TEK BİR DAVRANIŞA BAKARAK İNSANLAR ETİKETLENMEZ. HATTA HİÇ ETİKET KULLANMAYA GEREK VAR MI? İNSAN OLMAMIZ YETERLİ KRİTER BENCE. (SABIRLI AİLELER MERHAMETLİ ÇOCUKLAR YETİŞTİRİR KİTABINDAN )

28 Aralık 2025

TEK BİR DAVRANIŞA BAKARAK İNSANLAR ETİKETLENMEZ. HATTA HİÇ ETİKET KULLANMAYA GEREK VAR MI? İNSAN OLMAMIZ YETERLİ KRİTER BENCE. (SABIRLI AİLELER MERHAMETLİ ÇOCUKLAR YETİŞTİRİR KİTABINDAN )

 


AŞIRI DEĞERLİLİK HEZEYANI
 
İnsanlık bir noktada durup kendine şunu sormadı. 
“Ben gerçekten bu kadar önemli miyim?”
Artık herkes merkezde.
Herkes haklı.
Herkes özel.
Herkes eşsiz olduğunu düşünüyor.
Ama kimse sorumluluk almıyor.
Kimse bedel ödemiyor.
Kimse sınır kabul etmiyor.
Aşırı değerlilik hezeyanı tam olarak budur. 
Kendini kutsallaştırıp başkasını sıradanlaştırma hâli.
Eleştiriyi saldırı, itirazı saygısızlık, farklılığı düşmanlık olarak algılama refleksi.
İnsanlar artık değerli olduklarını hissetmek istemiyor, değerli olduklarını ilan ediyor, dayatıyor, talep ediyor.
Bir fikir sunduğunda değil, bir emek verdiğinde değil, bir katkı sağladığında hiç değil,  sadece var olduğu için alkış bekleyen bir kalabalık var.
Aşırı değerlilik hezeyanı, kişisel girişim cümleleriyle süslenmiş bir narsizm çağını doğurdu.
“Ben böyleyim”, 
“Beni böyle kabul edeceksin”, 
“Benim enerjim düşükse sen suçlusun”
gibi cümleler, artık içsel farkındalık değil,
duygusal sorumsuzluğun süslü ambalajları hâline geldi.
Kişisel gelişim dili, kendini geliştirmek için değil, 
kendini aklamak için kullanılmaya başlandı.
Kimse değişmek istemiyor, herkes anlaşılmak istiyor.
Kimse dönüşmek istemiyor, herkes onay bekliyor.
Bu çağda “ben buyum” demek erdem, “yanılmış olabilirim” demek zayıflık sayılıyor.
Bu çağda insanlar kendilerini tanrı zannediyor.
Ama tuhaf olan şu. 
Bu sahte tanrılar en küçük eleştiride yıkılıyor.
Çünkü kudretleri gerçek değil, özsaygıları derin değil, dayanıklılıkları yok.
Her şeyi hak ettiklerini düşünüyorlar ama hiçbir şeye tahammül edemiyorlar.
Hayat zorladığında, ilişkiler sınadığında, insanlar hayal kırıklığı yarattığında hemen küsen, hemen silen, hemen kaçan bir “üstünlük” hali var.
Tanrı gibi hissedip çocuk gibi kırılan bir çağ bu.
Şişen egolar, daralan vicdanlar, küçülen kalpler... 
İnsan büyüdüğünü sanıyor ama sadece içten içe şişiyor.
Ego büyüdükçe empati azalıyor.
Kendini önemseme arttıkça başkasını görme yetisi kayboluyor.
İnsanlar artık aynaya bakıp “Ben ne oldum?” diye sormuyor, “Beni neden yeterince takdir etmiyorlar?” diye soruyor.
Herkes kendi hikâyesinin başrolünde boğulurken,
ortak bir insanlık dili yok oluyor.
Herkes konuşuyor, kimse duymuyor.
Çünkü herkes anlatmakla meşgul, anlamak kimsenin gündeminde değil.
Dinlemek zayıflık, susmak kayıp, anlamak zaman kaybı sayılıyor.
Sosyal medya bir megafon, vicdan ise sessize alınmış durumda.
Herkes haklılığını bağırıyor, kimse gerçeği fısıldamıyor.
Belki de en acısı şu. 
İnsan kendini bu kadar büyüttükçe insanlığını kaybediyor.
Aşırı değerlilik hezeyanı, insanı yüceltmiyor, insanı yalnızlaştırıyor.
Çünkü gerçek değer, üstünlük iddiasında değil, 
sorumlulukta, yüzleşmede ve sınır kabul edebilme cesaretindedir.
Ama bu çağ, kendine tapmayı kendini bilmenin önüne koydu.



Evet yılın son haftasından hepinize merhabalar, havalar soğudu fakat bahsi geçen kar hâlâ görünürde yok:)) Ben bildiğiniz gibiyim haftada 2 gün olan pazara çıkma işini 1 e düşürdük. Hem gitmediğimiz gün açtığımız yer çok soğuk oluyor, ayrıca fazla satış olmuyor masrafı zor topluyorsun.
Diğer günlerde ya evdeyim ya orda burda alışverişte ama artık insanın evden çıkası bile gelmiyor inanın hayat çok pahalı 2 kalıp peynir bir tereyağı 750 TL, kasabı hiç söylemeyeyim .....



Sandalye Teorisi’ni sana en basit haliyle anlatayım.
Annem bir keresinde bana açıklamıştı ve o kadar mantıklı gelmişti ki. 🙌🏻
Hayatını büyük bir akşam yemeği masası gibi düşün.
Seni gerçekten önemseyen insanlar, sen gelir gelmez sana bir sandalye çeker.
Sen sormadan sana yer açarlar.
Seni orada isterler.
Ama bazı insanlar seni uzun süre ayakta bekletir.
Sana sanki onları rahatsız ediyormuşsun gibi bakarlar.
Ancak çabalarsan ya da yalvarırsan sana yer verirler.
Büyükannemin verdiği örnek şöyleydi:
Bir odaya girdiğini hayal et ve herkesin zaten oturmuş olduğunu düşün.
Gerçek arkadaşların gülümser, yanlarına bir sandalye çeker ve
“Gel, bizimle otur” der.
Senin hiçbir şey söylemene bile gerek yoktur.
Seni orada isterler.
Şimdi başka bir oda hayal et.
İçeri giriyorsun, insanlar sana bakıyor ama kimse yerinden kımıldamıyor.
Kimse sana bir sandalye teklif etmiyor.
“Belki biraz daha çabalarsam oturmama izin verirler” diye düşünerek
garip bir şekilde ayakta bekliyorsun.
Bekliyorsun…
Ve hâlâ kendini ait biri gibi değil, sadece bir misafir gibi hissediyorsun.
İşte o an önemli bir şeyi fark ediyorsun:
Yanlış yerde olman, yeterince iyi olmadığın için değil.
Yanlış masadasın.
Bir sandalye için savaşmak zorunda kalmamalısın.
Bir yeri hak ettiğini kanıtlamak zorunda kalmamalısın.
Senin insanların, sana doğal olarak yer açar.
O yüzden bu senin hatırlatıcın olsun:
Sanki odayı rahatsız ediyormuşsun gibi hissettiğin masalara oturmaya çalışma.
İstendiğini hissettiğin yere git.
Sandalyenin seni zaten beklediği yere git.
Senin yerin var.
Sadece doğru masayı bulman gerekiyor



Bazen peki dersin.
İnandığın için değil "Yorulduğun" için...


Babamın memleketinden Şakir Bey'in çektiği bir resim.



Bunlar son olarak aldıklarımdı.


“İranlı ünlü şair Füruğ Ferruhzad  der ki:
Suyun yaradılışına hayranım; 
Eğer ağaca eşlik ederse onu tomurcuklandırır..
Eğer ateşle temas ederse, onu söndürür..
Eğer kirlilikler ile karşılaşırsa, onu temizler..
Eğer un ile kucaklaşırsa onu pişirime hazır hale getirir..
Eğer Güneşle birleşirse, gökkuşağı oluşur..
Ancak yalnız kalırsa eğer, gitgide kokuşur..
Gönlümüz de SU'ya benzer, 
başkaları ile olduğunda yaşayan ve etkileşebilendir, 
yalnızlıkta ise ölü ve tutuktur..
‘BİRLİKTE’ olduklarımızın değerini bilelim...”






Bunlarda üstüne ilave olunanlar...


Bunlar kütüphaneden okuyup beğenip kitaplığıma aldıklarım. İlham veren liderlik okudum yazımı önümüzdeki seneye sarkabilir.



Kütüphaneden aldıklarım....


Film izlerken battaniye motiflerimi örüyorum...


❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄

Handan, hamamdan geçtik
Gün ışığındaki hissemize razıydık.!
Saadetinden geçtik,
Ümidine razıydık.
Hiçbirini bulamadık.!
Kendimize hüzünler icadettik,
Avunamadık.
Yoksa biz...
Biz bu dünyadan değil miydik..?!

OrhanVeliKanık

❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄



Pelinpembesi'nden yılbaşı hediyelerim...
Kendisine teşekkür ederim...



Çünkü bazı kadınlar, yanlış yapmak
ve yalnız kalmak arasında bir tercih
yaparlar..
Adamına göre değil, adabına göre...
Heveslerine göre değil,
hislerine göre karar verirler..
Sahte bir mutluluk yerine,sade bir yalnızlığı tercih ederler..
İşte bu yüzden bazı kadınlar, sınırlarını kendilerinin çizdiği, gizli ve gizemli bir ülkede yaşarlar..
Zorunlu olduklarından değil,
gururlu olduklarından..

Nejat İşler


Kilo takılırsa eğer şu smotiyi 3 gün akşam yemeği niyetine kullanın 3 kilo garanti.

1 su bardağı kefir
10 adet çiğ badem
1/2 yeşil elma
1 tatlı kaşığı keten tohumu 
1 çay kaşığı zencefil
1 çay kaşığı tarçın

bızzzzzzzzzzzzzt yapın akşam yemeği niyetine için. (ben yaptım 15 günde 3 gün yaptım bunu, diyetime dikkat ettim, 1,5 kilo yağdan 1,5 kilo da ödemden verdim.)
Birde sabahları aç karnına ılık su ve 1 yemek kaşığı ananas sirkesi ödem attırıyor.


Hoşçakalın...






İZLEDİKLERİM 2025/8

27 Aralık 2025

İZLEDİKLERİM 2025/8

 


CLASS ACTION 1991 

Jedediah Tucker Ward (Gene Hackman), ezik ve kaybetmiş insanların hakkını arayan, dahi ve ünlü bir sivil toplum hakları savunucusudur. ondan farklı ve dahi olan kızı Maggie ise Word'un nefret ettiği kurumsal hukuk firmalarından birisinde yeni ortak olma adayıdır.. Hatalı olması muhtemel bir otomobil tasarımının milyon dolarlık davası, aralarındaki rekabete bir mahkeme salonunun tanık olmasına araç olacaktır. Bu noktada paradan çok daha fazlası söz konusudur. Baba ve kızını karşı karşıya getiren bu davada adalet ve zafer de karşı karşıyadır. Ve aralarından sadece biri kazanacaktır

Film beklenmedik güzel bir sonla bitiyor.


TOGO 2019

Togo, 2019 yılında vizyona girmiş olan bir Amerikan tarih macera drama filmidir. Filmin yönetmenliği Ericson Core tarafından yapılmıştır. Senaryosu ise Tom Flynn tarafından yazılmıştır. Başrol karakterlerini Wiffem Dafoe, Julianne Nicholson ve Christopher Heyerdahl isimli oyuncular canlandırır. Richard Dormer, Adrien Dorval, Madeline Wickins, Michael Greyeyes, Nive Nielsen ve Nikolai Nikolaeff isimli oyuncular ise yan karakterleri oluşturmaktadır. 20 Aralık 2019 tarihinde Disney+’da gösterime giren yapım Walt Disney Pictures isimli stüdyo tarafından yapılmıştır.
Alaska eyaletinin Nome kentinde 1913 yılında yaşayan Seppala ve eşi Constance’in kızak köpeklerinin yeni bir yavrusu olur. Seppala yeni doğan sibirya kurdunun küçük ve güçsüz olduğunu düşündüğünden dolayı hemen öldürülmesi gerektiğine inanırken Constance buna karşı çıkar ve köpeği güçlü bir şekilde destekler. Yavru köpek büyümeye başladığında kontrol edilmesinin oldukça zor olduğu fark edilir. Bununla birlikte diğer köpekler dışarıda çalışırken veya eğitimdeyken kendisi evde tek başına kalmak istemez. Genç köpek sürekli kulübeden kaçar ve diğer köpeklerin peşinden gider. Bu durum da ister istemez Seppala’ya zorluk çıkarır. Ancak Seppala nihayetinde genç köpek ile mücadele edemez hale gelir ve diğer köpekler ile birlikte koşması için onu serbest bırakır. İlginç bir şekilde diğer köpeklerden çok daha hızlı olduğunu ve onları rahatlıkla geçtiğini ve aynı zamanda da diğer köpekler tarafından lider olarak kabul edildiğini fark eder. Bunun üzerine köpeğin değerinin farkına varınca Alaska’da düzenlenen köpek yarışlarını kazanabileceğini düşünür. Sonrasında artık köpeğe bir isim koymanın vaktinin geldiğini düşünerek, bir Japon amiralden esinlenerek köpeğe Togo ismini koyar. Togo’yu eğitmeye başlayınca Togo, Alaska’da düzenlenen bütün yarışmaları kazanır ve bu sayede hem kendisine hem de Seppala’ya ün getirir. 
1925 yılına gelindiğinde çoğunlukla çocukların etkilendiği bir difteri hastalığı Nome kentinin genelinde görülmeye başlanmıştır. Vali George Maynard, yakında bir başka kent olan Nenana kentinden aşı getirmek için çalışmalar yapar ancak sert iklim koşullarından dolayı başarılı olamaz. Bunun üzerine kentin toplanan yetkilileri, kentin etrafının tamamen zor iklim koşullarıyla sarılmış olduğunu ve bu sebepten ötürü de kente giriş ve çıkışın hiçbir yönden mümkün olmadığını tartışırlar. Bir çözüm olarak ise ilaç getirmek için 600 mil sürecek yolculukta en tecrübeli kişinin Seppala olduğunu kararlaştırırlar. Seppala bu görevi kabul eder ve Togo ile birlikte yola çıkma kararı alır. 

Sıcacık bir filmdi.


TUFAN 2025

Dünya, tarihin en büyük sel felaketiyle karşı karşıya kalır. Okyanuslar taşar, şehirler yok olur ve gezegenin büyük bir bölümü sular altında kalır. Milyarlarca insan hayatını kaybederken, hayatta kalan az sayıda insan daha yüksek ve güvenli alanlara kaçmak zorunda kalır. Bu kaos ortamında, son sığınaklardan biri yüksek katlı bir apartman kompleksidir.

Başta güvenli görünen bu apartman, sular yükseldikçe ölümcül bir tuzağa dönüşür. Alt katlar hızla suyla dolar, elektrikler kesilir ve insanlar panik içinde hayatta kalmaya çalışır. Kapalı alanlar, dar koridorlar ve karanlık merdivenler, apartmanı adeta bir labirente çevirir. Zaman ilerledikçe umut azalır, korku ve çaresizlik artar.

Bu felaketin ortasında, yetenekli bir yapay zeka araştırmacısı olan Anna ile özel güvenlik ekibinden Hee-jo’nun yolları kesişir. Birbirinden çok farklı iki insan, ortak bir amaç için birlikte hareket etmek zorundadır. Onları bir araya getiren görev ise insanlığın geleceği açısından hayati öneme sahip bir çocuğu kurtarmaktır.

Anna ve Hee-jo, sularla dolan apartmanda kat kat ilerlerken yalnızca doğayla değil, insanların karanlık yönleriyle de mücadele eder. Umutsuzluk, bencillik ve şiddet, felaketin gölgesinde daha da görünür hâle gelir. Yükselen sular, azalan oksijen ve daralan zaman, kurtarma görevini neredeyse imkânsız kılar.

Filmin görseli etkileyici, selin büyüklüğünü ve tehdit unsuru seviyesini etkili şekilde yansıtıyor. Özellikle ilk yarıdaki felaket sahneleri, dikkat çekici ve gerilim konusunda başarılı;  ancak hikaye karmaşık. Sar başa tarzı bir film


TO KILL A WOLF  2024

Küçük Kırmızı Başlıklı Kız'ın modern bir yorumunda, sosyal olarak dışlanmış birisi, Oregon ormanlarında kaybolmuş bir genç kızı buluyor. Onu eve döndürmek için çabalarken, travma ve kefaretle ilgili derin bir yolculuğa çıkıyor.

Masalsı bir dokunuşa sahip

Film müzikleri;

https://open.spotify.com/intl-tr/track/1AgnESHgjFBHI44DNkWdTI?si=7355db90c6a84461


GOODBYE JUNE 2025

Kate Winslet'ın ilk yönetmenlik denemesinde Helen Mirren, son vedasını kendi istediği gibi yapmayı planlayan hasta ve kıvrak zekâlı bir anneyi canlandırıyor.


Bu duygusal filmi gerçekten çok beğendim. Küfürlü sözleri neredeyse hiç duymadım. Neredeyse tamamen bir hastane odasında geçen filmde, Helen Mirren'in canlandırdığı June'un son günlerini ve gergin koşullar altında yaşanan ailevi gerilimlerine tanık oluyoruz.




ALTINI ÇİZDİKLERİM

26 Aralık 2025

ALTINI ÇİZDİKLERİM

 


















ALTINI ÇİZDİKLERİM

25 Aralık 2025

ALTINI ÇİZDİKLERİM