AŞIRI DEĞERLİLİK HEZEYANI
İnsanlık bir noktada durup kendine şunu sormadı.
“Ben gerçekten bu kadar önemli miyim?”
Artık herkes merkezde.
Herkes haklı.
Herkes özel.
Herkes eşsiz olduğunu düşünüyor.
Ama kimse sorumluluk almıyor.
Kimse bedel ödemiyor.
Kimse sınır kabul etmiyor.
Aşırı değerlilik hezeyanı tam olarak budur.
Kendini kutsallaştırıp başkasını sıradanlaştırma hâli.
Eleştiriyi saldırı, itirazı saygısızlık, farklılığı düşmanlık olarak algılama refleksi.
İnsanlar artık değerli olduklarını hissetmek istemiyor, değerli olduklarını ilan ediyor, dayatıyor, talep ediyor.
Bir fikir sunduğunda değil, bir emek verdiğinde değil, bir katkı sağladığında hiç değil, sadece var olduğu için alkış bekleyen bir kalabalık var.
Aşırı değerlilik hezeyanı, kişisel girişim cümleleriyle süslenmiş bir narsizm çağını doğurdu.
“Ben böyleyim”,
“Beni böyle kabul edeceksin”,
“Benim enerjim düşükse sen suçlusun”
gibi cümleler, artık içsel farkındalık değil,
duygusal sorumsuzluğun süslü ambalajları hâline geldi.
Kişisel gelişim dili, kendini geliştirmek için değil,
kendini aklamak için kullanılmaya başlandı.
Kimse değişmek istemiyor, herkes anlaşılmak istiyor.
Kimse dönüşmek istemiyor, herkes onay bekliyor.
Bu çağda “ben buyum” demek erdem, “yanılmış olabilirim” demek zayıflık sayılıyor.
Bu çağda insanlar kendilerini tanrı zannediyor.
Ama tuhaf olan şu.
Bu sahte tanrılar en küçük eleştiride yıkılıyor.
Çünkü kudretleri gerçek değil, özsaygıları derin değil, dayanıklılıkları yok.
Her şeyi hak ettiklerini düşünüyorlar ama hiçbir şeye tahammül edemiyorlar.
Hayat zorladığında, ilişkiler sınadığında, insanlar hayal kırıklığı yarattığında hemen küsen, hemen silen, hemen kaçan bir “üstünlük” hali var.
Tanrı gibi hissedip çocuk gibi kırılan bir çağ bu.
Şişen egolar, daralan vicdanlar, küçülen kalpler...
İnsan büyüdüğünü sanıyor ama sadece içten içe şişiyor.
Ego büyüdükçe empati azalıyor.
Kendini önemseme arttıkça başkasını görme yetisi kayboluyor.
İnsanlar artık aynaya bakıp “Ben ne oldum?” diye sormuyor, “Beni neden yeterince takdir etmiyorlar?” diye soruyor.
Herkes kendi hikâyesinin başrolünde boğulurken,
ortak bir insanlık dili yok oluyor.
Herkes konuşuyor, kimse duymuyor.
Çünkü herkes anlatmakla meşgul, anlamak kimsenin gündeminde değil.
Dinlemek zayıflık, susmak kayıp, anlamak zaman kaybı sayılıyor.
Sosyal medya bir megafon, vicdan ise sessize alınmış durumda.
Herkes haklılığını bağırıyor, kimse gerçeği fısıldamıyor.
Belki de en acısı şu.
İnsan kendini bu kadar büyüttükçe insanlığını kaybediyor.
Aşırı değerlilik hezeyanı, insanı yüceltmiyor, insanı yalnızlaştırıyor.
Çünkü gerçek değer, üstünlük iddiasında değil,
sorumlulukta, yüzleşmede ve sınır kabul edebilme cesaretindedir.
Ama bu çağ, kendine tapmayı kendini bilmenin önüne koydu.
Evet yılın son haftasından hepinize merhabalar, havalar soğudu fakat bahsi geçen kar hâlâ görünürde yok:)) Ben bildiğiniz gibiyim haftada 2 gün olan pazara çıkma işini 1 e düşürdük. Hem gitmediğimiz gün açtığımız yer çok soğuk oluyor, ayrıca fazla satış olmuyor masrafı zor topluyorsun.
Diğer günlerde ya evdeyim ya orda burda alışverişte ama artık insanın evden çıkası bile gelmiyor inanın hayat çok pahalı 2 kalıp peynir bir tereyağı 750 TL, kasabı hiç söylemeyeyim .....
Sandalye Teorisi’ni sana en basit haliyle anlatayım.
Annem bir keresinde bana açıklamıştı ve o kadar mantıklı gelmişti ki. 🙌🏻
Hayatını büyük bir akşam yemeği masası gibi düşün.
Seni gerçekten önemseyen insanlar, sen gelir gelmez sana bir sandalye çeker.
Sen sormadan sana yer açarlar.
Seni orada isterler.
Ama bazı insanlar seni uzun süre ayakta bekletir.
Sana sanki onları rahatsız ediyormuşsun gibi bakarlar.
Ancak çabalarsan ya da yalvarırsan sana yer verirler.
Büyükannemin verdiği örnek şöyleydi:
Bir odaya girdiğini hayal et ve herkesin zaten oturmuş olduğunu düşün.
Gerçek arkadaşların gülümser, yanlarına bir sandalye çeker ve
“Gel, bizimle otur” der.
Senin hiçbir şey söylemene bile gerek yoktur.
Seni orada isterler.
Şimdi başka bir oda hayal et.
İçeri giriyorsun, insanlar sana bakıyor ama kimse yerinden kımıldamıyor.
Kimse sana bir sandalye teklif etmiyor.
“Belki biraz daha çabalarsam oturmama izin verirler” diye düşünerek
garip bir şekilde ayakta bekliyorsun.
Bekliyorsun…
Ve hâlâ kendini ait biri gibi değil, sadece bir misafir gibi hissediyorsun.
İşte o an önemli bir şeyi fark ediyorsun:
Yanlış yerde olman, yeterince iyi olmadığın için değil.
Yanlış masadasın.
Bir sandalye için savaşmak zorunda kalmamalısın.
Bir yeri hak ettiğini kanıtlamak zorunda kalmamalısın.
Senin insanların, sana doğal olarak yer açar.
O yüzden bu senin hatırlatıcın olsun:
Sanki odayı rahatsız ediyormuşsun gibi hissettiğin masalara oturmaya çalışma.
İstendiğini hissettiğin yere git.
Sandalyenin seni zaten beklediği yere git.
Senin yerin var.
Sadece doğru masayı bulman gerekiyor
Bazen peki dersin.
İnandığın için değil "Yorulduğun" için...
Babamın memleketinden Şakir Bey'in çektiği bir resim.
Bunlar son olarak aldıklarımdı.
“İranlı ünlü şair Füruğ Ferruhzad der ki:
Suyun yaradılışına hayranım;
Eğer ağaca eşlik ederse onu tomurcuklandırır..
Eğer ateşle temas ederse, onu söndürür..
Eğer kirlilikler ile karşılaşırsa, onu temizler..
Eğer un ile kucaklaşırsa onu pişirime hazır hale getirir..
Eğer Güneşle birleşirse, gökkuşağı oluşur..
Ancak yalnız kalırsa eğer, gitgide kokuşur..
Gönlümüz de SU'ya benzer,
başkaları ile olduğunda yaşayan ve etkileşebilendir,
yalnızlıkta ise ölü ve tutuktur..
‘BİRLİKTE’ olduklarımızın değerini bilelim...”
Bunlarda üstüne ilave olunanlar...
Bunlar kütüphaneden okuyup beğenip kitaplığıma aldıklarım. İlham veren liderlik okudum yazımı önümüzdeki seneye sarkabilir.
Kütüphaneden aldıklarım....
Film izlerken battaniye motiflerimi örüyorum...
❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄
Handan, hamamdan geçtik
Gün ışığındaki hissemize razıydık.!
Saadetinden geçtik,
Ümidine razıydık.
Hiçbirini bulamadık.!
Kendimize hüzünler icadettik,
Avunamadık.
Yoksa biz...
Biz bu dünyadan değil miydik..?!
OrhanVeliKanık
❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄
Pelinpembesi'nden yılbaşı hediyelerim...
Kendisine teşekkür ederim...
Çünkü bazı kadınlar, yanlış yapmak
ve yalnız kalmak arasında bir tercih
yaparlar..
Adamına göre değil, adabına göre...
Heveslerine göre değil,
hislerine göre karar verirler..
Sahte bir mutluluk yerine,sade bir yalnızlığı tercih ederler..
İşte bu yüzden bazı kadınlar, sınırlarını kendilerinin çizdiği, gizli ve gizemli bir ülkede yaşarlar..
Zorunlu olduklarından değil,
gururlu olduklarından..
Nejat İşler
Kilo takılırsa eğer şu smotiyi 3 gün akşam yemeği niyetine kullanın 3 kilo garanti.
1 su bardağı kefir
10 adet çiğ badem
1/2 yeşil elma
1 tatlı kaşığı keten tohumu
1 çay kaşığı zencefil
1 çay kaşığı tarçın
bızzzzzzzzzzzzzt yapın akşam yemeği niyetine için. (ben yaptım 15 günde 3 gün yaptım bunu, diyetime dikkat ettim, 1,5 kilo yağdan 1,5 kilo da ödemden verdim.)
Birde sabahları aç karnına ılık su ve 1 yemek kaşığı ananas sirkesi ödem attırıyor.
Hoşçakalın...


















Hiç yorum yok:
Yorum Gönder