AN’I YAŞAMAK
Zaman hepimiz için farklı akar ve doğu bilgeleri der ki zamanın çözemeyeceği hiçbir sorun yoktur. Gurdcief ise der ki:
Kendini gözlemlemeye alışkın olan bir insan, hayatının farklı dönemlerinde aynı fikri, aynı düşünceyi tümüyle farklı açılardan anlamış olduğunu kesin olarak bilir.
Ona göre şimdi doğru bir biçimde anlamış olduğu şeyi, o kadar yanlış anlamış olabileceği fikri de sıklıkla ona şaşırtıcı görünür.
George Gurdjieff
Eckhart Tolle Şimdi’nin Gücü adlı kitabından bir öykü aktarmak istiyorum:
“Bir fakir otuz yıldır bir yol kenarında oturmaktadır. Bir gün onun önünden bir yabancı geçer. Fakir, eski şapkasını mekanik bir biçimde ona da uzatarak, “Allah rızası için bir sadaka” der. “Benim sana verecek hiçbir şeyim yok,” der yabancı. Sonra, “Sen neyin üzerinde oturuyorsun?” diye sorar. “Hiçbir şey,” diye yanıtlar fakir. “Sadece eski bir sandık. Kendimi bildim bileli onun üzerinde oturuyorum.” “Onun içine hiç bakmadın mı?” diye sorar yabancı. “Hayır,” der, fakir. “Niye bakayım ki, onun içinde hiçbir şey yok.” “Sen yine de bir bak,” diye ısrar eder yabancı. Fakir yerinden kalkar ve biraz uğraştıktan sonra sandığın kapağını açmayı başarır. Ve o, şaşkınlık ve sevinç içinde, sandığın altınla dolu olduğunu görür.
Ben size verecek bir şeyi olmayan ve size içinize bakmanızı söyleyen o yabancıyım. Bu meselde olduğu gibi herhangi bir sandığın içine değil, çok daha yakın bir yerde, kendi içinize bakmanızı söyleyen biri…
“Ama, ben bir fakir değilim ki,” dediğinizi işitir gibiyim.
Gerçek serveti, yani Varlığın ışık saçan sevincini ve ona eşlik eden derin, sarsılmaz huzuru bulamamış olanlar, büyük bir maddi servete sahip olsalar dahi fakirdirler.Onlar haz ve doyum kırıntılarını, onaylamayı, güvenliği ya da sevgiyi dışarıda aramaktadırlar, oysa onların içinde sadece bu şeyleri içeren değil, dünyanın sunabileceğinden derecede daha büyük bir hazine vardır.”S:31-32
Ergün Arıkdal, Evrensel İnsan adlı kitabında diyor ki:
ZAMAN ENERJİSİ KOZMOSLA EN BÜYÜK UYUMU SAĞLAMIŞ ENERJİLERDEN BİRİDİR
Zaman enerjisi tıpkı bir yılanın yerde ilerleyişi gibi kavisler çizerek, sanki kendisine en uygun olan yollardan geçiyormuş gibi hareket eder. Zaman enerjisi kozmosla en büyük uyumu sağlamış olan enerjilerden biridir. Kozmosun her noktasında, her yöresinde faaliyet halindedir; varlıkların, eşyanın meydana gelmesinde en esaslı rolü oynayan enerjidir.
Bu enerjiyi büyük bir kuvvetle ve isabetle kullanabilecek, bu enerjiye hakim olabilecek yegane enerji de ruhsal enerjidir, ruh enerjisidir. Ruh enerjisi zaman enerjisi ile müşterek bir şekilde çalışır; birlikte fizik kainatları meydana getirirler. Yani bütün yaratılmış olanların hepsi ruhun eseridir. Form halinde meydana getirilmiş olan her şey, her varlık, ruh enerjisiyle, ruhsal enerjiyle zaman enerjisinin müşterek çalışmasından meydana gelmişlerdir.
Boyut, zaman ve mekanla ilişkilidir, hatta ayrıca ruhsal enerjiyle de ilişkilidir. Boyut şuursal bir hareketin sonucudur.Temelde bir şuur faaliyeti yoksa, boyuttan haberdar olmamız mümkün değildir. Boyuttan kim bahsediyor? Şuurlu bir varlık olan insan bahsediyor. Çeşitli boyutların mevcudiyeti, ancak insan şuurunun durumuna, algılama gücüne, yorum gücüne, tasvirine göredir. Şuuru ortadan kaldırırsanız, boyutu da ortadan kaldırırsınız.
(Evrensel İnsan-Sayfa: 95)
GEÇMİŞ VE GELECEKLE UĞRAŞMAK YERİNE ANIN DEĞERİNİ BİLMEK NASIL OLUR?
“Sadece an vardır… Şu anın hiçbir şekilde tekrarı yoktur aynı bileşimden oluşan tekrarı yoktur. Defalarca aynı bardaktan su içmişsinizdir fakat hiçbirisi bir diğerinin aynı değildir bunlar anlar içindedir ve o anlar başka bir bileşke içinde gerçekleşir. Bir su içmeden diğer su içmeye çok şey değişmiştir, düşünce sisteminiz değişmiştir, dünyadaki olaylar, dünyanız değişmiştir. An içinde o kadar çok şey olur ki, an dediğiniz o kısacık değer, aslında çok yüklü bir değerdir. Bir an belki sizin bir yıl diye atfettiğiniz zaman dilimini kendi içinde barındırabilecek kadar yoğun bir kavramdır an. Bir yılı düşünün, 365 günü düşünün, o 365 gün süresi, aslında bir anla eşit olabilecek bir yoğunluğa sahiptir. Sizin şu an ki zihninizin bunları algılaması, tam olarak kavramını ve anın gerçek genişliğini, gerçek yoğunluğunu, bizim bu söz birimleriyle ifade edebilmemiz kelimeye döndürebilmemiz mümkün değil yani bunun daha fazla bir açıklaması yok, ancak diyebiliriz ki, bir an belki sizin bir yıl diye atfettiğiniz, sizin verdiğiniz süre diliminden söz ediyoruz, bir yıl, bir ay diye bir süre yoktur sadece anlar vardır, anların birbirine eklenmesinden oluşan bir zaman tünelinden belki sözedebiliriz.”
Anda Kalmak-Anı Anlamak
Buna bir zaman tüneli diyebiliriz çünkü pekçok zaman tünelleri olabilir ve dolayısıyla bir zaman tüneli, diğer zaman tünelinin şartlarını taşımayabilir, kendi içinde başka başka şartlar taşıyabilir sizin bu zaman tünelleri birer kuşak gibidir. Farklı kuşaklar, farklı iklimler gibidir, farklı durumları içerir.
O an dediğiniz şey öyle bir yoğunluğa, öyle bir genişliğe, öyle bir bileşimlere sahiptir, o an öyle bir bileşkedir ki, neredeyse sizin bir yıllık zaman dediğiniz bütün özellikleri kendi içinde taşır ve an içinde çok fazla şey değiştirebilirsiniz, zaten herşey bir anın içinde olur.
An nedir? Anı Nasıl Daha Derin Görebilirim?
Sizin burada zaman kavramından anlamanız ve çalışmanız gereken ve faydalı olacak husus an konusudur.
An nedir? Nasıl bunu daha derin görebilirim?diye sormak mümkündür anda olmak, anda kalmak, anı yaşamak, anı hissetmek bunlar önemli kavramlar olmalı, geçmişe takılıp kalmak, anı kaybetmeyi, anı yaşayamamayı sağlar. Siz geçmişte olup biten bir olaya takılıp kalıyor, hala onunla hesaplaşıyor, onu yaşıyor, tekrar tekrar gözünüzün önünde sanki bugün oluyormuş gibi gerçekmiş gibi tekrar tekrar yaşatıyorsanız, siz zaten bilinçaltı tortularınızın geçmişe ait kısmında dolaşıyorsunuz demektir.
Bütün verdiğiniz kararların son noktası, nihai noktası bir şeyi farketmeniz, ani bir kavrayış yaşamanız hepsi bir an meselesidir. Olumlu ya da olumsuz farketmez.
Anda Kalmak
An yenide vardır, anda kalmazsanız, siz anı kaçırırsınız, siz o anı yakalayamazsınız, anın size getirdiklerini sunduklarını, bazen de altın bir tepsi içinde getirip sunduğunu göremezsiniz; ya gelecekle ilgili bir kaygı içine düşmüşsünüzdür, şu ne olacak, bu ne olacak diye bir endişe peşindesinizdir ya da geçmişte bir hesaplaşma içindesinizdir. Anda kalabilmek ve bunu sürdürebilmek öylesine zordur ki, zihin zaten çeşitli kaçamaklar yaparak, endişeler, kaygılar veya geçmişle hesaplaşmalar şeklinde geriye doğru kayar gider, oysa bizim şimdide kalıp, şimdiki zamanda ilgilenmemiz en önemli konu, an meselesidir. An meselesini, çözümlemek, anın getirdiklerini ve sunduklarını yakalayabilmek ve hissedebilmek üzerine çalışmak gerekir.
ANDA KALABİLENLER DEĞİŞİME AÇIK OLANLARDIR
Bir ruhsal akışta deniyor ki:
“İçinde bulundukları anı yaşamaktan korkmayan önyargısız kişiler sürekli hareket hâlindedirler ve devamlı, içsel olarak yer değiştirirler. Anın getirdiği renklerle renklenmekten ürkmeden, gökkuşağının tüm renkleri arasında dolaşır dururlar… Bilirler ki, bizi derinden sarsan bütün olaylar; sadeleşmemize, tortuları atmamıza ve değişmemize yardım eder.
Değişmeyi arzu ediyorsak, orada soğuk ya da hızlı esen değişim rüzgârlarının sarsıntısına izin verebilmeli, hemen, o bildiğimiz eski şartlara dönmek için acele etmemeliyiz. Aslında kişinin bulunduğu anı yaşaması özel bir hâl. Genelde hepimiz ya geçmişte ya da gelecekte yaşıyor, anın getirdiği bilgiyi, olanağı ya da farkındalığı reddediyoruz.
Çağımızın insanı, anı yaşayamamanın sıkıntısı içinde... Istırap ya da sevinç, hangisi olursa olsun o an, zaman-mekân kesişmesinin bizim için en uygun olduğu an. Sahip olmaktan, sadece “olmak” hâline geçebilmemiz için yaşam bize yepyeni bir fırsat daha sunuyor.
Oysa biz ne yapıyoruz?
Yenilikten çok korktuğumuz ve önyargılardan kurtulamadığımız için çevremizde oluşmakta olan o yeni olaya, gözlerimizi, kulaklarımızı, hatta farkındalığımızı ve algılarımızı kapatıyor, değişmekten korkuyor, bir kaplumbağa gibi kabuğumuzun içine çekiliyor, zaman kaybediyoruz. Kaybettiğimiz zaman da başkasının değil bizim yaşamımızdan eksilip giden zaman…
Anı yaşamayı başaracak olursak, geçmişteki güzellikler ya da pişmanlıkların geleceğimizi asla etkilemediğini fark edeceğiz. Gelecek için kaygı duymaktan vazgeçersek, bütün dikkatimizi bulunduğumuz “an”a yönelterek, orada bizim için olup bitenleri algılamaya başlayabiliriz. Bu algılama ve farkındalık netleşmesinin bir başka adı da “Yaşamak”tır. Geçmiş ya da geleceğin anılarıyla doluyken anı yaşadığınızı iddia edebilir misiniz?
Kaplumbağa gibi kabuğumuza çekilmektense zamanla-yaşamla dansetmek ne kadar keyif verici olmalı!...Herşey Anda Olup Bitmekte
"Öncelikle kendinize, kendi anlarınıza ve kendi gelişiminize konsantre olun, başkalarının anları bizi ilgilendirmez. Zaten herkesin her yaptığı kayıtlarda, gün gelir herkes kendi hesabını öder. Siz bir deredeki taşların üzerinden ceylan gibi, balerin gibi sekerek, sevinç içinde andan ana koşun, anı dondurursanız yani daha önce olmuş olayları zihninizde tutmaya devam ederseniz anın hafifliği olmaz.
Tüy gibi hafif olun ki, yeni yollar açılsın. Ancak sevinçli bir hafiflikle daha açılır.
“Şimdi anda bu konuşma var biraz sonra bitecek hemen öbür ana geçin, orada olun. Salata yıkayın, evi süpürün, yazı yazın, işe gidin farketmez. Size an ne getiriyorsa, ihtiyaç odur. Ama bilin ki bu anlar, hiç durmadan dönen bu dünyada ve bu hareketli evrende değişir. Her şey her an zaten değişmekte de siz farkında değilsiniz. Ben hep aynı şeyi yaşıyorum sanıyorsunuz. Hayır, sadece almanız gerekeni alıyorsunuz sonra o da bitecek.
O yüzden, umutla dur bakalım önümüzdeki an bize ne getirecek deyin. Herşey anda olup bitmekte...”
Zaman hepimiz için farklı akar ve doğu bilgeleri der ki zamanın çözemeyeceği hiçbir sorun yoktur. Gurdcief ise der ki:
Kendini gözlemlemeye alışkın olan bir insan, hayatının farklı dönemlerinde aynı fikri, aynı düşünceyi tümüyle farklı açılardan anlamış olduğunu kesin olarak bilir.
Ona göre şimdi doğru bir biçimde anlamış olduğu şeyi, o kadar yanlış anlamış olabileceği fikri de sıklıkla ona şaşırtıcı görünür.
George Gurdjieff
Eckhart Tolle Şimdi’nin Gücü adlı kitabından bir öykü aktarmak istiyorum:
“Bir fakir otuz yıldır bir yol kenarında oturmaktadır. Bir gün onun önünden bir yabancı geçer. Fakir, eski şapkasını mekanik bir biçimde ona da uzatarak, “Allah rızası için bir sadaka” der. “Benim sana verecek hiçbir şeyim yok,” der yabancı. Sonra, “Sen neyin üzerinde oturuyorsun?” diye sorar. “Hiçbir şey,” diye yanıtlar fakir. “Sadece eski bir sandık. Kendimi bildim bileli onun üzerinde oturuyorum.” “Onun içine hiç bakmadın mı?” diye sorar yabancı. “Hayır,” der, fakir. “Niye bakayım ki, onun içinde hiçbir şey yok.” “Sen yine de bir bak,” diye ısrar eder yabancı. Fakir yerinden kalkar ve biraz uğraştıktan sonra sandığın kapağını açmayı başarır. Ve o, şaşkınlık ve sevinç içinde, sandığın altınla dolu olduğunu görür.
Ben size verecek bir şeyi olmayan ve size içinize bakmanızı söyleyen o yabancıyım. Bu meselde olduğu gibi herhangi bir sandığın içine değil, çok daha yakın bir yerde, kendi içinize bakmanızı söyleyen biri…
“Ama, ben bir fakir değilim ki,” dediğinizi işitir gibiyim.
Gerçek serveti, yani Varlığın ışık saçan sevincini ve ona eşlik eden derin, sarsılmaz huzuru bulamamış olanlar, büyük bir maddi servete sahip olsalar dahi fakirdirler.Onlar haz ve doyum kırıntılarını, onaylamayı, güvenliği ya da sevgiyi dışarıda aramaktadırlar, oysa onların içinde sadece bu şeyleri içeren değil, dünyanın sunabileceğinden derecede daha büyük bir hazine vardır.”S:31-32
Ergün Arıkdal, Evrensel İnsan adlı kitabında diyor ki:
ZAMAN ENERJİSİ KOZMOSLA EN BÜYÜK UYUMU SAĞLAMIŞ ENERJİLERDEN BİRİDİR
Zaman enerjisi tıpkı bir yılanın yerde ilerleyişi gibi kavisler çizerek, sanki kendisine en uygun olan yollardan geçiyormuş gibi hareket eder. Zaman enerjisi kozmosla en büyük uyumu sağlamış olan enerjilerden biridir. Kozmosun her noktasında, her yöresinde faaliyet halindedir; varlıkların, eşyanın meydana gelmesinde en esaslı rolü oynayan enerjidir.
Bu enerjiyi büyük bir kuvvetle ve isabetle kullanabilecek, bu enerjiye hakim olabilecek yegane enerji de ruhsal enerjidir, ruh enerjisidir. Ruh enerjisi zaman enerjisi ile müşterek bir şekilde çalışır; birlikte fizik kainatları meydana getirirler. Yani bütün yaratılmış olanların hepsi ruhun eseridir. Form halinde meydana getirilmiş olan her şey, her varlık, ruh enerjisiyle, ruhsal enerjiyle zaman enerjisinin müşterek çalışmasından meydana gelmişlerdir.
Boyut, zaman ve mekanla ilişkilidir, hatta ayrıca ruhsal enerjiyle de ilişkilidir. Boyut şuursal bir hareketin sonucudur.Temelde bir şuur faaliyeti yoksa, boyuttan haberdar olmamız mümkün değildir. Boyuttan kim bahsediyor? Şuurlu bir varlık olan insan bahsediyor. Çeşitli boyutların mevcudiyeti, ancak insan şuurunun durumuna, algılama gücüne, yorum gücüne, tasvirine göredir. Şuuru ortadan kaldırırsanız, boyutu da ortadan kaldırırsınız.
(Evrensel İnsan-Sayfa: 95)
GEÇMİŞ VE GELECEKLE UĞRAŞMAK YERİNE ANIN DEĞERİNİ BİLMEK NASIL OLUR?
“Sadece an vardır… Şu anın hiçbir şekilde tekrarı yoktur aynı bileşimden oluşan tekrarı yoktur. Defalarca aynı bardaktan su içmişsinizdir fakat hiçbirisi bir diğerinin aynı değildir bunlar anlar içindedir ve o anlar başka bir bileşke içinde gerçekleşir. Bir su içmeden diğer su içmeye çok şey değişmiştir, düşünce sisteminiz değişmiştir, dünyadaki olaylar, dünyanız değişmiştir. An içinde o kadar çok şey olur ki, an dediğiniz o kısacık değer, aslında çok yüklü bir değerdir. Bir an belki sizin bir yıl diye atfettiğiniz zaman dilimini kendi içinde barındırabilecek kadar yoğun bir kavramdır an. Bir yılı düşünün, 365 günü düşünün, o 365 gün süresi, aslında bir anla eşit olabilecek bir yoğunluğa sahiptir. Sizin şu an ki zihninizin bunları algılaması, tam olarak kavramını ve anın gerçek genişliğini, gerçek yoğunluğunu, bizim bu söz birimleriyle ifade edebilmemiz kelimeye döndürebilmemiz mümkün değil yani bunun daha fazla bir açıklaması yok, ancak diyebiliriz ki, bir an belki sizin bir yıl diye atfettiğiniz, sizin verdiğiniz süre diliminden söz ediyoruz, bir yıl, bir ay diye bir süre yoktur sadece anlar vardır, anların birbirine eklenmesinden oluşan bir zaman tünelinden belki sözedebiliriz.”
Anda Kalmak-Anı Anlamak
Buna bir zaman tüneli diyebiliriz çünkü pekçok zaman tünelleri olabilir ve dolayısıyla bir zaman tüneli, diğer zaman tünelinin şartlarını taşımayabilir, kendi içinde başka başka şartlar taşıyabilir sizin bu zaman tünelleri birer kuşak gibidir. Farklı kuşaklar, farklı iklimler gibidir, farklı durumları içerir.
O an dediğiniz şey öyle bir yoğunluğa, öyle bir genişliğe, öyle bir bileşimlere sahiptir, o an öyle bir bileşkedir ki, neredeyse sizin bir yıllık zaman dediğiniz bütün özellikleri kendi içinde taşır ve an içinde çok fazla şey değiştirebilirsiniz, zaten herşey bir anın içinde olur.
An nedir? Anı Nasıl Daha Derin Görebilirim?
Sizin burada zaman kavramından anlamanız ve çalışmanız gereken ve faydalı olacak husus an konusudur.
An nedir? Nasıl bunu daha derin görebilirim?diye sormak mümkündür anda olmak, anda kalmak, anı yaşamak, anı hissetmek bunlar önemli kavramlar olmalı, geçmişe takılıp kalmak, anı kaybetmeyi, anı yaşayamamayı sağlar. Siz geçmişte olup biten bir olaya takılıp kalıyor, hala onunla hesaplaşıyor, onu yaşıyor, tekrar tekrar gözünüzün önünde sanki bugün oluyormuş gibi gerçekmiş gibi tekrar tekrar yaşatıyorsanız, siz zaten bilinçaltı tortularınızın geçmişe ait kısmında dolaşıyorsunuz demektir.
Bütün verdiğiniz kararların son noktası, nihai noktası bir şeyi farketmeniz, ani bir kavrayış yaşamanız hepsi bir an meselesidir. Olumlu ya da olumsuz farketmez.
Anda Kalmak
An yenide vardır, anda kalmazsanız, siz anı kaçırırsınız, siz o anı yakalayamazsınız, anın size getirdiklerini sunduklarını, bazen de altın bir tepsi içinde getirip sunduğunu göremezsiniz; ya gelecekle ilgili bir kaygı içine düşmüşsünüzdür, şu ne olacak, bu ne olacak diye bir endişe peşindesinizdir ya da geçmişte bir hesaplaşma içindesinizdir. Anda kalabilmek ve bunu sürdürebilmek öylesine zordur ki, zihin zaten çeşitli kaçamaklar yaparak, endişeler, kaygılar veya geçmişle hesaplaşmalar şeklinde geriye doğru kayar gider, oysa bizim şimdide kalıp, şimdiki zamanda ilgilenmemiz en önemli konu, an meselesidir. An meselesini, çözümlemek, anın getirdiklerini ve sunduklarını yakalayabilmek ve hissedebilmek üzerine çalışmak gerekir.
ANDA KALABİLENLER DEĞİŞİME AÇIK OLANLARDIR
Bir ruhsal akışta deniyor ki:
“İçinde bulundukları anı yaşamaktan korkmayan önyargısız kişiler sürekli hareket hâlindedirler ve devamlı, içsel olarak yer değiştirirler. Anın getirdiği renklerle renklenmekten ürkmeden, gökkuşağının tüm renkleri arasında dolaşır dururlar… Bilirler ki, bizi derinden sarsan bütün olaylar; sadeleşmemize, tortuları atmamıza ve değişmemize yardım eder.
Değişmeyi arzu ediyorsak, orada soğuk ya da hızlı esen değişim rüzgârlarının sarsıntısına izin verebilmeli, hemen, o bildiğimiz eski şartlara dönmek için acele etmemeliyiz. Aslında kişinin bulunduğu anı yaşaması özel bir hâl. Genelde hepimiz ya geçmişte ya da gelecekte yaşıyor, anın getirdiği bilgiyi, olanağı ya da farkındalığı reddediyoruz.
Çağımızın insanı, anı yaşayamamanın sıkıntısı içinde... Istırap ya da sevinç, hangisi olursa olsun o an, zaman-mekân kesişmesinin bizim için en uygun olduğu an. Sahip olmaktan, sadece “olmak” hâline geçebilmemiz için yaşam bize yepyeni bir fırsat daha sunuyor.
Oysa biz ne yapıyoruz?
Yenilikten çok korktuğumuz ve önyargılardan kurtulamadığımız için çevremizde oluşmakta olan o yeni olaya, gözlerimizi, kulaklarımızı, hatta farkındalığımızı ve algılarımızı kapatıyor, değişmekten korkuyor, bir kaplumbağa gibi kabuğumuzun içine çekiliyor, zaman kaybediyoruz. Kaybettiğimiz zaman da başkasının değil bizim yaşamımızdan eksilip giden zaman…
Anı yaşamayı başaracak olursak, geçmişteki güzellikler ya da pişmanlıkların geleceğimizi asla etkilemediğini fark edeceğiz. Gelecek için kaygı duymaktan vazgeçersek, bütün dikkatimizi bulunduğumuz “an”a yönelterek, orada bizim için olup bitenleri algılamaya başlayabiliriz. Bu algılama ve farkındalık netleşmesinin bir başka adı da “Yaşamak”tır. Geçmiş ya da geleceğin anılarıyla doluyken anı yaşadığınızı iddia edebilir misiniz?
Kaplumbağa gibi kabuğumuza çekilmektense zamanla-yaşamla dansetmek ne kadar keyif verici olmalı!...Herşey Anda Olup Bitmekte
"Öncelikle kendinize, kendi anlarınıza ve kendi gelişiminize konsantre olun, başkalarının anları bizi ilgilendirmez. Zaten herkesin her yaptığı kayıtlarda, gün gelir herkes kendi hesabını öder. Siz bir deredeki taşların üzerinden ceylan gibi, balerin gibi sekerek, sevinç içinde andan ana koşun, anı dondurursanız yani daha önce olmuş olayları zihninizde tutmaya devam ederseniz anın hafifliği olmaz.
Tüy gibi hafif olun ki, yeni yollar açılsın. Ancak sevinçli bir hafiflikle daha açılır.
“Şimdi anda bu konuşma var biraz sonra bitecek hemen öbür ana geçin, orada olun. Salata yıkayın, evi süpürün, yazı yazın, işe gidin farketmez. Size an ne getiriyorsa, ihtiyaç odur. Ama bilin ki bu anlar, hiç durmadan dönen bu dünyada ve bu hareketli evrende değişir. Her şey her an zaten değişmekte de siz farkında değilsiniz. Ben hep aynı şeyi yaşıyorum sanıyorsunuz. Hayır, sadece almanız gerekeni alıyorsunuz sonra o da bitecek.
O yüzden, umutla dur bakalım önümüzdeki an bize ne getirecek deyin. Herşey anda olup bitmekte...”
Fulya Aykaç-Sinem Demirel Çarşamba Söyleşilerinden...
ALINTIDIR
Hepinize güzel bir hafta diliyorum, buralar çok sıcak pişiyoruz resmen. Akşamları biraz düşen sıcaklar ile rahatlıyoruz. Pek dışarı çıkmamaya çalışıyorum, çıkarsamda geniş kenarlı şapkamı takıyorum. Dışarı çıkmak külfet olmaya başladı artık inanın hayat çok pahalılaştı, dışarı çıkıp alışveriş edesin yok.
Geçen pazartesi bamyacım bamya getirmiş sağolsun bana da 4 kilo ayırmış, 2 gün boyunca bamya ayıkladık, limon suyunda domates sosu ile sarartıp dondurucuya kaldırdım. Bu hafta da yeşil fasulye alırım diyordum ama, annemi salı günü doktora çıkaracağım için bir sonraki haftaya öteledim onu. Yalnız bu hafta migrostan bardak domatesten alıp menemen yapmayı düşünüyorum.
Şehrimiz kütüphanesi yeni binasına taşındı bu ay ve 16 sında kitap vermeye başladı, bende gittim fazla meşgul etmemek adına kitaplarımı aynı yazardan seçtim. Yalnız ilk okumaya başladığım kitap gönül bekleme idi ve tanıdık geldi, 1000 kitaptan baktığımda 2020 yılında okuduğumu gördüm, hemen yeni kitaba geçtim.
Müdürümüz Dilek hanım, kütüphaneyi ziyaret eden ilk yetişkin olarak resim çekilelim dedi, üzülerek red ettim, çünkü fotoğraf çekilmesini sevmiyorum. Bu hakkın başkasına devrettim. Ama hediye olarak verilen kalem kutusunu almamazlık etmedim:))
- Kısmetlerin taşıyor abla...
-Bu yaşa geldim o kısmeti ben daha hiç göremedim dedim ben de:))
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder