OKUDUKLARIMIZ 2024/10 HZ. NUH FASSI

15 Şubat 2024

 

 
Zaman bakımından Hz. Muhammed’den (s.a.s) önce gelen bütün peygamberler arasında Hz. Nûh (a.s) tenzihin temsilcisidir. Zîra inatçı bir putperestliğin egemen olduğu bir devirde yaşarken putları yerle bir edip, tek olan Allah’a ibâdeti savunmuştur. Devir bunu gerektirmektedir. Buna rağmen tek başına tenzih de edebe aykırıdır. İbn Arabî’ye göre mutlak tenzihte olan kişi yolunu kaybetmiş kişidir. Bu durumda eğer biz Allah’ı hâdiselerde tecellî ettiği şekliyle nitelersek, O’nu hâdiseye katmış oluruz ki bu imkânsızdır. Tersini yaparsak Allah’ı hiçbir yerde hiçbir şeyle mukayyed kılmayız ki, yapmamız gereken şey; Allah’ı varlık veya vasıf ile nitelememek, varlıktaki tecellîsinden (aynadaki aksinden) bahsetmektir. Bu yüzden Kur’ân’daki tenzih ve teşbih ile ilgili âyetlerin insân-ı kâmillerce yorumlanması gerekir. Bu kitap; tenzih ehli ile tenzih ve teşbihi birleştiren ve sadece İslâm’da tecellî eden mârifetullah ehli arasındaki farkları anlatır. Mârifetullah, İbnü’l Arabî’nin Fahreddîn-i Râzî’ye yazdığı mektupta, kemâl noktasında târif edilmişitir: “Allah; aklın görüşü ve fikirle tanınmaktan münezzeh olduğu için, akıl sahibi, Allah’ın mârifetini müşâhede ile istiyorsa, kalbini fikirden arındırmalıdır. Mârifete ulaşmak için dikkat edilmesi gereken bir husus da kişinin fikirden arındığı gibi hayalden de arınmasıdır. Zîra hayalin özelliği; aklî mânâları hissî kalıplara dökmesidir.” Cemalnur Sargut’un Fusûsu’l-Hikem çalışmalarının üçüncüsü olan bu eserinde Hak, Zâhir-Bâtın, Ulûhiyet, Hayal, Mârifet, İmamiyet, Mülk, Arifin Özellikleri, Hayret, Rubûbiyet, Tevhid gibi konu başlıklarını incelemektedir.

KİTAP HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİM;
 
Kitabı ne zaman aldım hatırlamıyorum ama kapağını açınca yazarın imzası ile karşılaşınca şaşırdım.  Güzel bir kitaptı...

KİTAPTAN ALINTILAR;

Akıl tenzihe, hayal teşbihe götürür.
******
Tenzih Allah'ı zâtı itibariyle isim ve sıfatlarından ayırmak demektir.
******
İslam tenzih ile teşbih arasında olmak demektir. Akıl, tenzih etmeyi yani Yaratan'ı cümle insani sıfatlardan ve imkân âlemine dâir hükümlerden ârî kılmak, hiçbir şekilde görünemeyeceğini ve bilinemeyeceğini idrak etmek ister.
******
Tenzih, Allah zâtının her türlü sınırlandırmadan uzak olması demektir. Bu durum insana O'nun ganiliğini ve her şeyi kapsadığını fakat hiçbir şeyin O'nu kapsayamayacağını idrak ettirir. Teşbih ise, Allah'ın yalnız bir varlıkta ortaya çıkmadığı, yaratılmış olan her şeyde isim ve sıfatlarıyla kendini belli edişidir.
*****
Allah'ın sıfatlarının kuldaki tecellisi bu sıfatların sınırlanmasına sebep olduğu için aynı değildir. Yani Allah'ın işitmesi kulun işitmesine, görmesi kulun görmesine benzemez.
Allah işitilen ve görülen her şeyin hakikatidir. Demek ki tenzih ile teşbih birbirine bağlıdır ve birbirini tamamlar. Aklın tenzih etmeye yakınlığı muhakkaktır, vehim ise teşbihi tercih eder.
Akıl ile yapılan tenzihte kişi ya cahildir ya hakikati inkar eden bir filozof veyahut edepsizdir. İbn Arabî cahil islam ile islam filozoflarını ve onları körü körüne izleyenleri kastetmiştir.Bunlar şeriate inanmayıp da kendi teorileri uyarınca Allah'ı kendine layık gördüğü sıfatlardan tenzih etmişlerdir. Edep dışı olanları ise, şeriate inanıp teşbih yapamayanlar yani Allah'a ve resullere farkında olmadan yalancılık isnat etmiş olanlardan bahsetmiştir ki bunlarda Allah'ın zatının sıfatlarını reddeden Mutezile'dir. Bu durumda Nuh'un tenzihi tenzih'i aklîdir.
******
Bütün gizli kuvvetler ve gizli nimetler zıtlarıyla meydana çıkar. Yalnız Allah'ın zıddı yoktur.
******
Biz sözü ve sesi duyarız. Fakat onu zuhûra getiren duygu ve düşünce âlemini göremeyiz.
******
Tenzihe uyana münezzih, teşbihe uyana da müşebbih denir. İbn Arabîye göre tenzih Hakk^'ın mutlaklık veçhesine, teşbih de sınırlılık veçhesine işaret etmektedir.
******
Teşbihin iki yönü vardır; biri zata ait teşbihdir ki dışarıda gördüğümüz tüm varlıklar Hakk'ın tecelli eden suretleridir. Diğeri vasfa ait teşbihtir ki Allah'ın isimlerinin manalarıyla ilgili suretleridir. Bu da hayalimizden daha temiz ve arıdır.
*******
Allah'ı tenzih etrmekten tenzih ettikten sonra teşbih etmekten de tenzih eden biri, hakikate varır. Yani Allah'ın sınırlandırılmayacağını bilen ve yine Allah'ın kendi küçücük aklıyla idrak ettiğinden de yüce olduğuna iman eden ve zıtlıklardaki tecellisine hürmet eden gerçek anlamda kamildir.
Kişi gene de O^'nun her şeyden üstün ve yüce idrak edilemez celalini anlarsa, Hak bize güzelliğini hem teşbihle hem tenzihle göstermiş demektir. O zaman da biz Kâbe'nin içinde oluruz kiş " ne yana dönerseniz Hak'kın yüzü oradadır" ayeti zuhur eder.
*******
Gökleri, yeri ve ikisinin arasındaki şeyleri ancak Hak ile yarattık 
Hicr 85
******
Hak geldi, batıl zail oldu.
İsra 81
******
Hz. Peygamber "Arapların söyledikleri en doğru beyit 'Dikkat ediniz, Allah'ın dışındaki her şey bâtıldır' sözüdür."
*******
Rabbinizden size Hak geldi.
Yunus 108
******
Hak, kendilerine geldiğinde onu yalanladılar.
En'am 5 
*******
Allah'ın Hak, onların taptıklarının ise batıl olmasıdır.
Hac 62
*******
Hak mutlak doğru demektir.
******
Her varlık kendindeki ilimle rabbini tarif eder. Bu da "Nefsini bilen rabbini bilir"
*******
İmam Şatıbî;
Bütün insanlar Mevlâ sayılır; çünkü onlar Allah'ın kazasına göre bir iş yapıyorlar.
*******
Evvel ve ahir Allah'a hamdolsun
******
Hakkın varlığı alemi var ettiğine göre alem Hak'sız olamaz.
******
Allah öven ve övülendir.
******
Her varlık bütün hücreleriyle daima hamddadır. Ayet-i kerime de "Siz onların tesbihini anlayamazsınız" buyrulmuştur.
******
Mülk Allah'ın dışındaki her şeydir.
*******
Uluhiyet, mukaddestir. Dolayısıyla idrak edilemez ve katına  ortak koşulmasından münezzehtir. Sen bensin, ben ise benim. Artık beni kendinde arayıp yorulma. Beni dışarıda arayıp rahatını kaçırma. Aramaktan da vazgeçme yoksa bedbaht olursun. Bana kavuşuncaya kadar beni ara, böylece yükselirsin. Fakat beni arayışında edepli davran. Yoluna girerken, bilinçl, ol. Beni ve seni ayırt et. Çünkü sen beni ayırt edemezsin, sadece kendini görürsün. Artık, ortaklık niteliğinde dur. Aksi halde bir kul ol ve deki: İdrak edememeyi idrak, idraktir. Bu yola bir hür olarak katılır ve şerefli bir dost olursun.
******
Bir kere işe hayatın kendisinin dahi bir rüya olduğunu bilmekle başlamak gerekir.
*******
İlahi kudret yarattığı şeylerde hayalden daha büyük bir şey var etmemiştir. İlahi kudret de ondan zuhur etrmiştir. Hayal, kıyamette ve inançlarda Hak'kın tecelligahıdır. Hayalin kendine özgü nitelikleri: Duyulur, akledilir, suret ve manalarda her durumda ve her şekilde hükmün sahibinin hayal olduğu sabittir. Hayalin özelliği, her durumda değişmektir ve bütün suretlerde gözükür. Allah'tan başka değişme kabul etmeyen gerçek bir varlık yoktur. Gerçek varlıkta ise Allah'tan başkası yoktur. Allah'ın dışındakiler ise, hayali varlıkta bulunurlar. Hak'kın zatının dışındaki her şey, değişken bir hayal, yok olucu bir gölgedir. Hak'kın, yani Allah'ın zatının dışında hiçbir varlık, tek bir hal üzerinde kalmaz. Hert şey, sürekli bir suretten başka bir surete geçer. İşte hayal da bu demektir. Ama, bütün alemin cevheridir.
******
İbnü'l Arabî hayali 4 kısma ayırır: mutlak hayal, gerçekleşmiş hayal, ayrık hayal ve bitişik hayal.
Mutlak hayal, kuşatıcı ve toplayıcı mertebedir. O farklı türlerine göre bütün var olanların suretlerinde şekillenmeyi kabul eder.
İbnü'l Arabî varlığı 2 kısma ayırır: gerçek ve hayal. Gerçek varlık Allah, hayali varlık ise Allh'ın dışındaki her şeydir. Bu tespit, bizi İbnü'l Arabi'de iki yönlü gözüken tek hakikate yönlendirir: Hak ve halk
Hak'ka ait yön, gerçek varlığın, halk yönü ise, hayali ve mevhum varlığın sahibidir.
İbnü'l Arabî alemi bu şekilde sınıflarken bir hadise dayanır: İnsanlar uykudadırlar, öldüklerinde uyanacaklardır. Uykuda görülen her şeyin bir hayal olduğu bellidir. Ohalde âlem hayal, yaratılmışlar ise uykuda, yani uyku mertebelerindedir.
******
Hayal ne vardır ne yoktur, ne bilinir ve ne de bilinmez, ne olumsuzlanan ve ne de olumlanan bir şeydir.
******
İnsan kendisini ve hakikatini algılamaktan aciz ve şaşkın ise, onu yaratanı algılamada daha aciz, daha bilgisiz ve şaşkındır.
******
Onların yemekleri daimidir.
Ra'd 35
******
Ben gizli bir hazineydim, istedim ki bilineyim.
******
Zahir de odur, bâtın da o. Evvel de odur, ahir de o.
******
İnsan ilâhî âlemde fânî olmayı idrak ettiği ve onda fânî olmaya yöneldiği nispette hakîkâti görecektir; ancak dünya endişeleri içinde büyük düşünceye varanlar gerçeği bulanlardır.
******
Allah'ı hakkı ile takdir edemediler
En'âm 91
******
Ben cinni ve insanı sadece bana ibadet etsinler diye yarattım.
Zâriyât 56
******
Allah hakkında âlim olmayan, onun hakkında ârîf olmaz. Hak'kı bilmeyen O'nu tanımaz.
******
Marifet kulun gayretiyle değil Allah'ın lûtfuyla elde edilir. Dahası kulun Allah katındaki yeri, Allah'ın ona ihsan ettiği ma'rifetle orantılıdır. Ancak kul, bu ilişkide tamamen pasif bir durumda olmamalı, kendine düşeni yerine getirmelidir. Bu itibarle ma'rifetin elde edilebilmesi için öncelikle nefsin terbiye edilmesi gerekir.
******
Allah dilediği kullarının kalbine ma'rifeti elde edebilecek şekilde yaratmış, sonrasını ise kula bırakmıştır. Kul buna nâil olabilmek için gerekli hususları yerine getirmek zorundadır. Bununla birlikte ma'rifetin gerçekleşmesi bunların neticesi değildir. Allah dilerse bu sürecin sonunda ma'rifeti ihsan eder.
******
Zira zikir ma'rifetin gıdasıdır.
******
Ma'rifetin 7 bölümü vardır;
Celâl
Azamet
Rahmet
Behçet (güzellik)
Sultan (kudret ve hakimiyet sahibi)
Behâdır (zarafet)
******
Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?
Zümer 9
******
Allah'ım borcumu benden al.
******
İlim en mükemmeldir. En k'amil olanlara, en yüksek ilim sahiplerine zâhir âlimlerinden ayırmak için, "ârifler" denmiştir. Ancak aslında âlimler, âriflerdir.
******
İlmin varlığı mârifetle, aklın varlığı da ilimledir.
******
Akıl ilimle bilmek, ilim marifetle bilmek, marifet Hak'la bilmektir.
******
İnsanın Allah'ı kendisine yakın bilip günah işlemekten hâyâ etmesi , marifet sahibi olduğunun alâmetidir.
******
Yüce Allah rahmetini dilediğine verir.
******
Allah'ı bilen insanın dili lal olur.
*****
Mârifet Allh'ın sıfatlarını bilmek zâtı hakkında hayrete düşmektir.
*****
Ârifin 3 alâmeti vardır:
Dili hikmnet konuşur
Kalbi mârifete sadıktır
Bedeni hizmete yatkındır.
Allah'ı bilmeyi kalplerinizde arayın, dini bilginlerden öğrenin, Çünkü o, Allahîn size karşı hücretidir.
******
Ârifin doğruluğu açıktır, kalbi yaralıdır, bedeni atılmıştır.
******
Kim Allah'ı bilirse yaşayışı temiz, hayatı güzel olur.
*****
Akıl insan için âlettir. Kul bu âletle kendisine tanıtılanı tanır. Akıl doğrudan doğruya ve bizzat Allah'ı tanıyamaz.
******
Akıl için Allah'ı Allah'la tanımaktan başka yol yoktur.
******
Hak, kendisi bir kuluna tarif ederse, marifet onu ne muhabbeti ne korkuyu ne ümidi ne fakirliği ne de zenginliği görmeyeceği bir yerde durdurur. Zira bu gibi şeyler gaye değildir. Hak ise sonların ötesindedir.
******
Kulun nitelikleri, Allh'ın hak ettiği şeyler derecesine ulaşmaktan çok uzaktır.
******
Hakkı tanımalarının bir sonucu olarak gözlerinden yaşlar akıttıklarını görürsün.
Mâide 83
******
Mârifette ilk makam şudur;
Kulun kalbine bir yakîn verilir, bununla bedeni sükûna kavuşur. Organlarına tevekkül verilir, bununla dünyada slâmete erişir. Gönlüne bir hayat (veya hayret) vetilir, bununla âhirette kurtuluşa ulaşılır.
******
Marifet, arifin malıdır ve bu malın zekâtı öğretmektir.
 
DEVAMI YAKINDA GELECEKTİR.

2 yorum: