"Ne için yaşıyoruz? Size göre bizi diğer canlılardan ayıran en temel özellik nedir? Eğer dünyaya gelişinizin bir hikmeti varsa, sizden beklenenleri ne ölçüde yerine getirdiğinizi düşünüyorsunuz?"
Çok göreceli bir soru, ama benim vereceğim tek cevap insan olmak ve insanca davranmak için yaşıyorum olacak. Bu dünyaya gelişimiz insan olarak birbirimize insanca davranmak, kimseyi incitmeden, incitilmeden, para, mal, mülk makam gibi mevkilere aldanmadan, kimsenin karşısında eğilip bükülmeden, rüzgara göre yön değiştirmeden, ruhumuzun rahatsızlık duyduğu hareketlerde ve sözlerde bulunmadan, en önemlisi huzuru ve mutluluğu yakalayarak yaşamak ve ömrümüz bittiğinde çekip gitmek. Tabi üstümüze düşen vazifeleride yerine getirmek var. Çalışıp hayatımızı idame ettirebilmek, ailemize bakmak, çocuklarımıza gelecek hazırlamak ama bunları insanlıktan çıkmadan yapabilmek
Az önce bir söze rastladım;
"Dünya hesap değil, nasip yeridir..
nasipte ne varsa önüne eğilir…"
Hesap kitap yapıp bazı değerlere ulaşmak için, kimbilir kaç kişiyi kendimize merdiven yaparak ulaşmaya çalışıyoruz. Bu arada kırılıp dökülüyoruz.
Bir işyeri anısı yazayım size olumsuz duygu yükleyen sözler davranış ile ilgili, uzun bir yazı ama olacak o kadar...
İşyerindeyiz, Daha önceden de fabrika yer alan endüstri mühendisliği bölümü dağıtıldı, çalışan 3 kişi bölümlere dağıtıldı. Biri merkez depoya geçti, biri mamul depoya yani bize geldi, biri de insan kaynakları departmanına verildi. Bizim bölüm şefinin de emekliliğine 1,5 2 yıl filan var, arkadaş bizim odada görev yapacak. Şefim beni odaya çağırdı,
-Özlem artık. Sezgin artık bizde görev alıcak, ay sonunda hazırladığın raporları ona devret kendi yaptığın işleride gösterirsin.
-Tamam Necmi bey dedim, arkadaşa da hayırlı olsun dedim, odama geçtim.
Bir süre sonra arkadaş bizim odaya geldi, hoşgeldin dedim tekrar, dolapta raporların yer aldığı klasör sırasını gösterdim. Yerime geçtim, o da diğer bey arkadaşın yanına geçti. Cebinden at yarışları bültenini çıkardı, benim arkadaşta o da at yarışı oynar, başladılar atların hesaplarını yapmaya, Şu kiloda ki at, Şu kilodaki Jokeyle, çimde şu kadar mesafeyi şu kadar dakika ve saniyede koştu ise, aynı at aynı jokey aynı mesafeyi kum pistte kaç dakika kaç saniye de alır.......
Neyse ben işimi yapıyorum, Şefim de dedi ya kendi yaptığın işide göster diye, tam da sırası işimi göstermek için.
- Sezgin, ben şu an gün kapama işlemlerini başlayacağım, istersen birlikte yapalım dedim.
- Yok dedi, ben o işlemleri biliyorum.
Sesimi çıkarmadım, zorla gel buraya bu işlemleri sana göstereceğim diyemem de. Şefe de şikayet edemem iş çatışmaya gider, üstelemedim işimi yapmaya devam ettim.
Neyse İstanbula proje çalışmasına gidiyorum, neden beni gönderiyorlarda o gitmiyor bilmiyorum, çünkü tahsil olarak benden yüksek arkadaş, sorgulamadım da ben sadece benden istenen işi yerine getirmeye çalışıyorum.
Haftanın bir gününü fabrikadayım, 4 gün İstanbuldayım, o zaman sigara da kullanıyorum. Servisten iniyorum, deponun kapısının önünde bir sigara içip odaya geçiyorum. Daha kapıdan giriyorum, montumu çıkarmamışım, bilgisayarımı açmamışım, dahili çalıyor, açıyorum. Muhasebeden sevmediğim bir bayan, ( bunu ayrıyetten başka bir anı olarak anlatırım)
- Özlem geldin mi? hemen evrakları gönder.
Çat telefonu kapatıyor,
Ya insan bir ilk önce
Günaydın der ya...............
Diyorum içimden, montumu çıkarıp şöyle bir odaya bakıyorum, banko ve masa üstleri evrak doldu. Yani orada beni bekleyen 4-5 günlük bir evrak var, Günde 40- 50 araç çıkmış olsa tam 200- 250 tane irsaliye var..........
Çık işin içinden çıkarsan bir günde o kadar evrak muhasebeye nasıl yetişir???????????
Sıva kolları Özlem, ilk önce bilgisayarını aç, sonra evrakları gün gün eline al, hesaplamaları yap, işlemleri bitir gibi komutları veriyorum içimden kendime.
Bir taraftan da neden bu işler geride kalan 2 kişi tarafından yapılmıyor diye sorguluyorum kendimi. Bir kişi irsaliye çıkarsa diğeride hesaplamaları yapsa, faturalar oluşsa iş biter, ama sadece irsaliye kesimi var...
Eeeee evrak işlemleri yapılmadı muhasebeye evrak gitmedi ise orasıda tüm gün hemen hemen boş oturuyor demektir.
Başlıyorum çalışmaya öğlene kadar 1 yada 2 günün tüm işlemlerini bitirip muhasebeye gönderiyorum. Bu arada diğer iki arkadaştan biri irsaliye kesiyor, endüstri mühendiside at yarışı ile ilgili istatiki hesaplamalar içinde halen...
Bu kaç hafta devam etti hatırlamıyorum ama bayağı bir sürdü 1 ay olabilir.
Öğlen paydosu yemeğe gidip geliyorum odama, işlemlere devam ediyorum, bu paydos saatinde İnsan kaynaklarındaki bayan arkadaş bizim odaya geliyor, oturuyor, daha ilk sözü şu oluyor bana,
- Tontonnnnn
( Kiloluyuz ya, birde beni yengem rahmetli böyle severdi, hep bana, yaz tatillerinde veya hafta sonları İstanbul'a gezmeye gideyim, onlara gidersem hoşgeldin tonton der öperdi beni, ben de zannediyorum ki bu bayanda aynı tarz sevecek:)))
- Eh anlat bakalım istanbulda ne var ne yok, neler yapıyorsun?
- Ne olsun Nurten, test çalışmaları yapıyoruz şu tarihte sistem canlıya alınacakmış, bitirmeye çalışıyoruz falan diyorum.
- Tonton biz x firmasının aldığı elemanlarız ( firmamızın ismini söylüyor)
( Biz 01.05.1998 tarihinde fabrika satın alındığında toplu devir olduk şirkete, bu bayanlarda o tarihten sonra işe başladılar, fakat onları işe alan yöneticİlerden biri bunları bir ayrıcalık etiketi yapıştırmış, siz toplu işe girişi yapılanlardan farklısınız mı dedi ne dediyse artık. Bu etiketi ön planda tutuyor. ( ki daha sonradan tazminatımın ödenipte çıkışımın verilmesini istediğimde, benim önceki devir olduğum şirketten devrolan yeni şirkette saklı olan bir miktar tazminat hakkım var, bunu istemek benim en doğal hakkım, bunun sebebini öğrenmek istediklerinde bu bayanın sözlerini kendilerine aktardığım anda müdürüm masaya eliyle yumruk atıp bu ayrıcalıklı etiketin bir yönetim hatası olduğunu belirtti, beni istifadan vazgeçirmeye çabaladı, bayanın bağlı olduğu direktör iş çıkışında İstanbul' dan geldi bayanla özel bir konuşma yapıldı. Fakat huylu huyundan vazgeçermi vazgeçmez, kadın devam etti bu MOBİNG olayına, hatta kendine şefim değiştikçe yeni elemanlar yanıma alındıkça saz arkadaşları da edindi, bende istifa etmek istediğimde ailemde izin vermediği için bu bayanla bir fiil 16 yıl takıştık. Hatta bu olay ortaya çıkınca şirket ikimizi İstanbul'a takım çalışması eğitimine gönderdi, 2 gün bir fiil saçını başını yolacağım geldi kendisinin, İstanbul'a birlikte aynı otobüste seyahat ettik, kendisi yanına oturacağım sandı fakat ben bir arkaya aldım biletimi alırken, 3 saat onun arkasında yüzünü görebilecek çarpraz şekilde oturarak, istenilmemezlik duygusunu ona yükledim. Onun yüz ifadesinin düşüşünü izlemek güzeldi. Aman bunu sakın müdürüm duymasın:)) Malum biz bir aileyiz biz bir takımız:))))
- Biz endüstri mühendisiyiz ( bu da bayanın ikinci etiketi oluyor)
-Sen kenara çekil, bu işleri bize bırakkkkkk
- Bütün servisleri Babaeski yapıcam, kendi insanımı alıcam
( Kendi insanından kastını da yıllar sonra anladık, insan ayrımcılığı yapıyor, bana göre kendi insanım, benim kanımdan canımdan gelenim, yada hemşehrimin tanımıdır, onda başka bir tanım var, birde bir beden dili var sormayın, bedenini diklendirip, kafayı da üste doğru bir sallamaya başlıyor)
-Nereye kenara çekileyim, görevimden feragat edip istifa mı edeyim?
- Neden olmasın?
Kadın beni ilk önce bir tonton diye seviyor, ondan sonra da etiketleri ile kafama kafama vuruyor. Bu proje için niçin ben seçildim de arkadaşın seçilmedi bilmiyorum, çünkü ayılıp bayılıp bu projede ben görev alayım deyip kimsenin peşinde dolaşmadım. Bana sen gideceksin dediler bende gittim.
Dedim bu bayan benim istifa etmemi istiyor ya, herhalde benim bölümdeki arkadaşı beni burada istemiyor diye düşündüm. Sezgin bey paydos bitipte odaya girdiği bir gün yalnızken kendisine şöyle bir soru yönelttim;
-Sezgin niçin bir işin ucundan tutmuyorsun?
( çünkü ben yoruluyorum sabah 4 te kalkıyorum, 5 otobüsüne biniyorum İstanbul'a yola çıkıyorum, saat 8 gibi Atim denilen binamızda oluyorum, akşamda işin durumuna göre saat 10 yada 9 otobüsüne yetişip tekrar 2,5 saatlik bir yolculukla evdeyim. Saat 24:00 evdeyim sabah tekrar aynı döngü başlıyor ( 99 depremi sırası idi, deprem olacak korkusundan hotelde kalmıyorum) haftanın 4 günü böyle, kalan 1 gün fabrikadaki işleri bitiremiyorum, cumartesi gidiyorum, pazar gidiyorum yeri geliyor evrakları eve alıyorum kargo poşetinde zımba tel filan evde akşam yemeğinden sonra oturuyorum evrak ayıklıyorum. Pazar günleri gittiğimde, muhasebe müdürü bana rastladığında o da gelirdi o gün fabrikaya,
-bu nasıl bir iş aşkı derdi bana:))
oysa o evrakları yetiştirmeliyim ki, onun bölümü çalışsın,
Neyse arkadaş sorduğum soru sonucunda bana şu cevabı verdi
- ben dedi sizin yaptığınız işi küçük görüyorum,
Haklı çocuk mühendis böyle düşünmesi normal.
-O zaman dedim, sen bu bölüme verilmekten memnun değilsin? Bir mühendis olarak böyle düşünmekte haklısın. bu konuyu üst yönetime bir bildir istersen, şirketin yönetici eğitim kalitesi ortada, sende kaliteli bir elemansın, bu şirketin başka yerlerde fabrikaları da var, bekarsında, gönlüne göre bir bölümde boşluk olursa bakarsın seni oraya geçirirler, İnsan sevmediği işte başarılı olamaz dedim.
Bir daha da iş konusunda bir konuşma yapmadım. Bayan arkadaşı benim istifa etmemi gitmemi istiyor, fakat çocuk bizim işi küçük görüyor,
Pardon ya; ben istifa edip gittiğimde o iş büyüyecek mi? hayır yine irsaliye kesilecek, yine stok takip edilecek, yine fatura kesilecek. Eee ben İstanbul'a giderken yaptığım işi geride bırakıyorum, hani o işin ucundan bir yapışsan belki beni yaptığın işle silersin yok edersin, ama sen onu bile yapmıyorsun.
Sonradan kapıdaki sayımcı arkadaşlardan biri söyledi. Bizim yanımıza iş için verilen arkadaşa işe alınırken, insan kaynakları yöneticiliği söz verilmiş. Eee bölüm dağıtıldığında o bölüme kapağı kim atmış NURTEN atmış, çocuk ta memnuniyetsizlik bu yüzden.
Ben bu bayanın ve çevresine topladığı saz arkadaşlarının davranış biçimini 16 yıl çektim. Beni çıkarmalarını istedim 2 müdürümden, duygu durum bozukluğu içerisindeyim devamlı bir ağlama modum var, zaten yumuşak kalpli bir insanım gözyaşlarım hemen dökülür,
Eski şirket bu büyük şirkete satıldığı gün ve herkeste, yeni şirkette işe devam edeceği için sevinç çığlıkları vardı, devir alındığımız gün, tek ağlayan bendim, İstanbul'dan eski şirketimdeki müdürüm Serdar Bey telefonla arıyor, nedir durum sayım oluyormu falan bana soruyor, ben ağlamaktan telefonda cevap veremiyorum o derece..
- Geç dedi bilgisayara ( tek bilgisayar bende var, işlemleri günün belli saati modemle bağlanıp Merkeze aktarıyorlar) modemle bağlanıcaz ordan yaz bize.) Bilgisayarı açtım bağlandılar, halen ağlıyorum, hemde devir teslim haberlerini onlara bildiriyorum. Ağlamam İstanbul' da görev yapan arkadaşlardan ayrılacağız, hatta ben de İstanbul'a bağlı olarak görev yaptığım için benim de devir işlemim belli değil.
Neyse biraz haberleri aldılar, hattı kapattık. Bende ağlama hala kesilmedi, santrale geçtim, onlar beni teselli ediyorlar,
-Ya geçemezsen üzülme seni de ( başka fabrikası da bitişikte var patronun) yukarıya alırlar filan diyorlar.
Orada dururken 3 kişi bulunduğumuz yere ( ki bunlardan 2 si sonradan benim müdürlüğümü yaptılar) hızlı şekilde geliyorlar,
- Özlem hanım siz misiniz ?
ağlamaktan evet diyemiyorum, bunlar gülüyorlar,
Sonra bir anda, Eski şirketin mali koordinatörü talimat verdi,
-Özleminde devir işlemleri yapılacak, İstanbuldan bordrosunu isteyin tazminatı burada hesaplanacak.
O an anladım ki, Serdar bey, benim çalışmam ile ilgili bazı detayları yeni şirkete aktararak benimde devrimin yapılmasını sağlamış.
Yine bu beni devir günü arayan müdürlerden biri burada göreve atandı, mobingten dolayı isyanlardayım; ağlıyordum
-üüüüüüüüüüüüüüüüüü
beni çıkar ver tazminatımı.
- Neden? Şirketimizden memnun değilmisin?
- Ben şirketinizden ve sizden yani İstanbuldan gelen yöneticilerden memnunum, fakat senin sonradan aldığın eleman bana böyle davranıyor beni eziyor.
-çıkarmıyorum tazminat vermiyorum geç yerine işine devam et dedi.
- üüüüüüüüüüüüüüüüüü
O zaman, bana yıllık izinden izin ver, ben bir kuzenlerimle tatil yapayım, kendimi bir toparlayım geleyim:)))
-Tamam dedi, yaz iznini çık tatile.
Adam şirketi devir alıyor ben ağlıyorum bunu görüyor, Yıllar sonra müdürüm oluyor, Özlem geçmiş karşısına yine ağlıyor:))
Ağlayan zırlayan eleman işte mi tutulurmuş, gönder işte beni E-5 e ben gideyim evime:)))))))))
Sevdiğim müdürlerimden biridir, genelde yemekhanede müdürler çalışanlardan ayrı masada yemek yerler. Kendisi bizim masamıza gelipte, birlikte yemek yediği için gözüme sevimli gelmiştir:))
Ben yıllarca bu bayan ve ekibinin davranışlarından hep ağladım, yeri geldi yıllık izne çık dediler, dinlen gel dediler. Yeri geldi şirket doktoruna rapor yazdırdılar rapor kullandım, bu dönem içerisinde hatalar yaptım afedilmemem gereken, tazminatsız çıkış verilmesi durumunda dahi, eğerki hata benimse özür diledim, hep kendilerinin desteklerini yapılan bu şirket hatası yüzünden, arkamda destek olan müdürlerimi hep hissettim. Hatta hatanın benim olmadığı ama müdürümün bana sormadan hatanın benim üstüme bırakıldığı zamanlarda bile sesimi çıkarmadım, çekmecemden özellerimi topladım, ha şimdi çıkış ha yarın çıkış derken hiçbir çıkış verilmedi.
En son fabrikada üretimin durdurulup işyerinin kapanacağı haberi verildiğinde, bu sefer herkes ağlıyordu bense için için gülüyordum.....
Şirkette bu haber toplu olarak verildiğinde tek gözyaşı dökmedim. Çalışmaya devam etmek isteyen arkadaşlara diğer fabrikalarda çalışma imkanı verildi, ben onu dahi düşünmedim. Gözyaşını tam 20 yada 25 gün sonra döktüm. O da noterden iş çıkış bildirgemi aldığım zamandı, arkadaşlarımdan ayrıldığım için değil, şirketimden ayrıldığım içindi gözyaşlarım.......
Bu çalıştığım süre içerisinde;
Türkiye mobbing.net sitesinden ve psikologtan destek almıştım bu konuda . Tabi şirket ismi vermiyordum. Siteyi açan bayan bu konuda tez çalışması hazırlıyordu, hergün yazışmalarımız sonunda bana çeşitli uyarılarda bulunuyordu, seni şu noktaya getirecekler, sana şunu söyletecekler dedi, evet hepsi oldu. Dedikleri noktaya geldim, dediği sözü söyledim, özür diledim affedildim. Psikoloğum Berrin hanımın;
-Özlem, senin yerine bu bayanı ben boğazlayabilirmiyim dediğinde kahkalarla atıyordum:))
Aslında mobingin kuralı; mobing gören çıkarılır diyordu yazılan kitaplar, ama tam tersi oldu. Bunun üstüne başka proje çalışmalarınada gönderildim. Bir gün insan kaynakları mail attı, duygusal zeka eğitimi var İstanbul' da, gidicek kişilerin arasında benim de ismim. İçimden;
-Oh dedim, kitabını okumuştum şimdi kanlı canlı eğitimini alacağım, hem biraz deniz göreceğim, hem kuzenime eğitim sonunda hotelden, Maltepe geçerim biraz hoş sohbet yaparız düşüncelerime girmişken pat Müdürden herkese cevaplı yanıt geliyor , müdürüm aynen şunu yazıyor;
- Özlem hanım gerekli duygusal zekaya sahiptir, o tarihler arasında Ankara fabrikaya proje çalışmasına gönderilecektir. Gerekli seyahat işlemlerini başlatılmasını istiyor:)))
Al başına yeni bela, bu proje nerden çıktı, diğer projeden başıma gelenler ortada, hem benim biraz iyot kokusu alma hayallerim vardı:)))
Sonuçta o tarihlerde bir bakıyorsın Ankara uçağındasın, bozkıra doğru uçuyorsun:))))
Bir kişi bu kadar mı insanlık dışı olur, ne yazık ki oluyormuş. Ve insanları da getirdikleri nokta ortada...
Şimdi bu kadar yazıdan sonra Sezgin ne oldu ? diye soranınız var mı?
Belki vardır; ben sizi o konuda da bilgilendireyim.
SAP sistemi canlı olarak yılbaşında faaliyete alınacak, yıl sonu envanter sayımı yapıldı, bu arada projenin Lojistik bölümü sorumlu olan ilk yöneticim fabrikada, Sayım yapıldıktan sonra rakamların canlı olarak sistemi girilmesi lazım, Biz bu yöneticimle birlikte o gün İstanbul'a ilk defa kendisiyle bir seyahat yaptık. Ama ne seyahat, 2 saat 45 dakikalık yolu, 50 yada 55 dakikada yaptık. Kesinlikle bir hız hastası:))) solluyoruz, geçiyoruz fakat geride bıraktıklarımızdan bizi sollayan yok:)) Hızlı bir insan olduğunu kendisi ile çalıştığımız süreden biliyorum, koridorda köşe dönüşlerinde hızını ayarlayamayıp duvarlara toslayan birisidir kendisi:)) ben o gün arabanın kapısına yapıştım, içimden hangi duayı kaç kere okuduğumu kesinlikle hatırlamıyorum:))) Atim binasına vardığımızda derinden bir oh çektiğimi biliyorum:))
Neyse o gün sayım sonuçları sisteme girildi, pazartesi günü sistem başlayışı ilk defa bizim fabrikadan olacak. Ben otobüsle rahat bir şekilde işlem bittikten sonra evime döndüm. Pazartesi fabrikaya geçtik, İstanbuldan birlikte test çalışmalarını yaptığımız arkadaş Şaziye geldi fabrikaya o sabah. Kanlı canlı araç çıkışlarını yapacağız, işlemlerin arka planda doğru yerlere ( hesaplara, stok giriş, çıkışlarına) gidip gitmediğini konrol edeceğiz, canlı geçiş başarılı olursa, şirketin diğer fabrikalarıda bu siteme adaptasyon olacaklar.
Ben test çalışmalarından ekrana adaptasyon sağlamışım, bir de önceki iş hayatımdan pis bİr huy edinmişim,
( Çalıştığım bir şirketlerden birinde bayan bana iş gösterirken aynen şunu söylemişti, ben gösterdiğim işi bir defa gösteririm. Yani bu ne demek oluyor. Bir zahmet bir daha beni rahatsız etme, öğrendin öğrendin, öğrenmezsen seni süründürüm bilgi vermem:)))
Bende tüm dikkatimi bilgisayar ekranına verip o işi bana gösterirken, o görseli beynime işlemeye çalışıyordum, nerede hangi seçeneği seçti, nerede sakladı falan gibi olayları ben yazılı değilde görsel olarak beynime almaya alışmışım ki bu test çalışmalarında da aynısını yapmıştım, Şaziye nerede hangi seçeneği seçti, nerede sakladı, hangi işlemden sonra yazıcıya tıkladı vs gibi konular görsel olarak bende. Tabi bu benim biraz kolay iş yapmamı sağlıyor, Şaziyede diğer birlikte çalıştığımız arkadaşa ekranı açıklamaya çalışıyor nasıl işlediği konusunda. Arkadaş yeni ekranı algılayamıyor, zorluk çekiyor zor durumda, boncuk boncuk ter döküyor... Bu arada Sezgin beyde, arkadaşın arkasından ekrana bakıyor...
Şaziye Endüstri Mühendisi, Sezgin bey Endüstri Mühendisi, Konuyu anlattıkları çocuk ortaokul yada lise mezunu hatırlamıyorum şu an.
Ve mübarek görüyorsun çocuk zorlanıyor, diğer taraftan da araçlar yüklenmiş kenarda kesilecek irsaliyeleri bekliyorlar.
Hani desen ki,
- Sen kalk şöyle kenara geç, biz şu sistemi canlı olarak faaliyete geçirelim, araçlar çıksın depodan işlem bir başarılı olsun biz sana öğretiriz de, otur şu bilgisayarın başına da bir tuşuna dokun işlemler yürüsün. Daha henüz karşıdan bakışlar ile idare edilecek bilgisayar üretilememiş. Orada bir irsaliye kessen, senin mühendislik diploman mı düşürülecek derece olarak.....
Şaziye de Endüstri mühendisi sende endüstri mühendisisin birbirinizin dilinden anlarsın yani.
Yok adam da hiç bir aktraksiyon yok, koymuş bir elini arkadaşın arkasına koltuğa, bir elide belinde işlemin yapılmasını bekliyor....
Tasımın tarağı atmış durumda, şirket bir başarı bekliyor, o ise sadece karşıdan bakıyor....
Bu arada arkadaş benden yardım istedi,
Yardım etmek üzere arkadaşın yanına gittiğimde, diğer yanına geçmem lazım ki fareyi de kullanabiliyim, ekranda. Tabi bu Sezgin beyinde eli koltukta ya, yan tarafa geçmek için bu kişinin elini şöyle bir ittirdim kendime geçmek için yer açtım. Sezgin Bey, odadan ayrıldı gitti istifayı bastı çekti gitti...
Otur be kardeşim oturda bir tuşa dokun, yönetici koltuğuna kesinlikle oturacaksın o diploma sende buna asla karşı değilim , ama şu an o koltukta oturan var ve boşalması zaman alacak, o sürede sen herşeye böyle hep karşıdan mı bakacaksın????????????
Ben kendimi paralıyorum, iş başarı sağlasın diye, arkadaşta tek hareket yok, yani o koltukta otururken, senin mühendislikten incilerin mi düşecek??????????
İnsanları diğer canlılardan ayıran özellikler bana göre , vicdan, merhamet, empati, hoşgörü, gibi iyi duygulardır.Para; mal, mülk tükenir ama merhamet kalıcıdır. Ben şuyum, ben buyum, senden üstünüm, bu iş bana göre küçük iş yapmam, senden zenginim, sen bana muhtaçsın, ben daha iyi mevkide oturuyorum gibi insanlar arasındaki durumlar üzgünümkü hoş durumlar değil.
Hayatımda yapmamam gereken bir davranış uygulamış olabilirim, o davranışa beni iten üzgünüm ki sen ve arkadaşının davranış biçimi idi ......
Ben insani davranıştan yanayım, elimden geldiğince öyle davranıyorum, Kimseyi küçümsemiyorum, herkese yardım etmeye çalışıyorum kimsenin yaşadığı mevki, aldığı maaş, giydiğinin markası vs gibi konularla asla ilgilenmem....
Dedikodu sevmem, kişilerle zevklenme gibi durumlar var, asla bu duruma girmedim, Kendi doğrularımdan asla taviz vermem, kimsenin işine karışmam, kişileri gözetlemem, dedikodu sevmem, evime geldin ise hoşgeldin, oturur çayımı kahvemi yapar ikram ederim, ama bana onu bunu anlatmaya geldiysen dinlemem, güler geçerim...
Bizler birbirimize, sözlerimizle , hareketlerimizle, bakışlarımızla duygu yükleyen kişileriz. İyi duygular yüklememiz lazım, kötü duygular yüklersek çatışmalardan kopamayız, mutlu olamayız, rahatsız oluruz, kişi olarak iç dünyamıza çekiliriz ki bunun olmaması lazım, devamlı diyalog halinde olmalıyız ki birbirimizi besleyebilelim, bizden istenen de bu zaten....
Biraz uzun oldu ama kusura bakmayın.....
Amacına uygun yaşıyorsun Özlem’cim; insan gibi! <3
YanıtlaSilHerkese aynısını temenni ediyorun Ceren.
Silvay yaaa, ne hikaye imiş işte yaşadıkların, hüüzünlü de, komik de :)
YanıtlaSil:)) hayat işte...
Silağaç evi yazan arkadaşlarımızın isimleri, linkleri oluyor, yazımın yorumlarında, diğer yazıları da okuyabilirsin yanii :)
YanıtlaSilevet oradan okudum sağol...
SilSizde insan kalmayı başaranlar gibi kalbinizin size sunduğu ekmeği yemeyi sürdürüyorsunuz. Huzur ve sağlık ömrü hayatınızdan hiç eksik olmasın :)
YanıtlaSilAh o insanlar, ah! :)
Amin inşallah
SilHerkese aynı duygularda kalmayı diliyorum...
Kusura bakmayın geç kaldım, bu aralar bloga fazla giremiyorum. Şimdiye kadar Ağaç Ev Sohbetlerine katılan tüm arkadaşların yazılarına yorum yaptım:) Oldukça detaylı ve anlamlı bir yazı olmuş elinize sağlık.
YanıtlaSilYazınızın başında değindiğiniz "insan olmak", "insanca davranmak" konusunda bireysel düşünmedim aslında. Çoğumuz bu yazdıklarınızın altına imza atacaktır. Bununla birlikte topluma dönüp baktığımızda çok farklı şeyler görüyoruz. Bunun nedeni ayrı bir tartışma konusu aslında.
Anlattığınız uzun hikayeyi okuduktan sonra hâlâ aynı fikirdeyim. Ben de sizin gibi düşünüyor ve aynı şekilde davranırım. Peki bizim dışımızdaki bu insanlar (ki toplumun genelini yansıtan bunlar) ne için yaşıyorlar?:)
Onlar yaşamıyorlar, sadece bu dünyadan geçiyorlar. Yaşamak insanca olan bir davranış biçimi, o işi de biz insan olmaya çalışanlar yapıyoruz..
Sil