DEĞİŞİMİN EN BÜYÜK DÜŞMANI ÖNYARGIDIR. ( İSTANBUL HATIRASI)

17 Ağustos 2025

 



MUTLULUK VE FARKINDALIK
Doç. Dr. Haluk Berkmen

İnsan yaşamına anlam verdiği oranda mutludur. Yaşamına anlam verebilmiş olan insan asla bunalıma ve depresyona girmez ve kendini boşlukta hissetmez. Yaşamına anlam veremeyen insan ise ‘varoluşsal boşluk’ içine düşebilir. Bugünün insanı varoluşsal boşluk içinde kendi ruhundan habersiz, mekanik bir toplumun küçük bir çarkına dönüşmüş durumda yaşamını sürdürmektedir. Varoluşsal boşluktan kurtulabilmek için insanın yaşamında anlam bulması ve gözlemci olmak yerine katılımcı olması önemlidir.
Gözlemci ya-veya mantığı ile olayları yorumlar ve kendini olayın dışında tutar. Katılımcı ise Hem-Hem mantığı ile olayları yorumlar ve olayın içinde tutar.
Bilim insanı olayları ve nesneleri uzaktan izler ve bu görüşe ‘objektif görüş’ der. Bilge insan ise olaya katılır ve bilim insanından çok daha derin ve doğru sonuçlara ulaşır. Bilim insanı bilgi sahibi olurken bilge farkındalık sahibi olur. Farkındalık özeldir bilgi ise geneldir. Anlam bilgide değil, farkındalıktadır.
Farkındalık ve Kendini Bilmek konusunda bir Zen Öyküsü:
“Uzak doğunun yüksek dağlarında yer alan bir Zen tapınağında, genç bir keşiş yıllardır meditasyon yapıyor, kutsal metinleri çalışıyor, sessizlik içinde kalıyordu. Fakat içinde bir soru gitgide büyüyordu:
“Ben kimim?”
Bir sabah erkenden, tapınağın başrahibi olan yaşlı ustasına yaklaştı. Gözleri kararlı ama kalbi karışıktı.
— "Ustam, yıllardır sessizliği dinliyorum, nefesimi izliyorum, ama hâlâ kendimi tanıyamadım. Ben kimim?"
Usta gözlerini gökyüzüne çevirdi, sonra genç keşişe döndü ve şöyle dedi:
— "Bu sorunun cevabı ne kitapta, ne kelimede, ne de benim dilimdedir. Ancak deneyimle öğrenilir. Üç sembolle karşılaşmadan bu cevabı bulamazsın: Sessiz Ayna, Yalnız Ağaç ve Suskun Kuş. Git ve onları bul."
Keşiş, ertesi sabah sırtına basit bir bohça aldı ve dağların arasına doğru yola çıktı.
İlk Sembol: Sessiz Ayna
Bir dağın eteğinde, sisle örtülü bir göl buldu. Göl o kadar durgundu ki, içindeki her şey olduğu gibi yansıyordu. Keşiş, göl kenarına oturdu ve saatlerce suya baktı. Bir süre sonra kendi yansımasından sıkıldı, sonra yavaş yavaş gözleri yansımayı değil, yansımanın altındaki derinliği görmeye başladı.
Bir ses duyar gibi oldu, ama dışarıdan gelmiyordu:
"Seni görmek istiyorsan, yüzey değil, derinlik ol."
Keşiş anladı: Kendini görmek, dış görünümleri aşmaktı.
İkinci Sembol: Yalnız Ağaç
Gölün ardından yürümeye devam etti. Günler sonra, bir vadinin ortasında tek başına dimdik duran koca bir çınar ağacı buldu. Ne bir ormanın parçasıydı, ne bir grubun. Tek başınaydı. Rüzgârla sallanıyor, karla örtülüyor, güneşte susuyordu.
Keşiş ağacın gövdesine yaslandı ve içinden geçenleri dinledi.
"Ben kimim?"
Ağaç sessizdi ama bir his doğdu kalbinde:
“Ben köklerimim. Yalnızlığım gücüm. Kendi gölgemde büyürüm.”
Kendini tanımak, başkalarının gölgesinden çıkıp kendi köklerini hissetmekti.
Üçüncü Sembol: Suskun Kuş
Sonunda bir yamacın ucunda, kayaların arasında yaralı bir kuş buldu. Kuş ötmedi, uçmadı, sadece gözleriyle bakıyordu. Keşiş kuşu ellerine aldı, bir yuvaya yerleştirdi, su ve yiyecek verdi. Günlerce konuşmadan sadece onunla var oldu.
Bir sabah kuş, ilk defa kanatlarını çırptı ve göğe doğru süzüldü. Hiç ses çıkarmadı. Sadece yükseldi.
O an keşişin gözlerinden yaş aktı.
“Gerçek benlik, kelimelerin ötesindedir. O sadece yaşanır.”
Dönüş
Keşiş yıllar sonra tapınağa geri döndü. Ustası onu bahçede sessizce çalışırken gördü.
— "Kimsin?" diye sordu usta.
Keşiş hafifçe gülümsedi. Ne cevap verdi, ne sustu. Ustasının gözlerine baktı. Cevap, bakışın içindeydi.
Usta başını eğdi ve fısıldadı:
— “Artık sensin.”


Herkese güzel bir hafta diliyorum, ben bildiğiniz gibiyim, yalnız bir sakarlık yaptım, elime takmak için saatimi aldım, taş zemine düştü ve dağıldı. Burada tamirciye götürdüm, olmaz dedi, servise göndermen lazım dedi:(( üzüldüm swach saatim çok yıllar öncesi Kadıköy sahilde bir saatçiden almıştım. Şimdi bana günü birlik bir İstanbul yolu gözüktü, bayan arkadaş ile görüştük, otogar yanı bir alışveriş merkezi var, oraya sordu, kendisinin getirmesi lazım, forum dolduracak demişler. 26 sında gitmeyi düşünüyorum kısmetse.


Kütüphane ganimetlerim...


Sufiler neden “Su gibi ol” derler bilir misin? Çünkü suyun bir felsefesi vardır. Su, engelle karşılaştığında savaşmaz; sabırla akmayı sürdürür. Ne bir taşı dert eder ne de kayaya isyan eder. Ama damla damla delerek, kendi yolunu açar. Su gibi olmak demek, yumuşak görünüp kararlı olmak; engelleri sabırla aşmak demektir.

Gerçek güç, bazen direnç göstermek değil, direnmeden devam edebilmektir. Su gibi olmak; sakin ama kararlı, berrak ama derin, yolda ama yoldaş olmak demektir. Çünkü hayatın sırrı, akmayı bırakmamaktadır.



Pazar yerinde beslediğim kedilerden biri. Artık arabayı tanıyorlar, sabah malı boşaltmak için yanaştığımızda miyav miyav geliyorlar, önceden mamayı içeride kolilerden birine koyuyordum, beklemekte zorlanıyorlardı. Bende artık mamayı ve mama kabını ( bu kedi biz pazaryerinden çıkmak üzere iken geldiği için mama kabı yok, yoksa yerde yemelerini hiç istemiyorum, zaten burada da direk kenarına yükseğe koydum) arabanın önüne ayak altına alıyorum. Hepsi çok akıllı gün içinde mama kabı aynı yerde dolu, gelen giden yiyor. 



Millet sahilde içkili gün batımı resmi koyar, biz apartman arası çay içmeli gün batımı resmi koyarız.


Sahaf ganimetleri...



Kış için son gaz hazırlıklara devam...


Hayatın içinde kitaplara sığınmak güzeldir.



Bir cuma klasiği....


Hepinize güzel bir hafta diliyorum...






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder