İZLEDİKLERİM 2025/7
29 Temmuz 2025

Genç bir kadın,
geçmişine dair uzun süredir gizli kalmış bir sırrı keşfeder ve gerçeği
ortaya çıkarmak için bir dizi mektubun yazarlarının izini sürer.
GÜZELDİ...
Geniş bir alana yayılan Yosemite Millî Parkı'nda bir kadının ölümü bir federal ajanı, doğanın kurallarından başka kuralın geçmediği kanunsuz bir bölgeye sürükler.
Doğa görselleri ile muhteşemdi...
Detaylar:
İzlediklerim
OKUDUKLARIM 2025/28 VEFA APARTMANI
28 Temmuz 2025

Allah var . Büyük Allah var . Her şeyi görüyor, biliyor. (…) Size mal mülk, servet bırakmadım. Yalnız, size, şerefli, namuslu, erkek bir ad bırakabildim. Hiçbir zaman başınız yere bakmayacaktır. Bununla müteselliyim, siz de bununla iftihar edeceksiniz.’
Tevfik İleri
24.9.1961, Kayseri Cezaevi
Tevfik İleri Ulaştırma Bakanı, Milli Eğitim Bakanı ve Bayındırlık Bakanı olarak çeşitli görevlerde yer almış ve 1950-60 yılları arasında Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanlığını yapmış olan Adnan Menderes’in en yakınlarından biri olarak Yassıada’da yargılanıp idama mahkûm edilmiş bir bürokrat…
Sadık Yalsızuçanlar, Hemşinli Tevfik’in Hemşin’den Vefa Apartmanı’na uzanan hikâyesinde, Tevfik İleri’nin yanı sıra tüm ailesine yaşatılan zorlukların satır aralarını ve bir devre tanıklık etmemizi sağlayacak olan Yassıada ve Kayseri Cezaevi günlüklerini okuyucuyla paylaşıyor.
KİTAP HAKKINDAKİ DÜŞÜNCEM
Tevfik İleri ve hayatı anlatılıyor. İleri'nin vatan sevgisi, hak ve hakikatten yana duruşu, ailesi ve ailesindeki o kuvvetli bağ, hapiste geçen hasretle harmanlanmış seneler, hasretlerinin mektuplara kelime kelime nakşedilişi.. Hepsi ayrı ayrı dokunuyor kalbe. Bir insanın birkaç bakanlık yapmasına rağmen ölümünden sonra arkasında hiçbir mal mülk veya bir gelir bırakmaması takdire şayan...
KİTAPTAN ALINTILAR;
Dünyada okur yazarlar mekteplerden yetişir, bizde mapushaneden çıkıyor.
*****
Dünyanın geçen kısmı hayal, kalan kısmı hülya imiş.
*****
Yüzüklerimizi ne kadar çok seversek, birbirimizi o kadar çok seveceğiz.
*****
Muhabbette fani olan, vuslatta baki olur.
*****
Çok okuyunuz. İkra emri umumidir. Yazmak nefisten olursa ene, ego, nefis onun ulviyetini gölgeler. Yazmak da emirle, manen alınan emirle olmalıdır.
*****
Abdestsiz gezme. Temiz, tahir ol, Zikirli ol. Beslemeli ol. Ozaman topun, tüfeğin, atom bımban olur. Güçlü olursun. Mistik insanlar özgürdür. Yalnız onlar özgürdür.
*****
Vakit de mahluktur. Vaktin de bir eceli vardır. Uyku gaflettir. Uykuyu azaltırsanız zamanınız çoğalır.
*****
Allah kıskanç'dır.
*****
Aşk bir varlığın bir varlığa sarılmasıdır, derler. Birbirinize sarılınca aşk vuslata dönüştü. Vuslat olunca birlik oldu. Birlik olunca ikilik aradan kalktı.
*****
Sade inanmak ve bilmek yeterli değil, aslolan yapmaktır.
*****
Kız çocuklar babadan kocaya, erkekler ise anneden eşlerine geçmekte zorlanırmış.
*****
Erkek ağlamaz sözünü beğenmez, insan olan ağlar derdi.
*****
Kahvelerim pişti gel
Köpükleri taştı gel
İyi günün dostları
Kötü günüm geçti gel
*****
Dünya hayatı, rüya içinde bir rüyadır. Aslolan ebedi hayattır.
*****
Aslolan gönülle inanmaktır, o olduktan sonra dünyanın en mesut insanısınız.
*****
Devam olmayan şeyde lezzet yoktur.
*****
Allah lütufkardır..
*****
Allah cümlemizin yardımcısıdır yapılan bunca duaların yerini bulmayacağını hiç düşünmüyorum.
*****
Allahım, beni şaşırtma, yanıltma. Makamın cazibesine kapılıp kendimden geçirtme.
Kibirlenmeyi en büyük günah görürdü.
*****
Dünya iblis tesellisi, ahiret İsmail teslimiyetidir.
*****
İnsan benzerlerinden vazgeçemiyor. Dalga bile yalnız yaşayamıyor.
*****
Vekilimiz Allah'tır.
*****
İnsanın içinde ukde olarak kalıyor bazı şeyler.
*****
Çok mutsuz bir insanın başka birinin mutsuzluğu için üzülmeye hakkı var.
*****
Para her şeyi bozuyor, doğası gereği ahlaksız.
*****
Aşk acısı paylaşılmaz, sürekli çoğaltır kendisini.
*****
Seni seviyorsam bundan sana ne!
Goethe
*****
Kaderde ne yazılmışsa o olur.
*****
Tebessüm sadakadır.
*****
İyilik yap denize at sözü boşuna söylenmemiş. Memlekete hizmet edenleri zaman unutmuyor.
*****
Tek varlığımız milletimize duyduğumuz aşktır.
*****
Allah gayrı değil ki ona vasıl olasın. Perde olan senin kendi varlığındır. Sen sensiz Allah'a git, aranızdaki engel hep senin senliğindir.
*****
Ölmüş büyüklerimize saygı gösteremez ve unutursak, şimdi hayatta olanlar da aynı akıbete maruz kalırlar.
*****
Hakiki demokraside, hakimiyet halktadır.
*****
Beşikten mezara kadar ilmi arayınız.
*****
Allah affedicidir, insanlar kul olarak hata işleyebilir.
*****
Çıkar eksenli siyaset artık herkes için tiksindirici
*****
Kalp huzuru olmadan namaz olmaz.
*****
Başkasının acısına dokunmanın ne kadar tehlikeli olduğunu ne zaman öğreneceğim?
*****
Müdafasız kimseleri lekelemek kolaydır.
*****
Tanrı erlerinin halkasına, namertliğinden ötürü girmiyorsan, bari o adamların kapısındaki halka gibi ol da dışarıdan kapıyı vur.
Mevlana
*****
Ey gönül gafil olma, Hak'tan uzaklaşma, zira Hak'ın binlerce zahmeti, lütfu, kapıyı açması var.
Mevlana
*****
Detaylar:
okuduklarım,
vefa apartmanı
İLETİŞİMDE EN ÖNEMLİ ŞEY, SÖYLENMEYENİ İŞİTMEKTİR.
20 Temmuz 2025

AN’I YAŞAMAK
Zaman hepimiz için farklı akar ve doğu bilgeleri der ki zamanın çözemeyeceği hiçbir sorun yoktur. Gurdcief ise der ki:
Kendini gözlemlemeye alışkın olan bir insan, hayatının farklı dönemlerinde aynı fikri, aynı düşünceyi tümüyle farklı açılardan anlamış olduğunu kesin olarak bilir.
Ona göre şimdi doğru bir biçimde anlamış olduğu şeyi, o kadar yanlış anlamış olabileceği fikri de sıklıkla ona şaşırtıcı görünür.
George Gurdjieff
Eckhart Tolle Şimdi’nin Gücü adlı kitabından bir öykü aktarmak istiyorum:
“Bir fakir otuz yıldır bir yol kenarında oturmaktadır. Bir gün onun önünden bir yabancı geçer. Fakir, eski şapkasını mekanik bir biçimde ona da uzatarak, “Allah rızası için bir sadaka” der. “Benim sana verecek hiçbir şeyim yok,” der yabancı. Sonra, “Sen neyin üzerinde oturuyorsun?” diye sorar. “Hiçbir şey,” diye yanıtlar fakir. “Sadece eski bir sandık. Kendimi bildim bileli onun üzerinde oturuyorum.” “Onun içine hiç bakmadın mı?” diye sorar yabancı. “Hayır,” der, fakir. “Niye bakayım ki, onun içinde hiçbir şey yok.” “Sen yine de bir bak,” diye ısrar eder yabancı. Fakir yerinden kalkar ve biraz uğraştıktan sonra sandığın kapağını açmayı başarır. Ve o, şaşkınlık ve sevinç içinde, sandığın altınla dolu olduğunu görür.
Ben size verecek bir şeyi olmayan ve size içinize bakmanızı söyleyen o yabancıyım. Bu meselde olduğu gibi herhangi bir sandığın içine değil, çok daha yakın bir yerde, kendi içinize bakmanızı söyleyen biri…
“Ama, ben bir fakir değilim ki,” dediğinizi işitir gibiyim.
Gerçek serveti, yani Varlığın ışık saçan sevincini ve ona eşlik eden derin, sarsılmaz huzuru bulamamış olanlar, büyük bir maddi servete sahip olsalar dahi fakirdirler.Onlar haz ve doyum kırıntılarını, onaylamayı, güvenliği ya da sevgiyi dışarıda aramaktadırlar, oysa onların içinde sadece bu şeyleri içeren değil, dünyanın sunabileceğinden derecede daha büyük bir hazine vardır.”S:31-32
Ergün Arıkdal, Evrensel İnsan adlı kitabında diyor ki:
ZAMAN ENERJİSİ KOZMOSLA EN BÜYÜK UYUMU SAĞLAMIŞ ENERJİLERDEN BİRİDİR
Zaman enerjisi tıpkı bir yılanın yerde ilerleyişi gibi kavisler çizerek, sanki kendisine en uygun olan yollardan geçiyormuş gibi hareket eder. Zaman enerjisi kozmosla en büyük uyumu sağlamış olan enerjilerden biridir. Kozmosun her noktasında, her yöresinde faaliyet halindedir; varlıkların, eşyanın meydana gelmesinde en esaslı rolü oynayan enerjidir.
Bu enerjiyi büyük bir kuvvetle ve isabetle kullanabilecek, bu enerjiye hakim olabilecek yegane enerji de ruhsal enerjidir, ruh enerjisidir. Ruh enerjisi zaman enerjisi ile müşterek bir şekilde çalışır; birlikte fizik kainatları meydana getirirler. Yani bütün yaratılmış olanların hepsi ruhun eseridir. Form halinde meydana getirilmiş olan her şey, her varlık, ruh enerjisiyle, ruhsal enerjiyle zaman enerjisinin müşterek çalışmasından meydana gelmişlerdir.
Boyut, zaman ve mekanla ilişkilidir, hatta ayrıca ruhsal enerjiyle de ilişkilidir. Boyut şuursal bir hareketin sonucudur.Temelde bir şuur faaliyeti yoksa, boyuttan haberdar olmamız mümkün değildir. Boyuttan kim bahsediyor? Şuurlu bir varlık olan insan bahsediyor. Çeşitli boyutların mevcudiyeti, ancak insan şuurunun durumuna, algılama gücüne, yorum gücüne, tasvirine göredir. Şuuru ortadan kaldırırsanız, boyutu da ortadan kaldırırsınız.
(Evrensel İnsan-Sayfa: 95)
GEÇMİŞ VE GELECEKLE UĞRAŞMAK YERİNE ANIN DEĞERİNİ BİLMEK NASIL OLUR?
“Sadece an vardır… Şu anın hiçbir şekilde tekrarı yoktur aynı bileşimden oluşan tekrarı yoktur. Defalarca aynı bardaktan su içmişsinizdir fakat hiçbirisi bir diğerinin aynı değildir bunlar anlar içindedir ve o anlar başka bir bileşke içinde gerçekleşir. Bir su içmeden diğer su içmeye çok şey değişmiştir, düşünce sisteminiz değişmiştir, dünyadaki olaylar, dünyanız değişmiştir. An içinde o kadar çok şey olur ki, an dediğiniz o kısacık değer, aslında çok yüklü bir değerdir. Bir an belki sizin bir yıl diye atfettiğiniz zaman dilimini kendi içinde barındırabilecek kadar yoğun bir kavramdır an. Bir yılı düşünün, 365 günü düşünün, o 365 gün süresi, aslında bir anla eşit olabilecek bir yoğunluğa sahiptir. Sizin şu an ki zihninizin bunları algılaması, tam olarak kavramını ve anın gerçek genişliğini, gerçek yoğunluğunu, bizim bu söz birimleriyle ifade edebilmemiz kelimeye döndürebilmemiz mümkün değil yani bunun daha fazla bir açıklaması yok, ancak diyebiliriz ki, bir an belki sizin bir yıl diye atfettiğiniz, sizin verdiğiniz süre diliminden söz ediyoruz, bir yıl, bir ay diye bir süre yoktur sadece anlar vardır, anların birbirine eklenmesinden oluşan bir zaman tünelinden belki sözedebiliriz.”
Anda Kalmak-Anı Anlamak
Buna bir zaman tüneli diyebiliriz çünkü pekçok zaman tünelleri olabilir ve dolayısıyla bir zaman tüneli, diğer zaman tünelinin şartlarını taşımayabilir, kendi içinde başka başka şartlar taşıyabilir sizin bu zaman tünelleri birer kuşak gibidir. Farklı kuşaklar, farklı iklimler gibidir, farklı durumları içerir.
O an dediğiniz şey öyle bir yoğunluğa, öyle bir genişliğe, öyle bir bileşimlere sahiptir, o an öyle bir bileşkedir ki, neredeyse sizin bir yıllık zaman dediğiniz bütün özellikleri kendi içinde taşır ve an içinde çok fazla şey değiştirebilirsiniz, zaten herşey bir anın içinde olur.
An nedir? Anı Nasıl Daha Derin Görebilirim?
Sizin burada zaman kavramından anlamanız ve çalışmanız gereken ve faydalı olacak husus an konusudur.
An nedir? Nasıl bunu daha derin görebilirim?diye sormak mümkündür anda olmak, anda kalmak, anı yaşamak, anı hissetmek bunlar önemli kavramlar olmalı, geçmişe takılıp kalmak, anı kaybetmeyi, anı yaşayamamayı sağlar. Siz geçmişte olup biten bir olaya takılıp kalıyor, hala onunla hesaplaşıyor, onu yaşıyor, tekrar tekrar gözünüzün önünde sanki bugün oluyormuş gibi gerçekmiş gibi tekrar tekrar yaşatıyorsanız, siz zaten bilinçaltı tortularınızın geçmişe ait kısmında dolaşıyorsunuz demektir.
Bütün verdiğiniz kararların son noktası, nihai noktası bir şeyi farketmeniz, ani bir kavrayış yaşamanız hepsi bir an meselesidir. Olumlu ya da olumsuz farketmez.
Anda Kalmak
An yenide vardır, anda kalmazsanız, siz anı kaçırırsınız, siz o anı yakalayamazsınız, anın size getirdiklerini sunduklarını, bazen de altın bir tepsi içinde getirip sunduğunu göremezsiniz; ya gelecekle ilgili bir kaygı içine düşmüşsünüzdür, şu ne olacak, bu ne olacak diye bir endişe peşindesinizdir ya da geçmişte bir hesaplaşma içindesinizdir. Anda kalabilmek ve bunu sürdürebilmek öylesine zordur ki, zihin zaten çeşitli kaçamaklar yaparak, endişeler, kaygılar veya geçmişle hesaplaşmalar şeklinde geriye doğru kayar gider, oysa bizim şimdide kalıp, şimdiki zamanda ilgilenmemiz en önemli konu, an meselesidir. An meselesini, çözümlemek, anın getirdiklerini ve sunduklarını yakalayabilmek ve hissedebilmek üzerine çalışmak gerekir.
ANDA KALABİLENLER DEĞİŞİME AÇIK OLANLARDIR
Bir ruhsal akışta deniyor ki:
“İçinde bulundukları anı yaşamaktan korkmayan önyargısız kişiler sürekli hareket hâlindedirler ve devamlı, içsel olarak yer değiştirirler. Anın getirdiği renklerle renklenmekten ürkmeden, gökkuşağının tüm renkleri arasında dolaşır dururlar… Bilirler ki, bizi derinden sarsan bütün olaylar; sadeleşmemize, tortuları atmamıza ve değişmemize yardım eder.
Değişmeyi arzu ediyorsak, orada soğuk ya da hızlı esen değişim rüzgârlarının sarsıntısına izin verebilmeli, hemen, o bildiğimiz eski şartlara dönmek için acele etmemeliyiz. Aslında kişinin bulunduğu anı yaşaması özel bir hâl. Genelde hepimiz ya geçmişte ya da gelecekte yaşıyor, anın getirdiği bilgiyi, olanağı ya da farkındalığı reddediyoruz.
Çağımızın insanı, anı yaşayamamanın sıkıntısı içinde... Istırap ya da sevinç, hangisi olursa olsun o an, zaman-mekân kesişmesinin bizim için en uygun olduğu an. Sahip olmaktan, sadece “olmak” hâline geçebilmemiz için yaşam bize yepyeni bir fırsat daha sunuyor.
Oysa biz ne yapıyoruz?
Yenilikten çok korktuğumuz ve önyargılardan kurtulamadığımız için çevremizde oluşmakta olan o yeni olaya, gözlerimizi, kulaklarımızı, hatta farkındalığımızı ve algılarımızı kapatıyor, değişmekten korkuyor, bir kaplumbağa gibi kabuğumuzun içine çekiliyor, zaman kaybediyoruz. Kaybettiğimiz zaman da başkasının değil bizim yaşamımızdan eksilip giden zaman…
Anı yaşamayı başaracak olursak, geçmişteki güzellikler ya da pişmanlıkların geleceğimizi asla etkilemediğini fark edeceğiz. Gelecek için kaygı duymaktan vazgeçersek, bütün dikkatimizi bulunduğumuz “an”a yönelterek, orada bizim için olup bitenleri algılamaya başlayabiliriz. Bu algılama ve farkındalık netleşmesinin bir başka adı da “Yaşamak”tır. Geçmiş ya da geleceğin anılarıyla doluyken anı yaşadığınızı iddia edebilir misiniz?
Kaplumbağa gibi kabuğumuza çekilmektense zamanla-yaşamla dansetmek ne kadar keyif verici olmalı!...Herşey Anda Olup Bitmekte
"Öncelikle kendinize, kendi anlarınıza ve kendi gelişiminize konsantre olun, başkalarının anları bizi ilgilendirmez. Zaten herkesin her yaptığı kayıtlarda, gün gelir herkes kendi hesabını öder. Siz bir deredeki taşların üzerinden ceylan gibi, balerin gibi sekerek, sevinç içinde andan ana koşun, anı dondurursanız yani daha önce olmuş olayları zihninizde tutmaya devam ederseniz anın hafifliği olmaz.
Tüy gibi hafif olun ki, yeni yollar açılsın. Ancak sevinçli bir hafiflikle daha açılır.
“Şimdi anda bu konuşma var biraz sonra bitecek hemen öbür ana geçin, orada olun. Salata yıkayın, evi süpürün, yazı yazın, işe gidin farketmez. Size an ne getiriyorsa, ihtiyaç odur. Ama bilin ki bu anlar, hiç durmadan dönen bu dünyada ve bu hareketli evrende değişir. Her şey her an zaten değişmekte de siz farkında değilsiniz. Ben hep aynı şeyi yaşıyorum sanıyorsunuz. Hayır, sadece almanız gerekeni alıyorsunuz sonra o da bitecek.
O yüzden, umutla dur bakalım önümüzdeki an bize ne getirecek deyin. Herşey anda olup bitmekte...”
Zaman hepimiz için farklı akar ve doğu bilgeleri der ki zamanın çözemeyeceği hiçbir sorun yoktur. Gurdcief ise der ki:
Kendini gözlemlemeye alışkın olan bir insan, hayatının farklı dönemlerinde aynı fikri, aynı düşünceyi tümüyle farklı açılardan anlamış olduğunu kesin olarak bilir.
Ona göre şimdi doğru bir biçimde anlamış olduğu şeyi, o kadar yanlış anlamış olabileceği fikri de sıklıkla ona şaşırtıcı görünür.
George Gurdjieff
Eckhart Tolle Şimdi’nin Gücü adlı kitabından bir öykü aktarmak istiyorum:
“Bir fakir otuz yıldır bir yol kenarında oturmaktadır. Bir gün onun önünden bir yabancı geçer. Fakir, eski şapkasını mekanik bir biçimde ona da uzatarak, “Allah rızası için bir sadaka” der. “Benim sana verecek hiçbir şeyim yok,” der yabancı. Sonra, “Sen neyin üzerinde oturuyorsun?” diye sorar. “Hiçbir şey,” diye yanıtlar fakir. “Sadece eski bir sandık. Kendimi bildim bileli onun üzerinde oturuyorum.” “Onun içine hiç bakmadın mı?” diye sorar yabancı. “Hayır,” der, fakir. “Niye bakayım ki, onun içinde hiçbir şey yok.” “Sen yine de bir bak,” diye ısrar eder yabancı. Fakir yerinden kalkar ve biraz uğraştıktan sonra sandığın kapağını açmayı başarır. Ve o, şaşkınlık ve sevinç içinde, sandığın altınla dolu olduğunu görür.
Ben size verecek bir şeyi olmayan ve size içinize bakmanızı söyleyen o yabancıyım. Bu meselde olduğu gibi herhangi bir sandığın içine değil, çok daha yakın bir yerde, kendi içinize bakmanızı söyleyen biri…
“Ama, ben bir fakir değilim ki,” dediğinizi işitir gibiyim.
Gerçek serveti, yani Varlığın ışık saçan sevincini ve ona eşlik eden derin, sarsılmaz huzuru bulamamış olanlar, büyük bir maddi servete sahip olsalar dahi fakirdirler.Onlar haz ve doyum kırıntılarını, onaylamayı, güvenliği ya da sevgiyi dışarıda aramaktadırlar, oysa onların içinde sadece bu şeyleri içeren değil, dünyanın sunabileceğinden derecede daha büyük bir hazine vardır.”S:31-32
Ergün Arıkdal, Evrensel İnsan adlı kitabında diyor ki:
ZAMAN ENERJİSİ KOZMOSLA EN BÜYÜK UYUMU SAĞLAMIŞ ENERJİLERDEN BİRİDİR
Zaman enerjisi tıpkı bir yılanın yerde ilerleyişi gibi kavisler çizerek, sanki kendisine en uygun olan yollardan geçiyormuş gibi hareket eder. Zaman enerjisi kozmosla en büyük uyumu sağlamış olan enerjilerden biridir. Kozmosun her noktasında, her yöresinde faaliyet halindedir; varlıkların, eşyanın meydana gelmesinde en esaslı rolü oynayan enerjidir.
Bu enerjiyi büyük bir kuvvetle ve isabetle kullanabilecek, bu enerjiye hakim olabilecek yegane enerji de ruhsal enerjidir, ruh enerjisidir. Ruh enerjisi zaman enerjisi ile müşterek bir şekilde çalışır; birlikte fizik kainatları meydana getirirler. Yani bütün yaratılmış olanların hepsi ruhun eseridir. Form halinde meydana getirilmiş olan her şey, her varlık, ruh enerjisiyle, ruhsal enerjiyle zaman enerjisinin müşterek çalışmasından meydana gelmişlerdir.
Boyut, zaman ve mekanla ilişkilidir, hatta ayrıca ruhsal enerjiyle de ilişkilidir. Boyut şuursal bir hareketin sonucudur.Temelde bir şuur faaliyeti yoksa, boyuttan haberdar olmamız mümkün değildir. Boyuttan kim bahsediyor? Şuurlu bir varlık olan insan bahsediyor. Çeşitli boyutların mevcudiyeti, ancak insan şuurunun durumuna, algılama gücüne, yorum gücüne, tasvirine göredir. Şuuru ortadan kaldırırsanız, boyutu da ortadan kaldırırsınız.
(Evrensel İnsan-Sayfa: 95)
GEÇMİŞ VE GELECEKLE UĞRAŞMAK YERİNE ANIN DEĞERİNİ BİLMEK NASIL OLUR?
“Sadece an vardır… Şu anın hiçbir şekilde tekrarı yoktur aynı bileşimden oluşan tekrarı yoktur. Defalarca aynı bardaktan su içmişsinizdir fakat hiçbirisi bir diğerinin aynı değildir bunlar anlar içindedir ve o anlar başka bir bileşke içinde gerçekleşir. Bir su içmeden diğer su içmeye çok şey değişmiştir, düşünce sisteminiz değişmiştir, dünyadaki olaylar, dünyanız değişmiştir. An içinde o kadar çok şey olur ki, an dediğiniz o kısacık değer, aslında çok yüklü bir değerdir. Bir an belki sizin bir yıl diye atfettiğiniz zaman dilimini kendi içinde barındırabilecek kadar yoğun bir kavramdır an. Bir yılı düşünün, 365 günü düşünün, o 365 gün süresi, aslında bir anla eşit olabilecek bir yoğunluğa sahiptir. Sizin şu an ki zihninizin bunları algılaması, tam olarak kavramını ve anın gerçek genişliğini, gerçek yoğunluğunu, bizim bu söz birimleriyle ifade edebilmemiz kelimeye döndürebilmemiz mümkün değil yani bunun daha fazla bir açıklaması yok, ancak diyebiliriz ki, bir an belki sizin bir yıl diye atfettiğiniz, sizin verdiğiniz süre diliminden söz ediyoruz, bir yıl, bir ay diye bir süre yoktur sadece anlar vardır, anların birbirine eklenmesinden oluşan bir zaman tünelinden belki sözedebiliriz.”
Anda Kalmak-Anı Anlamak
Buna bir zaman tüneli diyebiliriz çünkü pekçok zaman tünelleri olabilir ve dolayısıyla bir zaman tüneli, diğer zaman tünelinin şartlarını taşımayabilir, kendi içinde başka başka şartlar taşıyabilir sizin bu zaman tünelleri birer kuşak gibidir. Farklı kuşaklar, farklı iklimler gibidir, farklı durumları içerir.
O an dediğiniz şey öyle bir yoğunluğa, öyle bir genişliğe, öyle bir bileşimlere sahiptir, o an öyle bir bileşkedir ki, neredeyse sizin bir yıllık zaman dediğiniz bütün özellikleri kendi içinde taşır ve an içinde çok fazla şey değiştirebilirsiniz, zaten herşey bir anın içinde olur.
An nedir? Anı Nasıl Daha Derin Görebilirim?
Sizin burada zaman kavramından anlamanız ve çalışmanız gereken ve faydalı olacak husus an konusudur.
An nedir? Nasıl bunu daha derin görebilirim?diye sormak mümkündür anda olmak, anda kalmak, anı yaşamak, anı hissetmek bunlar önemli kavramlar olmalı, geçmişe takılıp kalmak, anı kaybetmeyi, anı yaşayamamayı sağlar. Siz geçmişte olup biten bir olaya takılıp kalıyor, hala onunla hesaplaşıyor, onu yaşıyor, tekrar tekrar gözünüzün önünde sanki bugün oluyormuş gibi gerçekmiş gibi tekrar tekrar yaşatıyorsanız, siz zaten bilinçaltı tortularınızın geçmişe ait kısmında dolaşıyorsunuz demektir.
Bütün verdiğiniz kararların son noktası, nihai noktası bir şeyi farketmeniz, ani bir kavrayış yaşamanız hepsi bir an meselesidir. Olumlu ya da olumsuz farketmez.
Anda Kalmak
An yenide vardır, anda kalmazsanız, siz anı kaçırırsınız, siz o anı yakalayamazsınız, anın size getirdiklerini sunduklarını, bazen de altın bir tepsi içinde getirip sunduğunu göremezsiniz; ya gelecekle ilgili bir kaygı içine düşmüşsünüzdür, şu ne olacak, bu ne olacak diye bir endişe peşindesinizdir ya da geçmişte bir hesaplaşma içindesinizdir. Anda kalabilmek ve bunu sürdürebilmek öylesine zordur ki, zihin zaten çeşitli kaçamaklar yaparak, endişeler, kaygılar veya geçmişle hesaplaşmalar şeklinde geriye doğru kayar gider, oysa bizim şimdide kalıp, şimdiki zamanda ilgilenmemiz en önemli konu, an meselesidir. An meselesini, çözümlemek, anın getirdiklerini ve sunduklarını yakalayabilmek ve hissedebilmek üzerine çalışmak gerekir.
ANDA KALABİLENLER DEĞİŞİME AÇIK OLANLARDIR
Bir ruhsal akışta deniyor ki:
“İçinde bulundukları anı yaşamaktan korkmayan önyargısız kişiler sürekli hareket hâlindedirler ve devamlı, içsel olarak yer değiştirirler. Anın getirdiği renklerle renklenmekten ürkmeden, gökkuşağının tüm renkleri arasında dolaşır dururlar… Bilirler ki, bizi derinden sarsan bütün olaylar; sadeleşmemize, tortuları atmamıza ve değişmemize yardım eder.
Değişmeyi arzu ediyorsak, orada soğuk ya da hızlı esen değişim rüzgârlarının sarsıntısına izin verebilmeli, hemen, o bildiğimiz eski şartlara dönmek için acele etmemeliyiz. Aslında kişinin bulunduğu anı yaşaması özel bir hâl. Genelde hepimiz ya geçmişte ya da gelecekte yaşıyor, anın getirdiği bilgiyi, olanağı ya da farkındalığı reddediyoruz.
Çağımızın insanı, anı yaşayamamanın sıkıntısı içinde... Istırap ya da sevinç, hangisi olursa olsun o an, zaman-mekân kesişmesinin bizim için en uygun olduğu an. Sahip olmaktan, sadece “olmak” hâline geçebilmemiz için yaşam bize yepyeni bir fırsat daha sunuyor.
Oysa biz ne yapıyoruz?
Yenilikten çok korktuğumuz ve önyargılardan kurtulamadığımız için çevremizde oluşmakta olan o yeni olaya, gözlerimizi, kulaklarımızı, hatta farkındalığımızı ve algılarımızı kapatıyor, değişmekten korkuyor, bir kaplumbağa gibi kabuğumuzun içine çekiliyor, zaman kaybediyoruz. Kaybettiğimiz zaman da başkasının değil bizim yaşamımızdan eksilip giden zaman…
Anı yaşamayı başaracak olursak, geçmişteki güzellikler ya da pişmanlıkların geleceğimizi asla etkilemediğini fark edeceğiz. Gelecek için kaygı duymaktan vazgeçersek, bütün dikkatimizi bulunduğumuz “an”a yönelterek, orada bizim için olup bitenleri algılamaya başlayabiliriz. Bu algılama ve farkındalık netleşmesinin bir başka adı da “Yaşamak”tır. Geçmiş ya da geleceğin anılarıyla doluyken anı yaşadığınızı iddia edebilir misiniz?
Kaplumbağa gibi kabuğumuza çekilmektense zamanla-yaşamla dansetmek ne kadar keyif verici olmalı!...Herşey Anda Olup Bitmekte
"Öncelikle kendinize, kendi anlarınıza ve kendi gelişiminize konsantre olun, başkalarının anları bizi ilgilendirmez. Zaten herkesin her yaptığı kayıtlarda, gün gelir herkes kendi hesabını öder. Siz bir deredeki taşların üzerinden ceylan gibi, balerin gibi sekerek, sevinç içinde andan ana koşun, anı dondurursanız yani daha önce olmuş olayları zihninizde tutmaya devam ederseniz anın hafifliği olmaz.
Tüy gibi hafif olun ki, yeni yollar açılsın. Ancak sevinçli bir hafiflikle daha açılır.
“Şimdi anda bu konuşma var biraz sonra bitecek hemen öbür ana geçin, orada olun. Salata yıkayın, evi süpürün, yazı yazın, işe gidin farketmez. Size an ne getiriyorsa, ihtiyaç odur. Ama bilin ki bu anlar, hiç durmadan dönen bu dünyada ve bu hareketli evrende değişir. Her şey her an zaten değişmekte de siz farkında değilsiniz. Ben hep aynı şeyi yaşıyorum sanıyorsunuz. Hayır, sadece almanız gerekeni alıyorsunuz sonra o da bitecek.
O yüzden, umutla dur bakalım önümüzdeki an bize ne getirecek deyin. Herşey anda olup bitmekte...”
Fulya Aykaç-Sinem Demirel Çarşamba Söyleşilerinden...
ALINTIDIR
Hepinize güzel bir hafta diliyorum, buralar çok sıcak pişiyoruz resmen. Akşamları biraz düşen sıcaklar ile rahatlıyoruz. Pek dışarı çıkmamaya çalışıyorum, çıkarsamda geniş kenarlı şapkamı takıyorum. Dışarı çıkmak külfet olmaya başladı artık inanın hayat çok pahalılaştı, dışarı çıkıp alışveriş edesin yok.
Geçen pazartesi bamyacım bamya getirmiş sağolsun bana da 4 kilo ayırmış, 2 gün boyunca bamya ayıkladık, limon suyunda domates sosu ile sarartıp dondurucuya kaldırdım. Bu hafta da yeşil fasulye alırım diyordum ama, annemi salı günü doktora çıkaracağım için bir sonraki haftaya öteledim onu. Yalnız bu hafta migrostan bardak domatesten alıp menemen yapmayı düşünüyorum.
Şehrimiz kütüphanesi yeni binasına taşındı bu ay ve 16 sında kitap vermeye başladı, bende gittim fazla meşgul etmemek adına kitaplarımı aynı yazardan seçtim. Yalnız ilk okumaya başladığım kitap gönül bekleme idi ve tanıdık geldi, 1000 kitaptan baktığımda 2020 yılında okuduğumu gördüm, hemen yeni kitaba geçtim.
Müdürümüz Dilek hanım, kütüphaneyi ziyaret eden ilk yetişkin olarak resim çekilelim dedi, üzülerek red ettim, çünkü fotoğraf çekilmesini sevmiyorum. Bu hakkın başkasına devrettim. Ama hediye olarak verilen kalem kutusunu almamazlık etmedim:))
- Kısmetlerin taşıyor abla...
-Bu yaşa geldim o kısmeti ben daha hiç göremedim dedim ben de:))
Detaylar:
günlük
İZLEDİKLERİM 2025/6

RÜYA SENARYO 2023
Paul Matthews, evrimsel biyoloji alanında uzmanlaşmış, sakin ve özel hayatına düşkün bir profesördür. Anonim bir yaşam sürmeyi tercih eden Paul, hiç beklemediği bir olayla gündeme gelir. Birdenbire, milyonlarca insan onu rüyalarında görmeye başlar. Bu rüyalar, Paul'ün varlığı ile herhangi bir etkileşim veya dramatik olay içermez; o, yalnızca rüyalarda bir gözlemci olarak bulunur. Ancak bu alışılmadık durum, ona bir gecede inanılmaz bir şöhret getirir.
Paul, uzun süre boyunca kendisinden esirgenmiş olan bu ilgiyle baş başa kalır ve kısa sürede geniş kitlelerin dikkatini çeker. Ancak şöhretin getirdiği bu ani değişiklikler, onun kişisel ve profesyonel hayatında beklenmedik sonuçlar doğurur. Paul, bu yeni gerçeklikle nasıl başa çıkacağını öğrenirken, geniş kitlelerin merak konusu haline gelmesinin yarattığı baskılarla mücadele etmek zorunda kalır.
Paul'un hikayesi, sıradan bir bireyin, kontrol edilemeyen bir şekilde kamusal alana çekilmesinin ve bu sürecin birey üzerindeki etkilerinin incelendiği, düşündürücü bir film senaryosuna dönüşebilir. Özellikle, anonimliği tercih eden birinin birdenbire herkesin göz önüne serilmesinin ironisi, izleyiciyi hem şaşırtabilir hem de derinlemesine düşündürebilir.
Paul, uzun süre boyunca kendisinden esirgenmiş olan bu ilgiyle baş başa kalır ve kısa sürede geniş kitlelerin dikkatini çeker. Ancak şöhretin getirdiği bu ani değişiklikler, onun kişisel ve profesyonel hayatında beklenmedik sonuçlar doğurur. Paul, bu yeni gerçeklikle nasıl başa çıkacağını öğrenirken, geniş kitlelerin merak konusu haline gelmesinin yarattığı baskılarla mücadele etmek zorunda kalır.
Paul'un hikayesi, sıradan bir bireyin, kontrol edilemeyen bir şekilde kamusal alana çekilmesinin ve bu sürecin birey üzerindeki etkilerinin incelendiği, düşündürücü bir film senaryosuna dönüşebilir. Özellikle, anonimliği tercih eden birinin birdenbire herkesin göz önüne serilmesinin ironisi, izleyiciyi hem şaşırtabilir hem de derinlemesine düşündürebilir.
Conclave, 2024 yapımı bir İngiliz tarihi drama filmidir. Yönetmenliğini Edward Berger'in yaptığı film, Robert Harris'in aynı adlı romanından uyarlanmıştır. Vatikan'da geçen film, Papa'nın ani ölümü sonrasında yeni Papa'yı seçmek için toplanan kardinallerin hikayesini anlatıyor.
Film, Katolik Kilisesi'nin en güçlü liderlerinin, yeni Papa'yı seçmek üzere Vatikan'daki Sistina Şapeli'nde toplanmasıyla başlıyor. Kardinaller, "conclave" adı verilen bu gizli toplantıda, dış dünyayla tüm iletişimlerini keserek yeni Papa seçilene kadar kapalı kalırlar. Ancak bu kutsal görevi yerine getirmeye çalışırken, aralarındaki ideolojik farklılıklar, kişisel hırslar ve gizli gündemler ortaya çıkmaya başlar. Kardinal Lomeli (Jonathan Pryce), conclave'i yönetmekle görevlendirilen yaşlı ve bilge bir kardinaldir. Ancak Kardinal Bellini (Santiago Cabrera) gibi reform yanlısı genç kardinallerin yükselişi ve Kardinal Tremblay (Ralph Fiennes) gibi muhafazakar kardinallerin direnci, seçim sürecini zorlaştırır. Üstelik, ölen Papa'nın ardında bıraktığı bir sır, conclave'in kaderini ve kilisenin geleceğini tehlikeye atar. Kardinaller, bu sırla yüzleşmek ve kilisenin geleceği için doğru kararı vermek zorundadır.
Film, Katolik Kilisesi'nin en güçlü liderlerinin, yeni Papa'yı seçmek üzere Vatikan'daki Sistina Şapeli'nde toplanmasıyla başlıyor. Kardinaller, "conclave" adı verilen bu gizli toplantıda, dış dünyayla tüm iletişimlerini keserek yeni Papa seçilene kadar kapalı kalırlar. Ancak bu kutsal görevi yerine getirmeye çalışırken, aralarındaki ideolojik farklılıklar, kişisel hırslar ve gizli gündemler ortaya çıkmaya başlar. Kardinal Lomeli (Jonathan Pryce), conclave'i yönetmekle görevlendirilen yaşlı ve bilge bir kardinaldir. Ancak Kardinal Bellini (Santiago Cabrera) gibi reform yanlısı genç kardinallerin yükselişi ve Kardinal Tremblay (Ralph Fiennes) gibi muhafazakar kardinallerin direnci, seçim sürecini zorlaştırır. Üstelik, ölen Papa'nın ardında bıraktığı bir sır, conclave'in kaderini ve kilisenin geleceğini tehlikeye atar. Kardinaller, bu sırla yüzleşmek ve kilisenin geleceği için doğru kararı vermek zorundadır.
Detaylar:
İzlediklerim
ALTINI ÇİZDİKLERİM
18 Temmuz 2025
Betain yer aldığı bazı besinler aşağıdaki gibidir
- Buğday kepeği
- Buğday tohumu
- Ispanak
- Kinoa
- Pancar
- Karides
- Buğday ekmeği
- Buğday kepeği
- Buğday tohumu
- Ispanak
- Kinoa
- Pancar
- Karides
- Buğday ekmeği
Detaylar:
altını çizdiklerim
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)