Duyguları kontrol edebilmek önemlidir.
Bir duygunun sana hakim olup, tüm hayatını ele geçirmesine izin vermemek,
Bir durum neyi gerektiriyorsa onu öne almak,
Bir HAYATTA KALMA BECERİSİDİR!
Ama bazen bu beceriyi yerli yersiz çalıştırırız.
Duygularını SÖYLEMEMEK...
Hatta onları ÖNEMSEMEMEYİ kabul ettirmek kendine!
Kendini sürekli erteleyip,
Önce diğerlerinin ne hissettiğine, ne istediğine odaklanmak,
Öğrenilmiş bir şeydir.
Hayatta kalabilmek için öğrenilmiştir.
Ama giderek KENDİNE HAYAT HAKKI VERMEMEYE dönüşür.
Neyi istediğini, nasıl istediğini söylemeyi beceremezsin.
Neyi istemediğini, nerede durulması gerektiğini ÖNCE KENDİNE tanımlayamazsın,
Bu yüzden de başkalarına sınır çekemezsin.
Hep onların ihtiyaçlarını fark etmeye, onların sınırlarını hesap etmeye, taleplerini buna göre ayarlamaya başlarsın.
Hep rahat ettirirsin ama hiç rahat etmediğini kendin bile fark etmezsin.
O yüzden de kimse seni fark etmez.
Seni fark etmeyen insanlarla dolar etrafın.
Onlar için doğal bir çekim merkezi olursun.
Kendine acıyanlar...
Senin yükünün ne kadar ağır olduğuna bakmayıp kendini de senin sırtına bindirenler...
Kendi ihtiyaçlarını abartıp, senin ihtiyaçlarını abartı olarak görenler...
Sevilmek ve kendine güvenli bir yer açmak için böyle davranırsın...
Ama bir süre sonra böyle davrandığın için sevilmek de sana çok ağır gelmeye başlar!
''Ne olur hayatımdan çıkma, zira beni senden başkası çekmez!'' diyenlerin favori türbesi olursun.
Daraldıkça gelip görünmez dallarına çaput bağlarlar.
BEN BUNU İSTEMİYORUM demeye cesaret etmek lazım gelir hayatının bir yerinde.
İstemezsen istenmemekten korkan yanın seni tutar.
Ama bedenin bile bu hale isyan etmeye başlar.
Sonra bir gün NE OLACAKSA OLSUN dersin.
Karşılıklı bağımlılık iplerini keser, çıkıp yola bakarsın...
Senden ne istendiğini kollayıp durmanın, seni kendi hayatının bekçisi haline getirdiğin fark edersin.
Kendinden bunları beklemeye başlayanın, kendini başkalarının arzularını gözeterek baskılayanın sen olduğunu fark edersin.
Sırf başkalarının isteklerini öne aldığın için daralan kalbini belirli konudaki isteklerini kontrolsüzce tatmin ederek;
Mesela çok yiyerek, abartılı içerek, tembellik ederek, hayatını sabote eden bir şeyi ısrarla yaparak,
Hatta bazen hasta olup kendini işlevsiz hale getirerek,
Rahatlatmaya çalıştığını fark edersin.
Halbuki ipi bu kadar dolandırıp kendi boynuna geçirmeye hiç gerek yoktur.
İçindeki İSTEDİĞİN GİBİ DAVRANIRSAN İSTENMEME korkusunu öldürdüğün gün, yaşamaya başlarsın.
Başkalarına tepki olsun diye onların gözüne sokmak için en olmayacak şeyi yapmak değil bu söylediğim.
Zira bu da odağa ONLARI koymaktır.
Sana ne iyi gelecekse onu yapmak ve bunun sorumluluğunu almak...
Kararlarını korkuyla değil SEÇİMLE vermek...
BU BÜYÜMEKTİR.
Bu seni beslemeyen rahimden çıkmaktır.
Bir duygunun sana hakim olup, tüm hayatını ele geçirmesine izin vermemek,
Bir durum neyi gerektiriyorsa onu öne almak,
Bir HAYATTA KALMA BECERİSİDİR!
Ama bazen bu beceriyi yerli yersiz çalıştırırız.
Duygularını SÖYLEMEMEK...
Hatta onları ÖNEMSEMEMEYİ kabul ettirmek kendine!
Kendini sürekli erteleyip,
Önce diğerlerinin ne hissettiğine, ne istediğine odaklanmak,
Öğrenilmiş bir şeydir.
Hayatta kalabilmek için öğrenilmiştir.
Ama giderek KENDİNE HAYAT HAKKI VERMEMEYE dönüşür.
Neyi istediğini, nasıl istediğini söylemeyi beceremezsin.
Neyi istemediğini, nerede durulması gerektiğini ÖNCE KENDİNE tanımlayamazsın,
Bu yüzden de başkalarına sınır çekemezsin.
Hep onların ihtiyaçlarını fark etmeye, onların sınırlarını hesap etmeye, taleplerini buna göre ayarlamaya başlarsın.
Hep rahat ettirirsin ama hiç rahat etmediğini kendin bile fark etmezsin.
O yüzden de kimse seni fark etmez.
Seni fark etmeyen insanlarla dolar etrafın.
Onlar için doğal bir çekim merkezi olursun.
Kendine acıyanlar...
Senin yükünün ne kadar ağır olduğuna bakmayıp kendini de senin sırtına bindirenler...
Kendi ihtiyaçlarını abartıp, senin ihtiyaçlarını abartı olarak görenler...
Sevilmek ve kendine güvenli bir yer açmak için böyle davranırsın...
Ama bir süre sonra böyle davrandığın için sevilmek de sana çok ağır gelmeye başlar!
''Ne olur hayatımdan çıkma, zira beni senden başkası çekmez!'' diyenlerin favori türbesi olursun.
Daraldıkça gelip görünmez dallarına çaput bağlarlar.
BEN BUNU İSTEMİYORUM demeye cesaret etmek lazım gelir hayatının bir yerinde.
İstemezsen istenmemekten korkan yanın seni tutar.
Ama bedenin bile bu hale isyan etmeye başlar.
Sonra bir gün NE OLACAKSA OLSUN dersin.
Karşılıklı bağımlılık iplerini keser, çıkıp yola bakarsın...
Senden ne istendiğini kollayıp durmanın, seni kendi hayatının bekçisi haline getirdiğin fark edersin.
Kendinden bunları beklemeye başlayanın, kendini başkalarının arzularını gözeterek baskılayanın sen olduğunu fark edersin.
Sırf başkalarının isteklerini öne aldığın için daralan kalbini belirli konudaki isteklerini kontrolsüzce tatmin ederek;
Mesela çok yiyerek, abartılı içerek, tembellik ederek, hayatını sabote eden bir şeyi ısrarla yaparak,
Hatta bazen hasta olup kendini işlevsiz hale getirerek,
Rahatlatmaya çalıştığını fark edersin.
Halbuki ipi bu kadar dolandırıp kendi boynuna geçirmeye hiç gerek yoktur.
İçindeki İSTEDİĞİN GİBİ DAVRANIRSAN İSTENMEME korkusunu öldürdüğün gün, yaşamaya başlarsın.
Başkalarına tepki olsun diye onların gözüne sokmak için en olmayacak şeyi yapmak değil bu söylediğim.
Zira bu da odağa ONLARI koymaktır.
Sana ne iyi gelecekse onu yapmak ve bunun sorumluluğunu almak...
Kararlarını korkuyla değil SEÇİMLE vermek...
BU BÜYÜMEKTİR.
Bu seni beslemeyen rahimden çıkmaktır.
ALINTIDIR/JUNO GÖZLEMCİ
Herkese güzel bir hafta diliyorum, ben bildiğiniz gibiyim herhangi bir değişiklik yok, bir kaç kilo aldım yine onu verme çabalarına başlasam iyi olacak, buna birde sporu eklesem çok iyi olacak. Bu ara okumalarıma ağırlık verdim, 1000kitap com da okuma sayımı 100 belirlemiştim onu tamamladım, okumak istedim dergiler var kenarda bekleyen onlara ancak fırsat geldi. Hava kimi zaman soğuk ama bugün nedense aşırı bir rüzgar durumu da var, karar aldık ağbimle yarın sergi açmayacağız.
Uzun zamandır kendime kıyafet almıyordum, geçen hafta bitişik sergi komşumdan bir tshirt aldım, sevindirik oldum:)) anam pazarda bir tshirt 650 TL olmuş inanasım gelmedi:))) ben rafet ağbiden 100 TL ye penye tshirtler alıyordum, onlar daha ucuz vallah. Ama neyse aldığımı beğendim, ısıtıyorda çok sevdim rengini de duruşunu da. Birde Çin malı kışlık pantolon aldım, o da güzel hoşuma gitti, hatta bir tane de anneme alacağım.
Bizim burada pazarcılık yapan Bulgaristan Türkleri var, onlar Bulgardan getiriyorlar bunları. Hatta italyan malı çamaşırlar var, ben kızlara söylüyorum inanmıyorlar, sonra gelip alınca inanıyorlar.
Yarın sergi açmayacağız ama anneme pantolon almak için giderim herhalde.
Son zamanlarda güneşleniyorlar bol bol :)) bu gün yaş mama verdim, bitirdi tekrar vermem için ne oyunlar yapıyor bir görseydiniz:)))
Babaannem derdi ki:
"Biriyle payın, paydaşlığın bittiyse,
gelen, geldiği gibi gittiyse,
eden, edeceğini ettiyse,
ona gönül koyduğundan değil,
umudun kalmadığından yol vermişsindir...
Yüzüne gülüp arkandan fırıldak çevirdiyse,
iyi gününde gölgen olup,
kötü gününde tüydüyse,
eğer ekmeğine sürdüğün yağ tükendiyse,
ona gönül koyduğundan değil,
umudun kalmadığından yol vermişsindir...
Sözünü, sohbetini lakırtısına katık ettiyse,
yaptığın iyilikleri elzem zannettiyse,
senden payelendiklerini tükettiyse,
ona gönül koyduğundan değil,
umudun kalmadığından yol vermişsindir...
Ziynet pisliğe düşünce değeri düşmez.
Susmak da alamettir;
layık olmayanla sürtüşülmez...
Ne varını, ne yoğunu!... Kendini bilen bölüşmez...
Kalan sağlar, selametindir kızım...
Sağlarla gülüşülür; ölülerle gülüşülmez...
Giden bilsin;
ona gönül koyduğundan değil;
umudun kalmadığından yol vermişsindir..."
MERAL DEMİR
“Şu hayatta; düşünce tarafından uydurulmamış olan kutsal bir şey var mıdır? Çünkü insan ölçülemez zamanlardan beri, sürekli olarak: ‘Tüm bu karmaşanın, sefaletin, karanlığın, yanılsamaların, örgütlenmelerin ve reformların ötesinde; gerçekten doğru ve ebedi olan, düşüncenin ulaşamadığı mükemmel bir şey var mıdır’ diye sorup durdu. Ve öyle görülüyor ki; bu soruşturmada çok ama çok az insan özgürdür. Çünkü din adamları; çok eski zamanlardan beri, arayışta olan ile ulaşmak istediği arasına girdi, izaha kalkıştı; bilen ya da bildiği sanılan kişi hâline geliverdi; arayıştakinin dikkatini dağıttı, saptırdı, kendini kaybettirdi ona… Öyleyse; eğer kutsal olanı, isimsiz olanı, ebedi olanı soruşturmak istiyorsak; bir gruba ya da bir itikada bağlı kalmamalıyız. Bir şeyi hemen doğru olarak kabul ettiğiniz zaman; kendi soruşturmanız açığa çıkmayacaktır, yalnızca inanıverirsiniz çünkü inanmak emniyetin, avunmanın bir türüdür.” ~
Jiddu Krishnamurti
Hoşçakalın, sağlıklı, mutlu, huzurlu, başarılı bir hafta diliyorum hepinize