmaması içindir, aslında ona bir yardımdır.
Kibir insanın en önemli sınavlarından biridir. Kibir birden ortaya çıkar ama yoktan var olmaz.
Bazen tekamül açısından olarak o isteğin karşılanmaması konusuna bakarsak kişinin orada egosunun büyümesinin önlemek için burnunun sürtüldüğünü görürüz ki kibirini, egosunu yenebilsin, kontrolü ele alabilsin.
Bazen manevi güçte dini liderlerde olduğu gibi insanın içindeki egoyu uyandırır ve manevi gücü onun için bir kibir aracı olur. Kibir bu yaşamımızda farkında olmadan mücadele ettirildiğimiz önemli bir şeydir.Kibirimizi göremeyebiliriz. Nerelerde ortaya çıktığını, kendimizi nerede üstün gördüğümüzü bilemeyebiliriz.
Bir çok noktada gizli gizli kibirin sinsice çıktığını göremeyiz. Bazen de zaten görmek istemeyiz.Kendimize objektif bakmak gerekir. Kibiri idrak etmek ve kavramak ciddi bir şeydir.
İnsanlığa sayılan büyük günahlar arasında Kibir en baştadır.
Kibire bazen ego diye hitap ederiz. Örneğin; Trafikte görürüz bu egoyu. Birini eğitimsiz bulmak, yol vermemek, hor görmek… gibi sinsi sinsi bir çok noktaya sızabilen yakalamakta çok zorlandığımız bir duygu, düşünce ve davranış olarak çıkar karşımıza.
Kibiri kenara koyabilmek ve alçak gönüllü olabilmek, herkesi eşit görebilmek evrensel yasalar içinde çok önemlidir.
Hepimizin eşit şekilde bu dünyada tekamül etme, var olma hakkı vardır.
Ruhsal Alemde hepimiz aynı mesafedeyiz. Rehberlerimizin herkese eşit mesafede, eşit sevgi ve şifa ile yaklaştıklarını biliyoruz ama gel gelelim ki biz insanlar bu hakkı birbirimize vermiyoruz. İşte bunun içinde kibir var.
Kibri anlayabilmek için kendimize soracağımız bazı sorular vardır.
-İnsanlara üstten bir bakışla bakmasaydım nasıl bakardım?
- Bunun yerine ne söyleyebilirdim.?
- Diğer insanların benden farklı olmalarına nasıl hoşgörüyle yaklaşabilirdim? gibi temel sorular bu konuda kendimizi daha yakından tanımamıza ve objektif bakmamıza neden olur.
Aslında biz hiç kimsenin tam potansiyelini bilemeyiz. Öyle görünüyor ama benden daha derin, bazı noktalarda benden daha üstün olabilir diye düşünmek her zaman insanın kendi üzerinde bir otokontrol kurmasını sağlar.
Bu kadarını yapabiliyor demekte bile kibir vardır. Tıpkı benim gibi bu kadarını yapabildiğim gibi, o da bu kadarını yapıyor demek daha doğru ve sadedir.
Tıpkı benim gibi o ve ben, onlar ve ben hepimiz özde aynıyız. Var olan her şeyi Yüce Rabbimiz gerekli gördüğü gibi yaratmış.Hepimiz bir bütünken, bütünü tamamlarken, bütünün içindeyken iyiyiz. Tarafların hiç biri birbirine yukarıdan bakmıyor olması, birbirine sevgi-saygı duyuyor ve kabul ediyor olması önemlidir...
“Öyleyse Nerelerden Başlamalıyız?” diye soralım kendimize…
Göçmenler, bizimle aynı görüşte olmayanlar ve bunun gibi kimi kendimizden farklı görüyorsak onları kucaklamak, içimize katmak meselesi değil bu mesele… Burada benim içimdeki kibir ne zaman uyanıyor, içimdeki kibirle neden daha aşağıda görüyorum, basit, cahil görüyorum, öyle olsa da böyle düşünmeye hakkım var mı? O beğenmediğim kişilere onlar değişik demem değil mesele, neye göre kime göre değişik sorusunu sormak gerekiyor. Özde benimle eşit şartlarda yaratılmış ama henüz deneyimleri yeterince zenginleşmemiş, incelmemiş olanlara nasıl bakmalıyız? Bunun üzerinde derin derin düşünmek gerekir.
Kendimizi üstün görmemizin, yani kibrimizin sızmayacağı alan yok. O yüzden de diyoruz ki, Kibir Çok SİNSİ.
Kibrimizi farkettiğimizde öz şefkatle kendimizi de sarıp sarmalamak lazım. Burada kimseyi ezmeden, kendime şefkat göstermem de önemli çünkü bu sefer kendimi çok incitirsem yine istenen sonucu alamam. Tamam böyle düşündüm, aşağılamak istedim ama doğru değildi, bir dahaki sefere yapmamaya çalışayım, bakalım o sefer becerecekmiyim diyerek kendimize karşı da anlayış göstermemiz gerek. Buna öz şefkat diyoruz.
Mevlana, “Gel kim Olursan Ol Yine de Gel” demiş... Yüce Rabb’in yarattığı varlığa, kim olursan ol gel diyor ve zengin fakir, cahili ayırmıyor. Hiç kibri olmadan herkese gel demiş.
Hiçbir şeye tutunmamak, bırakmak, sahip olduklarımızı da bırakmak kibri azaltır. Hepimizde bir oranda kibir vardır. Bu anlarda kendimizi yakalamak, farkındalığımızı oluşturmak önemli.
Mutlaka hepimizin kibrimiz olduğu gibi hoşgörülü, iyi niyetli, adaletli ve anlayışlı taraflarımız da var. Ben bunlar arasında gidip geliriz, ruh durumlarımız sık sık değişir. Bu ikilemli ruh halleri arasında gurur, kibirden hoşgörüye, anlayışa geçiş yapıyoruz. “Hem hoş görülüyüm, hem kibirliyim”… Çünkü ben insanım. İnsan olmamın gereği bu. Başta bu gerçeği kabul ederek, bir iç bakış oluşturmaya çalışmakta fayda var. Yoksa sadece kendimizi suçlayarak da bir yere varamayız.
Mütevazi olmaya çaba gösteriyorsak bu kibirden olabilir. Ama gerçekte mütevazi isek bu tevazu, bizim için “Gel Kim Olursan Ol Yine de Gel” kısmına geçiştir.
Eğer birisi çok nazikse, arkadaki büyük öfkeyi yüceltiyor olabilir. Arkadaki öfkeyi nazik olmak ve öfkeyle kapatıyor olabilir. Aşırı nezaket konusuna karşı da dikkatli olmak gerekir.
Yardım etmekte bile ‘sen muhtaçsın ben sana yardım ederim’ kibri olabilir. Hadi bakalım bu seferki erzağın benden diyor ve gururlanıyor muyuz acaba?... Yardımlarda kibri önlemek için kimden geldiğini hiç kimsenin bilmemesi siçik geleneklerimizde bu yüzden çok önemlidir.
Siz ne kadar yokluk ve yoksunluk yaşarsanız o kadar halden anlarsınız. Kibrin ancak öyle üstesinden gelirsiniz. O nedenle bazı acıları çekmek diğer insanları da anlamayı sağlar. Başkasını anlayamamakta o kibir ortaya çıkar.Yapsaymış efendim, ya da yapmasaymış efendim deyiverir, kendini üstün karşıdakini aşağıda görür.Önyargının arkasında da kibir vardır.
Bazen öyle şeyler olur ki, kibre kapılıp hakkında olumsuz düşündüğümüz insan hiç ummadığımız anda ondan beklemediğimiz bir olumlu davranış gösterebilir hatta bize yardım edebilir ve bizi utandırır. Deriz ki, “Ben onun hakkında ne düşündüm ama ne oldu, utandırdı beni”…İçsel bir hicap ve üzüntü duyarız. İşte bu farkındalık anıdır, uyandırıcı bir etki taşır. Bu tarz düşünmedefarkındalık ve gözlem var.
Bu farkındalıklar çoğaldıkça nelerde ne zaman kibire düştüğümüzü daha rahat görürüz. Gördükçe de düzeltmek, değiştirmek ihtiyacımız artar çünkü içsel bir rahatsızlık, bir tür vicdan azabı ya da utanç duygusu verir.
Kibiri aşmak için vicdan azabının doğması olmazsa olmaz bir durumdur. O vicdan azabının ağırlaşabilmesi için de insanın kendini daha fazla yakalıyor olması lazım. İçiniz vicdan azabı ile yanınca birkaç seferden sonra yapmaz olacaksınız. Ama bütün bu değerli, bizi tekamül ettirici, ruhen zenginleştirica haller hemen hayata geçemiyor, olmuyor. İnsanın içi yanıyor soğuyor, yanıyor soğuyor böyle böyle artık o tip düşünce ve davranışı terketmek doğuyor. Yanmadan olmaz. Yanacağız, yanacağız ki kibrimizi öyle göreceğiz. Onu önce kontrol etmeyi sonra da aşmayı ancak bu şekilde öğreneceğiz…
Nea/Kozmik İlham Sayfasından Alıntı
Hepinize güzel, sağlıklı, mutlu huzurlu haftalar diliyorum. Ben ve buralarda değişen bir şey yok. Yeni yıl planları yapıp duruyorum umarım tutarım. Mesela bu sene ayda sadece 2 kitap almak istiyorum, evde yaklaşık okunmayan 400 kitabım var onları biraz evden okuyup boşaltsam iyi olacak, zira annem söylenmeye başladı:))
1 Ocak itibari ile 3 aylar başlıyor, ramazana kadar bir hatime niyetliyim Allah kabul ederse. Elimdeki 3 aylar kitabına göre de okunması gereken duaları ajandama geçmeliyim. Sahi bu sene nasıl bir ajanda seçtim sizce?
Evet bu sene mor renk seçtim ve hafta sonları da yarımşar sayfa değil, tam sayfa...
Çarşamba günü tekrar diyetisyene başlıyorum, beni kapı dışarı etmezse iyidir:)) kaç aydır nerdesin diyecek inanın.... Onun içinde bir yiyecek takip defteri aldım bugün, yediklerimi not tutacağım.
Sevgili Buket'in yılbaşı hediyesi ve ufaklıkların yaptığı ayraçlardan yaptığım alışveriş. Kendisine çok teşekkür ederim.
Ve bir yılbaşı hediyem daha, o da Makbule hanımdan geldi çok teşekkür ederim yeni yılda okuyacağım ilk kitaplardan olacak bu kitap.
Bu sene okumayı biraz azaltacağım, tabiri caiz ise yavaşlamayı düşünüyorum. Onun yerine elimdeki yün ve boncuklar ile bazı işler yapacağım, belki pazarda da satarım diye düşünüyorum.
Size bir salata tarifi ile veda ediyorum;
KIRMIZI PANCAR SALATASI
YAPILIŞI;
İstediğiniz kadar kırmızı pancar rendesi üzerine bir havuç rendesi, istediğiniz kadar dereotu doğrayalım ardından yarım avokado üç ceviz içi, dört yemek kaşığı nar bir adet yeşil soğan ekleyelim ve karıştıralım
Sos olarak bir yemek kaşığı zeytinyagı bir yemek kaşığı elma sirkesi ve yarım limon sık sıkalım afiyet olsun.
YAPILIŞI;
İstediğiniz kadar kırmızı pancar rendesi üzerine bir havuç rendesi, istediğiniz kadar dereotu doğrayalım ardından yarım avokado üç ceviz içi, dört yemek kaşığı nar bir adet yeşil soğan ekleyelim ve karıştıralım
Sos olarak bir yemek kaşığı zeytinyagı bir yemek kaşığı elma sirkesi ve yarım limon sık sıkalım afiyet olsun.
Eskisi kadar sık yazamıyor, geçmişteki kadar hızlı okuyamıyorum. "Beyin açlığı" mide açlığından daha ağır basabiliyor yaş aldıkça.
YanıtlaSilBeden, organlar ve yürek yaşa göre sağlıklı ise yaşamdan daha çok keyif alabiliyor insan.
Blog sayfanızı severek izliyor ve çok yararlanıyorum.
2014 yılında basılan, geliri Mersin Alzheimer Derneğine bağışlanan "Geriye Kalan" Adlı kitabım; kitap okumayı seven bir blog arkadaşıma küçük bir "Yeni Yıl Armağanı."
Sağlıklı-keyifli okumalar.
İyilik ve güzelliklerle geçecek umutlu yıllar.
Bu düşünceli davranışınız için çok teşekkür ederim. Bende size, sağlıkla, mutlulukla, huzurla, bereketli bir yıl diliyorum.
Sil