Oruç, tıpkı kurban gibi, maddî yönünün maneviyata tahavvül etmesi beklenen, bu şekilde insanın da aslına rücu etmesine vesile kılınan bir ulu ibadettir. Ramazan ise muhteviyatının merkezindeki oruç farîzasının fertten topluma, toplumdan kâinata inkişafını gerektiren bir mübarek aydır. Kadim coğrafyamızda Mevlid okumaları, salâ, salavat, cerre çıkmak, diş kirası, gölge oyunu gibi pek çok güzel gelenekle idrak edilen Ramazan ayı, kalp coğrafyamızda ise zikr-i daim ile nesilden nesile aktarılagelen bir gönül iklimi oluşturmuş; bu iklimler de oruç ayının her bir gününde eşref-i mahlukat olan insana birer hediye mahiyetinde gönül hallerine, mevsimlerine dönüşmüştür.
İşte Ramazan Güzellemeleri, Bilal Kemikli'nin edebiyatla buluşan sıcacık anlatımıyla Ramazan-ı Şerif'in manevî arınma vesilesi kılınmasına dair bir "mevsim"ler manzumesi olarak okurunu selamlıyor. Şehr-i Ramazan'ın her bir günü bu satırlarda, mü'minin hatırlaması ve hatırlatması gereken çeşitli idrak seviyeleriyle karşımıza çıkıyor. Ramazan, âdeta bir mürşid; otuz gün boyunca süren ve akabinde de bir ömür sürdürülmesi beklenen bu serencam, bir dervişin seyr u sülûk mertebeleri oluyor ve öze dönüşü Üftâde Hazretlerinin nutku nezdinde muştuluyor:
Âşıklar edin salâ
Oruç ayı geldi yine
Rahmet denizi cûş edip
Âlemlere doldu yine
Ramazan ayında okuduğum ama yazamadığım bir kitap bu.
KİTAPTAN ALINTILAR;
Ramazan miskinlik ayı değil, aksine mücadele mevsimidir.
*****
Bakın, içine dönen, evine gelen insan nasıl da yükseliyor! Oruç yükseklere çıkarır insanı, arındırır ve yüceltir.
*****
Sofra mürüvettir.
*****
Oruçlu sahurdan iftara değin, dokunduğu her varlıkla dertleşir. Dertleştikçe derdi artar, derdi arttıkça dermanı da arzular. Dua ve niyazı ziyadeleşir. Ömrü bereketlenir.
*****
Ramazan bereketi, kurulan iftar sofraları, kalkıp gitmeler, buluşmalar nasıl da hayatı zenginleştiriyor, nasıl da ömrü bereketlendiriyor. Oruç, bizi yeniden kurucu kişiliğe ve kalkıp gitmeye hazırlıyor. Ve şu manayı daha iyi anlıyoruz: Dünyada yolcu gibi ol!
Ramazan, yolcu olduğumuzu yeniden, yeniden hatırlatıyor.
*****
İnsan öğrenerek kendi oluyor.
*****
Ramazan bakım mevsimidir. Arınma, temizlenme ve saflaşma zamanı.
*****
İlim, düşünce, keşif, icat.... Aklın açılması, dikkat ve ilginin ziyadeleşmesi için yalnız kalmak lazım. İlim, sanat ve düşünce yalnızlıktan beslenir.
*****
İnziva insanın kalbine kaçışıdır. Kendi içindeki şehre dönüşü, asli gündemiyle hemhal oluşu.... Sen inzivayı, uzleti ve ihtiyari yalnızlığı miskinlik ve bencillik sanma. O yenilenme, kendine gelme, derin ve anlamlı bir çabanın içine girmedir.
*****
Oruç, insanı daha da insanlaştırıyor, güzelleştiriyor, latif hale getiriyor, tatlılaştırıyor. Çünkü oruç haliyle başa dönüyoruz; dairenin başına.... Ruh kuşunun kafesi olan beden hafifledikçe içimiz genişliyor, hücrelerimiz daha derinden nefes alıyor, şenleniyoruz. Huzur buluyoruz.
*****
Bağışlanma, iyi hale dönüşüp orada devam etmedir.
*****
Ramazan iklimi, cömertlik kazandırır, insan vermeyi, dertlenmeyi öğrenir.
*****
Vermek bir iyilik işaretiydi ama o duygu insanı kibre götürmemeliydi. Almak ise sadece yoksulluk ve yoksunluk alameti değil, aynı zamanda bireysel ve toplumsal dayanışmanın iksiriydi. Alarak ve vererek insan yüceliyor, toplumda huzur ve güven tesis edilmiş oluyordu.
*****
Feyiz, sadece ilim değildir, sadece idrak de değildir; nimettir, ihsandır, manevi hazdır, mutluluktur, iç huzurudur. Daha da önemlisi olgunluktur.
En önemlisi ihsan, kişinin her anında Hakk'la baş başa olma bilincidir. Hakk'ın sonsuz ihsanının farkında olma hali. İşte gerçek feyiz bu halde saklıdır.
*****
Ülfet iyi geçinmek anlamında kullandığımız bir kavram.
Günümüz insanının doğayla uyumsuzluğu, maddeye tapınışı ve maddeyi daha fazla elde etmek için doğayı acımasızca katledişi nedeniyle mevsimlerde değişiklikler oluyor ve İlahi Nizam ve Kainatta da belirtilen kuraklıklara neden olacak olaylar dizileri devam ediyor.
Biz kendine ışık işçisiyim yani ışığa, sevgiye, iyiliğe yürümek istiyorum diyenlerin ise ayaklarını yere sağlam basmaları gereken günlerdeyiz.
İyiliği, doğruları, ışığı yaymak istiyorsak önce kendimizde bazı değişiklikler yapabiliriz.
• Daha sade beslenmek
• Açık havada daha fazla kalmak
• Meditasyon veya dua-tefekkür gibi uygulamaları ihmal etmemek
• Ruhsal değerleri daha ön plana almak
• Enerji bedenimizi yani manyetik alanımızı, negatif etkilerden korumak için çaba göstermek bizi daha sağlam ve güçlü kılacaktır.
İyilik ve doğruluğun meşalesini taşımaya aday insanların ümitsizliğe kapılmalarına hiç gerek yok. Bunları hepimiz biliyoruz, yıllardır söyleniyor, uyarılar geliyor ama şimdi süreç değişti, daha hızlı ve safların ayrıldığı farklı bir sürece girildi. Yani bu süreç iyinin daha iyi kötünün daha kötü olacağı bir süreç. O yüzden her olaydan etkilenip, taşıdığımız enerjiyi düşürmemiz doğru değil çünkü yaptığımız uyandırıcı, olumlu, sevgi dolu, herkesin iyiliğini isteyen, adaletin yeryüzünde tecelli etmesi için dürüst yaşayan, kul hakkını koruyan insanların yayının gücü azalıyor.
Hiç birimizin herkesle tek tek konuşacak ne zamanı ne de gücü var ama hepimizin iyi bir yayın yapma kapasitesi var. Hem de her gün, her sabah, yeniden ve yeniden…Kollektif Bilincin de yükselmesine destek olan bu yayınlar, özellikle bundan sonraki günlerde büyük bir önem taşıyor.
Vicdanların uyanışı için vazife almış insanlar var ve bize haksız gibi görünen olayların her konuda sayısı artabilir. Her biri için ayrı ayrı üzülüp, enerjiyi düşürürsek, ışık işçisi olamayız.
Şimdi uygulama yapma zamanı, çok bilgi aldık, artık bilgilerimizin uygulamasını yapabiliriz, enerjimizi yüksek tutabiliriz, imanımızı ve teslimiyetimizi güçlendirebiliriz. Her şeyin olması gerektiği gibi olduğu hakkında pozitif bir yayın, güçlü bir olumlu yayındır ve pek çok insanın zihnine ulaşarak ona da güç, güven verir, dengesini bulmasına yardım eder. Önümüzdeki günlerin en önemli faaliyetlerinden biri budur.
KIYAMET UYANIŞ DEMEKTİR
Kıyamet uyanış demektir. Uyanış nasıl olacak, kapalı vicdanlar için… Onlara, “yok canım bu kadarı da fazla” dedirten olaylarla olacak ama bu olup bitene isyan, öfke, kızgınlık ya da hayal kırıklığı ile biz de katılırsak, aldığımız bilginin ne kadar yararı olabilir ki? Uygulama yapamıyoruz demektir. Uyanış bir anda olmuyor maalesef kademe kademe derinleşen olaylar dizisi gerektiriyor.
Artık bu konulara vakıf, konuları takip eden ve bir yolda, ışıkla birlikte olmak isteyen herkesin üzerine düşen görevi yapması için uygun zaman geldi... Üzerine düşeni görevi görev bilinciyle yapan kişi ki; bu görev gülümsemek olur pozitif enerji yaymak olur ya da karşı komşu ile karşılaşınca gülümseyerek bu tesiri yayarak günaydın demek de olur, aynı zaman da rahat mutlu olur çünkü teslimiyeti vardır. Yüreğinin derinliklerinde o vicdan rahatlığını ve iyiliği hisseder. Ve pozitif bir yayın yapıyor demektir.
Görev deyince, pozitif yayın yapmak deyince bazen konu abartılmaktadır. Bizim işimiz dünyayı kurtarmak değil, ilk başta, güzel insan olmak, diğer insanlara bize yapılmasını istemediğimiz şeyleri yapmamak. Belki de sevmeye, anlamaya, hoş görmeye çalışmak, “onun da realitesi bu, bu kadar anlıyor ama bu bana uygun bir duruş değil, ben uzaklaşayım, Allah da onun yardımcısı olsun” diyebilmemiz gerekiyor artık.
Derin denizlerin incisi gibi kendi içimizde kalmayı, sabitlenmeyi, olaylardan bir kuru yaprak gibi etkilenip oradan oraya sürüklenmemeyi, imanımızı sarsmamayı öğrendiğimizde; hayatımızda da birçok şey değişecektir.
Bizler uyanış döneminde olduğumuzu bilerek doğduk. Şimdi tam da hatırlama ve duruşumuzu dikleştirme, doğru ve adil olma zamanı. Biz değişirsek, kuantum etki aracılığıyla yani düşünce gücü aracılığıyla özde bir olduğumuz o genel alana, Birlik Şuuruna-Birlik Bilincine olan katkımız artar. Yaşanan olayları izlerken, içsel olarak durduğumuz yönü tayin etmekte özgürüz ama her olaya özellikle sosyal medya aracılığı ile müdahil olmak zorunda değiliz. Sessiz ve sakin bir tavırla, enerjiyi dağıtmadan bir yayın yapmak çok daha etkilidir.
Öncelikle birbirimize manen yardım etme, içsel olarak birbirimizin elini tutma ve birbirimizi yükseltme isteğimiz her şeyin önünde olmalı. Sevmek vermek ve fedakarlık edebilme gücüdür.
Evren, sevgi ile yapılandırıldığından, vazife de o kadar derindir.. Yoğun bir sevgi anlayışının vazifesi de aynı yoğunluktadır.. Sadece sevginin olduğu bir vazifede, sevgi herkese ulaşır.. Sevgi derinleştiğinde, vazife de derinleştiğinden, gerçekten seven kişide yoğun bir vazife anlayışı vardır.
Bu, Evren'in yapısıdır.. Sizin evrenden aldığınız, ''Sevgi ve Vazife Enerjisi''dir.. O yüksek makamların sevgi ve vazife anlayışlarından doğan tesirlerdir.. Bu tesirler ihtiyacı kadar varlığa akıtılır.. İnsanoğlu bu tesirlerle beslenir aslında.. Farkında olmasa da, en ilkel insana bile ulaşır bu tesirler.. Ancak her varlık, kalınlık, incelik anlamında kendi durumu kadar tesir alır.. Herkes aynı tesir alınamaz...
İnsan ruhu, başka bir tesirle beslenemez.. Ana kaynaktan ''süzülerek'' inen bu tesiri keserseniz varlık çiçek gibi solar, söner, yaşayamaz. Yeryüzündeki tüm canlıların ana kaynaktan gelen tesirlere ihtiyacı vardır.. Onunla ayakta dururlar.. ( Akış)
Pek çoğumuz zaten psişik olarak kendimizi nasıl koruyacağımızı biliyoruz. Çevremize şeffaf tertemiz bir enerji küresi yaratarak sokağa çıkıyoruz hatta uykuya gidiyoruz. Sabahları dua veya meditasyon sırasında bu küreyi yeniden yaratıyoruz. Hem kendimize hem yakınlarımıza, aile bireylerimize de öğretebiliriz. Olmuyorsa biz küremizi yapar, o koruma alanını rahatlıkla oluşturabiliriz. Alanı her anlamda temiz tutmak, istiyorsak adaçayı veya başka bir tütsü yakmak, klasik müzik dinlemek, yaşadığımız mekanı sık sık havalandırmak mümkündür.
Işık işçileri ışığı yaymak görevi ile donatılmıştır ancak böyle huzur bulurlar. Her insanın ışığını yayma şeklide farklıdır. Kesin kural koymak doğru olmaz. Bazısı da sadece iyi niyetle karşıdakine gülümser ya da içinden sevgisini gönderir. Bu bile çok ama çok önemlidir. Bazen sosyal medya negatifin yayılmasına insanların daha çok öfke duymasına da neden olabiliyor. Diyeceksiniz ki, ne yani hiçbir şeyden haberimiz olmasın mı? Olsun tabii ki, ama bir ışık işçisinin duruşu diğerlerinden çok farklıdır, öncelikle taşıdığı ve yaydığı enerjiye karşı bir sorumluluğu vardır. İstediği gibi ağzı köpüre köpüre sinirlenemez çünkü o anda farkında olmadan negatifi desteklemektedir.
Sevgili Dostlar sözün kısası, tam da İlahi Nizam ve Kainat’ı okuma zamanları geldi, Size iyi okumalar…
Dileyenler Ege Meta Yayınlarının Psişik Koruma kitabını edinebilirler. Tüm koruma metotları bütün incelikleri ile o kitapta anlatılıyor.
İyi uygulamalar sevgili sayfa dostlarımız… Hepimize Kolay Gelsin
♥ ¸.•°*”˜ALINTIDIR˜”*°•.•.¸ ♥
Herkese güzel, mutlu ve sağlıklı bir hafta diliyorum. Ben bu hafta yani dün rahatsızlandım o yüzden işe gitmedik, üşüme tireme ve ateş geldi vücuda. Bu sabah hemen aile hekimine zorda olsa çıktım, ilaçlarımı aldım şu anda evde istirahatteyim. Diyetisyene gittiğim için tekrardan, C vitamini meyve yiyemiyorum bende dışarıdan takviye aldım, umarın işe yarar. Ihlamur falan idare edeceğiz artık kafam arı kovanı gibi, boğazlarda kızarmış doktor öyle söyledi.
Geçen hafta düştüm, bu hafta böyle bunda da vardır bir hayır.
Bu benim bahçe kedim minnoşun bu yıl doğurduğu yavrusu, iyi beslemişim onu değil mi:)) O göbüşüne bir öpücük konduruyorum aldığı kilolar helal olsun kızıma...
Ceviz ağacının çevresini nedense bu mantarlar sarmış???????
Bu söz, insanın içsel yolculuğunu üç kelimeyle anlatır. Acı çekmek, aslında yok olmak değil; yeniden doğuşun ilk sancısıdır. Her yara, ruhun kabuğunu çatlatır. Her kayıp, insanı kendine döndürür. Çünkü acı, öğretmenin en sessiz hâlidir; konuşmaz, ama gösterir.
Mevlana’nın “Hamdım, piştim, yandım.” sözü de aynı hakikatin başka bir dilden yankısıdır. Hamlık, farkında olmamanın huzurlu ama sığ hâlidir. Pişmek, deneyimle, yanılmakla, öğrenmekle gelir. Ama yanmak... yanmak, en derin dönüşümdür. Artık eskisi gibi bakamazsın, eskisi gibi hissedemezsin. Çünkü yanmak, benliğin külünden doğmak demektir.
İnsan, acı çekmeden gerçekten öğrenemez. Öğrenmeden değişemez. Değişmeden de kendini bulamaz. Bu yüzden her sancının içinde bir armağan, her düşüşün içinde bir diriliş vardır.
Acı, seni yıkmak için değil; seni yeniden inşa etmek için gelir.
Ve bir gün dönüp baktığında, şunu söylersin sessizce:
“Sufrí, aprendí, cambié.”
Hamdım, piştim, yandım.
Ve şimdi… gerçekten oldum.
A101 in uykucu kedisi...
Geçtiğimiz cumartesi anneme kokulu nergis aldım kendime de kitap ve dergi tabii ki.
Caddo Gölü'nün derinliklerinde, 8 yaşında bir kız çocuğunun tuhaf ve gizemli bir şekilde kaybolmasıyla başlayan hikaye, izleyiciyi geçmişin karanlık sırlarıyla dolu bir yolculuğa çıkarır. Bu kaybolma olayı, göl çevresinde geçmişte yaşanmış bir dizi esrarengiz ölüm ve kaybolma vakasının yeniden gündeme gelmesine sebep olur. Her yeni gelişme, izleyiciyi gerilimin doruklarına taşırken, aynı zamanda parçalanmış bir ailenin hikayesinin yavaş yavaş çözülmesini sağlar.
Film, ailenin üyeleri arasında uzun süre gizli kalmış sırların ve çözülmemiş çatışmaların ortasında, onların hayatlarını geri dönülmez bir şekilde değiştirir. Kızın kaybolmasının ardından, aile bireyleri arasında ortaya çıkan gerginlik ve suçlamalar, izleyicilere derin insani duyguları ve ilişkilerin karmaşıklığını hissettirir. Gizem dolu atmosferiyle bu film, izleyenleri hem duygusal hem de psikolojik bir yolculuğa çıkarırken, geçmişin sırlarının bugünü nasıl etkilediğini gözler önüne serer. Anlatılan hikaye, yalnızca kaybolan bir çocuğun değil, aynı zamanda geçmişin gölgelere saklanmış gerçeklerinin de izini sürer.
Meşhur dark dizisinin benzeri bir film, ilk yarım saatten sonra sizi saracak, kahvenizi alın keyifle izleyin. 1-2 yerde küfür var es geçin oraları ...
BEING EDDIE 2025
Eddie Murphy, gençlik komedyeni olarak başladığı eğlence dünyasındaki muhteşem yolculuğunu samimi ve eğlenceli bir şekilde hatırlıyor. Hollywood'un efsanesi olma yolunda geçirdiği anılarla dolu.
Güzeldi tavsiye ederim sinema sektörüne girişinden başlıyor...
BACAKLARIM OLSAYDI SANA TEKME ATARDIM 2025
Linda, hem terapist hem de anne olarak hayatının yükü altında ezilmektedir. Eşi sürekli iş gezilerinde olduğundan, yalnızlık ve stresle boğuşur. İşteki zorluklar, hastalarına yardım etme yetisini sınarken, kızı da gizemli bir hastalık nedeniyle yemek yemeyi reddeder. Linda'nın hayatı, dairesinden ayrılıp köhne bir motele taşınmasıyla daha da karmaşıklaşır. Burada, beklenmedik bir şekilde ona destek olan nahoş bir resepsiyonist ve dost canlısı James ile karşılaşır.
Neden tüm film boyunca kızı ve kocayı göstermemeyi seçtiklerini hala anlamaya çalışıyorum.
Diğer karakterin bebeğinden bahsederkenki repliğini şöyle bir şeydi: Yüzleri bomboş, onlara bakıyorsun ve sana hiçbir şey vermiyorlar.
"Sen bir uçuruma uzun süre bakarsan, uçurum da sana bakar" — Nietzsche. Bence bu, terapi göndermeleri göz önüne alındığında, gerçekten derinlemesine psikolojik bir filmdi. Tam adapte olamadım.
Toplumsal baskı inanılmaz derecede izole edici olabilir ve annelerin "mükemmel" olmasını bekler. Yardıma ihtiyacı var ama bunu nasıl ifade edeceğini bilmiyor. Terapistten o da terapi alıyor.
WHILE YOU WERE SLEEPING (1995)
Sen Uyurken
Bekar bir kadın olan Lucy, yakışıklı Peter'la her sabah metroda karşılaşır ve uzaktan uzağa hayran olmayı sürdürür. Peter bir gün raylara düştüğünde müdahale eden kişi Lucy'dir. Komaya giren genç adamı hastanede ziyaret ettiğinde ailesiyle de tanışır ve onlara oğullarının hiç tanımadıkları nişanlısı olduğunu söyler. Peter'ın koma durumu sürerken Lucy ailenin bir parçası olur ve yalanını sürdürür. Ama Peter'ın erkek kardeşi Jack ortaya çıktığında işler karışır. Çünkü Lucy'yle birbirlerine aşık oluverirler. Genç kadın, hiç tanımadığı komadaki bir adamın sevgilisi rolü yapmakla gerçekten bulduğu aşkı yaşama arasında ikileme düşer.
Film sıcacık dingin rahatsız edici unsurların olmadığı ister ailecek ister sevgilinizle ister babanızla izleyeceğiniz bir film
Guy de Maupassant’ın Normandiya Öyküleri, dil kuramları ve şiirbilim alanında uzun yıllar çalışan Mehmet Yalçın’ın titiz ve duyarlı çevirisiyle Türkçede. Bu kitapla Normandiya'nın büyüleyici atmosferini ve Maupassant’ın ustalıkla işlediği karakterleri yeniden keşfedin.
"Tatlı dilli diye bilinen karısı, erken şişmanlamaya başlamış, bu da ona Yağ Tulumu lakabının verilmesine neden olmuştu. Kısacık boylu, her yanı pek semiz ve yusyuvarlak, eklem yerlerinde kısılan parmakları tombik tombik sosislerden yapılmış tespih taneleri gibiydi. Cildi apak, pırıl pırıldı ve gergindi. Dolgun boğazı elbisesinin üstüne dışa taşıyordu. Buna karşın erkeklerin iştahını kabartıyor, onları peşinden koşturuyordu. O denli göze hoş görünüyordu. Yüzü kırmızı bir elma, açmaya hazır bir afyon çiçeği gibiydi. Bu arada, yukarda harika bir çift siyah göz ve içini gölgeleyen uzun ve yoğun kirpikler; daha aşağıda, büyüleyici, küçücük, öpülmeye hazır ıslak dudaklar, arkası küçük çocuk dişleriyle döşenmiş gibiydi."
KİTAPTAN ALINTILAR;
Yabancıya duyulan kin her zaman, bir düşünce uğruna ölmeye hazır olan insanların silahıdır.
*****
Yasal aşk ancak dayanışma yoluyla üstünlük kazanabilir.
*****
Bizden güçlü insanlara karşı çıkmamak gerekir.
*****
Barış içinde yaşayan bir komşuya saldırılırsa bir barbarlıktır, ama yurt savunması söz konusuysa kutsal bir görevdir.
*****
Yoksul insanlar birbirine yardım etmelidir.
*****
Amaç araçları geçerli kılar.
*****
Her şey gibi öfke de ortamlara bağlıdır.
*****
Öyle düşünceler vardır ki, kimi kafa yapılarına, zehrin bünyeye verdiği zarar kadar tehlikelidir desem inanır mısınız?
*****
Nerden kimden gelirse gelsin aşk her zaman değerlidir.
*****
Birlikte olmanın tadını çıkarmak için konuşma gereği duymayan insanların dostça sessizliği içinde, rasgele düşler kuruyordu her ikisi de.
*****
Bir aşkın iyi bir aşk olması için, bana göre, yüreği bütünüyle sarsması, ve kafayı darmadağın etmesi gerekir.
*****
Arzu ile eylem arasında saygı diye bir şey vardır.