BCP BLOGGER CANLANDIRMA PROJESİ TEMMUZ AYI OKUDUKLARIM 2024/53 YAZ BİTİNCE

31 Temmuz 2024

BCP BLOGGER CANLANDIRMA PROJESİ TEMMUZ AYI  OKUDUKLARIM 2024/53 YAZ BİTİNCE

 

 

 UMUT IŞIĞIM 2012

Eski bir öğretmen olan Pat Solitano'nun akıl hastanesinde geçirdiği bir dönemin ardından ailesinin yanına geri dönüşünü ve eski karısıyla yeniden bağ kurma çabalarını izlediğimiz film, dram ve romantizmi bir arada sunuyor. Psikolojik sorunları nedeniyle yaşam zorlukları çeken Pat'in hikayesi, 
 
Psikoloji temalı güzel bir filmdi... 

 
18 yaşındaki Charity, kendisini himayesine alan avukat Royall’ın evinde yaşamaktadır. Genç kız, küçük bir köyde, köyün tozlu ve bakımsız kütüphanesinde çalışır ve büyük kentlerin hayaliyle, sıkıcı bir yaşam sürer. Charity’nin birbirinden farksız geçen günleri, köye genç, kültürlü ve yakışıklı bir adamın gelmesiyle birlikte ansızın değişir. Mimar Lucius Harney, eski, ilginç yapılar hakkında araştırma yapmak üzere geldiği bu küçük köyde ve civarında dolaşırken Charity de ona gönüllü rehberlik eder. Genç adamın büyüsüne kapılan Charity’nin gözü ondan başkasını görmez, hatta bütün köyü şaşırtan çılgınlıklara bile girişir. Lucius’la Charity’nin ilişkisi ilerleyip genç kızı umarsız sorunlarla karşı karşıya bırakınca, Charity’nin kabullenmekte zorlandığı tuhaf çözüm önerisi Bay Royall’dan gelir. Keyif Evi’nin yazarı Edith Wharton’un bu küçük romanı, 1900’lerin başında, kapalı bir ortamda yaşayan asi ruhlu bir genç kızın cinselliği keşfetmesini anlatırken, o döneme özgü, sık rastlanan toplumsal baskıları da naif bir aşk çerçevesinde ustalıkla dile getiriyor. “Bir an Charity ona dehşete benzer bir duyguyla baktı, sanki genç adam tanıdık niteliklere sahip bir yabancıydı, sonra bakışlarını kaydırdı, yerde yarı yarıya giysi dolu, açık bir valiz duruyordu. Genç adamın oradan ayrılmak için hazırlandığı belliydi, büyük olasılıkla kendisini görmeden gidecekti. Nedeni ne olursa olsun bu kararın Harney’i fazlasıyla rahatsız ettiğini görüyordu; onun planını değiştirmesinin Bay Royall’ın el altından yaptığı bir müdahale sonucu olduğunu hemen anladı.”
 
KİTAP HAKKINDAKİ DÜŞÜNCEM;
 
Gereksiz diyaloglardan uzak, yazar ve hikayeyi tümüyle Charity’nin gözünden ama bir dış gözden anlatıcı aracılığıyla aktarıyor. Bir dönem romanı olmasına ve günümüzden çok farklı bir atmosferde geçmesine rağmen sıkıcı geldi bana.

KİTAPTAN ALINTILAR;
 
 Ben bir avukatım, iftiranın ne kadar zor silindiğini bilirim.
*****
Yabancı ortamların ve yeni yüzlerin hayatını değiştirme ve acı anıları silme konusunda mucizevi bir gücü olduğuna dair çocukça bir inancı vardı.
*****
Ansızın en akla yakın şeyin kaçmak, oradan hemen uzaklaşmak olduğunu anladı. Sıkıntılı anlarda kaçmak, tanıdık yüzlerden, tanındığı yerlerden uzağa gitmek arzusu hep doğardı içinde.
*****
Sevgi ifadelerinden daha harika olan, onları oluşturan sözcüklerdi
*****
Bana inanın, hepiniz inanın, yaşadığımız yerlere yardım etmenin en iyi yolu, burada yaşadığımız için memnun olmamızdır.
******
.......eski kitaplardan öyle hoşlanıyorum ki  
*****
   

HANDLING THE UNDEAD 2024

Oslo'da sıcak bir yaz günü, ölüler gizemli bir şekilde uyanır ve üç aile, ölen sevdiklerinin kendilerine geri gelmesiyle kaosa sürüklenir. Onlar kim ve ne istiyorlar?

  Film normal yavaş akan filmlerden bile ağır ilerliyor, zombi olayına farklı bir bakış açısını işlemişler. 
 

COBWEB 2023
 
Örümcek Ağı(cobweb), evde yaşadığı tuhaf olayların nedeninin ailesinin sakladığı sırlar olabileceğini düşünen küçük bir çocuğun yaşadıklarını konu ediyor. Peter, ailesiyle birlikte küçük bir kasabada yaşayan sekiz yaşındaki bir çocuktur. Yatak odasının duvarlarında gizemli sesler duymaya başlayan Peter, bu durumu ailesiyle paylaşır. Ancak ailesi duyduyu seslerin Peter’in hayal gücünün ürünü olduğunu söyler. Korkusu yoğunlaştıkça Peter, ailesinin ondan korkunç bir sır sakladığına inanmaya başlar.
 
İnsan izlerken bu kadar kasvet bu filme fazla diyor...  Daha iyi olabilirmiş. Kısa kesmişler, senaryoyu uzatabilirlermiş.



İZLEDİKLERİM 2024/10

30 Temmuz 2024

İZLEDİKLERİM 2024/10

 

 
BOY HOOD 2014
 
Richard Linklater, en son Before Midnight filmiyle izleyici karşısına çıkmıştı ve şimdi yeni bir yapımla geri dönüyor. Senaryosunu yazıp yönettiği bu film, yakın zamanda boşanmış bir çift olan Mason ve Olivia'nın hikayesine odaklanıyor. Mason ve Olivia'nın sahip oldukları tek çocukları ise, anne ve babasının bir arada yaşamadığı gerçeğine alışmak zorunda kalıyor. Bu genç çocuk, farklı bir aile düzeni içinde büyümeyi öğreniyor. Film, çocuğun 6 yaşında başlayan bu yeni tecrübesini 12 yıl boyunca sürecek olan bir büyüme evresine yayıyor. Yönetmen Richard Linklater, bu uzun süreci ve yaşanan dramatik anları başarıyla beyaz perdeye aktarıyor. Bizlere, zamanın akışı içinde bir çocuğun büyüme hikayesini izleme fırsatı sunuyor. Hem aile içi dinamikler hem de kişisel gelişim üzerine derinlemesine bir inceleme sunan bu film, izleyicileri duygusal ve düşünsel bir yolculuğa çıkarıyor. Çocuk, hayatındaki değişimlere ayak uydurmaya çalışırken, ebeveynlerinin hayatlarında yaşadıkları zorluklarla da yüzleşmek zorunda kalıyor. Film, aile bağlarının karmaşıklığını ve değişen yaşam koşullarına uyum sağlama çabasını etkileyici bir şekilde işliyor. Mason ve Olivia'nın boşanmasının ardından yaşanan olayları merakla takip ederken, çocuğun da kendini bulma sürecine tanıklık ediyoruz. Bu film, sadece bir ailenin dramını değil, aynı zamanda hayatın getirdiği zorluklarla başa çıkma becerisini ve büyüme sancılarını da gözler önüne seriyor. 
 
Puanım:***
 
BİR DÜŞÜŞÜN ANATOMİSİ 2023
 
Bu “Hitchcockvari mahkeme filmi”, Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye ödülünü kazanan bir psikolojik gerilimdir. Alman yazar Sandra, Fransız Alpleri’nde kocası Samuel ve görme engelli oğluyla birlikte izole bir yaşam sürmektedir. Samuel yüksekten düşerek ölür ve Sandra cinayet suçlamasıyla tutuklanır. Soruşturma sonucunda ölümün intihar mı kaza mı olduğu belirsizdir. Mahkeme süreci, çiftin karmaşık ilişkilerini de sorgulayan rahatsız edici bir psikolojik yolculuğa dönüşür. Filmin senaryosu, yönetmen Justine Triet ile eşi Arthur Harari tarafından yazılmıştır.

Puanım:****



OKUDUKLARIM 2024/52 SALKIM SOKAK NO:3

28 Temmuz 2024

OKUDUKLARIM 2024/52 SALKIM SOKAK NO:3

 

 
Her şeye güldüğümüz mutlu yıllardı. Biz çocuktuk, anne babalarımız da gençti. Başkaları yaşlanır, başkaları eksilir sanırdık. Biz değil, başkaları… Salkım Sokak ve “bizimkiler” dokunsam canlanacak bir fotoğraf gibi… Kalabalık göçmen ailelerin iç içe yaşadığı, küçücük evlere dünyanın en bereketli sofralarının sığdığı; tertemiz, umutlu, erkenci insanların birbiriyle derdini ve ekmeğini paylaştığı, İzmir’de gizlenmiş bir harikalar dünyasıydı sanki o sokak. Solmayan renkleri, çiçekleri, coşkusu, bulaşıcı neşesi, Boşnak halayları, İzmir zeybekleri, Rumeli türküleri, şenlikli kutlamaları ile geldikleri yeri yuvaya dönüştüren insanların inancıyla kurulan bu dünya büyüttü bizi. Eksik yapbozumun tüm parçalarını saklayan, yetişkinliğimize liman olan bu sokağın hikâyesine gidenler, kalanlar, yaşananlar, hatıralar da dâhildi ve hepsi anlatılmalıydı… Çünkü ben bir mahalle çocuğuyum, bilek-yürek gücüne ve kahramanların “geçmiş” değil “geniş” zamanlarda yaşadığına inanırım.

KİTAP HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİM;

Sıcak, bol hüzünlü özellikle sevdiğim boşnakların hayatını anlatan bir kitaptı, severek okudum.
 
KİTAPTAN ALINTILAR;
 
Duyguların ve davranışların bulaşıcı olduğunu o yaşta fark etmiştim.
*****
Suçu ispat edilene kadar herkes masumdur.
*****
Allah'a itiraf edince affımızı da garantiye almıştık.
*****
Bana benzeyeni sevmek, evet daha kolaydı. Ortak beğeniler, ortak zevkler, ortak inançlar varsa kuşku duymadan sevebiliyordu insan.
*****
Sevmeye imkanım yoktu, demeyiz hiç oysa.
İmkanlar el vermedi, sevemedik birbirimizi.
*****
Sevmenin imkanlarını kim belirliyordu sahi?
*****
Annesinin ilgilenmediği her çocuk okumaktan vazgeçse Türkiye'de adam kalmaz.
*****
Sevmek kolay değildi. Beklemek lazımdı. Doğru zamanı. Doğru insanı. 
*****
Yaş farkı çok da önemli değildir. İnsanlar birbirine ilişkilerinde çok şey öğretebilir.
Kadınlar erkeklerden çabuk olgunlaşır.
*****
Durumu iyi olanlar varlıklarını dile dökerek kendilerinden dar durumdakilerin bir kıyas yapmasını zemin hazırlamıyor, aralarında bir mesafe açılmasının önüne böyle geçiyordu. Böbürlenmek bu yüzden hem ayıp hem de günahtı.
*****
Babam büyük hırsları olmayan, en fazla Emekli ikramiyemle oturduğumuz evi alabilir miyiz acaba? çapında hayal kuran, dürüstlüğü en büyük zenginliği olan biriydi.
*****
Emanetin canı götünde olur, hemen teslim edin dedi.
*****
Geçinmeye, sevmeye gönlü varsa insanın, sivri yanlarını kendi törpüler zaten.
*****
Gel görki diyalog karşılıklıdır.
*****
Kan bağı ayrı. Can bağı ise zamanla ve bir çok yaşanmışlıkla kurulup güçleniyor.
*****
Hayatı karşına değil arkana alacaksın.
*****
Hayat tekrarlardan ibarettir.
*****
Zalimlik, kaba kuvvet ve şiddet bir zeka sorunudur oğlum. Aklıyla problem çözebilenin dövüşmeye, silaha, yumruğa, bir başkasını ezmeye ihtiyacı yoktur.
*****
Hata yapmak insana özgü. Fakat hatalarını tekrar etme. Tekrar edersek alışkanlığa dönüşür. O alışkanlıklarda huyun olursa işte o kötü.Zekan seni değil, sen zekanı yönetir ve kötüye kullanırsın. Buna da akıl denmez oğlum. En aptal kimdir bilmek istiyorsan, en zalimi bul!
*****
Bütün icatlar zaruretlerle doğmuştur.
*****
Boşnak göçmenleri bizim çocukluğumuzda bile birbirlerinden kız alıp verir, böylece bir şekilde birbirlerine tutunmaya, kendilerini ait değerleri korumaya gayret ederlerdi.
*****
İnsan vücudunun mucizesi de bu zaten, kendi kendini iyileştiriyor.
*****
Arzulanan kadın sevilmez, sevdiğini arzulamaksa çok yanlıştır.
*****
Komşularımızın alışkanlıklarından, düzenlerinden payımıza düşeni alıyor, kendi dilimizden, adetlerimizden, inançlarımızdan birer parça onlara veriyor, böyle birbirimize karışa karışa yaşıyor, karıştıkça daha da alışıyorduk.
*****
İnsanın kendine ait bir alanı olması çok önemli.
*****
İnsanın özlediği birine aşık olması çok acayipti. Yok yok, insanın aşık olduğu birini özlemesi çok şahaneydi.
*****
İnsan olmak nedir, aidiyet öğrenilir mi, meslek nerede kimliğe dönüşür, bireysel çıkarcılığın toplumsal davranış biçimine dönüşmesine engel olmak mümkün müdür?
*****
Şarkılar, tıpkı kokular, tatlar gibi tamamlayıcı ve tetikleyici oldu ömrüm boyunca.
*****
Biz galiba birinin yokluğunu sevmeyi, sevmek zannettik. Özlemek imkansızlıkla büyür, büyüdükçe aşkı da güçlendirirdi.
*****
İnsanların yaptıkları fenalıklar arkalarından yaşar, iyilikler çok zaman kemikleriyle beraber gömülür.
*****
Kader ve şans dediğimiz şeyler bizim düşündüğümüzden daha güçlüler.
*****
Zamanlama her şeydir.
*****
İnsan yıkılanı yeniden kurarken oralı oluyordu.
*****
Cesur adımlar atmak, büyük değişimlere yürüyebilmek için, ispat edilmiş başarılar kuşanmak gerekir.
*****
Sirkeyle yıkan oğlum, pek güzel çıkmış fotoğraflar.
*****
Her hayat en az bir roman hikayesidir.
*****
Gerçek hikaye kaçanlardan çıkar daima.
*****
Yazın bence, sizin anlatma vaktiniz gelmiş.
*****
Açıklık ve sınırsızlık da birbiririyle akraba kavramlarmış, Açıklık kırıcı, bazen rencide edici, utandırıcı olabiliyor, sınırsızlıksa bir sınıra ihtiyaç duyanlar için büyük bir kafese dönebiliyordu.
*****
Samimiyet, ölçüsü kaçınca laubaliliğe dönüşür ve bu bir sınır ihlalidir. Sürekli iç içe olmak, her şeyi uluorta yaşamak içtenlik değildir.
*****
Bugün genç bir insanın hakkını yiyen adam, yarın bir başkasının hayatından sorumlu olur, hiç de aklına gelmez ne yapıp ettiği. Bu tip insanların olduğu her yerde bu yüzden zihin küfü vardır. Hasta eder insanı.
*****
İnsanın yaşadığı yeri cennet yapması mümkün.
*****
Tasarlamak, düşünmek, hayal etmek ancak olanaklarla ve desteklenerek büyük uçuşlara dönüşür.
*****
İnsan ilişkisi dediğin şey hep bir yükle geliyor ve bir dolu zorunluluğa mahkum ediyordu insanı.
*****
Her kuşak bir gün gömer çocukluğunu, yeni gelenlerin devri dönsün diye.
*****
Çocukluk ne salakça bir özgüven ve özgürlük veriyor insan kalbine. Aslında gelecekte çok çok lazım olacak bu iki duyguyu büyürken bir yerlerde düşürüp kaybettiğimizi nasıl fark edemiyoruz acaba?
*****
Bir inanışa göre büyük tutkuların güçlü ruhları ölen bedenlerinden çıktıkları vakit yakınlarda bir yeni doğan ararmış.
*****
Bilirsiniz, dostluğundan emin olduğunuz insanlar, sizden hep çantada keklik muamelesi görür. Onlar nasıl olsa vardır. Peşinden koşmasanız da olur.
*****
Göç dediğin çeşit çeşitti. Kimin nereye, nasıl neden göçtüğü önemliydi. Gönüllü mü, zorunlu mu, yoksulluktan mı?
*****
Birini yıllarca sevmek, kalbinin bir yerinde saklamak, saklayabilmek çok değerli.
*****
Bir toprak parçasını vatana çeviren insanların tarihi ile değerliydi.
*****
Hiç yaşanmamış, hiç eli tutulmamış, saçı okşanmış, varlığı bilinse de kapısı hiç açılmamış o aşk..... Karşımda durdu.
*****
İnsanın kendini ikna etmek için sıraladığı cümleler vardır.
*****
Fakirlik değil bak, zenginlik çok büyük sınav.
*****
Pazara giderken mi anlattı annem sana bunu?
Evet, çok iyi muhabbet çıkıyor pazar yolunda.
*****
Çünkü gittiğinde.... Aslında bir yere değil, birine dönmek istersin.
*****
Bazen olmaz. Sonraki tüm ihtimallerden birinin doğuşudur bu.
Bazen olmaz. Üzülme. Doğan yeni bir ihtimale çevir yüzünü.
*****
Her duyguyu şiddetle, en uç noktasında yaşayabilme kabiliyeti zamanla azalmasa hayat katlanılmaz bir cehenneme dönermiş.
*****
Arkadaşlar sevgili olur mu? Bence olmaz.
Sevgililer arkadaş olur mu? Bence olur
*****


KİTAPTA FİLMLER;
 
Harry ile Sally Tanışınca 1989



KİTAPTAN MÜZİKLER;
 
 
 
 
 
 

OKUDUKLARIM 2024/51 İÇ DÜNYA OYUNLARI

25 Temmuz 2024

OKUDUKLARIM 2024/51 İÇ DÜNYA OYUNLARI

 

 
İlk kitabı Büyü Dükkânı'yla okuyucuları selamlayan Yeşim Türköz, şimdi de İç Dünya Oyunları ismini verdiği ikinci romanıyla karşımızda. Klinik Psikolog ve Psikoterapist olan yazar, bu engin psikoloji bilgisini, kurmacanın ana besin kaynağı olarak kullanmaya devam ediyor. Çocuklar oyunla büyür, ya büyükler? Bazen büyükler de... Oyun sözcüğü beni her zaman büyülemiştir. Onun asıl büyüsü, ciddiyetten uzak gibi görünürken, ciddi bir biçimde ve gerçeğin ta kendisi kadar etkilemesidir insanı. Oyun güldürür, kızdırır, öğretir, ağlatır, iyileştirir, olgunlaştırır... Tabii oyun oynamayı, çocuklar gibi ciddiye alıyorsanız eğer..

KİTAP HAKKINDAKİ DÜŞÜNCEM;
 
Alegori bir kitapmış, anlamı ise;
Alegori, kurmaca metinlerde gerçekliğin içinde yer alan toplumsal sorunları, sistemin yarattığı meseleleri ve insan doğasının aksak yanlarını sembolize ederek anlatılmasıdır. Bu kavramın tarihi çok eskilere dayanmakla birlikte özellikle 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında en yetkin örnekleri verilmiştir.
Okunuşu kolay, hemencecik biten bir kita,. konusu itibariyle okuduğum farklı kitaplardan biri, haset, çoşku, öfke, korku, hüzün gibi duyguların dile getirildiği bir kitap
 
KİTAPTAN ALINTILAR;
 
“Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür!” (İnsanoğlunun hafızasında unutma hastalığı vardır) 
*****
Her ne kadar kendimizi tanısak, bilsek de bazen yabancıyızdır içeride olup bitenlere. Severken vazgeçebilir, kızarken affedebilir, isterken korkabilir, doğrulurken düşebiliriz ve neden böyle olduğunu anlamayız kimi zaman.
*****
Mazlumun zülmü daha acımasızdır.
*****
Ben ancak istediğim saygıyı elde etmeme engel olan bir şey bırakabilirim.
*****
Başkaları seni kullanıyorsa, sen de buna izin veriyorsun demektir.
*****
Aynı ırmağa iki kez giremezsin, çünkü her girişinde üzerinden başka sular geçer.
*****
İyi bir terapist hastasının herhangi bir yönüne yandaş olmamalıydı.
*****
Sanki yaşamın kendisi sütliman mı ki insanın iç dünyası öyle olsun! Fırtınalı bir denizde, teknenin hiç sarsılmamasını beklemek gibi bir şeydi bu...Oysa tekne, ancak çalkantıya uyum sağladığı zaman batmamayı başarabilirdi... 
*****
Kişi aslında sürekli başkalarını şikayet ediyorsa, aslında kendini şikayet ediyor demektir.
*****
Kıskanmak kötü değildir ama haset etmek kötüdür. Kıskanmak, başkasında olanın sizde de olmasını istemektir. Bu zararlı değil, tam tersine sizin için yararlı olabilir. Oysa haset etmek, sizde olmayanın başkasında olmasına  katlanamamaktır ve son derece düşmancadır.
*****
Coşkulanmak kadar hüzünlenmeye de ihtiyacımız olduğunu anlarız. Dünya mutlu bir masal diyarı değildir.
*****
İnsan da daima bir düzen kurmaya ve korumaya çalışıyordu kendi iç dünyasında.
*****
Ben kendi senaryolarımla boğuşmaktansa bir başkasının hayaline girmek istiyorum.
*****
Ya hiç sevmedin kendini 
Kimse sevmiyor diye 
Ya da bir tek sen sevdin seni 
Kimse sevmiyor diye
*****
Yaşam, dibi çatlak bir kavanozdaki su gibiydi. İçindeli balıklar, çatlağın ne büyüklükte olduğunu ve suyun hangi hızla eksildiğini hiç bilmezlerdi. Onlara düşen, her gün biraz daha azalan suyun içinde, dünkünden daha iyi yüzmekti. Ama suyla birlikte kavanozun dibine yaklaşmakta olduklarını bile bile bunu yapmak hiç de kolay değildi. İşte bu yüzden olsa gerek, çoğu zaman suları hiç bitmeyecekmiş gibi hareket ederlerdi. Oysa bir gün, aniden kavanozun dibine değerdi gövdeleri. 
  


EZDİRMEYİN KENDİNİZİ ..

24 Temmuz 2024

EZDİRMEYİN KENDİNİZİ ..

 

 
Jack,
her gece evdeki gaz lambasını bir önceki güne göre giderek daha fazla kısar.
Karısı Bella ışığı onun kıstığını bilmez ve devamlı kocasına sorar:
Primis Player Placeholder
“Gaz lambası giderek daha mı az ışık veriyor.?”
Jack ona sinirlenir, “Sana öyle geliyor” der.
Bella ne olduğunu anlayamaz.
Işığın her gün biraz daha azaldığından emindir ama kocasının tepkisi yüzünden ışığın azalmadığına inanır.
Kendisinden şüphe duymaya başlar...
Bu şekilde karısını delirtmeye çalışan Jack’in uyguladığı bu yöntemi,
*Gaslight*
isimli bir tiyatro oyununda izleriz. Oradan bir filme aktarılır.
Ve nihayetinde psikiyatride bir terime evrilir.
*Gaslighting*, ikili ilişkilerde bir tarafın diğer tarafa uyguladığı psikolojik şiddeti tarif eden
bir terim.
Karşısındakini çeşitli hileli tavırlar ve ithamlarla güçsüz, muhtaç, sorunlu ve hatalı olduğuna inandıran taraf, onu bu yöntemle yönetir, özgüvenini zedeler ve kendine bağımlı hale getirir.
Aslen bir egemen ve mağdur ilişkisinin tanımıdır.
Kadın erkek ilişkisinde sıkça rastlanır.
Işığı, otorite kısar onlar ışığın kısıldığını zannettiklerini sanırlar.
Korkularla ve çaresizlikle donatıldığı bireysel hapishanesinden kurtulmak için ya hırçınlaşıp büyük bir savaşı ölümüne göze alması gerektiğini ya da her şeyden vazgeçip erkenden kendi mezarına kendi kendine girmesi gerektiğini zannedecek kadar aklını kaybeder.
Oysa yapması gereken tek şey vardır.
* Oturduğu yerden kalkması...
* Gaz lambasının düğmesini yoklaması...
* Gerçekten kısılmış mı yoksa tamamen
açık mı bakması...
O halde;
Kendi ışığınızı kendiniz açın ki,
ezdirmeyin kendinizi.
Mine SÖĞÜT..

İçindeki sonsuz kaynağı olan ışığı ortaya çıkar.  Etrafındaki tüm karanlık olan ne varsa senden kaçacaktır.
Kitaplar ışığa götüren basamaklardır.  Ne kadar okursan o kadar ışığın yüksek olur. Aklını ruhunu kendini keşfederek yaşamdaki mucizeleri keşfedersin.


ORADAN BURADAN

23 Temmuz 2024

ORADAN BURADAN

 






ÇARESİZLİĞİME TUTTUĞUM AYNAYI SEVDİM.

21 Temmuz 2024

ÇARESİZLİĞİME TUTTUĞUM AYNAYI SEVDİM.

 

 
BAŞKASINI ANLAMAK BİZİ KENDİMİZE BİR ADIM DAHA YAKLAŞTIRIR

“Kimse senin nelerle başa çıkmaya çalıştığını, neleri yendiğini, yenemediğini, kimlerin yanında olmak istediğini, nelerin başını ağrıttığını, sana neler hissettirdiğini, neleri hissetmekten korktuğunu, içine, senden daha iyi bilemez. O yüzden dik yürü. Sen sadece  kendine lazımsın. Kimseden yapabileceğinden fazlasını bekleyemezsin, kapasitesi uygun olmayabilir. İyisi mi sen kendin ayağa kalk ve yürü…”

İNSAN İLİŞKİLERİNDE EN BÜYÜK DERT DUYGUSALLIK

 “Aslında incelenmesi gereken, yani problem olan "duygusallığın ne zaman zaaf olabileceği"dir. İnsanların duygu hayatı, fizik realitenin tanınması ve fizik realite içerisinde varlığın sürdürülmesi için gerekli olan bir durumdur.  Yaşamakta olanlar, yani canlılar, duygusallığa kesinlikle son veremezler. Duygusallığa son vermeleri, onların yeryüzündeki canlı hayatını sürdürmelerinin sona ermiş olması demektir.
Kesinlikle duygusallıktan kurtulunamaz. Daha doğrusu, duygusallık kendisinden kurtulunması gereken bir zaaf, bir eksiklik, bir düşman ya da mutlaka silkilip atılması gereken bir şey değildir. Duygusallık kontrol edilmesi gereken bir haldir, yani yönetimi elimizde olması gereken, istediğimiz gibi ondan yararlanmamız ve ona istediğimiz şekli verebilmemiz gereken bir durumdur. Burada anlatılmak istenen duygusallık, yani kendisinden kurtulmak istenen duygusallık, insanı kontrol altına almış olan duygusallıktır. İşte zayıflık, eksiklik, yani zaaf budur. İnsanı kontrol eden, insanı yöneten, kendi öfkeleri, nefretleri, kıskançlıkları, intikam duygusu vs. ise, duygusallık burada bir "zaaf" haline gelir. Bu ise insanın tekamül hızını, hamle yapmasını ve önünde bulunan birtakım barajları, birtakım perdeleri, duvarları aşmasını engeller; sabitleştirici, durdurucu, atalete götürücü konsantrasyonlara neden olur.

 DUYGUSALLIK ÖRNEKLERİ

Basit bir örnek verelim: Bazı malları yarı yarıya ucuz veren bir büyük mağaza var. Bir süre önce buradan yaptığınız alışverişte iyi bir muamele görmediniz, bir terslik oldu ve kırıldınız. Şimdi o mağazaya hiç gitmek istemiyorsunuz. Neden istemiyorsunuz? Çünkü sizin kalbinizi kırdılar ya da üzdüler, yani siz, konsantratif bir şekilde belli bir heyecanın esiri durumundasınız. Burada bir çeşit kin besleme yani, kırılmanın ötesinde aşırı bir duygusallık hali var.  Oysa biliyorsunuz ki, aynı şeyi orada yarı yarıya ucuz alacaksınız ya da aynı paraya iki tane alacaksınız. Belki de iki tane aldığınız şeyi kullanma alanı çok geniş olacak ve birçok insana da yararınız dokunacak. İstediğiniz muameleyi görmediğiniz için yani, kendinizde gördüğünüz üstün değerlere uygun bir önemsemeyle karşılaşmadığınız için, sırf kendinizden ödün veriyormuşsunuz hissine kapılmamak için oraya küsüyorsunuz ve gitmiyorsunuz. Bu duygusallıktır.
Güzel bir edebi parçayı dinlemek ya da güzel bir şiir parçasını dinlemek ve onun verdiği değişik bir tesiri tatmak da duygusallıktır. Fakat bu duygusallıkla yukarıda anlatılan duygusallık arasında çok fark vardır.
Birinde tamamen egoistik, daralmış, kısılmış, hatta kendinde fenalık hissedecek, sinirlenecek, eli ayağı buz kesilecek kadar bir duygusallık vardır. Diğerinde ise yüceltici, yani tesirler bakımından daha yüksek düzeyli bir ortama ya da auraya girişin insan üzerinde meydana getirdiği bir haz vardır. Bunları kuşkusuz herkes, yaşamı içerisinde çeşitli dönemlerde, çeşitli şekillerde denemiştir.

 DUYGUSALLIK VİCDANI ÖRTER

Bu bir zaaftır, yani burada insan makul olan ile duygusal olanı birbirinden ayırt edemiyor. İşte duygusallığa hakimiyet burada başlıyor. Duygusallığını kontrol altına alamayan insan, vicdanının sesini de dinleyemez. Vicdanından gelen bilgiyi, uyarıyı alamaz, üstelik bunu rasyonalize de edemez. Vicdan mekanizmasının kendisine iletmiş olduğu mesajı makul bir şekle çevirip, akli bir programa alıp, onu başka bir dile çevirerek kullanamaz bile.
O halde, o insan hiçbir zaman doğru, dürüst, vicdani yaşayacak değildir. Sürekli olarak egoistik bir mekanizmanın çalışması sonunda duygularının meydana getirmiş olduğu gayet kaypak bir lisanı kullanacaktır. Yani bugün böyle, yarın şöyle, öbür gün öyle, tutarsız ve güvensiz bir yaşam, genellikle nevrotik bir yaşam...

  NEVROZ ve DUYGUSALLIK

Nevrozların, nevrotik rahatsızlıkların en büyük nedeni, insanların duygusallıklarına hakim olamayışlarıdır. Bir kimseye duygusal hayatına hakim olması, onu az çok kontrol etmesi öğretilirse ya da bunu aileden eğitimden, yaşamdan veya kendi çabalarıyla öğrenmişse, o kimsenin herhangi bir nevroz belirtisi göstermesi ve bir nevroza yakalanması mümkün değildir. Kim duygularını kontrol edemiyorsa, o insanın nevroza yakalanması çok mümkündür ve nevroz yelpazesi gayet geniştir.
Herkeste bir nevrotik davranış vardır. Türlü türlü seviyelerde ve tiplerdedir, yani hiç kimse tam normal bir hayat yaşayamaz. Aslında normalin bir ölçüsü yok; neye normal diyeceğimizi pek fark edemiyoruz.
Aletlerin de bize gösterdiği hiçbir şey yoktur. Çünkü psikiyatri denilen tıp dalında aletlerle ilgili herhangi bir teşhis yoktur. Beyin grafikleri, çoktan ilerlemiş olan bir vakanın ancak beyin yüzeyine, hücreler sistemine yansıyan sonuçlarını, titreşimlerini tespit etmekten başka bir şey değildir. Asıl neden buzdağı misali çok derinlerde yatıyor. Sebep, kontrolsüz duygusallıktır. Yani problem, duygusallığın hangi şartlar altında zaaf olup olmadığını bilmektir.” (Ergün Arıkdal-Pozitif Yaşam)

BİR BAŞKASINI ANLAMAK

İnsan ilişkilerinde duygusallıklar, alınganlıklar arttıkça  ayıplar, günahlar, yasaklar çoğaldıkça dertlerimiz daha derinlere indi. Kendi iç dünyamızı kimselerle konuşamaz olduk. Oysa Türk insanının en önemli özelliği dertlerini, acılarını, sevinçlerini birbirleriyle paylaşmalarıydı. Komşuya geçerek içilen o sabah kahvelerinde ne dertler çözülürdü eskiden. Şimdi kimsenin birşeylere zamanı yok hep meşgul, hep acelesi var. ‘Acele eden ecele gider’ diyesi geliyor insanın. Bir kahve içecek,hal hatır soracak zamanda mı yok? Bilmem ki, ne kadar gerçek! Siz ne dersiniz? Bizim toplum olarak birbirimizle kurduğumuz bu derin bağlar, ruhsal sağlığımıza da iyi gelirdi. Fabrika ayarlarımıza dönme zamanı çünkü bu ekonomik krizlerle de ruh sağlığımız iyice bozuluyor. Bari yakınlarımızla, komşularımızla daha doğrusu insanla daha yakın ilişkiler kuralım. İnsana diğerleri ile kurulan yakın ilişkiler kadar iyi gelen başka bir şey yoktur.
Dertler paylaşıldıkça hafiflerdi çünkü bir başkasının ne yaşadığını, nasıl yaşadığını, neler hissettiğini anlayabilmek, dünyanın sırrına ermek  gibi bir şeydi. Karşımızdakinin  anlattıklarında mutlaka kendimizden de birşeyler bulurduk. ‘Bak ne dertler, benimki o kadar ağır değilmiş, abartmasam iyi olur’ derdik. O derdi dinlerken hakikat oralarda bir yerlerde gizli olduğunu adeta hissederdik. Ne oldu Bize?... diye sorma zamanı gelmedi mi? Sadece kendimizi değil, başkalarının dertlerini, sorunlarını, acılarını görmeye çalışmak, bunları merak etmek bile evrensel değerlere bir adım daha yaklaştırır bizi. Daha da önemlisi başkalarını hoş gördükçe, neyi, neden yaptıklarını anladıkça kendi sorunlarımıza da başka bir gözle bakmayı öğrenir, gelişir, olgunlaşır, içimizi parçalayan acıların biraz olsun hafiflediğini hissederiz.Bir başkasını anlamak, bizi kendimize bir adım daha yaklaştırır; o hep kızdığımız, bir türlü beğenmediğimiz, kıyasıya suçladığımız, çoğu zaman hiç sahiplenmediğimiz, acımadığımız, merhamet etmediğimiz kendimize...Kendini Sevmeden, anlamadan, hoşgörmeden hiçbir şeyi değiştiremezsin diyor modern psikoloji. Ezoterik öğretiler, tasavvuf gibi derin bilgelik içeren öğretiler ise bize bunları binlerce yıldan beri söylüyor.
Ne diyelim işitecek kulaklarımız, sevecek kalbimiz, anlayıp hissedecek duyularımız olsun…
"Fırtına geçtikten sonra nasıl atlattığınızı hatırlamayacaksınız, nasıl hayatta kaldığınızı da. Ancak bir şey kesindir; fırtınadan çıktıktan sonra fırtınaya girenle aynı insan olmayacaksınız. Zaten fırtınanın bütün amacı da budur."

Derleme : ♥ ¸.•°Fulya Aykaç
Kaynak: Ergün Arıkdal /Pozitif Yaşam 
 
 

 Balkanlardan gelen soğuk hava dalgası acil olarak görev başına lütfen!!!!!!!!!!!!!!!!!
 
Hepinize güzel bir hafta diliyorum. Bu hafta geçen hafta yaşanan bıçaklı yaralama olayından dolayı cumartesi sergi kuramadık, pazar yasaklandı. Pek fazla değişen bir şey yok hayatımızda, aynı tas, aynı hamam deyimine uygun yaşıyoruz:)))
 
 
ANDA KALMAK BEKLEMEYİ BIRAKTIĞIMIZDA GERÇEKLEŞİR!

Beklemeyi bırak..
Sıkıntılarının bitmesini,
Hafta sonunun gelmesini,
Yazın gelmesini,
Aşkın sana gelmesini...
Beklemeyi bıraktığında,
Ve yaşadığın anın tadını çıkarmaya başladığında mutluluk sana gelecektir.
Negatif düşüncelerinizi değiştirmek için onlarla bağlantı kurma biçiminizi değiştirin.
Onları gözlemleyin,
onlara inanmamayı seçin,
ve onların doğal bir şekilde gökyüzündeki bulutlar gibi geçip gitmelerine izin verin.
Gideceklerdir.
İşte o zaman An’da kalabilirsin
Ve ne yaşadığını daha rahat hissedebilirsin,
Dene hissedecek ve göreceksin,
Olumsuz duyguların seni bırakıp gitmesine izin ver, bu yeterli.
Hayat düşünceler ve duygular arasındaki git-gellerle geçer.
An da neyle birlikteysek biz o oluruz.
Farkındalıkla Anı gözlemek için duygulardan kurtulma ama yaşadığın tüm duygularla arana mesafe koy ve onlarla varolmayı deneyimle…
Farkındalığın arttığında değiştirme gücün de artacak…
Farkındalığı Arttırmak İçin Kendine Yolculuk yapman gerektiğini unutma…
                                                                                                                   KOZMİK İLHAM🌺💙


 


 

"Biri tarafından yok sayıldığınızı fark ettiğinizde onu bir daha rahatsız etmeyin."


Virginia Woolf

 
 

 
Bu hafta 5 gün annemi ana sağlığa iğneye götürdüm, bu güzelliğe de yolda denk geldim.
 

Kütüphane günlerinden bir gün idi
 
 
Şimdiye kadar yılın en sevdiğim 9 hilesi

1. Maşalar limonlarınızdan son damlasını sıkmak için harika bir araçtır.
2. Defne yaprakları kiler güvelerini ve böcekleri uzak tutar.
3. Ölçme kaşığınızla yapışkan malzemelerin olmasına gerek
yok, bunun yerine gerekli ölçü kaşığı ile kuru malzemelere
girinti yapın, sonra malzemeleri girintiye dökün.
4. Koku ve bakterileri emmek için yıkamadan önce havlulara kabartma tozu serpin.
5. Kaynar su otlar yok eder.
6. Güçlü bir temizlik macunu için 1 su bardağı kabartma tozu, 2 yemek kaşığı sıvı sabun ve 1/3 su bardağı ılık suyu hava geçirmez sıkma şişesinde karıştırın.
7. Meyve kabinizin yaninda sığ bir tabakta sirke ve sivi sabun karışımı ile meyve sinekleri yakalayın.
8. Tıraş köpügü tuvaletinizin etrafinda 30 dakika bırakın, ardindan banyo kokularini nötralize etmek igin paspaslayin.
9. Evinizin harika kokması için vakum filtrenize uçucu yag içeren pamuk toplarin yerlestirin! 



Diyetteyim diye kahvenin yanına çikolata bisküvi yerine kiraz koyan düşünceli kitapçılar var☕️🍒🥰


Ana sağlık canavarları





Haber spikeri Arthur ve suç muhabiri Mille ilk randevularında beklenmedik bir kabusa sürüklenirler. İsveç'in elektrik şebekesine yapılan sabotaj şehri karanlığa gömer ve bir cinayet işlenir. Hayatta kalmak için şehrin kontrolünü ele geçirmek zorundadırlar, ancak bu zorlu görevde birçok engel ile karşılaşırlar.
 
4 Bölümlük mini bir dizi idi.....
 

Hepinize güzel bir hafta diliyorum.