OKUDUKLARIM 2023/71 HAVVA'NIN ÜÇ KIZI

14 Eylül 2023

 

 
İnanca, inançsızlığa, arayışa, farklı kadınlara ve aşka dair baş döndürücü bir yolculuk... Ben ne annem gibi dindarım, ne babam gibi kâinatın, beş duyumla kavradığım şeylerden ibaret olduğuna kaniyim. Öyleyse ben neredeyim? Ne mutlak dindarlığa, ne de mutlak akılcılığa dahil olmak isteyenler için bir başka yaklaşım, yeni bir varoluş şekli yok mu acaba? Bir üçüncü yol mesela? Kim bilir? Şirin, Mona ve Peri…Günahkâr, İnanan ve Şaşkın. Münkir, Mümin ve Mütereddit… Böylesine farklı üç genç kadın nasıl bir araya gelebilir? Arkadaş olabilirler mi sahi? Hatta kız kardeş? Tanrı, bilim, kimlik, aidiyet, Doğu-Batı tartışmalarının tam ortasında hiç kimselere benzemeyen, karizmatik bir adam, sarsıcı bir skandal ve sıra dışı biraşk... yarım kalan... seneler sonra yeniden canlanan... Elif Şafak büyüleyici dili ve sağlam olay örgüsüyle inanca, inançsızlığa, arayışa, farklı kadınlara ve aşka dair baş döndürücü bir yolculuğa çıkarıyor bizleri. Havva'nın Üç KızıTürkiye ile Avrupa, dün ve bugün arasında gidip gelen güncel bir hikâye anlatıyor. Yüzyılımızın en çok tartışılacak konularından birini kışkırtıcı kahramanlar aracılığıyla ele alan, temposu hiç düşmeyen, kolay kolay unutamayacağınız bir roman. 

KİTAP HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİM;

Yıllardır kitaplığımdaydı okuyup bitirdiğim için memnunum. Tanrı arayışı üzerine bir eserdi,  yazarın bilgi birikimi bu konu için çok az olmuş . Ayrıca kitapta sık sık başka yazarların ve düşünürlerin sözlerinin alintilanmasi güzeldi. Genel olarak hemen okunup bitirilecek, bittiğinde bir kazanım elde edemeyecegıniz çerez bir kitap.
 
KİTAPTAN ALINTILAR;
 
Hiç kimse, en aklıselim görünenler dahi, delilikten muaf değildir.
*******
Demokrasi olan bir memlekette bir adam sarhoş oldu mu, 'Ah ne oldu benim güzel sevgilime?' diye ağlar. Demokrasi olmayan yerde ise, bir adam sarhoş oldu mu 'Ah ne oldu benim güzel memleketime?' diye ağlar.
*******
Medeni dünya çok ileridedir. Buna yetişmek, o medeniyet dairesine dahil olmak mecburiyetindeyiz.
Atatürk
********
Yasaklardan sadece maraz doğar.
********
Gözünle görmediğin, kulağınla duymadığın, elinle dokunmadığın ve akla mantığa sığmayan hiçbir şeye asla inanma.
*******
Yaz ve sil. İnanç ve şüphe. Cevaplar ve sorular. Hem bilgiyi önemse, hem bildiklerini sorgula. Asla bir yere demir atma. Adresin değil, sadece ayak izlerin olsun bu dünyada. Ne demiş İbn Arabi? 
Bizimkisi " aşk kervanı" o kervan ne yöne giderse biz de peşinden.
 Yerleşme, kök salma, oldum ya da buldum sanma. Hiçbir gettoya, kollektif kimliğe, cemate, cemiyete, aşirete ait olma. Hepsi yanıltır, şaşırtır. Sen yalnız ol. Bir başına. Varmak değil, gitmek. Sadece gitmek.....
*******
Korku her şeyi yaptırabilirdi insanlara. Yeterince korkutursan diz çöktüremeyeceğin kimse yoktu şu alemde.
*******
Ne kadar da inceydi aslında "iyi ve dengeli" insanları delilikten ayıran çizgi.
*******
Bilim akıl ve teknoloji üstüne kuruldu.
*******
Allah bütün sırları görür. Ana babalar da Yarada'nın dünyadaki gözleri, kulakları sayılır. Annelere yalan söylenmez.
*******
Milliyetçilik, ısmarlama dikilmiş bir takım elbise gibi tam uydu ruhuna.
*******
Kimse bilmiyordu ki okumaki onun için bir nevi kaçıştı.
*******
Sanki stres dediğin eve davet etmekten vazgeçebileceğin sevimsiz bir misafirdi.
*******
Şu hayatta en köklü alışkanlıklar terk edilebilir, kişilik bozuklukları düzeltilebilir, en sıkı dostluklar tavsayabilir, hatta bağımlılıklar bile aşılabilirdi, ama belki de değiştirmesi en zor şey insanın bir yere duyduğu aidiyetti.
******
İster kadın, ister erkek olsun, geçmişinde birden fazla yara izi, gözlerinde belli belirsiz bir hüzün ve yalnızlık, ruhunda görünmez kırık çıkıklar olan insanlar ilgisini çekmişti hep. Zamanını cömertçe vakfedebilirdi böyle kişilere. Güzel ve kalıcı dostluklar kurulabilirdi onlarla.
********
Düşününce ne tuhaftı aslında; anlar akıp gider, yürekler katılaşır, bedenler yaşlanır, yeminler unutulur ve en güçlü inançlar bile sarsılırken, gerçeği iki boyutlu temsil eden ve dolayısıyla yalandan ibaret olan bir fotoğraf hiç değişmeden kalabiliyordu, sonsuz bir sadakatle.
********
Rol yapar insanların çoğu "inanç" söz konusu olunca. Sanki bugünkü fikirlerine her zaman inanmış gibi konuşurlar. Halbuki öyle değildir işin aslı. Nice mevsimlerden geçer insan büyürken; hem inanç, hem inançsızlık mevsimlerinden. Başka türlü nasıl evrilir ki zihin?
*******
Bebekken verilmeyen konuşma hakkı büyüyünce de verilmiyordu aslında. Hep başkaları dolduruyordu bilgilerimizi bizim adımıza.
*******
Bektaşi- Mevlevi- Melami geleneklerini pek severim. İnsana değer veren, kimseyi incitmeyen, herkesi bir gören, inceden inceye bağnazlarla dalga geçen o eski gelenekler kayboldu gitti.
*******
İnsan yalnız doğar, yalnız ölür.
*******
Yaradan katında torpil diye birşey yok Allah'ın gözüne ancak kendi çabanla girersin.
*******
Hayırsız insanlardan uzak dur.
*******
Otorite sarımsak gibidir; ne kadar çok kullanılırsa kokusu o kadar ağır olur. Ne kadar az merkezi otorite, o kadar özgürlük!
*******
Kendi haklarımı kendim savunabilirim. Haklarımızı koruyacak bir yüksek otoriteye ihtiyacımız yok! Tepeden aşağıya değil, aşağıdan yukarıya karar verme mekanizmalarına inanırım.
*******
Allah katında günah, etrafın nazarından daha kötüdür.
*******
Tanrı ışığımdır.
*******
Kitap demek bilgi, bilgi demek kudrettir.
*******
Ağaçları severdi çünkü. Kök dediğin toprağın hem altında hem üstünde dört yana ilerlerdi. Yani tek bir çizgide seyretmezdi. Kökler bile sabit ( ya da sabit fikirli) olmayı reddederken, insanlara illa da "köküne sadık kal" diye ısrar etmek hangi yarım akla hizmetti.
*******
Kadınlar zaten bunu hep yapardı. Birlikte oldukları erkeğin kendilerinden bir alanda daha bilgisiz olduğunu anladıklarında, onu eleştirmek yerine, kendilerini didikler; onun ilerlemesini beklemek yerine, kendileri geri adım atardı. Zekâlarını istenen düzeye indirirlerdi ki gereksiz yere çatışma, çelişki, gerginlik yaşanmasın.
*******
Türkiye gibi kimlik sorunlarıyla cebelleşen ülkelerde insanlar ne okuduklarından ziyade neyi okumayı reddettiklerini konuşuyorlardı. Dolayısıyla okumadıkları kitapları/yazarları tartışmaya daha çok zaman harcıyorlardı.
*******
İnsan istediği kadar uzak olsun yurdundan, geçmişin hüzünlerini hep sırtında taşıyordu.
*******
Dürüst olmak gerekirse, demokrasiye inanmıyorum.
*******
Cahillere eğitimlilerle eşit oy hakkı vermek, bebeğin eline kibrit tutuşturmak gibi. Bütün evi yakacaklar!
********
Aşk, duyguların, uzuvların ve hormonların birbirine dolaştığı çetrefil bir düğümdü; ayrılmalar desen, ondan da beterdi. Karşılıklı romantik hamleler, öğle yemekleri, akşam yemekleri, yürüyüşler; incir çekirdeğini doldurmayacak meseleler için edilen kavgalar, tekrar barışmalar. Zahmetli bir şeydi aşk. Benzer şekilde, arkadaşlıklar da ilgi ve emek isterdi.
*******
Akıl, iki çeşittir: Birincisi, kazanılan akıldır..... Sen, onu mektepte çocuk nasıl öğrenirse öyle öğrenirsin..... Öbür aklın kaynağı ise candadır..... Sen, çeşmeyi gönlünde ara!
Mevlânâ
*******
Eğer psikolojik sorunların varsa üzerine gitmelisin. Yüzleşmek en iyisi.
*******
Mesele zamanı bulmakta değil, iyi organize etmekte. Allah niye bize beş vakit namazı farz kıldı? Sadece iman edelim diye değil, günlük hayatımızı en iyi şekilde düzenlemek için.
*******
Yaşlanmanın farklı yolları vardı belki de. Kimilerinin önce bedeni soluyordu, kimilerinin zihni, kimilerinin de ruhu.
Beynimizde, hafızanın saklandığı kuytuda bir müzik kutusu vardı adeta- eski bir melodinin notalarını çalan, sırı dökülmüş bir müzik kutusu. Unutmak istemediğimiz ama hatırlamaya da cesaret edemediğimiz ne var ne yoksa buraya saklanmıştı. Stres ya da travma anlarında ya da bazen sebepsiz yere pat diye açılırdı kutu, her şey etrafa saçılırdı.
*******
Din hep erkekleri kayırıyordu.
*******
Entellektüel bir tartışmaya girmek aşık olmak gibidir. Öyle ki bittiğinde değişirsiniz, başka bir insan olursunuz. Karşınızdaki kişi de değişir tabii. Eğer fikrinizi gözden geçirmeye hazır değilseniz, kimseyle hiçbir konuda tartışmaya girmeyin. Sadece değişime açık insanlar gerçek anlamıyla münazara edebilir. Yoksa egolarımız zihnimizi kapatır. İllaki haklı olma arzusuyla konuşanlar asla diyalog kuramazlar.
********
İnsanın insan olmak için hem inanca hem kuşkuya ihtiyacı var.
********
Arayışlar ve kafa karışıklıkları ise zeka belirtisidir.
********
İki tür erkek vardır: kırıp dökenler ve tamir edenler. Birinci gruptakilere sırılsıklam abayı yakar, aşık oluruz ama ikinci gruptakilerle evlenir yuva kurarız.
********
Hiçbir iyilik cezasız kalmaz.
*******
Bazı insanlar herkesin beğendiği kişileri otomatik olarak küçümsemeye koşullandırırlar kendilerini. İllaki farklı olmak isterler. Farklı görünmek! Bazı insanlarda da takıntılı nefretlerden beslenirler. Bu yüzden işte, gıcık oldukları tipleri içten içe önemser, yüceltir, hatta aslında severler. Sevgiye ve hayranlığa bulaşmış nefret kadar tuhaf duygu yoktur bu âlemde.
*********
Gereksiz yere özür dileyen insanlar gereksiz yere teşekkür etmeye de meyyal olur.
Fazla özür dileyen tipler hayatla baş etmeye çalışan kaygılı, endişeli tiplerdir sadece. Kimseye zarar vermezler, kendilerinden başka. Diğer insanlara ayak uydurmak için ellerinden geleni yaparlar, ama aradaki farkın kapanmayacağını da bilirler.
*******
Tanrı konuşulmaz. Tanrı'yı ancak mütereddit, mütekâmil, mütefennin, mütevazı ve mürtefi insanlarla konuşabilirsin.
********
Genelde inançlı insanlar meraksız oluyor. Sorgulayan insanlarda inançsız oluyor.
Kafa karışıklığı nimettir. Meraksa kutsaldır. Merak etmeyen insan gelişemez. Gelişemeyen insan yerinde sayar.
*******
Esrarengiz yaratıktır ahtapot, aşırı zekidir. Sadece beyninde değil tüm vücudunda nöronlar var.
********
Uzun zaman herkes zannetti ki bir beyin ne kadar büyükse onu taşıyan varlık da o kadar akıllıdır. Ne kadar cinsiyetçi bir yaklaşım! Erkeklerde kadınlardan daha fazla beyin dokusu var, malum. Sandılar ki erkekler daha zeki. Halbuki işte şu muhteşem ahtapot ortaya çıkıp bütün o köhne teorileri altüst etti. Altı koluyla- sekiz değil bu arada; bacakları da sayıyorlar yanlışlıkla. Mesele büyük, hantal bir beyne sahip olmak değil. Mesele karmaşık bir nöronlar ağına sahip olmak.
********
Hepimiz farklı çevrelerden geliyoruz ama ortak bir noktamız var. Eleştirel düşünebilmek. Genel geçer kalıplara itibar etmemek. Okumayı, düşünmeyi, felsefeyi, araştırmayı sevmek.

DEVAMI YARIN

 

4 yorum: