“‘Nasılsın?’ diye sorulduğunda içimden bir çığlık gibi yükselen ‘Yalnızım, çok yalnızım,’ sözcüklerini söylememeyi başarıyor ama yine de sebebini ve kaynağını pek anlayamadığım tuhaf bir denge içinde hayatımı sürdürüyordum. Karım öleli altı yıl olmuştu.”
Bir Kış Yolculuğu, altı yıl önce beklenmedik bir ölümle karısını kaybeden bir adamın, ondan geriye kalan fotoğraf karelerinin izinde çıktığı bir yolculuğun adım adım, kare kare bir muammaya dönüşümünün hikâyesi. Ama aynı zamanda, bu dünyanın en çok her şeyin sürüp gittiği kitaplardaki halini seven iki insanın ölümle bile kaybolmayan bağının tanıklığı.
Şükran Yiğit, insanın içine işleyen eşsiz anlatımıyla, baharın uzak bir rüya gibi beklendiği, karlarla kaplı bir novellaya hayat veriyor.
KİTAP HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİM;
Yazarın okuduğum ilk kitabı, beğendim ve diğer kitaplarını da okuyacağım.
Eşini kaybettikten 6 yıl sonra, bir araştırma yapması için Krakow’a giden karakterimizin dilinden anlatılan bir olay.
Kaybedilen eşin son çektiği fotoğraflar ile ayak izleri takip ediyordu Yiğit.....
Çok sevdim. Zuhal’i de, Mila’yı da.......
99 Sayfalık çerez bir kitaptı....
KİTAPTAN ALINTILAR;
Sabahları cadde tarafında yer alan apartman kapısından anonim bir yalnızlığa çıkıyor, akşamları ise avluya bakan mutfak penceresinin önüne yerleştirilmiş masaya oturup, karşı evlerde yoklama verir gibi art arda yanan ışıklarla birlikte kollektif bir yalnızlığa dönüyorum.
******
Sanki yüzyıllardır bildiği bir yatakta akıp giden küçük bir derenin insana verdiği o huzur vardı konuşmalarında, onu saatlerce dinleyebilirdim.
******
Ne kadar güzel bir hayat diye düşündüm, çünkü bizden, çocukluğumuzdan geriye kalanlar ya çürüyor ya bir hayalet şehre dönüşüyor ya da biz müzede korunuyordu.
******
Tamam ideallerine bağlısın ama bu kadar katı olma.
******
Hani hayatta bazı anlar vardır, dünyada tek başınıza olduğunuzu hisseder, ayaklarınız sizi nereye götürürse oraya gider ve hiç farkında olmadan geldiğiniz bir yerde, başka bir dünyadan yankılanan bir sesle irkilirsiniz.
******
Az sonra artık yan yana oturmuş, birkaç dakika sonra birlikte güzel bir yolculuğa çıkacak iki insan gibiydik ve bütün yalnız insanlar gibi bu yolculuğun en çok insanın kendisine olduğunu biliyorduk.
******
Kafede yalnız olmak yaşlı olanlar için mutlu bir gençliğin ya da hayatla az çok berabere kalmış olmanın bir belirtisi, genç olanlar için ise yalnız bir geleceğin habercisi olabilirdi. Ama yalnızlar cumhuriyetinin en çok saygı duyduğum üyeleri restoranlarda gördüklerimdi. Öyle bir büfede ya da bir kebapçıda değil de, yaşadığı şehirde dört başı mamur bir restorana gidip tek başına yemek yiyenlerin dünyada baş edemeyecekleri bir dert yoktur gibi geliyordu bana.
******
Küçük ya da büyük her herbaryum sadece geçmişe yapılan bir yolculuk değil aynı zamanda geleceğe yazılmış bir mektuptur da.
******
Tarihin ya da manzaranın bütün ihtişamı ya da acısıyla gelip kareye yerleştiği fotoğraflar değil de zamanın elinden kayıp gidiveren, uçucu, bir daha tekrarlanması mümkün olmayan ve en önemlisi çekenin varlığını o anla birleştiren fotoğraflardı beni en çok ilgilendiren.
******
Sözcüklerin ve duyguların dünyada kendi yolunu bulduğunu ilk kez o zaman sezmiştim. Bizim yapmamız gereken tek şey onlara göz kulak olmaktı.
******
Radyo dertsiz tasasız, sıradan bir akşamüstü demekti.
******
Sınıflandırma mı? Heyyy! insanlardan bahsediyoruz, bitkilerden değil.
*******
İnsanları asla tam olarak anlayamazsın. Dünyanın hiçbir yerinde!
******
Güvenmek istiyorum.
Yoksa hayat çok zor olur.
******
Genellikle insanlar pek tanımadıkları bir insanın acısına dair öğrendikleri karşısında önce bir şaşkınlık geçirir, sonra o acıyı içlerinde hissedemedikleri için kısa bir suçluluk duyar ve sonunda toparlanıp üzüntülerini belirtirlerdi. Ama bu kısa, yoğun ve çalkantılı anların sonunda artık size bambaşka bir gözle bakmaya başlarlar ve baktıklarında önce yasınızı görürlerdi
******
Ne kadar tuhaftı hayat, ne kadar inatçı, sabırlı ve hesaplıydı. Kendi kurallarını, kendi sırrını ele vermemek için bedelini ancak kendini ona bırakarak ödeyebileceğin bir bilet kesiyor ve adına tesadüf diyor.
*****
Bir romanda okumuştum, ne yazık ki artık ne romanın ne de yazarın adını hatırlıyorum. Ama söyledikleri aklımda.
"Dayanamayacağımız acılara karşı ince bir zardan yapılmış, şeffaf, görünmez bir filtrenin korumasında yaşadığımızdan ve başkalarının hayatında görünce kolayca birbirine ekleyeceğimiz parçaları kendi hayatımız söz konusu olunca filtreden içeri almadığımızdan söz ediyordu roman."
*****
Üçümüz de konuşmuş olmanın sessizliği daha da derinleştirdiği o anlardan birinde olduğumuzu düşündük.
******
İnsan herhangi bir arkadaşından uzun süre bir haber alamayınca ne olduğunu araştırabilir.
******
Zaten on-onbeş yıl önce yazdıklarımızı, konuştuklarımızı hangimiz tam olarak hatırlıyoruz ki?
******
Bir şeyi yıllarca beklersiniz ama beklediğinizin ne olduğunun farkında değilsinizdir, karşılaşınca ise nasıl olup da bunca yıl onun eksikliğini duymadığınıza hayret edersiniz.
KİTAPTAN MÜZİKLER;
Kaleminize sağlık...
YanıtlaSilBir şey değil
SilKapağı çok tatlıymış görsem alırım, severim böyle kitiaları. :)
YanıtlaSilİçeriği de güzeldi tavsiye ederim...
SilYazarı tanımıyordum. Biraz araştırdım ve sevdim. Aklımda olsun. Bir de en çok şu alıntıyı beğendim. Teşekkürler:)
YanıtlaSil"Ne kadar tuhaftı hayat, ne kadar inatçı, sabırlı ve hesaplıydı. Kendi kurallarını, kendi sırrını ele vermemek için bedelini ancak kendini ona bırakarak ödeyebileceğin bir bilet kesiyor ve adına tesadüf diyor."
Bir şey değil
SilTam kışın okunacak bir kitaba benziyor. Kitapları anlattığı mevsimde okuyunca ayrı keyif alıyorum.
YanıtlaSilÇerez bir kitaptı seveceğini umuyorum..
SilEle alınıp, hiç bırakmadan bir solukta hemencecik bitecek bir kitaba benziyor.
YanıtlaSilÇok kısa ve güzeldi kış günü okunur inan ki...
Sil