Çaresizliğin tuzaklarına düşemeyiz. Her zaman bir umut ışığı belirebileceği ihtimalinden değil, en zor anlarımızda, en kimsesiz anlarımızda, en çaresiz anlarımızda, mutlak bir yalnızlıkta ve yoklukta O'ndan başka kimse olmadığını bildiğimizden. Hani canımız yandığında "Anam" dediğimiz gibi. Ya da büyük bir sarsıntıda ellerimizi gökyüzüne gayri-ihtiyari açarak, hiçbir şey söylemeye bile cesaret bulamadan, öylece kaldığımız gibi...
Her şeyden vazgeçebiliriz ama O'nun var olduğundan, O'nun kendi yarattığını koruduğundan, O'nun kendi yarattığını yalnız bırakmayacağından; her şeye inancımızı yitirdiğimizde, içimizdeki inanç ateşini diri tutanın bizden vazgeçmeyeceğini bilerek, bizim bile kendimizi bıraktığımızda O'nun bizi bırakmadığına şahit olarak...
Sabır ve şükürle yoğrulmalı insan...
KİTAP HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİM;
Güzel bir kitaptı, tavsiye ederim.
KİTAPTAN ALINTILAR;
Evet, tıpkı iman gibi hayat da iki eşit yarımdır. Yarısı sabır, yarısı şükür olan bir bütündür hayat.
Ayrılmaz bir bütün....
Sabır, bütün olumsuzluklara set çekmiş bir çatı.
Şikayetten arınmış bir makam.
Şükür, kıymet ve anlam ifade eden, pozitif düşünceyi taçlandıran bir mahçubiyet ve alçak gönüllülük.....
Her ikisine da sahip olabilme dileğiyle.....
******
Yaşayan insan kendinin nimetidir.
******
Allah'a kulluk et ve şükredenlerden ol.
Zümer suresi 66
******
Öyleyse Allah'ın sizi rızıklandırdığı şeylerden helal (ve) temiz olanlarını yiyin; eğer O'na kulluk ediyorsanız Allah'ın nimetine şükredin.
Nahl suresi 114
******
Hayattan korkan insanlar pişmandır, ölümden korkanlar hayattan pişman olanlardır.
******
Ya bu kez ölenleri görmeliysek
Ya sen kuş olup gitmeliysen bir trenle
******
Hepimiz her şeyden önce, hayatı sevmeyi öğrenmeliyiz.
******
Tutkularımız bizi ilkbaharda dirilen ağaçlar gibi taze bir inançla hayata, hayatı da bize bağlıyor.
******
Ölümün tekdüzeliğine dalma
Yaşamın devrimciliği ile gönen
Olumsuz sembollerle oyalanma
Yalın ve çıplak gerçeğe bak
Çırpınma boşuna teslim ol kader virtüözlerine
Sezai Karakoç
******
Sen yalnız değilsin, soyutlanmış ve üstelik bunu kendi kendine yapmamışsın, biri seni kendine kazanç kapısı yapmak için soyutlanmış. Keşke yalnız olabilsen..... Çünkü yalnızlıkl seni imalatçı, soyutlanma ise bir tüketici yapar.
******
Öyle ya, insanın yalnızlığa yakalanması an meselesi. İnancın olmadığı bir yalnızlık insanı hayatını yok etmeye götürür, şükür giydirilmiş inançlı yalnızlık ise insanı daha mütevekkil yapar.
Mütevekkil: her işi Tanrı’ya bırakmış, yazgıya boyun eğmiş (kimse).
******
Kendini çok yalnız hissetmez insan, insan zaten yalnızdır; insan kendini soyutlamış ve soyutlanmış hisseder.
*******
Hakikat insanlar için ne kadar acı olsa da, hakikati söyleyin.
******
Hiç kimse öfkesini yutmaktan daha güzel bir içki içmemiştir.
******
Sizden biriniz, kendisi için arzu edip istediği şeyi, din kardeşi için de arzu edip istemedikçe, gerçek anlamda iman etmiş olmaz.
*****
İşçinin hakkını alnının teri kurumadan veriniz.
Hz. Muhammed
*******
İnsanın hayaline ilerlerken yaptığın bütün hatalar, üzülsen de sevinsen de, ağlasan da ağlamasan da insan olarak biriktirebileceğin ve seni değerli kılacak tek kazinendir. Gerisi sabun köpüğü.
Unutma, insan hayal ettiği kadar değil hayallerini gerçekleştirdiği kadardır!
Ağla.....
Üzül..... Ama vazgeçme!
******
İnsan yaşadığı anın içindedir ve bu insanı bilge yapmaz; yaşadığımız anın dışına çıktığımızda giyeriz bilgelik elbisesini. Yoksa nasıl yaşarız?
Bu yüzden deneyimden çok bir hayrettir insan.
*******
İnsan yüzleşip, bir hesabını kapatmadan bir başka hesabın muhakemesine geçemez.
******
Yüzlerce düzenle beladan kaçtın, peki seni buraya ahmaklığın mı getirdi, ecelin mi?
Mevlana
******
Bilgelik hayret etmekle başlar.
******
İnsan kaderini, kaza anında değil kader anında yüzleşerek yazar. Bu cüzi yazgı bir ilahi ve külli yazgının ışığı altında belirirken bize insan olduğumuzu, hata yapabileceğimizi, günah işleyebileceğimizi, nefsimize uyabileceğimizi, egomuzun altında ezilebileceğimizi ama tövbe kapısının açık olduğu gibi yüzleşme kapısının da her zaman bizzat kendimiz tarafından bize açık olduğunu içten içe fısıldar.
Zaten en büyük yüzleşme ölüm değil insanın yaşıyor olmasıdır! Ama nasıl? Yaşamı her zaman bir dönüm noktası olarak bilerek ve hayretle yaşayarak.
******
Ne isen o ol! (Nieetzsche)
Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol! (Mevlana)
******
İnsan genişleyebildiği kadar genişlemeli ve derinleşebildiği kadar derinleşmeli. Hatta öyle derinleşmeli ki, bir örsün üzerinde milyon kez çekiç yiyip ateşe verilmiş mükemmel bir kılıç hoyratlığında, kendisini yalnızlığın granitten kayalarına çarptıkça acısıyla, tatlısıyla daha da mükemmelleşmeli.
******
Bir başkasının rüyasında kahraman olamayız., bizim kendi rüyalarımız, kendi hayallerimiz, kendi umutlarımız, kendi inancımız, arzularımız, heveslerimiz, isteklerimiz var. Biz kendi rüyamızın kahramanı olabiliriz ancak.... Bir başkasının rüyasının kahramanı değil.
******
Çaresizliğin tuzaklarına düşemeyiz. Her zaman bir umut ışığı belirebileceği ihtimalinden değil, en zor anlarımızda, en kimseniz anlarımızda, en çaresiz anlarımızda, mutlak bir yalnızlıkta ve yoklukta'ndan başka kimse olmadığını bildiğimizden. Hani canımız yandığında "Anam" dediğimiz gibi. Ya da büyük bir sarsıntıda ellerizi gökyüzüne gayrı ihtiyari açarak, hiçbir şey söylemeye bile cesaret bulamadan, öylece kaldığımız gibi....
Her şeyden vazgeçebiliriz ama O'nun var olduğundan, O'nun kendi yarattığını koruduğundan, O'nun kendi yarattığını koruduğundan, O'nun kendi yalnız bırakmayacağından, her şeye inancımızı yitirdiğimizde, içimizdeki inanç ateşini diri tutanın bizden vazgeçmeyeceğini bilerek.
*******
Şikayet de şükür toprağında açan bir çiçektir.
Zira şikayet şükrü öldürmez ancak incitir;incinen şükür olsun, şikayet etme şükret. Şükret, çünkü insan şükredebildiği kadar kendisini insan hisseder ve bu insana iyi gelir!
*******
Derin pişmanlıkları olmalı insanın. Tıpkı unutulmamış, unutulmadığı için de kabuk bağlamış yaralar gibi. Çünkü derin pişmanlıklar karar verebilme gücü göstermiş insanları anlatır bana. Karar verebilen insandır.
Kusurludur üstelik insan. İşte insanı insan yapan da bu kusurlarıdır. Allah'ın elbette insanı mükemmel yaratma ve onu hiçbir sınava tabi tutmadan Cennet'e koyma gücü vardı.
******
Kalbinden vurulunca ölür insan.
******
Her insan içinde bir oda taşır!
Bomboş olduğunu düşünelim içimizdeki odanın. Mevcut aklımız ve duygularımızla nasıl döşerdik bu odayı? Kapıdan girişte elini bile tutmaya çekindiğimiz sevgilimiz mi olurdu bizi bekleyen, yoksa toprak bir saksı içinde büyütülmüş ve girişi kaplamış, daha kapı açılır açılmaz içimizi ferahlatan bir hanımeli mi?
Bir fotoğraf olurdu belki de: Oldukça eskimiş, eskidikçe fotoğraftaki gerçek insan gidip yerine masalsı biri gelip kurulmuş. Kim olurdu bu fotoğraftaki; annemiz mi babamız mı, çocuğumuz mu?
Bir gitar mı olurdu kapıdan girişte ilk görünen yere konulmuş bir masanın üzerinde, yoksa duvarda asılı bir saz mı; belki de bir piyano?
İçimizdeki odanın duvar rengi sarı mı? Belki de mavi, ya da kırmızı veya siyah yahut bembeyaz....
Aydınlatması nasıl olurdu peki: Mumla mı, gemici feneriyle mi, bugünkü modern aydınlatma şeklinde mi?
Ya koltuklar..... Koltuk olur muydu içimizdeki odada yoksa bir kilim veya minder mi?
Kimin olmasını isterdik bizimle birlikte bu odanın içinder, çünkü bir olan kırılır!
Annemizin kokusunu mu taşımalı oda? Bir köşesinde babamız mı oturmalı? Kardeşler yani bir aile mi olmalı o odada? Belli bir eş, halden anlayan!?
Yalnız da olabiliriz. Her duvarında, her eşyasında onlarca hatıranın capcanlı varlığıyla; yapayalnız. Öyle ya her eşyanın bir öyküsü olduğuna inanırım. Mesela bir vazo: İlk kez aldığım bir çiçeği vazo olmadığı için büyükçe bir su bardağının içine sıkıştırmıştım ama çiçekleri o bardağa sığdırmaya çalışırken elim kesilmişti ve kendimi mutlu etmeye çalışırken nasıl da canımı yakmıştım.
Ya da bir çerçeve, içinde en sevdiğim dostlarımla lise yıllarında çektirdiğimiz bir fotoğraf. Beni yıllar öncesine götüren.
Belki de bomboş bir oda olmalı: İnsana dinginlik veren. Ne duvarlarında bir resinm, ne dağınıklık; sade, sade olduğu kadar derin ve derin olduğu kadar da huzur verici bir oda...
Her insan içinde bir oda taşır
Belki de içimizde bin oda vardır, kim bilir ama şu bir gerçek ki, bir veya bin tane oda da olsa o oda nasıl istiyorsak öyledir.
*******
Kitaplar alıyoruz ve okuduktan sonra onların birer tuğla gibi kullanıp onlarla önümüzü kapatıyoruz....
Müzik yapıyoruz, sonra notaları beton bloklar haline getirip kendimizi o blokların arkasına gizliyoruz....
Kapandıkça kapanıyoruz. Oysa yaptığımız her şeyi dışa açılmak için yaptığımızı düşünüyoruz.
Yaşadığımız en açık saçık şey ise öfkemiz.
Nefretle itiyoruz birbirimizi.
Biri duvarımıza yaslanmaya görsün....
Bir başkası geçerken duvarımıza sürtünsün....
Camilerde birbirinin omzunu dokunmaktan haz alan...
Bir dönem evlerinin duvarları birbirine yaslandığı için komşu olan....
İnsan şimdi duvarlar yükseltiyor. Bir insan değil iki üç hatta beş insan boyunu aşan duvarlar ve üzerine tel örgüler.... İnsan insandan kaçıyor!
Oysa okuyan insan sayısı yüzyıllar öncesine göre daha çok.... Bilinçli insan sayısı da... Ancak bizi biz yapan vicdan; kendine ve insanın karşısındakine acıyla karışık saygısı, ahlakın en mutena, en gösterişli, en saygıdeğer, iradesi en sağlam, inancı en diri, gösterişsiz ve sadeliğinde insanı insan yapmaya yeten en değerlisi yok oluyor.
******
Mevlâna "İnsan duygudan çıkmadıkça görünmez aleme yabancıdır, o dünyayı aklına getiremez."
******
İnsan durduğu yere demirleyemez.
******
Değerimizin gerçek ölçüsü : Her günkü hayatımız. Her sersem ömründe birkaç defa kahraman olabilir. Her gün kahraman olabiliyor musun?
Cemil Meriç/ Bir Dünyanın Eşiğinde
******
Kendimden başka hiçbir şey değilim!
******
Irmağı gördün mü, testiyi ırmağa dök gitsin, su hiç ırmaktan kaçar mı? Testinin suyu ırmağa karıştı mı, yok olur ırmakta, ırmak kesilir gider.
Mevlana
******
Yalnızlıkta herkes kendi halindedir.
Kaprisi yoktur.
Gidersin yalnızlığa sığınırsın olur biter.
Alışkanlık da yapar yalnızlık.
Bir süre baş başa kaldığınızda yalnızlıktan başka kimseyi istemezsiniz.
Yalnızlık güvenlidir de.... Sizi hiç yaralamaz.
İçten içe kendini hastalar yalnızlık size dokunmaz.
Yalnızlık insana ilham da verir. Yeni bakış açıları katar hayatınıza. Düşüncelerinizde bir derinlik olur. B u açıdan yalnızlık insanı olgunlaştırır. İnsana derinlik katar.
Bu yüzden mesela çile odaları yoktur.
Yalnızlıkla baş başayken yalnızlık sadece sizinle siz de sadece yalnızlıklasınızdır.
Yalnızlık her zaman mütevekkildir.
Haline şükreden bir yapısı vardır. İncinir incitmek. Bir lokma bir hırka yeter. Baş da kaldırmaz....
Siz yalnızlıüa zaman zaman küsersiniz, onu yalnız bırakırsınız ama o sizden vazgeçmez, size küsmez, sizi kırmaz, incitmez
Dingirdir yalnızlık.
Çoşkusuzluğunu yitirdiğinden değil öyle çelebi bir yanı vardır, kendince.
Sizi de kendisine benzetir, çelebi yapar.
Yalnızlık iyidir, kötülük bilmez.
Asıl olan; bunca özelliği bulunan yalnızlıkla bir arada bulunmaya cesaret edebilmektir. Zira herkes yalnız olduğunu zanneder ama insanlardan uzaklaşmak, kalabalıklardan sıyrılmak değildir yalnızlık.
Yalnızlık insanın içindedir. Bu açıdan da insan en çok yalnızlığa sığar eğer içindeki yolları doğru kullanabilirse.
DEVAMI SONRAKİ GÜNLERDE...
kitapları kütüphaneden seçiyon de mi sen. orda bakıp kitaplara mı seçiyoon :)
YanıtlaSilEvet deep bazen raflardan, bazen de masalarda seçili olan kitaplar var dizili onlardan seçiyorum...
Sil