Dün hayatımın fragmanı olsaydı kitabını yazınca bu anımı da yazmak aklıma geldi.
Sene 1990 Çanakkalede'ki son finalime Cuma günü girmiştim. Zaten bir haftadır toplanıyordum. Son olarak yorgan, yastık ve battaniyemi de çuvallayıp. Cumartesi günü saat 12:30 da otobüse atladığım gibi bulunduğum şehre geldim. Birlikte kaldığım bayan arkadaşlar benden sonra 1 ay daha kaldılar, ama benim için imkansızdı. Annemin halasının damadı Büyük bir fabrikada (hatta hepimizin evinde üretilen malzeme mevcut) müdürlerin şoförlüğünü yapıyordu ve beni fabrikaya sokma ihtimali vardı. O heves Şehre döndüm, Pazartesi günü de staja başladım. Bölümleri dolaşıyordu stajerler benimde aynı oldu. İlk önce İnsan kaynaklarından başladım. Rahmetli Elif abla çok sert bir insandı, vizite kağıdı nedir bilmezken öğrendim ama hatalı doldurursam saklıyordum:)) o da buna kızıyor ve bağırıyordu. ( kendisinin kapalı alan korkusu varmış, duyduğumda MR çekilirken makinada vefat etmişti).
Daha sonra Maliyet muhasebesine geçtim, oradan sonra ticari muhasebeye geçtim. Ticari muhasebede Gürcan bey vardı,
-Gel Özlem sana bir program öğreteyim staj notlarını bilgisayarda yazarsın dedi sağolsun.
Yanılmıyorsam Lotus 123 programı galiba geçmiş sene aklımda kalan. Staj notlarını orada yazmaya başladım. En son mamul depoya geçtim, orada bir kişilik boş yer vardı ve eniştem oraya beni sokmak için uğraşıyordu. Sağolsun Engin ağbi bana bilgisayardaki sistemi kullanmasını öğretti, stok giriş ve çıkışlarını yapıyorduk.
( Yıllar sonra fabrikamız kapandığında birlikte çalıştığım iş arkadaşım, (Daha önce müdürlüğümüzü yapan U..... Bey, o şirkete Lojistik sorumlusu olmuştu o holdingte) o bölüme şef olmuş.)
Stok ile ilgili öğrendiğim ne varsa kendisinden öğrendim. Ve sonraki işlerimde muhasebeden ziyade stok işleri ile ilgilendim.
Bölümün o zaman ki şefi ve müdürü o bölümde kalma kadroya geçme olayımı onayladılar. Fakat idari İşler ve İnsan Kaynakları Müdürü boş olan kadro için başkasından rüşvet almış ve benim işimi onaylamadı reddetti. Haliyle benim iş olmadı. Fakat kimsenin ağı kimsede kalmıyor. Bir süre sonra bu kişi tekrar rüşvet alırken yakalandı ve işten atıldı.
Son çalıştığım firmada beni istemeyen Bayan da İnsan kaynakları müdürü idi, ve bana baskı yaparken istifa et namelerinden sonra söylediği bir söz var ki, tüylerimi diken diken ediyordu...
KENDİ İNSANIMI ALICAM...
Ben bu kişinin de rüşvet aldığını düşündüm çoğu zaman bu sözü üzerine. Hatta gece 24:00 08:00 vardiyalarına kendi elemanlarını getirtiyor sözü kulağıma geldiğinde kesinlikle emin oldum diyebilirim. Malum büyük firmalarda bazı noktalar rüşvet almak için uygun oluyor. Bunu da yaşadıkça görüyoruz.Benim ahım ama bu dünya ama öbür dünya onlarıda tutacaktır...
Sondaki alıntı çok iyi, her şeyi özetlemiş.
YanıtlaSilevet geçer sözler onlar..
SilGerçekten de kimsenin ahı kimsede kalmıyor. Öyle ya da böyle o ah bir gün çıkıyor. Mühim olansa ah alan o kişinin pişman olup olmaması. Vicdanlı, merhametli, ahlak sahibi olmak ne kadar önemli.
YanıtlaSilUnutmayın ki herşey etki ve tepki meselesi. Önemli olan konuşmalarınızla davranışlarınızla karşındakinde nasıl bir etki yarattın. Eğer etkin kötü ise karşı taraftan tepki görmen mümkündür.
SilGeçmişte ve bugün de olduğu gibi gelecekte de bu tip olaylar sanırım hep olacak. Ne zaman liyakat liyakat liyakat deriz o zaman belki bir şeyleri değiştiririz... Ben de yeni bir blogerım. Blogumda deneme yazıları ve öykülerimi paylaşıyorum. Ziyaret etmek isterseniz bloguma beklerim:)
YanıtlaSilhemen ziyaretinize geliyorum.
Sil🙂🙂
SilO kadar çok var ki bu tarz olaylar, kurum hiç fark etmiyor...
YanıtlaSilÇirkinlik başka bir şey değil...
SilGünümüzde de devam eden bir olay aslında yok değil.... Ne çok içi sayıca dolu ama iş yapma anlamında boş kurum var...
YanıtlaSilŞirketlerin büyük olduğuna aladanmamak lazım, çalışanlar liyakatsız ise paranın bence bir önemi yok.
Sil